TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Öğretmenlerim

Yazının Giriş Tarihi: 24.11.2024 16:18
Yazının Güncellenme Tarihi: 24.11.2024 16:19

Öğretmenler günü kutlu, mutlu olsun…

Öğretmenlerimiz genel olarak iyi davranırlardı. Sevecen, koruyucuydular. Başmüdür yardımcısı Osman Bey (Ünver), çok titiz biriydi. Yerde bir kağıt görse alır, ya da aldırtırdı. Küçük bir yaramazlığın olsa okşar, çırpardı. İş derslerimize girerdi. Kağıt kesmeyi, cilt yapmayı, soğuk, sıcak tutkalları, araç gereç kullanmayı, yerleri temiz tutmayı ondan öğrendik.

Derdi ki öğretmen olacaksınız, sümüğü akan çocuğun sümüğünü silemezseniz, öğretmenlik yapamazsınız… Böyle eğitim almıştık. Öğretmenliğim sırasında bir çocuğun irin bağlamış ayaklarındaki yarayı temizlerken bir öğrencim, mideniz bulanmıyor mu öğretmenim demişti. Ben de biz böyle yetiştik çocuğum demiştim.

Yaşar Bağ öğretmenimiz Çerkez’di sanırım; iyi oyun oynar, halay çekerdi. Türkçe derslerimize geliyordu. Birinci sınıfta ilk günlerimizdi. Sınıf başkanıydım. Sınıf arkadaşlarımın listesini yapmıştım, kiminin adlarının baş harflerini küçük, kiminin büyük yazmıştım… Olmaz dedi Yaşar Bey; insan adlarının baş harfleri büyük yazılır… Ne zaman bir insan adı yazacak olsam bu uyarıyı/anıyı anımsarım.

İlk yılımızdı, tarım derslerimize geliyordu Rüstem Bey. Konu bal arılarıydı. Arıların üremesi anlatılıyordu. Rüstem Bey “Arılar zifaf uçuşunu çıkarlar…” diyordu. Köyden gelmişiz, arıların zifaf uçuşu yapacağından haberimiz, bilgimiz yoktu; bildiğimiz yeni evlenen kişilerin ilk gecesine “zifaf gecesi” dendiğiydi. Hep güldük, gülüştük… Rüstem Bey, kızdı, “Gülmeyin” diye azarladı bizi.

Meslek dersleri öğretmenimiz Sıtkı Saraçoğlu çok konuşurdu, aklına gelen her şeyi anlatırdı. Biri bir soru sorar, dersi kaynatırdı.

Kendi adıma bu öğretmenden çok şey öğrenemedim. Ne öğrendimse, psikolojiyi kitaplardan öğrendim. Hoşgörüsü bol bir öğretmendi. Öğrenciler çok severdi.

Mehmet Yaman öğretmenimiz, Konya kökenliydi, genç ve idealistti. Çok çalışırdı, derse hazırlanmadan gelmezdi. Anlatacaklarını ezberlerdi. Anlattıklarını olduğu gibi isterdi. Dilbilgisini, tümce kurmayı, yazım kurallarını, romanı, öyküyü, fıkrayı, mizahı, anıyı… ondan öğrendik. Yanlış yapan öğrenciyi bağışlamazdı. Kolundaki saat çıkarır döverdi.

Sabiha Gündüz (Yaman) öğretmenimiz, coğrafya derslerimize gelirdi… Dil Tarih Coğrafya Fakültesi mezunuydu. Nazikti, güzel konuşurdu. Derslerini ayrıntılarıyla anlatırdı. Mehmet Yaman’la arkadaş oldular. Arkadaşlıklarını evlilikle noktaladılar. Galiba iki çocukları oldu. İkisi de severdi beni. Öğretmen olduktan sonra eşimle iki kez ziyaretine gittim. Arkadaş gibi karşıladılar bizi…. Türkçe ve coğrafya derslerim iyiydi. Bir sınavda; sorulardan biri; “Kalifornia’nın yerini gösteriniz, haritasını çiziniz”di. Ben, çizmiş yerini göstermiştim. Şimdi bile çizebilirim Kalifornia’nın haritasını. John Steinbeck’in Cennet Yolu romanında anlatılır buralar. Halinas Vadisini karış karış öğrenmiştim. Bitirme sınavlarında da çıktı bu soru.

Abdullah Çiçek öğretmenimiz de Konya’lıydı, beyaz ders önlüğüyle, matematik, fen derslerimize gelirdi. Fen derslerini çoğunlukla laboratuarda yapardı. Bütün ayrıntıları gösterir, anlatırdı. Üçüncü sınıftayken onun dersi matematikten borçlu geçmiştim. (O zamanlar bir dersten borçlu geçme vardı) Borç sınavına girdim, iyi derecede not alarak borcumu ödedim.

Lütfi Ulus, matematik, fizik derslerimize gelirdi. Konyalı’ydı. Çok hızlı ders anlatırdı yetişemezdik. Ezberi güçlüydü. Okulun bütün öğrencilerini tanır, numaralarını bilirdi.

Birinde bir sınava girmiştim; Yusuf Kök öğretmenimiz “Nasıl Memet yapabildin mi?” diye sordu; Lütfi Bey, “Şiir olsa yazar” dedi. Sesimi çıkaramadım yanlış anlar diye. Bunu da yaptım diyecektim, diyemedim.

Mustafa Ergün meslek derslerimize gelirdi. Metot, uygulama dersleriyle ilgili çalışmalar yaptırırdı. Kafam bulanıktı, biraz karışıktı. Yazılı sınavında kağıdı boş vermiştim. Okul Müdür yardımcısı İsmail Narlı da derslerimize geliyordu. Beni çağırdı yanına: Öğretmenler odasında konuşuyorduk, Mustafa Bey’in derslerine çalışmamışsın, sınavda kağıdı boş vermişsin. Oysa senin çalışkan olduğunu belirti öğretmenler. “Yoksa aşık mısın?” dedi. Evet diyemedim. “Sadece ihmallik” dedim.

Şakir Candemir sevdiğim öğretmenlerden biriydi. Resim derslerimize gelirdi. Benim de resmim iyiydi. Bir On Kasım günüyle ilgili yazı yazmamı istemişti, yazdım, beğendi, onu kesik uçlu kamış kalemiyle yazmış, okulun panosuna asmıştı.

Öğretmenler Gazinosunun altında atölyesi vardı; resim derslerini burada verirdi çoğunlukla. Sigara içerdi. Biz de onun sigarasından aşırırdık. Bilirdi ama bir şey demezdi. Makaryos’u protesto yürüyüşü yapacaktık, protesto panolarını onun atölyesinde hazırlamıştık. Yürüyüşü gerçekleştirdik…

Biz mezun olduk, ayrıldık; sonra duyduk ki, Şakir Bey öğrencisi, sınıf arkadaşımız Necla ile evlenmiş… Evli kaldılar bir süre. Ne yazık doğa izin vermedi kanserden vefat etti.

İzzet Karakurum sanatkar bir öğretmendi. Elinden her iş geliyordu. Gazocağı modelinde, yemekhane mutfağına yemek pişirme aygıt/ocağı yapmıştı. Yemeklerimiz onun girişimiyle oluşturduğu aygıtla kolay ve yetkin pişiyordu. Bir öğrencisi tek tekerlekli bisiklet yapacağım demiş. İzin vermişti ona. Okulun iş atölyesinde çalışıyordu. Fakat başarılı olamadı. İyi şeyler söylememiş İzzet Bey. Ama çok sonra o çocuğun hayali gerçekleşti. Hele bugünlerde tek tekerli bisikletlerden geçilmiyor çarşıda pazarda. Gençler binip duruyor. (Sürecek)

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.