TTB'nin 'Üniversite Sempozyumu Bildirgesi'nde dikkat çeken sonuçlar
TTB'nin 'Üniversite Sempozyumu Bildirgesi'nde dikkat çeken sonuçlar
Türk Tabipleri Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu (TTB UDEK) ve İstanbul Tabip Odası’nın (İTO) 18 Mayıs 2024 günü düzenlediği Üniversite Sempozyumu’nun sonuç bildirgesi yayımlandı. Bildirgede, Türkiye’de bilimsel nitelikli araştırmalarda belirgin bir gerileme yaşandığı, yeni bir tıp eğitimi modeline ihtiyaç duyulduğu ve akademik özgürlüğün tehdit altında olduğu vurgulandı.
Haber Giriş Tarihi: 05.06.2024 09:13
Haber Güncellenme Tarihi: 05.06.2024 09:27
Kaynak:
ALİ GÜRELİ
Türk Tabipleri Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu (TTB UDEK) ve İstanbul Tabip Odası’nın (İTO) 18 Mayıs 2024 günü düzenlediği Üniversite Sempozyumu’nun sonuç bildirgesi yayımlandı. Bildirgede, Türkiye’de bilimsel nitelikli araştırmalarda belirgin bir gerileme yaşandığı, yeni bir tıp eğitimi modeline ihtiyaç duyulduğu ve akademik özgürlüğün tehdit altında olduğu vurgulandı.
Sempozyumda yapılan tartışmaların ışığında üniversite, tıp eğitimi ve tıp/sağlık hizmeti alanı kapsamında şu vurgular öne çıktı. Sonuç bildirgesinde "Üniversite Yapılanması ve Geleceği, Mezuniyet Öncesi ve Sonrası Tıp Eğitimi ile Tıp/Sağlık Hizmet Alanı" konu başlıklarına göre detaylar yer aldı.
"Üniversite Yapılanması ve Geleceği" hakkındaki sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verildi:
"Bilim insanının herhangi bir baskı altında kalmamasını güvence altına alan; üniversite bağlamında akademik (bilimsel), yönetsel ve mali boyutları olan akademik özgürlük, tüm dünyada otoriterleşen siyasal iktidarlar ve kâr amacıyla bilgiyi metalaştıran sermaye grupları tarafından tehdit altındadır. Türkiye, Akademik Özgürlük Endeksi ölçütü yönünden dünyadaki diğer ülkeler ile kıyaslandığında en düşük düzeyde yer almaktadır. Akademik özgürlükler yönündeki bu gerileme Türkiye açısından 2012 yılından sonra daha da belirginleşmiştir.
Dünya deneyimleri nitelikli bilimsel araştırma yapmanın ve bilim alanında gelişme kaydetmenin temel koşulunun akademik özgürlükleri yetkinleştirmekten geçtiğine işaret etmektedir. Bu gerçekliği bir kez daha kanıtlayacak tarzda Türkiye’de bilimsel nitelikli araştırmalarda belirgin bir gerileme yaşanmaktadır. Ulusal araştırmalarda yaşanan bu gerileyiş, 2006 yılından sonra dikkati çekecek tarzda bir boyut kazanmıştır."
Sunuş bildirgesindeki "Mezuniyet Öncesi ve Sonrası Tıp Eğitimi" hakkında da şunlar kaydedildi:
"Türkiye’de üniversite sayısında ölçüsüz bir artış yaşanmaktadır. Tıp fakültesi sayısı bakımında ulaşılan ölçüsüzlük, ülkemizi nüfus başına düşen tıp fakültesi sayısının en yüksek olduğu ülke konumuna getirirken, tıp fakülteleri arasında eğitimin niteliği, eğitici insan gücü ve altyapı açısından eşitsizliklere neden olmuştur. Tıp eğitiminin temel bilim alanında istihdam edilen öğretim elemanı sayısı yıllar içerisinde artan öğrenci sayısıyla kıyaslandığında çok yetersizdir.
Ulusal veriler üniversitelerin kütüphane zenginliği ve nitelikli akademik üretim yönünden kabul edilemeyecek bir kutuplaşma içerisinde olduğunu göstermektedir. Bazı üniversitelerin/tıp fakültelerinin nitelikli eğitim ortamına ulaşmak için gereken insan gücü ve kütüphane gibi altyapı gereksinimlerini yükseltmek yerine, adeta bir ticarethane gibi reklam harcamalarına ağırlık verdiği, öğrencileri sürdürdükleri eğitimlerin niteliği yerine reklamlarla kazanma yoluna gittiği görülmektedir.
Ülke genelinde doktora öğrenci sayısında, Ar-Ge proje sayısı ile proje bütçelerinde ve uluslararası yayın işbirliğinde yıllar içerisinde beklenen iyileşmenin aksine bazı vakıf üniversiteleri başta olmak üzere genel olarak kötüleşmenin yaşandığı görülmektedir.
Günümüz koşullarında toplumun sağlık gereksinimlerine yanıt verecek, koruyucu hekimliği öne çıkaracak, gelişen eğitim teknolojilerini uygun kullanacak, hasta-ekip çalışanlarıyla birlikte çalışmayı yetkinleştirecek, etik ve profesyonel değerleri koşulsuz savunacak bütünleşik bir tıp eğitimi modeline ihtiyaç vardır."
Sonuç bildirgesinde, Tıp ve Sağlık Hizmet Alanı konusunda da şu satırlara yer verildi:
"Bir toplumun var olan sorunlarını anlamlandırabilmesi ve günün koşullarına uygun davranış ve tutum geliştirebilmesinin yolu o toplumun bilimsel bilgiye verdiği önemle ilişkilidir. Analitik düşünce olanaklarından yoksun olan toplumlar nedensellik ilişkisini sağlıklı biçimde kuramadığı için pek çok farklı etmenin de sürece dahil olması sonucunda kutuplaşırlar.
Bir toplumda ümidin, adaletin ve gelecek beklentisinin azalması; liyakatin önemini kaybedip gelir dağılımı dengesinin bozulması her alanda olduğu gibi tıp ve sağlık alanını da etkileyerek tükenmişlik tablosuna yol açmaktadır. Yorgunluk, hayal kırıklığı, iş bırakmayla kendisini gösteren tükenmişlik; akademisyenleri, hekimleri ve bir bütün olarak sağlık çalışanlarını etkilemekte, bu etkilenmişliğin bir sonucu olarak sunulan sağlık hizmetinin niteliğini kötüleştirmektedir.
Tıp alanında çalışan hekim ve/veya akademisyenlerin tükenmelerini sağlayan başka bir neden de özlük haklarındaki olumsuz seyirdir. Sıklıkla ifade edilenin aksine özlük hakları sadece ücrete indirgenebilecek bir konu değildir. Aksine özlük hakları, çalışanın işverenle olan ilişkisinde sahip olduğu yasal haklar ve çalışma koşullarının tümünü içerir. Sözü edilen bu haklar arasında çalışanların işe alınması, işten çıkarılması, ücretlendirilmesi, iş saatleri, izin ve diğer çalışma koşulları bulunur.
Günümüz Türkiye’sinde akademik kadro ihtiyacının belirlenmesinde, kadroya atanma koşullarının tanımlanmasında, kadın akademisyenlerin istihdam ve yükselmelerinde, araştırma desteklerinin sağlanmasında, iş güvencelerinin korunmasında, emeklilik döneminin koşullarında ve ücretlendirme konusunda vasıflı emek gücünün aleyhine bir değişim yaşanmaktadır. Devlet üniversitelerinin aksine vakıf üniversitelerinin ücretlendirmesinin, mevcut yasal hükümleri dahi ihlal edecek biçimde çok parçalı karmaşık hali ise bu alanda çalışan hekim ve/veya akademisyenlerin özlük haklarında ciddi yıpranmaya neden olmaktadır.
Türkiye tıp ve sağlık ortamı böylesi sorunlarla uğraşırken dünya başka bir çağa adımını atmaktadır. Sağlık ortamı; hasta merkezli bakım, kanıta dayalı kişiselleştirilmiş tıp ve disiplinlerarası işbirliği ile teknolojinin ağırlığını artıracağı bir yüzyıla girmektedir. Gelişen teknoloji, navigasyonun tıp alanında kullanımı, derin öğrenme becerisi kazanan yapay zeka ve omic yaklaşımlar insanlığı bambaşka bir dünyanın eşiğine getirmiştir.
Ülkemizin eleştirel düşünme, işbirliği, zihinsel esneklik, inisiyatif alma, iletişim ve bilgiyi işleme becerisini kazandırmaktan uzak mevcut tıp eğitimi programlarıyla çağı yakalaması mümkün değildir. Bu nedenle tıp eğitimi programları, sağlık alanını sosyal belirleyicilerle birlikte bütüncül analiz edebilen, liderlik yönü olan, yetkin iletişim becerilerine sahip, etik ilkelere bağlı, bilimsel düşünme becerisi kazanmış, hasta-hasta yakınlarıyla eşitlikçi ilişki kurabilen, diğer meslek gruplarıyla uyumlu çalışabilen hekimlerin gelişebileceği özgür ve özerk bir üniversite ortamı bünyesinde yeni baştan kurgulanmalıdır."
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
TTB'nin 'Üniversite Sempozyumu Bildirgesi'nde dikkat çeken sonuçlar
Türk Tabipleri Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu (TTB UDEK) ve İstanbul Tabip Odası’nın (İTO) 18 Mayıs 2024 günü düzenlediği Üniversite Sempozyumu’nun sonuç bildirgesi yayımlandı. Bildirgede, Türkiye’de bilimsel nitelikli araştırmalarda belirgin bir gerileme yaşandığı, yeni bir tıp eğitimi modeline ihtiyaç duyulduğu ve akademik özgürlüğün tehdit altında olduğu vurgulandı.
Türk Tabipleri Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu (TTB UDEK) ve İstanbul Tabip Odası’nın (İTO) 18 Mayıs 2024 günü düzenlediği Üniversite Sempozyumu’nun sonuç bildirgesi yayımlandı. Bildirgede, Türkiye’de bilimsel nitelikli araştırmalarda belirgin bir gerileme yaşandığı, yeni bir tıp eğitimi modeline ihtiyaç duyulduğu ve akademik özgürlüğün tehdit altında olduğu vurgulandı.
Sempozyumda yapılan tartışmaların ışığında üniversite, tıp eğitimi ve tıp/sağlık hizmeti alanı kapsamında şu vurgular öne çıktı. Sonuç bildirgesinde "Üniversite Yapılanması ve Geleceği, Mezuniyet Öncesi ve Sonrası Tıp Eğitimi ile Tıp/Sağlık Hizmet Alanı" konu başlıklarına göre detaylar yer aldı.
"Üniversite Yapılanması ve Geleceği" hakkındaki sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verildi:
"Bilim insanının herhangi bir baskı altında kalmamasını güvence altına alan; üniversite bağlamında akademik (bilimsel), yönetsel ve mali boyutları olan akademik özgürlük, tüm dünyada otoriterleşen siyasal iktidarlar ve kâr amacıyla bilgiyi metalaştıran sermaye grupları tarafından tehdit altındadır. Türkiye, Akademik Özgürlük Endeksi ölçütü yönünden dünyadaki diğer ülkeler ile kıyaslandığında en düşük düzeyde yer almaktadır. Akademik özgürlükler yönündeki bu gerileme Türkiye açısından 2012 yılından sonra daha da belirginleşmiştir.
Dünya deneyimleri nitelikli bilimsel araştırma yapmanın ve bilim alanında gelişme kaydetmenin temel koşulunun akademik özgürlükleri yetkinleştirmekten geçtiğine işaret etmektedir. Bu gerçekliği bir kez daha kanıtlayacak tarzda Türkiye’de bilimsel nitelikli araştırmalarda belirgin bir gerileme yaşanmaktadır. Ulusal araştırmalarda yaşanan bu gerileyiş, 2006 yılından sonra dikkati çekecek tarzda bir boyut kazanmıştır."
Sunuş bildirgesindeki "Mezuniyet Öncesi ve Sonrası Tıp Eğitimi" hakkında da şunlar kaydedildi:
"Türkiye’de üniversite sayısında ölçüsüz bir artış yaşanmaktadır. Tıp fakültesi sayısı bakımında ulaşılan ölçüsüzlük, ülkemizi nüfus başına düşen tıp fakültesi sayısının en yüksek olduğu ülke konumuna getirirken, tıp fakülteleri arasında eğitimin niteliği, eğitici insan gücü ve altyapı açısından eşitsizliklere neden olmuştur. Tıp eğitiminin temel bilim alanında istihdam edilen öğretim elemanı sayısı yıllar içerisinde artan öğrenci sayısıyla kıyaslandığında çok yetersizdir.
Ulusal veriler üniversitelerin kütüphane zenginliği ve nitelikli akademik üretim yönünden kabul edilemeyecek bir kutuplaşma içerisinde olduğunu göstermektedir. Bazı üniversitelerin/tıp fakültelerinin nitelikli eğitim ortamına ulaşmak için gereken insan gücü ve kütüphane gibi altyapı gereksinimlerini yükseltmek yerine, adeta bir ticarethane gibi reklam harcamalarına ağırlık verdiği, öğrencileri sürdürdükleri eğitimlerin niteliği yerine reklamlarla kazanma yoluna gittiği görülmektedir.
Ülke genelinde doktora öğrenci sayısında, Ar-Ge proje sayısı ile proje bütçelerinde ve uluslararası yayın işbirliğinde yıllar içerisinde beklenen iyileşmenin aksine bazı vakıf üniversiteleri başta olmak üzere genel olarak kötüleşmenin yaşandığı görülmektedir.
Günümüz koşullarında toplumun sağlık gereksinimlerine yanıt verecek, koruyucu hekimliği öne çıkaracak, gelişen eğitim teknolojilerini uygun kullanacak, hasta-ekip çalışanlarıyla birlikte çalışmayı yetkinleştirecek, etik ve profesyonel değerleri koşulsuz savunacak bütünleşik bir tıp eğitimi modeline ihtiyaç vardır."
Sonuç bildirgesinde, Tıp ve Sağlık Hizmet Alanı konusunda da şu satırlara yer verildi:
"Bir toplumun var olan sorunlarını anlamlandırabilmesi ve günün koşullarına uygun davranış ve tutum geliştirebilmesinin yolu o toplumun bilimsel bilgiye verdiği önemle ilişkilidir. Analitik düşünce olanaklarından yoksun olan toplumlar nedensellik ilişkisini sağlıklı biçimde kuramadığı için pek çok farklı etmenin de sürece dahil olması sonucunda kutuplaşırlar.
Bir toplumda ümidin, adaletin ve gelecek beklentisinin azalması; liyakatin önemini kaybedip gelir dağılımı dengesinin bozulması her alanda olduğu gibi tıp ve sağlık alanını da etkileyerek tükenmişlik tablosuna yol açmaktadır. Yorgunluk, hayal kırıklığı, iş bırakmayla kendisini gösteren tükenmişlik; akademisyenleri, hekimleri ve bir bütün olarak sağlık çalışanlarını etkilemekte, bu etkilenmişliğin bir sonucu olarak sunulan sağlık hizmetinin niteliğini kötüleştirmektedir.
Tıp alanında çalışan hekim ve/veya akademisyenlerin tükenmelerini sağlayan başka bir neden de özlük haklarındaki olumsuz seyirdir. Sıklıkla ifade edilenin aksine özlük hakları sadece ücrete indirgenebilecek bir konu değildir. Aksine özlük hakları, çalışanın işverenle olan ilişkisinde sahip olduğu yasal haklar ve çalışma koşullarının tümünü içerir. Sözü edilen bu haklar arasında çalışanların işe alınması, işten çıkarılması, ücretlendirilmesi, iş saatleri, izin ve diğer çalışma koşulları bulunur.
Günümüz Türkiye’sinde akademik kadro ihtiyacının belirlenmesinde, kadroya atanma koşullarının tanımlanmasında, kadın akademisyenlerin istihdam ve yükselmelerinde, araştırma desteklerinin sağlanmasında, iş güvencelerinin korunmasında, emeklilik döneminin koşullarında ve ücretlendirme konusunda vasıflı emek gücünün aleyhine bir değişim yaşanmaktadır. Devlet üniversitelerinin aksine vakıf üniversitelerinin ücretlendirmesinin, mevcut yasal hükümleri dahi ihlal edecek biçimde çok parçalı karmaşık hali ise bu alanda çalışan hekim ve/veya akademisyenlerin özlük haklarında ciddi yıpranmaya neden olmaktadır.
Türkiye tıp ve sağlık ortamı böylesi sorunlarla uğraşırken dünya başka bir çağa adımını atmaktadır. Sağlık ortamı; hasta merkezli bakım, kanıta dayalı kişiselleştirilmiş tıp ve disiplinlerarası işbirliği ile teknolojinin ağırlığını artıracağı bir yüzyıla girmektedir. Gelişen teknoloji, navigasyonun tıp alanında kullanımı, derin öğrenme becerisi kazanan yapay zeka ve omic yaklaşımlar insanlığı bambaşka bir dünyanın eşiğine getirmiştir.
Ülkemizin eleştirel düşünme, işbirliği, zihinsel esneklik, inisiyatif alma, iletişim ve bilgiyi işleme becerisini kazandırmaktan uzak mevcut tıp eğitimi programlarıyla çağı yakalaması mümkün değildir. Bu nedenle tıp eğitimi programları, sağlık alanını sosyal belirleyicilerle birlikte bütüncül analiz edebilen, liderlik yönü olan, yetkin iletişim becerilerine sahip, etik ilkelere bağlı, bilimsel düşünme becerisi kazanmış, hasta-hasta yakınlarıyla eşitlikçi ilişki kurabilen, diğer meslek gruplarıyla uyumlu çalışabilen hekimlerin gelişebileceği özgür ve özerk bir üniversite ortamı bünyesinde yeni baştan kurgulanmalıdır."
Kaynak: ALİ GÜRELİ
Özgür Özel’den Cumhurbaşkanlığı adaylığı açıklaması: "Aday değilim, olmayacağım"
Usulsüz çakar kullananlara ağır ceza: 96 bin TL para cezası ve araç men edilecek
Adana’da firari hükümlüler jandarma operasyonuyla yakalandı
Adana’da 22 Kasım Diş Hekimliği Günü etkinliklerle kutlanmaya başladı
Adana’da ‘Engelsiz İletişim’ semineriyle toplumda farkındalık yaratıyor
SON HABERLER
Kemal Kılıçdaroğlu 25 sayfalık savunmasını yaptı
Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında "kamu görevlisine hakaret" iddiasıyla açılan davanın ilk duruşması bugün görüldü.
Ölümünde sorumluluğunun bulunduğu bebeği duruşmada hatırlamadı
İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi’nin yöneticileri ve üyelerinin yargılandığı davanın görülmesine beşinci gününde devam ediyor. Bağcılar Medilife Hastanesi’nde yenidoğan yoğun bakım sorumlu doktoru olarak çalışan ve 4 bebeğin ölümünde sorumluluğu olduğu iddianamede belirtilen Dursun Eryılmaz, verilen aranın ardından savunma yaptı. Eryılmaz savunmasında, bir bebeğin ölümü ile ilgili basın tarafından linç edildiğini söylerken, ölümünden sorumlu tutulduğu bir başka bebeği ise hatırlamadı.
Adanalı işçi dönerini kediye kaptırdı
Adana’da bir işçinin kısa süreliğine içeri gitmesini fırsat bilen bir kedi, işçinin yemeğini kaptığı gibi kaçtı. O anlar güvenlik kamerası tarafından anbean kaydedildi.