Günah işleyen akrabalardan selam ve diyaloğu kesmek caiz mi?
Yazının Giriş Tarihi: 16.11.2024 15:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.11.2024 15:00
Akraba ile sıla-i rahmi yani akraba ilişkilerini kesmek doğru değildir. İslami yaşayış bakımından birtakım eksiklikleri olan akrabalarımızın, imkân nispetinde bu eksikliklerinin telâfisine çalışmak, onları hakka ve hakikate ısındırmaya gayret etmek bize düşer. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu mealen hususta şöyle buyurulmaktadır: "Önce en yakın akrabalarına hakkı tebliğ et" (Şu'ara, 26/214.) Bu ilahi tavsiye hepimiz için de geçerlidir.
Dolayısıyla günah işleyen bir akrabadan ilişkileri veya diyaloğu kesmek doğru değildir. Doğru olmadığı gibi aynı zaman da onu günahında yalnız bıraktığımız ve ona nasihat edip günah ve yanlışından kurtarmaya çalışmadığımız için de hata etmiş oluruz.
Bebeğe isim koyarken illaki Arapça ya da Kur’an’da olan bir ismi mi koymak gerekir?
Çocuklara isim koyarken illaki Arapça bir isim veya Kur’an da geçmiş olması gerekmez. Bir ismin manası güzel olduktan sonra Arapça, Türkçe, Farsça, Kürtçe olmasında dini bir sakınca yoktur. Ama isim koyarken Kur’an-ı Kerim’de geçen bir ismi veya peygamberlerin ve sahabelerin ve evliyaların ismini tercih etmek daha doğru ve güzeldir. Yani önemli olan hangi dilde olması değil, koyulan ismin mana olarak güzel olması ve çocuğu toplum içinde rencide etmemesi ve aynı zamanda dine muhalif bir ismin olmamasıdır.
Mesela: Kur’anda Ebu Leheb’in ismi de geçmektedir ve Kur’an Ebu leheb hakkında hiç de iyi bahsetmemektedir. Kur’anda geçiyor diye çocuğumuza Ebu Leheb ismini veremeyiz.
Unutmayalım ki kıyamet gününde herkes ismiyle çağrılacaktır. O halde isim koyarken bu hakikati göz önünde bulundurmak gerekir.
Bazı durumlarda başka bir mezhebi taklit etmek caiz mi?
Hanefi, Şafii, Maliki... farkı olmaksızın bütün ehli sünnet mezhepleri haktır ve kendilerine uyulabilir. Mezheplerin varlığı biz Müslümanlar için bir rahmet ve çıkış yoludur. Hangisine uyarsak uyalım doğru yolu bulmuş oluruz.
Bu mezheplerin oluşmasında ve mezhebe bağlanmada daha çok mezhep kurucularının yaşadığı bölgenin etkisi söz konusudur. Ebu Hanife'nin Orta Asya ve Anadolu topraklarında yaşaması imam Şafii’nin Mısır'da, Irak'ta- Suriye'de yaşaması... Neticesinde mezhepleri bu bölgelerde yayılmış insanlar da bu mezheplere rağbet göstermiştir.
Fakat bu mezheplerden birine tabi olurken diğerlerini kabul etmemek doğru değildir. Çünkü bütün ehl-i sünnet mezheplerinin çıkış noktası Kur'an ve sünnettir. Dolayısıyla Şafii’ye tabi olmakla beraber bazen şartlara, mazerete binaen faraza Hanefi mezhebini taklit edebiliriz.
Mesela: Şafii mezhebinde bir bayanın tenine dokunmak abdesti bozar, ama aynı durum Hanefi mezhebinde bozmaz. Doktor olan bir kimse her zaman muayene ediyorsa abdestinin bozulmaması mümkün değil, her zaman da abdest almak kolay değil, hele kışın ağır şartlarında hiç kolay değil. Binaanleyh böyle bir mazereti olan kimse Hanefi mezhebini taklit ederek abdestini bozmayabilir. Yani namazını kılabilir. Nitekim dinimiz kolaylık dinidir.
“Gerçek şu ki, her insanın vücudunda 360 eklem (ve kemik) bulunmaktadır. Kim bu eklem sayısı kadar Allahü ekber, elhamdülillah, lâ ilâhe illallah der, Allah’dan bağışlanma diler, insanların yolu üzerinden taş, diken veya kemik gibi şeyleri kaldırır, iyiliği emreder veya kötülükten nehyeder ise, o günü kendisini cehennemden uzaklaştırmış olarak geçirir.”
Müslim, “Zekât”, 54.
Günün Sözü
İki şeyi asla unutma: Allah'ı ve ölümü.
Lokman Hekim
Günün Duası
Allah'ım sahip olduğumuz iman, sağlık, huzur ve nimetlerin kıymetini bilen kullarından eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Nefs-i kâmile nedir?
Bütün olgunluk özelliklerini elde etmiş, irşâd durumuna geçmiş nefis demektir.
Günün Nüktesi
İlim Yolcusu…
Ebü’d-Derdâ bir gün Dımaşk mescidinde otururken bir adam çıkageldi ve ona:
- Ben Medine’den buraya, Hz. Peygamber’den rivayet ettiğini haber aldığım bir hadisi, senin ağzından duymak için geldim, dedi.
Ebü’d-Derdâ ona:
- Bir iş için mi geldin?
-Ticaret yapmak için mi geldin? diye defalarca sordu.
Onun gerçekten de sadece hadis öğrenmek için geldiğini anlayınca sevindi ve bu ilim yolcusuna yaptığı işin değerini anlatmak üzere Resûlullah’tan duyduğu şu hadîs-i şerîfi haber verdi:
- “Kim ilim öğrenmek için yola çıkarsa, Allah Teâlâ ona cennet yolunu kolaylaştırır. Melekler, ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler. Göklerde ve yerde bulunan varlıklar, hatta sudaki balıklar bile âlimlerin bağışlanması için Allah’a yalvarırlar. Bir âlimin sadece ibadetle uğraşan bir kimseye üstünlüğü, on dördüncü gecesinde ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin mirasçılarıdır. Peygamberler altın gümüş değil, sadece ilmi miras bırakmışlardır. İşte bu ilim mirasına konan kimse, çok büyük bir kısmet kazanmış olur”
(Ebû Dâvûd, “İlim”, 1.)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Günah işleyen akrabalardan selam ve diyaloğu kesmek caiz mi?
Akraba ile sıla-i rahmi yani akraba ilişkilerini kesmek doğru değildir. İslami yaşayış bakımından birtakım eksiklikleri olan akrabalarımızın, imkân nispetinde bu eksikliklerinin telâfisine çalışmak, onları hakka ve hakikate ısındırmaya gayret etmek bize düşer. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu mealen hususta şöyle buyurulmaktadır: "Önce en yakın akrabalarına hakkı tebliğ et" (Şu'ara, 26/214.) Bu ilahi tavsiye hepimiz için de geçerlidir.
Dolayısıyla günah işleyen bir akrabadan ilişkileri veya diyaloğu kesmek doğru değildir. Doğru olmadığı gibi aynı zaman da onu günahında yalnız bıraktığımız ve ona nasihat edip günah ve yanlışından kurtarmaya çalışmadığımız için de hata etmiş oluruz.
Bebeğe isim koyarken illaki Arapça ya da Kur’an’da olan bir ismi mi koymak gerekir?
Çocuklara isim koyarken illaki Arapça bir isim veya Kur’an da geçmiş olması gerekmez. Bir ismin manası güzel olduktan sonra Arapça, Türkçe, Farsça, Kürtçe olmasında dini bir sakınca yoktur. Ama isim koyarken Kur’an-ı Kerim’de geçen bir ismi veya peygamberlerin ve sahabelerin ve evliyaların ismini tercih etmek daha doğru ve güzeldir. Yani önemli olan hangi dilde olması değil, koyulan ismin mana olarak güzel olması ve çocuğu toplum içinde rencide etmemesi ve aynı zamanda dine muhalif bir ismin olmamasıdır.
Mesela: Kur’anda Ebu Leheb’in ismi de geçmektedir ve Kur’an Ebu leheb hakkında hiç de iyi bahsetmemektedir. Kur’anda geçiyor diye çocuğumuza Ebu Leheb ismini veremeyiz.
Unutmayalım ki kıyamet gününde herkes ismiyle çağrılacaktır. O halde isim koyarken bu hakikati göz önünde bulundurmak gerekir.
Bazı durumlarda başka bir mezhebi taklit etmek caiz mi?
Hanefi, Şafii, Maliki... farkı olmaksızın bütün ehli sünnet mezhepleri haktır ve kendilerine uyulabilir. Mezheplerin varlığı biz Müslümanlar için bir rahmet ve çıkış yoludur. Hangisine uyarsak uyalım doğru yolu bulmuş oluruz.
Bu mezheplerin oluşmasında ve mezhebe bağlanmada daha çok mezhep kurucularının yaşadığı bölgenin etkisi söz konusudur. Ebu Hanife'nin Orta Asya ve Anadolu topraklarında yaşaması imam Şafii’nin Mısır'da, Irak'ta- Suriye'de yaşaması... Neticesinde mezhepleri bu bölgelerde yayılmış insanlar da bu mezheplere rağbet göstermiştir.
Fakat bu mezheplerden birine tabi olurken diğerlerini kabul etmemek doğru değildir. Çünkü bütün ehl-i sünnet mezheplerinin çıkış noktası Kur'an ve sünnettir. Dolayısıyla Şafii’ye tabi olmakla beraber bazen şartlara, mazerete binaen faraza Hanefi mezhebini taklit edebiliriz.
Mesela: Şafii mezhebinde bir bayanın tenine dokunmak abdesti bozar, ama aynı durum Hanefi mezhebinde bozmaz. Doktor olan bir kimse her zaman muayene ediyorsa abdestinin bozulmaması mümkün değil, her zaman da abdest almak kolay değil, hele kışın ağır şartlarında hiç kolay değil. Binaanleyh böyle bir mazereti olan kimse Hanefi mezhebini taklit ederek abdestini bozmayabilir. Yani namazını kılabilir. Nitekim dinimiz kolaylık dinidir.
Sevgili Peygamberimiz "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız" (Buhârî, "İlm", 12.) buyurmaktadır.
Günün Ayeti
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının.
Haşr, 59/18.
Günün Hadisi
“Gerçek şu ki, her insanın vücudunda 360 eklem (ve kemik) bulunmaktadır. Kim bu eklem sayısı kadar Allahü ekber, elhamdülillah, lâ ilâhe illallah der, Allah’dan bağışlanma diler, insanların yolu üzerinden taş, diken veya kemik gibi şeyleri kaldırır, iyiliği emreder veya kötülükten nehyeder ise, o günü kendisini cehennemden uzaklaştırmış olarak geçirir.”
Müslim, “Zekât”, 54.
Günün Sözü
İki şeyi asla unutma: Allah'ı ve ölümü.
Lokman Hekim
Günün Duası
Allah'ım sahip olduğumuz iman, sağlık, huzur ve nimetlerin kıymetini bilen kullarından eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Nefs-i kâmile nedir?
Bütün olgunluk özelliklerini elde etmiş, irşâd durumuna geçmiş nefis demektir.
Günün Nüktesi
İlim Yolcusu…
Ebü’d-Derdâ bir gün Dımaşk mescidinde otururken bir adam çıkageldi ve ona:
- Ben Medine’den buraya, Hz. Peygamber’den rivayet ettiğini haber aldığım bir hadisi, senin ağzından duymak için geldim, dedi.
Ebü’d-Derdâ ona:
- Bir iş için mi geldin?
-Ticaret yapmak için mi geldin? diye defalarca sordu.
Onun gerçekten de sadece hadis öğrenmek için geldiğini anlayınca sevindi ve bu ilim yolcusuna yaptığı işin değerini anlatmak üzere Resûlullah’tan duyduğu şu hadîs-i şerîfi haber verdi:
- “Kim ilim öğrenmek için yola çıkarsa, Allah Teâlâ ona cennet yolunu kolaylaştırır. Melekler, ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler. Göklerde ve yerde bulunan varlıklar, hatta sudaki balıklar bile âlimlerin bağışlanması için Allah’a yalvarırlar. Bir âlimin sadece ibadetle uğraşan bir kimseye üstünlüğü, on dördüncü gecesinde ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin mirasçılarıdır. Peygamberler altın gümüş değil, sadece ilmi miras bırakmışlardır. İşte bu ilim mirasına konan kimse, çok büyük bir kısmet kazanmış olur”
(Ebû Dâvûd, “İlim”, 1.)