SON DAKİKA
Hava Durumu

# Yaşar Gökoğlu

İLKHABER-Gazetesi - Yaşar Gökoğlu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Yaşar Gökoğlu haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Yaşar Gökoğlu: İklim krizine ve afetlere karşı tedbir alınması gerekli Haber

Yaşar Gökoğlu: İklim krizine ve afetlere karşı tedbir alınması gerekli

Seyhan Belediyesi tarafından düzenlenen 2025-2029 Stratejik Planı ve Afet Yönetimi Çalıştayı’na katılan Adana Ekoloji Platformu sözcüsü Yaşar Gökoğlu, çalıştayla ilgili görüşlerini aktardı. İlkhaber Gazetesi'nden Bayram BULUT'un haberine göre: 6 Şubat depremlerinde derinden yara alan kentlerden biri olan Adana’da Seyhan Belediyesi’nin afete yönelik çalışmaları sürüyor. Bu kapsamda “Seyhan Belediyesi 2025-2029 Stratejik Planı ve Afet Yönetimi Çalıştayı” düzenlendi. Bazı sivil toplum kuruluşları ile TMMOB’a bağlı odaların başkan ve temsilcilerinin katıldığı çalıştayda Adana Ekoloji Platformu da yer aldı. DİRENÇLİ KENTLER İÇİN ÖNERİLER Çalıştaya katılan Adana Ekoloji Platformu üyeleri Seyhan’ın dirençli kent olabilmesi için öneriler sundu. Çalıştayın ardından açıklamalarda bulunan Adana Ekoloji Platformu Sözcüsü Yaşar Gökoğlu, 27 Ağustos 2024 Salı günü, çeşitli konularda masalar oluşturularak yapılan çalıştaya “çevre ve ekoloji açısından afet yönetimi” ve “kadınlar açısından afet yönetimi” masalarında Adana Ekoloji Platformu olarak yer aldıklarını söyledi. Çalıştay, Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin’in konuşması ile başladığını hatırlatan Gökoğlu, “Önceden belirlenen gündem maddeleri ile ilgili görüşlerimizi paylaştığımız gibi, gündeme alınmayan konularda da belirlemelerde bulunduk. Seyhan’ın afetlere dirençli bir kent olabilmesi için öneriler sunduk” dedi. DEPREM ACİL KURTARMA EKİBİ Olası bir deprem afetine hazırlık çalışmaları kapsamında, mahalle birimi esas alınarak, muhtarlık merkezli “deprem acil kurtarma ekibi” kurulmalı ve eğitim ve ekipman ihtiyaçları karşılanması gerektiğine dikkat çeken Gökoğlu, “Yaşanan iklim yıkımı “afet” olarak kabul edilmelidir. Kentsel ısı adası etkisinin azaltılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Artan sıcaklıklardan en çok etkilenecek olan yaşlılar ve kronik hastalıkları olanlar için özel bir çalışma yürütülmelidir” diye konuştu. SEL FELAKETLERİNE KARŞI HAZIRLIKLI OLUNMALI Sel felaketlerine karşı belediyenin hazırlık yapması gerektiğini işaret eden Gökoğlu, “İklim krizi sonucu ani ve olağan dışı yağışlar sonucu oluşacak sel afetine karşı belediye araç ve ekipman hazırlığı yapmalıdır. Yaşanan ve giderek artış göstererek yaşanacak olan kuraklık afetine karşı önlemler alınmalıdır. Seyhan İlçe sınırlarında yaşayan ve tarımsal üretim yapanlarla Seyhan Belediyesi güçlü bir organizasyon ile bağ kurmalıdır. Kuraklığa dayanıklı ürünlere geçilmesi, kapalı sistem sulama gibi konularda teşvik ve ikna yoluyla üreticilerle görüşmeler yapılmalıdır” şeklinde konuştu. ÇOK FAZLA SU İSTEYEN ÇİMLER UYGULAMASINDAN VAZGEÇİLMELİ İklim değişikliğine karşı tedbirler kapsamında çok fazla su isteyen çim uygulamasından vazgeçilmesi gerektiğini belirten Gökoğlu sözlerini şöyle tamamladı; “Kent içinde ve kırsal alanlarda yağmur suyu depolama sistemleri kurulmalı, Seyhan Belediyesi örnek olabilecek uygulamalar yapmalıdır. Kuraklığa uygun peyzaj ile ilgili çalışmalar yapılmalı, çok fazla su isteyen çim uygulamasından vazgeçilmelidir.”

Yaşar Gökoğlu: Kent ısısını arttıran asfalttan vazgeçilip, kilit taş kullanılmalı Haber

Yaşar Gökoğlu: Kent ısısını arttıran asfalttan vazgeçilip, kilit taş kullanılmalı

Adana Çevre Platformu Sözcüsü Yaşar Gökoğlu, asfalt yerine kilit taşlarla döşenmesinin kent için hem daha ekonomik, hem de kentin iklim dokusuna daha uygun olacağını söyledi. İlkhaber Gazetesi'nden Bayram BULUT'un haberine göre; Yaşar Gökoğlu, muhabirimizin sorularını yanıtladı. Kentte yaşayan tüm canlılar ve bulunan tüm materyaller kendi aralarında ve hava, su, toprakla ısı, nem alışverişi ilişkisi içinde olduklarını belirten Gökoğlu, “Buna “kent ekosistemi” denir. Yerel yönetimler çalışmalarını planlar ve uygularken kent ekosistem dengelerini gözetmek durumundadırlar. Atmosferi, suyu, toprağı, bir bütün olarak dünyayı kirleten politika ve uygulamalardan uzak durmalıdırlar. Bu durum, her yıl sıcaklık rekorlarının kırıldığı Adana için çok daha hayatidir. Asfalt yol yapma politikasından derhal vazgeçilmelidir. Asfalt, petrolün en son kalıntısı, halk arasında “zift” diye anılan, çeşitli zehirli maddeler içeren ve bunları zamanla dışarı kusan tehlikeli bir maddedir” dedi. Asfaltın yaz aylarında ısı artışının nedeni olduğun anlatan Gökoğlu, “Kentsel ısı adası oluşumunun en başta gelen sebebidir. Yaz aylarında ısı artışının sebeplerinden biridir. Gündüz ısıyı soğuran asfalt, geceleri topladığı ısıyı dışarıya salar. En önemlisi de, asfaltın su geçirgenliği yoktur, yani yağmur suyunun toprakla buluşmasına imkan vermez. Oysa, bizim kentin yüzey suyu geçirgenliğinin arttırılmasına ve adeta “sünger kent” olmaya ihtiyacımız vardır. Daha çok kentler arası yollarda ihtiyaç duyulan asfalt yolların Adana’da mahalle arası yollara kadar yaygınlaştırılması politikası anlaşılmaz bir durumdur. Yerel yönetimler kent ısı adası haritası çıkarmalı, büyükşehir ve ilçe belediyelerinde enerji verimliliği birimleri kurulmalıdır”  diye konuştu. Adana Çevre Platformu Sözcüsü Yaşar Gökoğlu,  neredeyse her yol ya da kaldırımın bu “kilitli taşlarla” döşenmesinin sebebini anlatarak, “Yürüdüğünüz kaldırımlar ya da geçtiğiniz yollarda fark etmişsinizdir, çoğu kilitli taşlarla döşeniyor. Peki ama neden? Aslında bu taşların tam adı 'kilitli parke taşı'. Sokaklar, kaldırımlar, parklar ya da otoparklarda sık sık bu taşlarla karşılaşıyoruz. Peki bu kadar çok tercih edilmesinin altında hangi sebepler yatıyor? İlk sebebi dayanıklılık.Kilitli parke taşları, ağır yüklere ve hava koşullarına karşı dayanıklıdır. Yani uzun ömürlü olurlar. Bu da tabii ki maliyetler açısından avantajlı bir durum. Aynı zamanda esnek yapısı sayesinde çatlama ve kırılma riskini de azaltıyor” ifadelerini kullandı. İkinci ve en önemli sebebinin uygulama süreci olduğunu işaret eden Gökoğlu sözlerini şöyle tamamladı; Kilitli parke taşları, diğer döşeme ürünlerine göre çok daha kolay ve hızlı bir şekilde kuruluyor. Zaman içerisinde hasar gören taşlar da kolayca sökülüp değiştirilebiliyor. Ayrıca bu taşların sahip olduğu farklı renk ve desen seçenekleri ile estetik bir görünüm de sunabiliyor. Bir sebep de su geçirgenliği. Kilitli parke taşları, aralarındaki boşluklar sayesinde suyun yüzeyden geçmesine izin verir. Böylece yağmur suyu toprakla buluşur ve yüzeyde su birikintilerinin oluşmasını engeller.  Özetle, bu taşların yollarda, kaldırımlarda kullanılmasının sebebi maliyetleri azaltmak ve daha kolay onarım şansının olmasıdır. Ancak Adana gibi, iklim yıkımının ağır sonuçlarının yaşandığı bir şehirde belediyeler mahalle aralarına asfalt dökmeye devam ediyor.”

Gökoğlu: Küresel kaynama dönemi Seyhan Baraj Gölünü olumsuz etkiledi Haber

Gökoğlu: Küresel kaynama dönemi Seyhan Baraj Gölünü olumsuz etkiledi

Bayram BULUT  Röportaj ADANA (İLKHABER)- Yaşanan kuraklık ve yağışların olmaması Seyhan Baraj Gölünün sularının çekilmesine neden oldu. Yaklaşık 500 metre çekilen su nedeniyle Gölün çerisinde bulunan Sevgi Adasına giden yollarda ortaya çıktı. Gölün son durumu görenleri korkutsa da bazı kişilerin çekilen suyun bulunduğu alanlara giderek piknik yaptıkları görüldü. Göl etrafında bulunan bazı işletmeler gölün sularının çekildiği alanlara masa sandalye atarak müşterilerini ağırlamaya başladı.  KÜRESEL KAYNAMA DÖNEMİ BAŞLADI Adana Çevre Platformu üyesi Yaşar Gökoğlu, Küresel ısınma döneminin bittiğini, artık bu durumun bir adım daha öteye giderek küresel kaynama şeklini aldığını söyledi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin bu ifadeyi kullandığını anlatan Gökoğlu, küresel kaynama nedeniyle kentin uzun süredir istenilen ölçüde yağış almamasından kaynaklı Seyhan Baraj Gölü ve ülke genelinde birçok akarsuda çekilmelerin meydana geldiğini kaydetti. ANORMAL ÖLÇÜLERDE SULAR ÇEKİLDİ Seyhan Baraj Gölü’nde son yıllarda çekilen su miktarının anormal ölçülere geldiğinden bahseden Gökoğlu, “Seyhan Baraj Gölü Baraj Gölü'nde kuraklık nedeniyle, yağışların azlığı nedeniyle suların çekildiğini bütün yurttaşlar görüyor. Ayrıca şunu da görüyoruz ve duyuyoruz. Türkiye'nin en büyük gölü Van Gölü'nde sular çekildi. Hani orada baraj filan da yok. Van Gölü'nü besleyen akarsuların suları çekildi.  Ege ve Orta Anadolu'nun birçok yerinde artık haritalarda göl diye görülen maviyle işaretli yerler tümüyle kurudu. Tümüyle bataklık haline geldi. Şimdi bunları da yaşıyoruz. Seyhan Gölü'nde de işte bu çekilme oluyor. Evet bu su çekilmesi mevsimsel bir şey, döngüsel bir şey. Yani her sene sonbaharda daha yağış mevsimi başlamadan evvel sular çekilir. Ama bu kadar çoğunu görmedik. Bu kadar çok çekilme, hayra alamet değil” dedi. Şimdi Gökoğlu ile yaptığımız röportajı sizlerle paylaşıyoruz. Seyhan Baraj Gölü’nde sular çekildi biliyorsunuz. Bunu siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin ifadesiyle başlayalım. Artık küresel ısınma dönemi bitti. Küresel kaynama dönemi başladı diye ifade ediyor. Yani çok açık ve net bir ifade. Doğrusu yıllardır bu konuyla uğraştığım halde benim aklıma gelmezdi. Demek ki artık bir Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin bile küresel kaynama dönemi diye ifade ettiği bir döneme girdik. Şimdi siz Seyhan  Baraj Gölü Baraj Gölü'nde kuraklık nedeniyle, yağışların azlığı nedeniyle suların çekildiğini haber haline getirdiniz değil mi?  Şimdi bunu hepimiz bütün yurttaşlar görüyor. Ayrıca şunu da görüyoruz ve duyuyoruz. Türkiye'nin en büyük gölü Van Gölü'nde sular çekildi. Hani orada baraj filan da yok. Van Gölü'nü  besleyen akarsuların suları çekildi. Peki sebep neydi? Van Gölü'nü besleyen akarsuların beslendiği dağlara yeteri kadar yağış yağmur ve kar biçiminde yağmadı. Dolayısıyla akarsuların suyu az Van Gölü'nde su çekilmeye başladı. Hatta hatta Ege ve Orta Anadolu'nun birçok yerinde artık haritalarda göl diye görülen maviyle işaretli yerler tümüyle kurudu. Tümüyle bataklık haline geldi.  Bu çekilme sizce döngüsel bir şey mi? Şimdi bunları da yaşıyoruz. Seyhan Gölü'nde de işte bu çekilme oluyor. Evet bu su çekilmesi mevsimsel bir şey. Döngüsel bir şey. Yani her sene sonbaharda daha yağış mevsimi başlamadan evvel sular çekilir. Ama bu kadar çoğunu görmedik. Bu kadar çok çekilme, hayra alamet değil. Anadolu coğrafyasında demin saydığım gelişmeleri de yaşıyoruz. Yani göllerin kuruması, akarsuların suyunun azalması,  bunları da Ve haber kanallarından görüyoruz. Bütün bunları birleştirdiğimizde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin söylediğini de hiç unutmadan. Demek ki artık normal rejimlerden çıktık. Demek ki anormal bir meteorolojik şartlarda yaşamaya kendimizi alıştırmalıyız. Bu ne demek? Baraj gölleri Devlet Su İşleri'nin denetiminde onlar bakıyorlar. İçme suyu temini de büyükşehir belediyesinin görevinde. Artık bu alışılmış sistemlerden vazgeçmemiz gerekiyor.  Sizce neler yapılmalı? Yani artık yereliyle, merkeziyle oturup kurumların birlikte planlar yapması dönemine geldik. Hiç siz duydunuz mu DSİ yetkileriyle, Büyükşehir Belediye yetkilileri beraber çalıştılar, bir planlama çıkardılar. Önümüzdeki beş yıl, on yıl su rejimi ve nasıl olacak? Yani eskiden olduğu gibi tarlalara kanal ve kanal etlerle suyu ulaştırabilecek miyiz? Buna gücümüz yeter mi? Bu kadar yeterli su bulabilecek miyiz ileride? Bulamazsak ne yapmamız gerekir diye? Böyle uzun vadeli planlar üzerine çalıştıklarını ben duymadım. Siz de duymamışsınızdır. Yani olağanüstü gelişmeleri yaşıyoruz. Ama bu gelişmeler karşısında hala 50 yıldır, 10 yıldır ne yapıyorsak onu yapmayla olmaz ki. Madem ki olağanüstü bir gelişme var, senin de olağan gelişmeleri, olağan çalışma tarzını bir yana bırakıp olağanüstü tedbirler alman lazım. Kısacası konuyu sorduğunuz için çok teşekkür ederim. Bunu söyleme imkanı verdiniz bana. Hemen acil bir şekilde merkezi hükümet yetkilileri yani Devlet Su İşleri ve onun bağlı olduğu bakanlık ve büyükşehir belediyesi hatta ilçe belediyeleri de işin içine katarak hemen bir koordinasyon toplantısı yapılmalı. Her şey Ankara'dan olmaz. Çukurova eğer özel bir bölgeyse Adana özel bir özelliği olan bir bölgeyse hemen burada yetkili kurullar bir araya gelmeli. Ve uzun vadeli bir planlama içine girmeliler. Yani neyi kastediyorum? Şimdi biliyorsunuz üst üste iki barajımız var. Çatalan içme suyu amaçlı, Seyhan Baraj Gölü sulama amaçlı. Evet. Yapılmış barajlar. Ama birbirleriyle bağlantılı. Çatalan biraz daha üstte. Seyhan Baraj Gölü biraz daha altta. Sular amacına uygun kullanılmıyor mu? Şimdi biz ne yapıyoruz? Seyhan Baraj Gölü'nde toplanan suları eski barajdan kanallara yönlendirerek, tarlalara sulama suyu gönderiyoruz. Açık kanallarla tarlalara sulama suyu gönderiyoruz. Dünyadaki bütün su rezervlerinin yüzde üçü ancak içilebilir. Biz bu yüzde üç gibi küçük bir miktarın yüzde ikisini sanayide ve tarımda kullanıyoruz. Geriye bize içme suyu olarak yüzde biri kalıyor. O zaman onu eskisi gibi artık devam edemeyiz. Bunu bilmemiz lazım. Yani üstü açık kanallarla sen suyu göndereceksin. Tarım yapan çiftçi de  vahşi sulama yöntemiyle o suyu tarlasına salacak. İşte baraj kurudu, baraj ellili yıllarda kuruyordu. Seyhan barajı kurulduğundan beri böyle oluyor. Ama artık böyle olamaz. Gerçi biz Konya Ovası değiliz. Yani Konya bizden çok daha kötü. Yeraltına suyu bile çektiler. Elli metreden çıkan su şu anda yüz elli iki yüz metreden bile çıkmıyor. Orada çöküntüler oluyor. Tamam iki büyük nehrimiz var. Konya Ovası kadar kötü durumda değiliz ama beklememek lazım. Konya Ovası gibi olmayı niye bekleyelim? Vahşi sulamadan vazgeçilmeli mi? Artık bu vahşi sulama yöntemi, üstü açık kanal ve tarlalara su taşıma işi artık sonlandırılmalı. Bunun devamı mümkün değil. Hani sürdürülebilirlik diye bir kavram var ya. Bu sürdürülebilir değil artık. Bunu görmeleri lazım. Yani bunu yaptığınızda suyun önemli bir miktarı buharlaşıyor. Tarlaya ulaşmadan, verdiğiniz salma suyla ı toprak suyu alıyor ama fazlası gidiyor.  Bu su kanaletlerle denize. Bu böyle de gitmez. Mutlaka damla sulama sistemine, yani daha az su ile daha çok bitkiyi besleyebilen  konulara geçmeliyiz. Bunu çiftçinin kendi inisiyatifine bıraktık. Hayır bırakmamak gerekli. Teşvik verilmeli, vergi indirimi verilmeli. Yani birçok yere sanayiciye ondan sonra,  müteahhitlere filan teşvik veriyorlar, bu konuda çiftçiye de versinler. De ki sen bu sistemi kur, evet bunun bir maliyeti var. Ama bu maliyetin bir kısmını ben karşılayacağım devlet olarak. Teşvik et yani.  Bunu kendi kendisine bırakma. Teşvik et.  Sizce üstü kapatılan bir sisteme geçilmeli mi? Su öyle üstü açık kanal ve kanaletlerle tarlaya taşıma usulünü bırakalım. Seyhan Gölü'nde evet  döngüsel olarak şimdi de sular çok çekildi. Bir iki ay sonra yağışların başlaması umuluyor.  Ama geçen seneki kadar yağacak mı? Hayır. Kimsenin böyle bir umudu yok. Ne oluyor biliyor musunuz? Küresel kaynama döneminde hızla buharlaşan denizlerden, göllerden hızla buharlaşan su buharı atmosfere de birikiyor. En küçük bir soğuk su soğuk hava tabakasıyla karşılaştığında, en küçük bir basınç farklılığında  hiç beklenmedik olağanüstü bir şekilde yeryüzüne iniyor. Eğer indiği yeryüzü işte Libya'nın sahil kasabası gibi bir yerse bir anda yirmi bin kişiyi  denize sürükleyerek öldürüyor ya da oturduğu binaları yıkıyor.  Herhangi bir çalışma yapılıyor mu iklim değişikliğiyle ilgili ülkemizde? Yani kısacası şunu söylemek istiyorum. Olağanüstü gelişmeler yaşandığını herkes kabul ediyor. Birleşmiş Milletlerde toplanıyorlar iklim krizine karşı ne yapacağız diye. Yani toplanmaları bu gündemi, konuşmaları bile olağanüstü bir durum olduğunu kabul etmeleri anlamına geliyor. Özellikle bizim ülke yöneticilerinin merkezi ve yerel yöneticilerini de katmak lazım içine hiç olağanüstü bir şey yokmuş gibi, olağan tedbirlerle, olağan uygulamalarla ayak uydurabiliriz  mantığıyla hareket ediyorlar.  Hayır, uyduramazsınız. Yapamazsınız. Olmaz fizikle kavga edilmez, meteorolojiyle kavga edilmez. Eğer yağış rejimi değiştiyse artık içindeyiz. Gelecek zamanda olacak bir şeyden bahsetmiyorum.  Demek ki sizin de olağan çalışma biçimini, olağan metotları değiştirmeniz lazım. Yeni tedbirler almanız lazım.  Gelecekte daha da sıcak ve kuru iklim koşullarına sahip olacak mı? Yakın (2024-2049), orta (2049-2074) ve uzak (2074-2099) geleceği ele alan bahse konu çalışmada, iklim değişikliğine sebep olan sera gazı salımlarının azaltılmadığı kötümser senaryo (RCP 8.5) esas alınıyor. Araştırmaya göre, Türkiye’nin ‘sıcak noktaları’, Akdeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri olacak. Bilimsel çalışmalar, Akdeniz Havzası’ndaki sıcaklık artışının, küresel sıcaklık artışından daha yüksek olacağını ortaya koyuyor. Bölgede son yüzyılda gözlenen kuraklık eğilimi de oldukça dikkat çekici. Havza’nın gelecekte daha da sıcak ve kuru iklim koşullarına sahip olacağı öngörülüyor. Yüzyıl sonuna doğru yağışlarda beklenen önemli düşüşün ise su stresini artırabileceği, bunun sonucunda tetiklenen sosyal gerilimlerin artarak çatışmalara ve göçlere yol açabileceği ifade ediliyor.  Türkiye’nin yanı sıra, Akdeniz Havzası’nda bulunan İspanya, Portekiz, Güney Fransa, İtalya ve Batı Yunanistan’ın da kuraklıktan önemli ölçüde etkilenebileceği düşünülüyor. Uzak gelecekte (2074-2099), yağışların tüm Türkiye’de azalması ve ortalama sıcaklıkların da dikkat çekici şekilde artması bekleniyor. Ancak yağışlardaki genel azalım eğiliminin yanı sıra, mevsimsel olarak, başta Doğu Karadeniz ve Güneybatı Marmara olmak üzere farklı bölgelerde, aşırı yağış olaylarının şiddet, sıklık ve etki alanlarında artış yaşanacağı öngörülüyor.  İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde çölleşme eğilimi yüksek karasal topraklar bulunuyor. Bu nedenle tarım sektörüne bağlılığı yüksek olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin, tarımsal üretim ve su kaynakları açısından, iklimsel değişimlerden daha fazla etkilenmesi bekleniyor. İlk ortaya çıktığında ‘küresel ısıtmaya duyarlı bölgeler’ olarak tanımlanan ‘sıcak noktalar’, bugün, hem daha etkilenebilir olan hem de insan güvenliğinin risk altında olduğu veya olabileceği bölgeler olarak tanımlanıyor. Sonuçlar, yakın, orta ve uzak gelecekte, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde sıcaklık artışlarının dikkat çekici olacağını gösteriyor. Yağışların en çok Akdeniz ve Ege bölgelerinde azalacağı öngörülüyor. Aşırı sıcak yılların ise en çok Marmara, Ege, Batı Anadolu ve Akdeniz’de artması bekleniyor. Marmara Bölgesi’nin, yüksek nüfus yoğunluğu nedeniyle, iklim değişikliğinin sosyo ekonomik etkilerinden daha fazla etkileneceği tahmin ediliyor. Su stresi artacak Küresel ölçekte bakıldığında ise, Türkiye’nin de içinde yer aldığı Akdeniz Havzası’ndaki sıcaklık artışının, küresel sıcaklık artışından daha yüksek olması bekleniyor. Havza’ya dair öngörüler, yüzyıl sonunda yağışlarda önemli düşüşlere işaret ediyor. Çalışma, ortaya çıkacak su stresinin, çatışmalara ve göçlere yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Küresel olarak dünyadaki her bölgenin, iklim krizinden farklı risk seviyelerinde etkilenmesi bekleniyor. Ortalama sıcaklıklarda artış, yağışlarda değişkenlik, seller, kuraklık ve orman yangınları gibi aşırı iklim olayları ile kendilerini gösteren bu değişimlerin, önümüzdeki yüzyıl boyunca daha da yıkıcı hale gelmesi bekleniyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası, Kuzey Afrika’nın kurak iklimi ile Orta Avrupa’nın ılıman ve yağışlı iklimi arasında geçiş bölgesinde yer alıyor. Bu nedenle iklim rejimi, ufak değişikliklerden bile etkilenmeye oldukça açık.

Gökoğlu: Küresel kaynama dönemi Seyhan Baraj Gölünü olumsuz etkiledi Haber

Gökoğlu: Küresel kaynama dönemi Seyhan Baraj Gölünü olumsuz etkiledi

Bayram BULUT Röportaj ADANA (İLKHABER)-Adana Çevre Platformu üyesi Yaşar Gökoğlu, Seyhan Baraj Gölü’nde yaşanan su çekilmesinin, küresel kaynamadan kaynaklı olduğunu söyledi. Yaşanan kuraklık ve yağışların olmaması Seyhan Baraj Gölünün sularının çekilmesine neden oldu. Yaklaşık 500 metre çekilen su nedeniyle Gölün çerisinde bulunan Sevgi Adasına giden yollarda ortaya çıktı. Gölün son durumu görenleri korkutsa da bazı kişilerin çekilen suyun bulunduğu alanlara giderek piknik yaptıkları görüldü. Göl etrafında bulunan bazı işletmeler gölün sularının çekildiği alanlara masa sandalye atarak müşterilerini ağırlamaya başladı. KÜRESEL KAYNAMA DÖNEMİ BAŞLADI Adana Çevre Platformu üyesi Yaşar Gökoğlu, Küresel ısınma döneminin bittiğini, artık bu durumun bir adım daha öteye giderek küresel kaynama şeklini aldığını söyledi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin bu ifadeyi kullandığını anlatan Gökoğlu, küresel kaynama nedeniyle kentin uzun süredir istenilen ölçüde yağış almamasından kaynaklı Seyhan Baraj Gölü ve ülke genelinde birçok akarsuda çekilmelerin meydana geldiğini kaydetti. ANORMAL ÖLÇÜLERDE SULAR ÇEKİLDİ Seyhan Baraj Gölü’nde son yıllarda çekilen su miktarının anormal ölçülere geldiğinden bahseden Gökoğlu, “Seyhan Baraj Gölü Baraj Gölü'nde kuraklık nedeniyle, yağışların azlığı nedeniyle suların çekildiğini bütün yurttaşlar görüyor. Ayrıca şunu da görüyoruz ve duyuyoruz. Türkiye'nin en büyük gölü Van Gölü'nde sular çekildi. Hani orada baraj filan da yok. Van Gölü'nü besleyen akarsuların suları çekildi.  Ege ve Orta Anadolu'nun birçok yerinde artık haritalarda göl diye görülen maviyle işaretli yerler tümüyle kurudu. Tümüyle bataklık haline geldi. Şimdi bunları da yaşıyoruz. Seyhan Gölü'nde de işte bu çekilme oluyor. Evet bu su çekilmesi mevsimsel bir şey, döngüsel bir şey. Yani her sene sonbaharda daha yağış mevsimi başlamadan evvel sular çekilir. Ama bu kadar çoğunu görmedik. Bu kadar çok çekilme, hayra alamet değil” dedi. Şimdi Gökoğlu ile yaptığımız röportajı sizlerle paylaşıyoruz. Seyhan Baraj Gölü’nde sular çekildi biliyorsunuz. Bunu siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin ifadesiyle başlayalım. Artık küresel ısınma dönemi bitti. Küresel kaynama dönemi başladı diye ifade ediyor. Yani çok açık ve net bir ifade. Doğrusu yıllardır bu konuyla uğraştığım halde benim aklıma gelmezdi. Demek ki artık bir Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin bile küresel kaynama dönemi diye ifade ettiği bir döneme girdik. Şimdi siz Seyhan  Baraj Gölü Baraj Gölü'nde kuraklık nedeniyle, yağışların azlığı nedeniyle suların çekildiğini haber haline getirdiniz değil mi?  Şimdi bunu hepimiz bütün yurttaşlar görüyor. Ayrıca şunu da görüyoruz ve duyuyoruz. Türkiye'nin en büyük gölü Van Gölü'nde sular çekildi. Hani orada baraj filan da yok. Van Gölü'nü  besleyen akarsuların suları çekildi. Peki sebep neydi? Van Gölü'nü besleyen akarsuların beslendiği dağlara yeteri kadar yağış yağmur ve kar biçiminde yağmadı. Dolayısıyla akarsuların suyu az Van Gölü'nde su çekilmeye başladı. Hatta hatta Ege ve Orta Anadolu'nun birçok yerinde artık haritalarda göl diye görülen maviyle işaretli yerler tümüyle kurudu. Tümüyle bataklık haline geldi. Bu çekilme sizce döngüsel bir şey mi? Şimdi bunları da yaşıyoruz. Seyhan Gölü'nde de işte bu çekilme oluyor. Evet bu su çekilmesi mevsimsel bir şey. Döngüsel bir şey. Yani her sene sonbaharda daha yağış mevsimi başlamadan evvel sular çekilir. Ama bu kadar çoğunu görmedik. Bu kadar çok çekilme, hayra alamet değil. Anadolu coğrafyasında demin saydığım gelişmeleri de yaşıyoruz. Yani göllerin kuruması, akarsuların suyunun azalması,  bunları da Ve haber kanallarından görüyoruz. Bütün bunları birleştirdiğimizde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin söylediğini de hiç unutmadan. Demek ki artık normal rejimlerden çıktık. Demek ki anormal bir meteorolojik şartlarda yaşamaya kendimizi alıştırmalıyız. Bu ne demek? Baraj gölleri Devlet Su İşleri'nin denetiminde onlar bakıyorlar. İçme suyu temini de büyükşehir belediyesinin görevinde. Artık bu alışılmış sistemlerden vazgeçmemiz gerekiyor. Sizce neler yapılmalı? Yani artık yereliyle, merkeziyle oturup kurumların birlikte planlar yapması dönemine geldik. Hiç siz duydunuz mu DSİ yetkileriyle, Büyükşehir Belediye yetkilileri beraber çalıştılar, bir planlama çıkardılar. Önümüzdeki beş yıl, on yıl su rejimi ve nasıl olacak? Yani eskiden olduğu gibi tarlalara kanal ve kanal etlerle suyu ulaştırabilecek miyiz? Buna gücümüz yeter mi? Bu kadar yeterli su bulabilecek miyiz ileride? Bulamazsak ne yapmamız gerekir diye? Böyle uzun vadeli planlar üzerine çalıştıklarını ben duymadım. Siz de duymamışsınızdır. Yani olağanüstü gelişmeleri yaşıyoruz. Ama bu gelişmeler karşısında hala 50 yıldır, 10 yıldır ne yapıyorsak onu yapmayla olmaz ki. Madem ki olağanüstü bir gelişme var, senin de olağan gelişmeleri, olağan çalışma tarzını bir yana bırakıp olağanüstü tedbirler alman lazım. Kısacası konuyu sorduğunuz için çok teşekkür ederim. Bunu söyleme imkanı verdiniz bana. Hemen acil bir şekilde merkezi hükümet yetkilileri yani Devlet Su İşleri ve onun bağlı olduğu bakanlık ve büyükşehir belediyesi hatta ilçe belediyeleri de işin içine katarak hemen bir koordinasyon toplantısı yapılmalı. Her şey Ankara'dan olmaz. Çukurova eğer özel bir bölgeyse Adana özel bir özelliği olan bir bölgeyse hemen burada yetkili kurullar bir araya gelmeli. Ve uzun vadeli bir planlama içine girmeliler. Yani neyi kastediyorum? Şimdi biliyorsunuz üst üste iki barajımız var. Çatalan içme suyu amaçlı, Seyhan Baraj Gölü sulama amaçlı. Evet. Yapılmış barajlar. Ama birbirleriyle bağlantılı. Çatalan biraz daha üstte. Seyhan Baraj Gölü biraz daha altta. Sular amacına uygun kullanılmıyor mu? Şimdi biz ne yapıyoruz? Seyhan Baraj Gölü'nde toplanan suları eski barajdan kanallara yönlendirerek, tarlalara sulama suyu gönderiyoruz. Açık kanallarla tarlalara sulama suyu gönderiyoruz. Dünyadaki bütün su rezervlerinin yüzde üçü ancak içilebilir. Biz bu yüzde üç gibi küçük bir miktarın yüzde ikisini sanayide ve tarımda kullanıyoruz. Geriye bize içme suyu olarak yüzde biri kalıyor. O zaman onu eskisi gibi artık devam edemeyiz. Bunu bilmemiz lazım. Yani üstü açık kanallarla sen suyu göndereceksin. Tarım yapan çiftçi de  vahşi sulama yöntemiyle o suyu tarlasına salacak. İşte baraj kurudu, baraj ellili yıllarda kuruyordu. Seyhan barajı kurulduğundan beri böyle oluyor. Ama artık böyle olamaz. Gerçi biz Konya Ovası değiliz. Yani Konya bizden çok daha kötü. Yeraltına suyu bile çektiler. Elli metreden çıkan su şu anda yüz elli iki yüz metreden bile çıkmıyor. Orada çöküntüler oluyor. Tamam iki büyük nehrimiz var. Konya Ovası kadar kötü durumda değiliz ama beklememek lazım. Konya Ovası gibi olmayı niye bekleyelim? Vahşi sulamadan vazgeçilmeli mi? Artık bu vahşi sulama yöntemi, üstü açık kanal ve tarlalara su taşıma işi artık sonlandırılmalı. Bunun devamı mümkün değil. Hani sürdürülebilirlik diye bir kavram var ya. Bu sürdürülebilir değil artık. Bunu görmeleri lazım. Yani bunu yaptığınızda suyun önemli bir miktarı buharlaşıyor. Tarlaya ulaşmadan, verdiğiniz salma suyla ı toprak suyu alıyor ama fazlası gidiyor.  Bu su kanaletlerle denize. Bu böyle de gitmez. Mutlaka damla sulama sistemine, yani daha az su ile daha çok bitkiyi besleyebilen  konulara geçmeliyiz. Bunu çiftçinin kendi inisiyatifine bıraktık. Hayır bırakmamak gerekli. Teşvik verilmeli, vergi indirimi verilmeli. Yani birçok yere sanayiciye ondan sonra,  müteahhitlere filan teşvik veriyorlar, bu konuda çiftçiye de versinler. De ki sen bu sistemi kur, evet bunun bir maliyeti var. Ama bu maliyetin bir kısmını ben karşılayacağım devlet olarak. Teşvik et yani.  Bunu kendi kendisine bırakma. Teşvik et. Sizce üstü kapatılan bir sisteme geçilmeli mi? Su öyle üstü açık kanal ve kanaletlerle tarlaya taşıma usulünü bırakalım. Seyhan Gölü'nde evet  döngüsel olarak şimdi de sular çok çekildi. Bir iki ay sonra yağışların başlaması umuluyor.  Ama geçen seneki kadar yağacak mı? Hayır. Kimsenin böyle bir umudu yok. Ne oluyor biliyor musunuz? Küresel kaynama döneminde hızla buharlaşan denizlerden, göllerden hızla buharlaşan su buharı atmosfere de birikiyor. En küçük bir soğuk su soğuk hava tabakasıyla karşılaştığında, en küçük bir basınç farklılığında  hiç beklenmedik olağanüstü bir şekilde yeryüzüne iniyor. Eğer indiği yeryüzü işte Libya'nın sahil kasabası gibi bir yerse bir anda yirmi bin kişiyi  denize sürükleyerek öldürüyor ya da oturduğu binaları yıkıyor. Herhangi bir çalışma yapılıyor mu iklim değişikliğiyle ilgili ülkemizde? Yani kısacası şunu söylemek istiyorum. Olağanüstü gelişmeler yaşandığını herkes kabul ediyor. Birleşmiş Milletlerde toplanıyorlar iklim krizine karşı ne yapacağız diye. Yani toplanmaları bu gündemi, konuşmaları bile olağanüstü bir durum olduğunu kabul etmeleri anlamına geliyor. Özellikle bizim ülke yöneticilerinin merkezi ve yerel yöneticilerini de katmak lazım içine hiç olağanüstü bir şey yokmuş gibi, olağan tedbirlerle, olağan uygulamalarla ayak uydurabiliriz  mantığıyla hareket ediyorlar.  Hayır, uyduramazsınız. Yapamazsınız. Olmaz fizikle kavga edilmez, meteorolojiyle kavga edilmez. Eğer yağış rejimi değiştiyse artık içindeyiz. Gelecek zamanda olacak bir şeyden bahsetmiyorum.  Demek ki sizin de olağan çalışma biçimini, olağan metotları değiştirmeniz lazım. Yeni tedbirler almanız lazım.  Gelecekte daha da sıcak ve kuru iklim koşullarına sahip olacak mı? Yakın (2024-2049), orta (2049-2074) ve uzak (2074-2099) geleceği ele alan bahse konu çalışmada, iklim değişikliğine sebep olan sera gazı salımlarının azaltılmadığı kötümser senaryo (RCP 8.5) esas alınıyor. Araştırmaya göre, Türkiye’nin ‘sıcak noktaları’, Akdeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri olacak. Bilimsel çalışmalar, Akdeniz Havzası’ndaki sıcaklık artışının, küresel sıcaklık artışından daha yüksek olacağını ortaya koyuyor. Bölgede son yüzyılda gözlenen kuraklık eğilimi de oldukça dikkat çekici. Havza’nın gelecekte daha da sıcak ve kuru iklim koşullarına sahip olacağı öngörülüyor. Yüzyıl sonuna doğru yağışlarda beklenen önemli düşüşün ise su stresini artırabileceği, bunun sonucunda tetiklenen sosyal gerilimlerin artarak çatışmalara ve göçlere yol açabileceği ifade ediliyor.  Türkiye’nin yanı sıra, Akdeniz Havzası’nda bulunan İspanya, Portekiz, Güney Fransa, İtalya ve Batı Yunanistan’ın da kuraklıktan önemli ölçüde etkilenebileceği düşünülüyor. Uzak gelecekte (2074-2099), yağışların tüm Türkiye’de azalması ve ortalama sıcaklıkların da dikkat çekici şekilde artması bekleniyor. Ancak yağışlardaki genel azalım eğiliminin yanı sıra, mevsimsel olarak, başta Doğu Karadeniz ve Güneybatı Marmara olmak üzere farklı bölgelerde, aşırı yağış olaylarının şiddet, sıklık ve etki alanlarında artış yaşanacağı öngörülüyor.  İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde çölleşme eğilimi yüksek karasal topraklar bulunuyor. Bu nedenle tarım sektörüne bağlılığı yüksek olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin, tarımsal üretim ve su kaynakları açısından, iklimsel değişimlerden daha fazla etkilenmesi bekleniyor. İlk ortaya çıktığında ‘küresel ısıtmaya duyarlı bölgeler’ olarak tanımlanan ‘sıcak noktalar’, bugün, hem daha etkilenebilir olan hem de insan güvenliğinin risk altında olduğu veya olabileceği bölgeler olarak tanımlanıyor. Sonuçlar, yakın, orta ve uzak gelecekte, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde sıcaklık artışlarının dikkat çekici olacağını gösteriyor. Yağışların en çok Akdeniz ve Ege bölgelerinde azalacağı öngörülüyor. Aşırı sıcak yılların ise en çok Marmara, Ege, Batı Anadolu ve Akdeniz’de artması bekleniyor. Marmara Bölgesi’nin, yüksek nüfus yoğunluğu nedeniyle, iklim değişikliğinin sosyo ekonomik etkilerinden daha fazla etkileneceği tahmin ediliyor. Su stresi artacak Küresel ölçekte bakıldığında ise, Türkiye’nin de içinde yer aldığı Akdeniz Havzası’ndaki sıcaklık artışının, küresel sıcaklık artışından daha yüksek olması bekleniyor. Havza’ya dair öngörüler, yüzyıl sonunda yağışlarda önemli düşüşlere işaret ediyor. Çalışma, ortaya çıkacak su stresinin, çatışmalara ve göçlere yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Küresel olarak dünyadaki her bölgenin, iklim krizinden farklı risk seviyelerinde etkilenmesi bekleniyor. Ortalama sıcaklıklarda artış, yağışlarda değişkenlik, seller, kuraklık ve orman yangınları gibi aşırı iklim olayları ile kendilerini gösteren bu değişimlerin, önümüzdeki yüzyıl boyunca daha da yıkıcı hale gelmesi bekleniyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası, Kuzey Afrika’nın kurak iklimi ile Orta Avrupa’nın ılıman ve yağışlı iklimi arasında geçiş bölgesinde yer alıyor. Bu nedenle iklim rejimi, ufak değişikliklerden bile etkilenmeye oldukça açık. ve Doğu Anadolu bölgelerinde sıcaklık artışlarının dikkat çekici olacağını gösteriyor. Yağışların en çok Akdeniz ve Ege bölgelerinde azalacağı öngörülüyor. Aşırı sıcak yılların ise en çok Marmara, Ege, Batı Anadolu ve Akdeniz’de artması bekleniyor. Marmara Bölgesi’nin, yüksek nüfus yoğunluğu nedeniyle, iklim değişikliğinin sosyo ekonomik etkilerinden daha fazla etkileneceği tahmin ediliyor. Su stresi artacak Küresel ölçekte bakıldığında ise, Türkiye’nin de içinde yer aldığı Akdeniz Havzası’ndaki sıcaklık artışının, küresel sıcaklık artışından daha yüksek olması bekleniyor. Havza’ya dair öngörüler, yüzyıl sonunda yağışlarda önemli düşüşlere işaret ediyor. Çalışma, ortaya çıkacak su stresinin, çatışmalara ve göçlere yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Küresel olarak dünyadaki her bölgenin, iklim krizinden farklı risk seviyelerinde etkilenmesi bekleniyor. Ortalama sıcaklıklarda artış, yağışlarda değişkenlik, seller, kuraklık ve orman yangınları gibi aşırı iklim olayları ile kendilerini gösteren bu değişimlerin, önümüzdeki yüzyıl boyunca daha da yıkıcı hale gelmesi bekleniyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası, Kuzey Afrika’nın kurak iklimi ile Orta Avrupa’nın ılıman ve yağışlı iklimi arasında geçiş bölgesinde yer alıyor. Bu nedenle iklim rejimi, ufak değişikliklerden bile etkilenmeye oldukça açık.

Gökoğlu: Fosil yakıt kullanımına son verilmeli Haber

Gökoğlu: Fosil yakıt kullanımına son verilmeli

Bayram BULUT ADANA (İLKHABER) - Adana Çevre Platformu üyesi Yaşar Gökoğlu, son dönemde yaşanan iklim felaketleri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Dünyada, orman yangınları, kuraklığın hemen ardından gelen sel felaketleri, kasırgalar yaşandığına dikkat çeken Gökoğlu, bu vakaların ülkemizde de gerçekleştiğini anlattı.  Ancak her felaketin ardından yetkililerin yaptıkları açıklamalara vurgu yapan Gökoğlu, “Son zamanlarda dünyanın her yanında ve ülkemizde aşırı, normal olmayan iklim felaketleri yaşanır oldu. Orman yangınları, kuraklığın hemen ardından gelen sel felaketleri, kasırgalar yaşanıyor. Başka ülke yetkililerinin ne dedikleri bir tarafa, bizim yetkililer işin kolayını bulmuş gibiler. Yaşanan her felaketten sonra kameraların karşısına geçip mealen şöyle diyorlar: “Bu durum dünyanın her tarafında yaşanıyor, iklim değişiminin etkisi, yapacak bir şey yok, vatandaşlarımıza geçmiş olsun.” Kontrolden çıkmış, son hızla uçuruma doğru giden trenin yakıt kazanına kürek kürek kömür at, sonra da dön, pişkinlik ve yüzsüzlük örneği vererek “yapacak bir şey yok, tren kontrolden çıktı” diye demeç ver” diye konuştu. İklim değişiminin ve felaketlerinin baş sorumlusu olan fosil yakıt kullanımına hemen son vermek gerektiğini dile getiren Yaşar Gökoğlu, “Yapacak çok şey var. İklim değişiminin ve felaketlerinin baş sorumlusu olan fosil yakıt kullanımına hemen son vermek gerekir. Kömür santrallerini kapatmak ve bunun için takvim vermek, yenilerinin açılmasını durdurmak gerekir. Petrol ve türevlerinin kullanılmasına sınırlama getirmek gerekir. Çimento fabrikalarının sayısını azaltmak, yenilerinin açılmasını engellemek gerekir. Yaşanan felaketlerin sorumluları, bu gereklilikleri yerine getirmek bir yana, tam tersini yapanlar, fosil yakıt kullanımını giderek arttıran politikalar izleyenlerdir. İklim değişimi ve yaşanan felaketler kader değildir. Yıllardır göz göre göre, bile bile uygulanan yanlış politikalar ve politikacılardır sorumlu olan. Yapacak bir şey yokmuş. Yapılması gereken şey, yanlış politikaları ve politikacıları tez elden değiştirmektir” şeklinde konuştu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.