TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Türk Tabipleri Birliği

İLKHABER-Gazetesi - Türk Tabipleri Birliği haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Türk Tabipleri Birliği haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Aile hekimleri 5-6-7 Kasım'da iş bırakıyor! Aile hekimleri neden üç gün iş bırakıyor? Haber

Aile hekimleri 5-6-7 Kasım'da iş bırakıyor! Aile hekimleri neden üç gün iş bırakıyor?

Aile sağlığı merkezlerinde çalışan hekimler, hemşireler ve ebeler, 1 Kasım'da yürürlüğe giren Aile Hekimleri Sözleşme ve Yönetmeliği’ni protesto etmek amacıyla ülke genelinde üç gün boyunca iş bırakma kararı aldı. Türk Tabipleri Birliği (TBB) ve diğer ilgili sendika ve derneklerden oluşan 14 kuruluşun desteğiyle gerçekleştirilen bu eylemde, ASM çalışanları yönetmeliğin getirdiği düzenlemelere yönelik ciddi itirazlarını dile getiriyor. ASM ÇALIŞANLARI NEDEN İŞ BIRAKIYOR? ASM çalışanları, Sağlık Bakanlığı’nın sağlık sorunlarına köklü çözümler getirmek yerine, yönetmelikte yalnızca ödeme sistemine odaklandığını belirtiyor. İş bırakma eylemine katılan sağlık çalışanları, yönetmeliğin şu gerekçelerle sağlık hizmetlerini olumsuz etkilediğini savunuyor: Birinci basamak sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi yerine, ödeme düzenlemelerine odaklanılması Koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine yönelik düzenlemelerin bulunmaması Hasta ve hekim arasında gerginlik yaratabilecek uygulamaların yer alması ve şiddet riskini artırması Reçeteleme ve sevklerde sınırlama getirilerek hekim bağımsızlığının kısıtlanması Performansa dayalı karmaşık kriterlerin halk sağlığına katkı sağlamaması Hekimlerin iş ve gelir güvencesinin ortadan kaldırılması Hemşire ve ebe eksikliğinin giderilmemesi ve istifaları artırabilecek uygulamaların getirilmesi ASM ÇALIŞANLARININ TALEPLERİ NELER? Aile sağlığı merkezi çalışanları, Sağlık Bakanlığı’ndan kamu sağlığını önceleyen ve sağlık çalışanlarının çalışma koşullarını iyileştiren düzenlemeler talep ediyor. ASM çalışanlarının başlıca talepleri şunlar: Aile sağlığı merkezlerinin fiziki ve tıbbi donanımının kamu tarafından sağlanması Nitelikli sağlık hizmeti sunulabilmesi için yeterli zaman ve olanak tanınması Koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelendiği, hekim başına iki bin kişiyi geçmeyen bir nüfus sınırıyla ASM sayısının artırılması Kadrolu ve güvenceli istihdam modeliyle yeterli sayıda hemşire, ebe ve teknisyen görevlendirilmesi; aşı gibi koruyucu sağlık uygulamalarının desteklenmesi Aile hekimlerine ve sağlık çalışanlarına kesintisiz, emekliliğe yansıyan tek kalem maaş ödenmesi Gelire katkısı yüzde 20’yi aşmayacak, hizmet kalitesini ödüllendiren bir performans sistemi oluşturulması ASM çalışanları, taleplerinin karşılanması durumunda sağlık hizmetlerinde kalitenin artacağına ve halk sağlığının daha iyi korunacağına inanıyor.

TTB Başkanı Alpay Azap Adana'da deprem ve maymun çiçeği vakalarını gündeme getirdi Haber

TTB Başkanı Alpay Azap Adana'da deprem ve maymun çiçeği vakalarını gündeme getirdi

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Dr. Alpay Azap, Adana'da gerçekleştirdiği ziyaret sırasında hem 6 Şubat depreminin etkilerini hem de Maymun Çiçeği hastalığının yayılma riskini gündeme getirdi. Adana Tabip Odası'ndaki toplantıda, deprem sonrası sağlık hizmetlerinin değerlendirilmesinin yanı sıra, Maymun Çiçeği vakalarının Kovid-19 gibi bulaşıcı olmadığı ancak dikkatli olunması gereken bir hastalık olduğu vurgulandı. TTB Başkanı Azap, Adana'nın afet müdahalelerindeki başarısını övgüyle karşılarken, ilerleyen günlerde diğer deprem bölgelerinde de değerlendirmelerde bulunacaklarını belirtti. Uzm. Dr. Polatöz, “Oda olarak toplum sağlığında koruma misyonumuz var” Adana Tabip Odası ve Mersin Tabip Odası Yöneticilerinin ve hekimlerin yoğun katılım gösterdiği ziyarette deprem sürecinde başarılı ‘Afet Müdahale’ gerçekleştirdiklerini ifade eden Adana Tabip Odası Başkanı Uzm. Dr. Özden Polatöz, “Öncelikle Adana’mıza hoş geldiniz. Yaşanan deprem sürecinde hem çalışma hem de sağlık hizmeti sunmada Adana lojistik merkez oldu. Deprem bölgelerine önceki yönetimlerimiz ve üyelerimiz aileleriyle birlikte seferber olduk. Biz oda yöneticileri olarak sadece üyelerimizin değil toplum sağlığını da korumak gibi bir misyonumuz var. TTB ile her zaman ortak hareket ediyoruz. Uzun zamandır eşit, ulaşılabilir bir sağlık sistemi seslenişimiz var. Deprem öncesi zaten uzman hekim bulmak zorken deprem sonrası şartlar daha da ağırlaştı. Depremden etkilenen insanların tedavisiz kalmaları, önemsenmemeleri, özellikle travma sonrası stres bozukluğu yaşandı. Bunlar tedavi edilmedikçe şikayetler arttı. Diğer illerden sevkler arttı. Sağlığa ulaşım konusunda da yetersizlikler yaşandı. ÇÜ Tıp Fakültesi fiziki binası ve Balcalı Hastanemiz aldığı hasardan dolayı hizmet veremedi. Ama YÖK yine de kontenjan sayısını arttırdı. Deprem yaralarının biran önce sarılması, tüm şehirlerimizin afete hazırlıklı olması, Tıp Fakültesi ve Balcalı hastanemizin sağlıklı hizmet verebilmesi için fiziki şartların ivedi olarak düzeltilmesi şarttır. Adanamıza bizleri ziyarete gelmenizden onur duyduk. Görevinizde başarılar diliyoruz” diye ifade etti. TTB 2. Başkanı Dr. Mualla Pınar Saip, Genel Sekreter Dr. Hilmi Önder Okay ile YK Üyeleri Dr. Ali Karakoç, Dr. Nilüfer Ustael, Dr. Ali Osman Karababa, Dr. Mehmet Şerif Demir, Dr. Ayşegül Ateş Tarla’nın da katıldığı ziyarette Adana Tabip Odasının 6 Şubat depreminde gösterdiği performans ve destek için hem teşekkür etmek hemde değerlendirme yapmak için Adanaya geldiklerini söyleyen TTB Başkanı Dr. Alpay Azap, yaptığı konuşmada “Ülkemiz büyük depremler yaşadı. En son Şubat depremlerini yaşadık. Türk Tabipleri Birliği olarak deprem bölgesinde ki hekim arkadaşlarımızla konuşmak, onların sorunlarını dinlemek, olabildiğince sorunların çözümü için yardımcı olabilmek ve onların görüşlerini, önerilerini alabilmek için deprem bölgesine 3 günlük bir gezi düzenledik. Adana'yla başladık. Ardından Hatay, Osmaniye, Malatya ve Adıyaman’a uğrayacağız. Sonrasında da Gaziantep ve Malatya planımız var.” Azap, “Maymun Çiçeği vakası Kovid gibi bulaşan bir enfeksiyon değildir” Dünya Sağlık Örgütü'nün daha önce Batı Afrika Klade olarak ilan ettiği Maymun Çiçeği vakaları azalırken 2022 yılında Afrika’da ortaya çıkan Kongo Havzası Klade vakalarını duyurduğunu da ifade eden TTB Başkanı Dr. Alpay Azap şunları söyledi: “Afrika dışında da İsveç’te de Maymun Çiçeği vakası bildirildi ama bildirilmemiş olması, dünyaya yayılmadığı anlamına gelmiyor. Bu hastalığın tanısı zor. Ve hekimlerin gözünden kaçabiliyor. O yüzden çok büyük olasılıkla önümüzdeki haftalarda Dünya’nın her yerinden, ülkemizden de vakalar bildirilecektir. Ama paniğe gerek yok. Bu kovid gibi bulaşan bir enfeksiyon değildir. Aynı ortamda bulaşmıyor. Bulaş için çok yakın cilt teması, vücut sıvısı, solunum damlacıkları gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün acil durum ilan etmesinin amacı; buna dikkat edin. Böyle bir hastalık çıkıyor. Ve dünyaya yayılacak. Bunun için gerekli önlemleri alın demek amacıyla bu ilan ikinci kere yapmış oldu.”

Hekimler, sorunlarını Sağlık Bakanı Dr. Kemal Memişoğlu'na aktardı Haber

Hekimler, sorunlarını Sağlık Bakanı Dr. Kemal Memişoğlu'na aktardı

TTB Merkez Konseyi, Sağlık Bakanı Dr. Kemal Memişoğlu ile bir araya geldi. Görüşmede hekimlerin sorunları aktarıldı, çözümler için iletişim içinde olunması kararı alındı. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyeleri, Sağlık Bakanı Dr. Kemal Memişoğlu ve Bakan Yardımcısı Dr. Halim Özçevik ile bugün Sağlık Bakanlığı’nda bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede toplumun sağlık düzeyini artırmak, hekimlerin ve sağlık emekçilerinin güvenli ve güvenceli bir ortamda çalışmasını sağlamak üzere önümüzdeki dönemde de iletişim içinde kalınması ve çözüm arayışlarında fikir alışverişinde bulunulması konularında uzlaşıldı. TTB heyeti ülkenin dört bir yanındaki yüzlerce hekimin formlar aracılığıyla ilettiği sorunları ve görüşleri gruplandırarak bir dosya halinde Memişoğlu’na sundu. Dosyayı inceleyen Memişoğlu, öncelikli sorun başlıklarından sağlıkta şiddet konusuna özel önem verdiğini belirtirken; hem hekimlere hem de hekimliğe çok değer verdiğini, bu konuda TTB ile diyalog halinde olacağını ifade etti. Birinci basamak sağlık sisteminde yaşanan sorunların ve performans sisteminin hekimler üzerindeki olumsuz sonuçları ayrıntılarıyla aktaran TTB heyeti, özelde çalışan hekimlerin ve emekli hekimlerin yaşadıkları hak kayıplarını da gündeme getirdi. Görüşmede ayrıca Şubat 2023 depremlerinin 18. ayında deprem bölgesinin acil ihtiyaçları da ele alındı.

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisinin kapatılmasına TTB'den tepki Haber

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisinin kapatılmasına TTB'den tepki

İzmir'deki Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisinin kapatılmasına Türk Tabipleri Birliği (TTB) tepki gösterdi. TTB'den yapılan açıklamada, acil servisin kapatılması ile ilgili sürecin takipçisi olunacağı belirtildi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Acil Servisinde kırmızı alan dışında kalan bölümlerin kapatılması tıp dünyasında da tepkilere neden oldu. TTB tarafından konuyla ilgili yapılan paylaşımda, "İzmir’de köklü üniversitemiz Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ülkemizdeki ilk Acil Tıp Anabilim Dalı olarak 30 yıl önce hizmet vermeye başlayan acil servisinin kapatılması kabul edilemez." denildi. Uzun yıllardır İzmir merkezi ve çevre ilçelerdeki acil vakalar için yoğun sağlık hizmeti ve bilim üreten bir merkezin kapatılmasının kent halkının sağlığı ve tıp eğitimi için bir tehdit oluşturduğu öne sürülen paylaşımda, şu ifadelere yer verildi: "9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Yetişkin Hastanesi Acil Servisinin kapatılması ve pandemi döneminde İstanbul’da havaalanı sahasına apar topar açılan hastanenin yenidoğan servisinde yaşanan olay üzerinden söylemek isteriz ki; Sağlıkta Dönüşüm Programı tüm yönleriyle iflas etmiş durumdadır. Üniversite hastanelerinin ve kamu sağlık kuruluşlarının sorunları bu şekilde çözülemez. Sorunlar bilimsel veriler ışığında demokratik katılım sağlanarak öğretim üyesi, asistan hekimler ve sağlık çalışanlarıyla birlikte ele alınmalı, çözüm yolları açılmalıdır. Yıllardır kendi alanında yetkin hekimler yetiştirmiş tıp fakültelerimizi kendi kaderiyle baş başa bırakmak yerine her yönüyle güçlendirmek sağlık otoritesinin ana hedeflerinden olmalıdır. TTB olarak halkın sağlık hakkına erişiminin önündeki engellerin ortadan kaldırılması ve hekimlerin güvenli çalışma ortamlarına kavuşması için çalışmaya, üretmeye, ürettiklerimizin hayata geçmesi için mücadeleye devam edeceğiz. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisinin kapanmasıyla ilgili sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna duyurmak isteriz."

TTB, Sağlık Bakanlığı'ndan 'Türk Işını' iddialarına ilişkin bilgi ve belge istedi Haber

TTB, Sağlık Bakanlığı'ndan 'Türk Işını' iddialarına ilişkin bilgi ve belge istedi

Türk Tabipleri Birliği (TTB), 2020 yılında Diyarbakır’da COVID-19 tedavisi gören hastaların, kamuoyunda "Türk Işını" olarak adlandırılan yöntemin araştırılması için 'kobay olarak kullanıldığına' dair iddialarla ilgili 4982 Sayılı Bilgi Edinme Kanunu kapsamında Sağlık Bakanlığı’ndan bilgi ve belge istedi. TTB'nin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, konula ilgili olarak Sağlık Bakanlığı'na TTB Merkez Koseyi Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap imzasıyla gönderilen resmi yazıda, insanlar üzerinde yapılacak ilaç dışı klinik araştırmaların yürütülebilmesi için ilgili Etik Kurul ile Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü veya Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumundan izin alınması gerektiği belirtildi. Araştırmanın nerede, nasıl ve ne zaman gerçekleştirildiği, araştırmanın sadece Diyarbakır’da yapıldı ise neden Diyarbakır’ın tercih edildiği sorularının yer aldığı yazıda, şu ifadelere yer verildi: "Çeşitli basın-yayın organlarında ve sosyal medya platformlarında paylaşılan, belli dalga boyunda ışınların, endoskopik yöntemle solunum sistemine uygulanarak COVID-19 tedavisinde etkisinin araştırıldığı bir çalışmanın olduğu ve Diyarbakır'da tedavi görmekte olan bazı hastaların pandemi döneminde 'kobay olarak kullanıldığına' ilişkin iddiaların bulunduğu görülmüştür. Klinik araştırmaların sıkı etik kurallarına uyulmaksızın bir çalışma yapılmış olduğu iddiası hem dehşet verici hem de bilime ve bilimsel yönteme olan inancı sarsıcı bir iddiadır. Ülkemizde yürütülecek klinik araştırmalar, klinik araştırma yapılacak yerler, araştırma izin ve onay süreci, klinik araştırma yapılabilmesi için gerekli asgari şartlar ve ilgili diğer konular 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ek 10. maddesi ile düzenlenmiştir. Bu maddeye göre adı geçen tüm klinik araştırmaların yapılabilmesi için etik kurul onayının yanı sıra Sağlık Bakanlığı veya bağlı kuruluşlarından izin alınması gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu'nun 2020/2 sayılı COVID-19 Hastalığında Tedavi Yaklaşımları ve Bilimsel Araştırmalar başlıklı Genelgesinde de belirtildiği üzere Faz 1, Faz II, Faz III, Fazı IV dönem çalışmalar, Biyoyararlanım/Biyoeşdeğerlik çalışmaları ve gözlemsel çalışmalar ve ilgili madde hükmünde belirtilen ilaç ve terkiplerinin klinik araştırmalar kapsamında değerlendirildiği açıktır. Bu sebeple klinik araştırmalar ile tıbbi cihaz klinik araştırmaları için yalnızca Klinik Araştırma Etik Kurul onayı yeterli olmamakta Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumundan da izin alınması gerekmektedir. Belirtilen çalışmalara ek olarak insanlar üzerinde yapılacak doğrudan müdahale içeren ilaç dışı klinik araştırmaların yürütülebilmesi için de ilgili Etik Kurul ve konunun içeriğine göre Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü veya Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumundan izin alınması gerekmekte olup bu kapsamda ilgili iddiaların tarafınızca yanıtlanması gerekmektedir. Bununla birlikte Türk Tabipleri Birliği 6023 sayılı Kanun gereğince halk sağlığını ve mesleki deontolojiyi koruma amacı ve sorumluluğuna sahip olup, Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB) amaçlarına katkıda bulunmak, güncel sorunlara ilişkin olarak mesleki değerler ve sağlık hakkı ile gerekçelendirilen görüş üretmek üzere TTB Etik Kurulu'nun mevcut olduğu ve hekimlik değerlerine aykırı 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu uyarınca disiplin cezası verme yetkisi de bulunduğu düşünüldüğünde aşağıdaki sorulara eksiksiz yanıt verilmesi gerektiğini de belirtmek isteriz. Bu bağlamda; Basına 'Türk ışını' olarak yansıyan tedavi yönteminin klinik öncesi aşamaları ne zaman, nasıl ve nerede gerçekleştirilmiştir? İlgili bilgi ve belgelerin aslı gibidir onaylı bir örneğinin tarafımızla paylaşılmasını talep ederiz."

Özel Hastaneler Yönetmeliği dava konusu oldu Haber

Özel Hastaneler Yönetmeliği dava konusu oldu

Türk Tabipleri Birliği (TTB), 6 Nisan 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’in bazı maddelerinin iptali istemiyle Danıştay’da dava açtı. TTB'nin söz konusu yönetmelikle ilgili iptal davası dilekçesinde, muayenehane hekimlerinin, hastalarının tanı ve tedavi işlemlerini vakıf üniversiteleri hastanelerinde yürütme düzenlemesinin, Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin ek 5. maddesinde yapılan ve mesleğin serbest icrasını kısıtlayan düzenlemenin devamı niteliğinde olduğu belirtildi. Hasta hakları ve üniversite özerkliğinin ihlali iddiası Dilekçede düzenlemenin 1219 sayılı kanuna aykırı olmasının yanı sıra hekimlik mesleğinin kamu veya özel her türlü otoriteden bağımsız yapılabilmesi hakkını, hekimlerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını, hasta haklarını ve üniversite özerkliğini ihlal ettiği de ifade edildi. Dilekçede ayrıca kadro dışı çalışan 60 yaş üstü hekimler ile en az yüzde 60 oranında engelli olan hekimlerin birden fazla yerde çalışma hakkını kısıtlayan düzenlemenin de anayasal güvence altında olan çalışma hakkı ve kanun önünde eşitlik ilkelerini ihlal ettiği gerekçesiyle iptali talep edildi. Söz konusu düzenlemelerin hem hekimler hem de hastalar açısından geri dönüşsüz olumsuz sonuçlara, telafisi olanaksız maddi ve manevi zararlara yol açacağı vurgulanan dilekçede yürütmenin durdurulması da istendi.

TTB'nin 'Üniversite Sempozyumu Bildirgesi'nde dikkat çeken sonuçlar Haber

TTB'nin 'Üniversite Sempozyumu Bildirgesi'nde dikkat çeken sonuçlar

Türk Tabipleri Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu (TTB UDEK) ve İstanbul Tabip Odası’nın (İTO) 18 Mayıs 2024 günü düzenlediği Üniversite Sempozyumu’nun sonuç bildirgesi yayımlandı. Bildirgede, Türkiye’de bilimsel nitelikli araştırmalarda belirgin bir gerileme yaşandığı, yeni bir tıp eğitimi modeline ihtiyaç duyulduğu ve akademik özgürlüğün tehdit altında olduğu vurgulandı. Sempozyumda yapılan tartışmaların ışığında üniversite, tıp eğitimi ve tıp/sağlık hizmeti alanı kapsamında şu vurgular öne çıktı. Sonuç bildirgesinde "Üniversite Yapılanması ve Geleceği, Mezuniyet Öncesi ve Sonrası Tıp Eğitimi ile Tıp/Sağlık Hizmet Alanı" konu başlıklarına göre detaylar yer aldı. "Üniversite Yapılanması ve Geleceği" hakkındaki sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verildi: "Bilim insanının herhangi bir baskı altında kalmamasını güvence altına alan; üniversite bağlamında akademik (bilimsel), yönetsel ve mali boyutları olan akademik özgürlük, tüm dünyada otoriterleşen siyasal iktidarlar ve kâr amacıyla bilgiyi metalaştıran sermaye grupları tarafından tehdit altındadır. Türkiye, Akademik Özgürlük Endeksi ölçütü yönünden dünyadaki diğer ülkeler ile kıyaslandığında en düşük düzeyde yer almaktadır. Akademik özgürlükler yönündeki bu gerileme Türkiye açısından 2012 yılından sonra daha da belirginleşmiştir. Dünya deneyimleri nitelikli bilimsel araştırma yapmanın ve bilim alanında gelişme kaydetmenin temel koşulunun akademik özgürlükleri yetkinleştirmekten geçtiğine işaret etmektedir. Bu gerçekliği bir kez daha kanıtlayacak tarzda Türkiye’de bilimsel nitelikli araştırmalarda belirgin bir gerileme yaşanmaktadır. Ulusal araştırmalarda yaşanan bu gerileyiş, 2006 yılından sonra dikkati çekecek tarzda bir boyut kazanmıştır." Sunuş bildirgesindeki "Mezuniyet Öncesi ve Sonrası Tıp Eğitimi" hakkında da şunlar kaydedildi: "Türkiye’de üniversite sayısında ölçüsüz bir artış yaşanmaktadır. Tıp fakültesi sayısı bakımında ulaşılan ölçüsüzlük, ülkemizi nüfus başına düşen tıp fakültesi sayısının en yüksek olduğu ülke konumuna getirirken, tıp fakülteleri arasında eğitimin niteliği, eğitici insan gücü ve altyapı açısından eşitsizliklere neden olmuştur. Tıp eğitiminin temel bilim alanında istihdam edilen öğretim elemanı sayısı yıllar içerisinde artan öğrenci sayısıyla kıyaslandığında çok yetersizdir. Ulusal veriler üniversitelerin kütüphane zenginliği ve nitelikli akademik üretim yönünden kabul edilemeyecek bir kutuplaşma içerisinde olduğunu göstermektedir. Bazı üniversitelerin/tıp fakültelerinin nitelikli eğitim ortamına ulaşmak için gereken insan gücü ve kütüphane gibi altyapı gereksinimlerini yükseltmek yerine, adeta bir ticarethane gibi reklam harcamalarına ağırlık verdiği, öğrencileri sürdürdükleri eğitimlerin niteliği yerine reklamlarla kazanma yoluna gittiği görülmektedir. Ülke genelinde doktora öğrenci sayısında, Ar-Ge proje sayısı ile proje bütçelerinde ve uluslararası yayın işbirliğinde yıllar içerisinde beklenen iyileşmenin aksine bazı vakıf üniversiteleri başta olmak üzere genel olarak kötüleşmenin yaşandığı görülmektedir. Günümüz koşullarında toplumun sağlık gereksinimlerine yanıt verecek, koruyucu hekimliği öne çıkaracak, gelişen eğitim teknolojilerini uygun kullanacak, hasta-ekip çalışanlarıyla birlikte çalışmayı yetkinleştirecek, etik ve profesyonel değerleri koşulsuz savunacak bütünleşik bir tıp eğitimi modeline ihtiyaç vardır." Sonuç bildirgesinde, Tıp  ve Sağlık Hizmet Alanı konusunda da şu satırlara yer verildi: "Bir toplumun var olan sorunlarını anlamlandırabilmesi ve günün koşullarına uygun davranış ve tutum geliştirebilmesinin yolu o toplumun bilimsel bilgiye verdiği önemle ilişkilidir. Analitik düşünce olanaklarından yoksun olan toplumlar nedensellik ilişkisini sağlıklı biçimde kuramadığı için pek çok farklı etmenin de sürece dahil olması sonucunda kutuplaşırlar. Bir toplumda ümidin, adaletin ve gelecek beklentisinin azalması; liyakatin önemini kaybedip gelir dağılımı dengesinin bozulması her alanda olduğu gibi tıp ve sağlık alanını da etkileyerek tükenmişlik tablosuna yol açmaktadır. Yorgunluk, hayal kırıklığı, iş bırakmayla kendisini gösteren tükenmişlik; akademisyenleri, hekimleri ve bir bütün olarak sağlık çalışanlarını etkilemekte, bu etkilenmişliğin bir sonucu olarak sunulan sağlık hizmetinin niteliğini kötüleştirmektedir. Tıp alanında çalışan hekim ve/veya akademisyenlerin tükenmelerini sağlayan başka bir neden de özlük haklarındaki olumsuz seyirdir. Sıklıkla ifade edilenin aksine özlük hakları sadece ücrete indirgenebilecek bir konu değildir. Aksine özlük hakları, çalışanın işverenle olan ilişkisinde sahip olduğu yasal haklar ve çalışma koşullarının tümünü içerir. Sözü edilen bu haklar arasında çalışanların işe alınması, işten çıkarılması, ücretlendirilmesi, iş saatleri, izin ve diğer çalışma koşulları bulunur. Günümüz Türkiye’sinde akademik kadro ihtiyacının belirlenmesinde, kadroya atanma koşullarının tanımlanmasında, kadın akademisyenlerin istihdam ve yükselmelerinde, araştırma desteklerinin sağlanmasında, iş güvencelerinin korunmasında, emeklilik döneminin koşullarında ve ücretlendirme konusunda vasıflı emek gücünün aleyhine bir değişim yaşanmaktadır. Devlet üniversitelerinin aksine vakıf üniversitelerinin ücretlendirmesinin, mevcut yasal hükümleri dahi ihlal edecek biçimde çok parçalı karmaşık hali ise bu alanda çalışan hekim ve/veya akademisyenlerin özlük haklarında ciddi yıpranmaya neden olmaktadır. Türkiye tıp ve sağlık ortamı böylesi sorunlarla uğraşırken dünya başka bir çağa adımını atmaktadır. Sağlık ortamı; hasta merkezli bakım, kanıta dayalı kişiselleştirilmiş tıp ve disiplinlerarası işbirliği ile teknolojinin ağırlığını artıracağı bir yüzyıla girmektedir. Gelişen teknoloji, navigasyonun tıp alanında kullanımı, derin öğrenme becerisi kazanan yapay zeka ve omic yaklaşımlar insanlığı bambaşka bir dünyanın eşiğine getirmiştir. Ülkemizin eleştirel düşünme, işbirliği, zihinsel esneklik, inisiyatif alma, iletişim ve bilgiyi işleme becerisini kazandırmaktan uzak mevcut tıp eğitimi programlarıyla çağı yakalaması mümkün değildir. Bu nedenle tıp eğitimi programları, sağlık alanını sosyal belirleyicilerle birlikte bütüncül analiz edebilen, liderlik yönü olan, yetkin iletişim becerilerine sahip, etik ilkelere bağlı, bilimsel düşünme becerisi kazanmış, hasta-hasta yakınlarıyla eşitlikçi ilişki kurabilen, diğer meslek gruplarıyla uyumlu çalışabilen hekimlerin gelişebileceği özgür ve özerk bir üniversite ortamı bünyesinde yeni baştan kurgulanmalıdır."

TTB, WMA Helsinki Bildirgesi Revizyon Toplantısı'na katıldı Haber

TTB, WMA Helsinki Bildirgesi Revizyon Toplantısı'na katıldı

Türk Tabipleri Birliği (TTB), Dünya Tabipleri Birliği’nin (WMA) Münih’te Düzenlenen Helsinki Bildirgesi Revizyon Toplantısı'na katıldı. Dünya Tabipleri Birliği (WMA), insanlar üzerindeki tıbbi araştırmalar ile ilgili etik ilkelere yer veren, WMA’nın 1964’te düzenlenen 18. Genel Kurulu’nda kabul edilen ve ilerleyen yıllarda yeni düzenlemelerle geliştirilen Helsinki Bildirgesi için yeni bir revizyon süreci başlattı. Helsinki Bildirgesi’nin 60. yılında yapılacak revizyon için 14-15 Mayıs 2024 tarihlerinde Almanya’nın Münih kentinde "Helsinki Bildirgesi Revizyonu Kapsamında Disiplinlerarası Bir Tartışma: Savunmasız/Örselenebilir Kişilerde Araştırma" başlıklı toplantı düzenlendi. Toplantıda, Türk Tabipleri Birliği’ni (TTB) temsilen Merkez Konseyi üyesi Dr. Onur Naci Karahancı yer aldı. Toplantının ilk gününde açılış konuşmalarının ardından Helsinki Bildirgesi’nin kısa tanıtımı ve revizyon sürecine ilişkin sunum gerçekleştirildi. Daha sonra savunmasız/örselenebilir gruplara ilişkin farklı araştırmaların sonuçları paylaşıldı, WMA bünyesinde yürütülen çalışmaların özetleri sunuldu, haritalandırma çalışması yürütüldü ve analizler yapıldı. Toplantının ikinci gününde ise savunmasız/örselenebilir gruplara ilişkin araştırmaların hangi koşullar gözetilerek ve hangi perspektiflerde yapılması gerektiği, araştırmaların zorlukları ve fırsatları ile etik ilkeler üzerinde sunumlar ve tartışmalar yapıldı. WMA’nın ekim ayında Helsinki’de yapılacak toplantısında çalışma grupları son sunumlarını yapacak ve Helsinki Bildirgesi’nin yeni revizyonunun, bildirgenin 60. yılında kabul edileceği bildirildi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.