TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Üsküdar Üniversitesi

İLKHABER-Gazetesi - Üsküdar Üniversitesi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Üsküdar Üniversitesi haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Şenol: Dünya çapında bilgi sistem kesintisine Crowdstrike güncellemesi sebep oldu Haber

Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Şenol: Dünya çapında bilgi sistem kesintisine Crowdstrike güncellemesi sebep oldu

Üsküdar Üniversitesi Siber Güvenlik Yüksek Lisans Programı Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Şenol, 19 Temmuz 2024’te yaşanan dünya çapındaki büyük bilgi sistem kesintisini değerlendirdi. Dr. Şenol, bu olayın siber saldırı veya kötücül yazılım sonucu gerçekleşmediğini, sorunun Crowdstrike isimli güvenlik altyapısı sağlayan bir şirketin güncellemesinden kaynaklandığını belirtti. ‘MAVİ EKRAN’ PROBLEMİ Crowdstrike’ın sistemlerini korumak amacıyla geliştirdiği yazılımlar hakkında bilgi veren Dr. Şenol, “Crowdstrike'ın Falkon sensörü, korunan şirketlerin sunucularında çalışan bir izleme yazılımıdır. 19 Temmuz 2024 sabahında gönderilen güncelleme, sadece Windows işletim sistemli bilgisayarlarda ‘mavi ekran’ sorununa yol açtı. MacOS ve Linux tabanlı sistemlerde bir sorun yaşanmadı.” şeklinde konuştu. SORUNUN YAYILMA SÜRECİ Dr. Şenol, olayın ilk olarak Avustralya'da başladığını, ardından Avrupa, ABD ve diğer bölgeleri etkilediğini ifade etti. “Avustralya’da bazı bankalar ve havalimanları işlemez duruma geldi. Birleşik Krallık’ta SkyNews yayın yapamaz hale geldi. Delta, United ve Amerikan Hava Yolları uçuşlarını durdurdu. Türk Hava Yolları 84 seferini iptal etti ve Denizbank'ın sistemleri de etkilendi.” dedi. MANUEL ÇÖZÜM GEREKİYOR Sorunun temelinde Crowdstrike’ın yeterince test etmeden güncelleme göndermesi olduğunu belirten Dr. Şenol, “Crowdstrike, sorunun hangi güncellemeden kaynaklandığını ve nasıl düzeltileceğini web sitesinde açıkladı. Ancak, etkilenen bilgisayarlar erişilemez durumda olduğundan her bir cihazın başına gidip manuel olarak çözülmesi gerekiyor. Windows işletim sisteminin güvenli modda açılması, bir dosyanın silinmesi ve sistemin yeniden başlatılması gerekiyor. Sorunun tamamen giderilmesinin iki gün sürebileceği değerlendiriliyor.” ifadelerini kullandı.

Dikkat! Güneş çarpması vakaları arttı! Güneş çarpmasında dikkat edilmesi gerekenler... Haber

Dikkat! Güneş çarpması vakaları arttı! Güneş çarpmasında dikkat edilmesi gerekenler...

Güneş çarpması, sıcak havalarda ve güneş ışınlarına aşırı maruz kalma sonucu ortaya çıkan ciddi bir durumdur. Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ali Cankut Tatlıparmak, güneş çarpmasının belirtileri, risk grupları, korunma yöntemleri ve ilk yardım adımları hakkında önemli bilgiler verdi. Doç. Dr. Ali Cankut Tatlıparmak, insan vücudunun, dış ortamın ısısından bağımsız olarak vücut sıcaklığını belli bir derecede tutmaya çalıştığını belirterek, “Güneş çarpmasında temel sorun, bu yeteneğin güneşin direkt veya dolaylı ışınları ve yüksek ortam sıcaklığı nedeniyle kaybedilmesidir. Güneş çarpmasının başlıca belirtileri arasında, ısı düzenleme yeteneğinin bozulmasının beyin başta olmak üzere merkezi sinir sistemi organlarında yaptığı hasara bağlı olarak oluşan baş dönmesi, mide bulantısı, kusma, baş ağrısı, bilinç bulanıklığı, konuşma bozukluğu ve nöbetler yer alır. Ayrıca kalp atış hızında artış veya çarpıntı, kas krampları ve bayılma gibi belirtiler de görülebilir.” dedi. GÜNEŞ ÇARPMASI GEÇİREN BİR KİŞİDE HANGİ FİZİKSEL DEĞİŞİKLİKLER GÖZLEMLENİYOR? Güneş çarpmasının, hafif belirtilerden ciddi semptomlara kadar geniş bir spektrumda kendini gösterdiğini ifade eden Doç. Dr. Ali Cankut Tatlıparmak, “Hastalığın şiddeti, vücudun maruz kaldığı sıcaklık miktarına ve süresine bağlı olarak değişiyor. Hafif vakalarda genellikle bulantı, kusma, baş dönmesi ve baş ağrısı gibi semptomlar görülüyor. Bu belirtiler, her zaman fizik muayene veya kan tahlilleriyle belirgin olmayabilir. Kişi, kendini yorgun ve halsiz hissedebilir, terleme devam eder ve cilt nemli kalabilir.” diye konuştu. VÜCUT SICAKLIĞININ 40 DERECENİN ÜZERİNE ÇIKMASI ACİL MÜDAHALE GEREKTİRİYOR Güneş çarpmasının daha ileri vakalarında belirtilerin daha ciddi hale geldiğini kaydeden Doç. Dr. Ali Cankut Tatlıparmak, “Vücut sıcaklığı hızla 40 derecenin üzerine çıkar, bu durum acil müdahale gerektirir. Kişinin cildi genellikle kuru, sıcak ve kırmızı olur çünkü terleme mekanizması bozulur. Merkezi sinir sistemi etkilenir; bu da bilinç bulanıklığı, ajitasyon, koordinasyon kaybı, konuşma güçlüğü, kasılmalar ve bilinç kaybı gibi belirtilere yol açar. Ayrıca, hızlı ve zayıf nabız, hızlı solunum, düşük tansiyon gibi kardiyovasküler değişiklikler de gözlemlenebilir. Bu fiziksel değişiklikler, güneş çarpmasının şiddetini ve acil tıbbi müdahale gerektiğini gösterir.” diye anlattı. GÜNEŞTEN KAÇINMAK YETERLİ DEĞİL! “Güneş çarpması ve sıcak çarpması benzer mekanizmalara sahiptir, bu yüzden sadece güneşten kaçınmak yeterli değildir; ortam sıcaklığını da kontrol altında tutmak gereklidir.” diyen Doç. Dr. Ali Cankut Tatlıparmak, “Bulunduğunuz ortamın sıcaklığı çok yüksekse, bu ortamı soğutmak için cam ve pencereleri açarak hava akışını sağlamak, vantilatörler ve klima kullanmak gibi önlemler alınmalıdır. Serin yerlerde dinlenmek ve vücut sıcaklığını kontrol altında tutmak hem güneş çarpmasından hem de sıcak çarpmasından korunmada etkili yöntemlerdir.” dedi. GÜNEŞ ÇARPMASI DURUMUNDA İLK YARDIM OLARAK NE YAPILMALI? Doç. Dr. Ali Cankut Tatlıparmak, güneş çarpmasının doğrudan bir tedavisinin olmadığına işaret ederek, “Güneş çarpması yaşandığında sadece hastaneye gidip bir ilaçla iyileşmek mümkün değil. Bu yüzden güneş çarpmasını önlemek ve ilk yardım adımlarını bilmek hayati önem taşıyor. Son günlerde acil servislere güneş çarpması nedeniyle başvuran hasta sayısında belirgin bir artış gözlemliyoruz. Ancak hastalarımız, başvuru esnasında genellikle şikayetlerinin besin zehirlenmesi gibi başka nedenlerden kaynaklandığını düşündüklerini söylüyorlar ve neredeyse hiçbir zaman güneş çarpması yaşadıklarının farkında değiller. Ülke olarak genel sağlık okuryazarlığımız iyi düzeyde olmasına rağmen, güneş çarpması konusunda yeterli bilgiye sahip değiliz. Bu da bu konuda yapılacak ilkyardım becerilerimizi negatif yönde etkiliyor. Bu bağlamda, güneş çarpması durumunda yapılacak ilk yardım adımları hayati önem taşıyor" diye konuştu.

Üsküdar Üniversitesi Kahramanmaraş Depremi Sonrası Akademik Değerlendirme Sempozyumu Düzenledi Haber

Üsküdar Üniversitesi Kahramanmaraş Depremi Sonrası Akademik Değerlendirme Sempozyumu Düzenledi

Üsküdar Üniversitesi, Kahramanmaraş depreminin yıl dönümünde "Kahramanmaraş Depremi Sonrası Akademik Değerlendirme Sempozyumu" düzenledi. Üniversiteden yapılan açıklamaya göre sempozyumun açılış konuşmalarını Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Arif Aktuğ Ertekin, İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Rüştü Uçan yaptı. Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur "Depremde Güvenlik Kültürü" ile Rektör Danışmanı Prof. Dr. İsmail Barış "Deprem ve Sivil Toplum" başlıklı konuşma gerçekleştirdi. Açıklamada etkinlikteki konuşmasına yer verilen Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, gelişmiş toplumların sorunları önceden görüp, ortaya çıkmadan çözdüğünü belirtti. Kahramanmaraş merkezli depremlerin acılarının hala sarılamadığını belirten Güngör, "Durumumuzun ne olduğunu, sorunun ne olduğunu ve bu sorunlara ilişkin çözümlerin akademik anlamda, bilimsel anlamda ne olacağı ne gibi katkılar yapacağımızı konuşmamız gerekiyor." ifadelerini kullandı. Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Arif Aktuğ Ertekin de deprem ülkesi kavramına dikkati çekerek, depremle yaşamayı öğrenmenin gerekli olduğunu vurguladı. "Depremde ilk 72 saatin çok önemli" Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur ise deprem konusunda sadece devlet görevlilerini suçlanmaması gerektiğini, her apartmanın depremle ilgili organize olabilmesi gerektiğini ifade etti. Depremde ilk 72 saatin çok önemli olduğunun söylendiğini belirten Sur, "Sağlıkta ilk 6 saat 'Altın saat' olarak ilan edilir. 6 saat içinde göçük altından kurtaramadığınız insanlar ya böbreği hasta olarak yaşayacak ya kolu sakat kalacak." değerlendirmesinde bulundu.

Uzman uyarıyor: Sahte içkiler sağlık tehdidi oluşturuyor! Haber

Uzman uyarıyor: Sahte içkiler sağlık tehdidi oluşturuyor!

Sahte içkiler, lisansı olmayan ve "merdiven altı" olarak adlandırılan imalathaneler tarafından üretilerek piyasaya sürülüyor. Sağlıksız ve yasa dışı olan bu içkiler, düşük maliyetleri ve uygun fiyatları nedeniyle tüketiciler tarafından tercih ediliyor. Kimya Mühendisi Öznur Eyilcim, bu sahte içkilerin tüketici tarafından anlaşılamadığını belirterek, içerdikleri düşük maliyetli metil alkolün çeşitli hastalıklara ve ölüme yol açabileceği konusunda uyarıda bulundu. Üsküdar Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Gıda Teknolojisi Öğretim Görevlisi Öznur Eyilcim, sahte içkilerin lisansı olmayan imalathanelerden kaynaklandığını ifade etti. Sağlıksız olduğu kadar yasa dışı olan bu içkilerin kaçak olarak satıldığını söyleyen Eyilcim, düşük maliyet ve fiyatları nedeniyle tercih edildiğini belirtti. Sahte içkilerin bandrollerinin de sahte olduğuna dikkat çeken Eyilcim, tüketicilerin bu konuda dikkatli olmaları gerektiğini vurguladı. Tüketici sahte içkiyi kokusundan veya tadından ayırt edemediği için, Eyilcim, ambalaj üzerinde yer alan bandrolün Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Tütün ve Alkol Dairesi Başkanlığı tarafından onaylanmış olması gerektiğini ifade etti. Sahte içki üretimi ve satışına karşı kesin bir çözüm bulunamasa da yetkililerin denetleme ve operasyonlarını artırdığını belirten Eyilcim, sahte içkilerde kullanılan metil alkolün, sağlığa ciddi zararlar verebileceğini söyledi. Etil alkol ve metil alkol ayrımının sadece uzmanlar tarafından laboratuvar koşullarında belirlenebileceğini ifade eden Eyilcim, bu içkilerin özellikle sinir sistemine zarar verdiğini, görme bozukluklarından ölüme kadar çeşitli etkilere neden olabileceğini belirtti. Sahte içkilerin zararlarının miktarına göre değişebileceğini söyleyen uzmanlar, tüketicilere güvenilir kaynaklardan alışveriş yapmaları ve içki tüketirken dikkatli olmaları konusunda uyarıda bulunuyor.

En etkili renk hangisi? Hangi renk, hangi duyguyu tetikliyor! Haber

En etkili renk hangisi? Hangi renk, hangi duyguyu tetikliyor!

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklamcılık Bölümü Araştırma Görevlisi Kumsal Kınay, renklerin satın alma kararlarına etkilerini değerlendirdi. Araştırma Görevlisi Kumsal Kınay, renklerin duygulara etkisine ilişkin, “Renkler duygusal tetikleyicilerdir. Ürün veya markaların nasıl algılandığını etkileyerek tüketici davranışlarını da etkilerler. Kullanılan renkler, ürünün güvenilirliği, uygun fiyatlı oluşu veya lüks görünüp görünmediğini belirleyebilir. Böylelikle tüketicinin satın alma kararına da etki etmiş olur.” dedi. HANGİ RENK, HANGİ DUYGUYU TETİKLİYOR? Kınay, pazarlama stratejisi bağlamında hangi rengin, hangi duyguyu tetiklediğine ilişkin ise şunları kaydetti: “Kırmızı; aciliyet hissi yaratır ve heyecan uyandırır. Anlık alımlar ya da indirimli satışlar için teşvik edici olabilir. Bu nedenle indirim yazılarında sıklıkla kırmızı rengi görürüz. Mavi; güven, sakinlik ve emniyet duygularını çağrıştırır. Tüketicileri satın alma kararlarında kendilerini güvende hissetmeleri konusunda etkileyerek, markalar tarafından güvenilirliği ve profesyonelliği iletmek için kullanılır. Yeşil; doğa, büyüme ve sağlıkla ilişkilidir. Genellikle çevre dostu, sağlık bilincine sahip veya çevreye duyarlı tüketicilere hitap etmek için kullanılan rahatlama ve uyum duygusunu verir. Sarı; iyimserliği, gençliği ve dostluğu temsil eder. Dikkat çeker, iletişimi teşvik eder ve genellikle indirim satışlarında veya indirimleri vurgulamak için kullanılan bir sıcaklık hissi yaratır. Turuncu; enerjiyi, coşkuyu ve yaratıcılığı sembolize eder. Dürtüsel davranışları teşvik eder ve harekete geçirici mesaj oluşturmak veya sınırlı süreli teklifleri vurgulamak için de kullanılır. Mor; lüksü ve yaratıcılığı temsil eder. Birinci sınıf veya üst düzey ürünler arayan tüketicileri etkileyerek zarafet ve ayrıcalık duygusunu uyandırmak için kullanılır. Siyah; gelişmişlik, güç ve otorite anlamını taşır. Genellikle ürün veya hizmetlerde yüksek değer algısını teşvik ederek prestij ve lüks duygusu yaratmak için kullanılır.” HANGİ RENKLER HANGİ SEKTÖRLERDE TERCİH EDİLİYOR? Pazarlama ve reklamcılıkta renklerin; algıları, duyguları ve eylemleri etkileyerek tüketici davranışına yön verdiğini hatırlatan Kumsal Kınay, “Duyguları uyandırmak için kullanılan renkler duygusal bağ kurmak için markalar tarafından kullanılır. Renklerin tutarlı kullanımı marka tanınırlığı sağlar. Tüketiciler bir markayla ilişkilendirilen belirli renkleri tekrar tekrar gördüklerinde zihinsel bir çağrışım oluştururlar ve bu da markayı tanımayı ve hatırlamayı kolaylaştırır.” dedi. ALTIN, GÜMÜŞ VE MOR TONLARI LÜKS MARKALAR TARAFINDAN TERCİH EDİLİYOR Mor, yaratıcılık ve lüksle ilişkilendirilir ve bu da onu üst düzey moda ve güzellik markaları için uygun kılar. Yeşil, sürdürülebilirliğe, çevre dostu olmaya ve çevresel nedenlere odaklanan markalar için doğal bir seçimdir. Büyümeyi, doğayı ve çevreye olan bağlılığı sembolize eder. Altın, gümüş ve mor tonları lüks markalar tarafından sıklıkla tercih edilir. Altın zenginliği, başarıyı ve ayrıcalığı temsil ederken, gümüş gelişmişliği ifade eder. Mor, lüksü ve yaratıcılığı temsil eder.”

Güneşteki aktiviteler uçakların haberleşmesini etkiliyor Haber

Güneşteki aktiviteler uçakların haberleşmesini etkiliyor

Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Selim Şeker, kısa bir süre NASA’nın son 6 yılın en güçlü Güneş patlamasının gerçekleştiği açıklamasına işaret ederek, Güneş patlamalarını değerlendirdi. GÜNEŞ PATLAMALARI GÜNEŞ'İN ENERJİSİNİ OLUŞTURUYOR Prof. Dr. Selim Şeker, Güneş'in kütlesinin yüzde 73'ünü hidrojen, yüzde 25'ini helyum, geri kalan kısmını ise diğer elementlerin oluşturduğunu ifade ederek, “Güneş’ten gelen ışık, hidrojen çekirdeklerinin birleşerek helyuma dönüşmesi ve bu dönem Güneş’te oluşan tepkimeler yani patlamalar sonucu hidrojen gazı helyum gazına dönüşür ve güneş patlamaları olur. Güneş'in enerjisi nükleer füzyon sonucu oluşur. Güneş'in çekirdeğinde biriken hidrojen atomları nükleer füzyon sonucu helyum atomuna dönüşür ve bu dönüşüm sonucunda ortaya çıkan enerji Güneş'in enerjisini oluşturur, ardından ısı ve ışık olarak Güneş sistemine yayılır.” dedi. Patlamaların, Güneş'in Dünya'ya bakan tarafında meydana gelmesi halinde Dünya'nın bundan etkilenme ihtimalinin yüksek olduğunu kaydeden Prof. Dr. Selim Şeker, “Normal koşullarda Dünya'nın manyetik alanı, yüzeyi güneş fırtınalarına karşı koruyor. Ancak şiddetli fırtınalar manyetik alana zarar veriyor ve enerji yüklü parçacıklar bu kalkandan geçmeyi başarıyor. Güneş patlamaları radyo iletişimini, elektrik şebekelerini, navigasyon sinyallerini etkileyebilir ve uzay araçları ile astronotlar için risk oluşturabilir." diye konuştu. HİROŞİMA'YA ATILAN BOMBANIN YAKLAŞIK 40 MİLYON KATI BİR ENERJİYE SAHİP Enerji salınımı bakımından güneş yüzeyi üzerinde meydana gelen en şiddetli olaylardan birinin geçici enerji boşalmaları olarak tanımlanabilecek güneş patlamaları olduğunu anlatan Prof. Dr. Selim Şeker, şunları ifade etti: “Patlamalar, yerden yapılan görsel bölge gözlemlerinde güneş üzerinde parlak alanlar olarak, radyo bölgede yapılan gözlemlerde ise ani gürültü artışları (Radio Bursts) olarak gözlenirler. Yaşam süreleri birkaç dakika ile birkaç saat arasında değişir. Bunlar güneş sistemimizde gözlenen, en şiddetli patlama olaylarıdır. Hiroşima'ya atılan bombanın yaklaşık 40 milyon katı bir enerjiye sahiptirler. Çok güçlü magnetik alanların parçalanmaları ve yeniden birleşmeleri patlamaların oluşması için gerekli olan ilk enerji kaynağını oluşturur. Gamma ışınım, X-ışınım, görsel ışınım ve radyo ışınım gibi elektromagnetik spektrumun hemen hemen her dalga boyunda ışınımda bulunurlar.” ASKERİ ERKEN UYARI SİSTEMLERİ DE GÜNEŞ AKTİVİTESİNDEN ETKİLENİYOR Uzun mesafeler arasında kullanılan haberleşme sistemlerinin büyük çoğunluğunun radyo sinyallerini yansıtmak için iyonosferi kullandığını ifade eden Prof. Dr. Selim Şeker, “Radyo haberleşmeleri iyonosferde meydana gelen fırtınalardan bütün enlemlerde etkileniyor. Böyle bir durumda radyo frekanslarının bir bölümü iyonosferde soğurulmakta diğer bir bölümü de yansımaktadır. Bunun sonucunda radyo sinyalleri hiç beklenmedik doğrultularda yayılmakta veya şiddetleri hızlı bir biçimde bir azalıp bir artmaktadır. Bu olaylara neden olan güneş aktivitesinden en çok etkilenen gruplar; kıtalar arası radyo yayını yapan radyolar, kıyı ile haberleşen gemiler, havaalanları ile haberleşen uçaklar ve amatör radyocular ve uydu operatörleridir. Askeri erken uyarı sistemleri de güneş aktivitesinden etkileniyor. Uzun mesafeli füzelerin fırlatılıp yönlendirilmesinde kullanılan radarlarda da iyonosferden yararlanılmaktadır. Magnetik fırtınalar sırasında ortaya çıkan parazitten bu sistemler çok etkilenmektedir. Denizaltıların magnetik özelliklerini algılayarak bunların yerlerini belirleyen sistemler vardır. Denizaltılardan gelen bu sinyallerin algılanması de jeomagnetik fırtınalar sırasında bozulmaktadır.” diye anlattı.

Üsküdar Üniversitesi'nden Haber

Üsküdar Üniversitesi'nden "ailede sıcak ilişkiler varsa sosyal medyadan korkmayın" açıklaması

İSTANBUL (AA) - Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Ailede huzur ve sıcak ilişkiler varsa ve 10-11 yaşından önce sosyal medya okuryazarlığı öğrettiğiniz zaman sosyal medyadan hiç korkmayın." ifadesini kullandı. Üniversiteden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sadece Türkiye'de değil tüm dünyada iç kale hükmündeki aile normları ile bireyin iç ve ahlaki normlarının krize girdiğini belirtti. İnsanların nereye gittiğini hiç önemsemeyen kontrolsüz bir gidişat olduğunu aktaran Tarhan, "Daha önce normları, kültürel ve etik standartları aile ve toplum aktarıyordu. Şu anda aile ve toplumun kültür aktarma rolü iyice azaldı. Yanlış davranışı düzeltme ile ilgili aile büyüklerinin, geniş ailelerinin etkisi kavramlarımız, geri bildirim sistemlerimiz yok oluyor. Sosyal medya kültür aktarıcı rolü üstleniyor. Böyle durumlarda iyi de kötü de çok hızlı yayılıyor. Yani sosyal medya külliyen kötü demek doğru değil." ifadesini kullandı. Tarhan, sosyal medyanın bazı avantajlarının da olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "Sosyal medyadan yenilikleri takip edebiliyoruz, insanlar birbirleriyle hızlıca iletişime geçebiliyorlar, uzaktaki insanlar birbirleri ile çok rahat iletişim kurabiliyorlar ve eğlenceli zaman geçiriyorlar. Ama bu avantajları sağlarken diğer taraftan da insanlar evin güvenli ortamında en güvensiz durumlara maruz kalıyorlar. Kimlik değiştirilerek, kimlik saklayarak çok ciddi siber suçlar ortaya çıktı. Davranışsal olarak teknolojik bağımlılıklar oluşturdu. Beyindeki ödül ceza sistemi, haz kontrol sistemi bozuldu. Gençliğin akıl değil duygularının ağır bastığı bir dönem var. Şu anda eğlence endüstrisinin Hollywood merkezli dünyaya yaptığı bir ihracat var. İşlerinin gereği olarak da hızla ve çok değişken bir şekilde insanların ilgisini çekebilecek bir tarz ile yapıyor. Arama motorlarının önemli bir iddiası var. İkna laboratuvarı kurmuşlar. İnsanları nasıl kendilerine bağlayacaklarını hesaplıyorlar. Örneğin arama motorlarından biri ‘tek rakibimiz uyku’ diyor. İnsanları uyutmadan kendilerine bağlamak istiyorlar. Böyle bir durumda biz değişmek zorundayız. Değişimin gerekçesi ise dünyanın artık elektronik köy gibi olması. İletişimin bu derecede hızlı ve haz verici hale gelmesi insanlardaki özgürlük, özerklik ve otonomi beklentisini yükseltti. Gençlerin 'ayıp, yasak, günah' gibi kavramlara ciddi şekilde itirazları var ve bu kavramları sorgulamaktan hoşlanıyorlar." Sosyal medyanın değil ebeveynlerin öğretmesi gerektiğini vurgulayan Tarhan, "Anne babalar çocuklarına iyi niyetle yaklaşıyorlar ama kullandıkları metot yanlış olduğu için çocuklar ters role giriyorlar. Çünkü bugünkü çocuklar eski zamane çocukları gibi baskı, tehdit, korkutma, otorite ile değil, takdir, övgü, onay sözleriyle, ikna ve inandırma yöntemleriyle, gerekçeleriyle birlikte öğreniyorlar. Aslında hiç zor değil, hiç sosyal medya konusunda paniğe girmeye gerek yok. Ailede huzur ve sıcak ilişkiler varsa ve 10-11 yaşından önce sosyal medya okuryazarlığı öğrettiğiniz zaman sosyal medyadan hiç korkmayın. Sosyal medyadan etkilenenler aile bağları zayıf olanlar. Çocuk 3 detayı örnek alıyor: anneyi, babayı ve anne babanın ilişkisini. Bu üçü iyi gidiyorsa, sosyal medya istediği kadar kötü olsun, emin olun olumsuz etkisi olsa bile çocuk hemen dönüyor. 'Ailem mi önemli bu mu önemli?' diyor." değerlendirmesinde bulundu. - "Anne ve babaların sosyal medyanın etkisini gündemlerine almaları gerekiyor" Prof. Dr. Tarhan, ciddi şekilde yapılandırılmış kültür politikası olmadığını belirterek, "Kültürü sadece somut kültüre, müzeciliğe ve tarihi eserlerin tamiratına indirgemişiz. Halbuki kültür aynı zamanda soyut kültürdür. O yaptığımız yollarda, o binalarda dolaşacak kişilerin kültürünü, ahlakını, değerlerini şekillendiremezsek, bu nesil sosyal medyanın yönettiği ve sosyal medyanın eğittiği bireylerden oluşacak." ifadesini kullandı. Çocukların şu anda küresel kapitalizme teslim olduğunu aktaran Tarhan, şu değerlendirmede bulundu: "Dijital kapitalizmin kurbanı olmuş durumdalar. Sanki çocukları sihirliyor gibi. Kişi sihre kendini öyle bir kaptırır ki hipnotize olur, başka şeyle ilgilenmez. Çocuklar da aynı böyle. Bakıyorsun 24 saat o sosyal medyanın başında duruyor, kalp krizi geçiren çocuklar var. Hatta bu modemini aldı diye annesini bıçaklayan çocuklar var. Hatta çocuk sosyal medyayla ilgilenmekten tuvalete gitmiyor, odasında su şişesi tutuyor. Sosyal medya nedeniyle çocuklar okula gitmiyor, genç çalışmıyor. Bunlar öyle marjinal vakalar değil maalesef. Çok sık gözüküyor artık. Herkes onunla ilgileniyor, başka şeyle ilgilenmiyor. Sosyal medya zihinleri, duygularımızı esir aldı. Elbette her anne babanın iyi insan yetiştirme arzusu, hedefi var. Bu hedefe giderken ebeveynler birbirlerine yol arkadaşlığı yapıyorlar. Yol arkadaşlığı sadece romantizm değil aileyi, toplumu iyiye götürecek şeyler yapmak anlamına da geliyor. 10- 12 yaş çok kritik. Bu yaşa kadar çocuğa sosyal medyayı yönetmeyi öğrettik öğrettik. Ondan sonra çok zor. Çünkü geç kalınca bu sefer anne çocuk, baba çocuk savaşları başlıyor. O zaman da çare var ama o daha zor. Bu nedenle anne ve babaların sosyal medyanın etkisini gündemlerine almaları gerekiyor. Hiç kimse karamsar olmasın. Şu bir gerçek ki anne, baba, eski anne, baba gibi olmayacak. Saldım çayıra sokakta çocuk büyümüyor artık, sosyal medya da çocuğun büyük babası olmamalı. İşin püf noktası çocukla daha çok ve kaliteli zaman geçirmek, nitelikli bir beraberlik kurmak."

Aile bağlarından sonraki en güçlü sosyal bağ Haber

Aile bağlarından sonraki en güçlü sosyal bağ "komşuluk" hayatı kolaylaştırıyor

İSTANBUL (AA) - Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, anlam boyutu olmayan, manevi boyutu olmayan sadece madde ve çıkar eksenli bir yaşam felsefesi anlayışının komşuluğu da etkilediğini aktararak, "Bunun sonucunda güven bağları zayıflamış ve komşudan zarar geleceği duygusunu yaşayan insanlar çoğalmış." açıklamalarında bulundu. Üniversite'den yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, modernizmin getirdiği değişimle birlikte geçmişte ve bugün yaşanan komşuluk ilişkilerinde farklılıklar meydana geldiğini belirtti. Tarhan, "Komşuluk bir insanın aileden sonra bağ kurduğu ikinci bir alandır. Komşuluk ilişkileri sayesinde çocuk sokağa çıktığı zaman rahat oynayabiliyor. Bir ihtiyacı olduğu zaman başvurabileceği ailesi dışında kişiler olabiliyor. Bu, güven esaslı sıcak ve samimi ilişkilerin aile dışında ikinci bir desteğidir. Yardımlaşmadır, dayanışmadır. Komşuluk aile bağlarından sonraki en güçlü sosyal bağ olarak kabul ediliyor." ifadelerini kullandı. - "Modernizmin getirdiği sahte bir özgürlük var" Modernizmin sunduğu sahte özgürlüğün içerisinde özgür gözüken insanın aslında yalnız olduğuna dikkati çeken Tarhan, burada kişinin iletişiminin az, zayıf olduğunu ve ilişkilerin samimi, fedakâr ilişkiler yerine çıkar odaklı ilişkilere dönüştüğünü aktardı. Bunu sekülerleşmenin getirdiği bir özellik olduğunu kaydeden Tarhan, şunları kaydetti: "Anlam boyutu olmayan, manevi boyutu olmayan sadece madde ve çıkar eksenli bir yaşam felsefesi anlayışı komşuluğu da etkilemiş. Bunun sonucunda güven bağları zayıflamış ve komşudan zarar geleceği duygusunu yaşayan insanlar çoğalmış. Böyle bir durumda yetişen çocuk, ‘Hayat güvensiz’ diye yetişiyor. En yakınındaki komşuya bile güvenmeden büyütüyorsun. Aile içerisinde bile bazen 'babana güvenme' diye büyütülen çocuklar görüyoruz. Bu çocukların çoğunda ruh sağlığı bozukluğu ortaya çıkıyor. İnsanda yurtsuzluk, köksüzlük, terk edilmişlik duygusu oluyor. Bunun sonucunda çağın nevrotik insanı ortaya çıkıyor." Tarhan, Chicago'da yayınlanan "Dünya Değerler Araştırması"nda insanı bekleyen tehlike olarak "komşuluk bağlarının zayıflaması"nın görüldüğünü ifade etti. Tarhan, 2018'de Davos'ta insanlığı bekleyen üç tehlikenin söylendiğine dikkati çekti. İlkinin ekonomik eşitsizlik, ikincisinin iklim değişikliği, üçüncüsünün de yalnızlık olarak görüldüğünü belirten Tarhan, "Yalnızlık, güven azalması demektir. İnsan yabancılaşıyor. Yabancılaşan insan robotlaşıyor ve sistem onu yönetiyor. Kurulu sistemin, dijital sistemin kölesi oluyoruz. Tüketim unsuru haline gelen insan tipi ortaya çıkıyor. Mutsuz oluyor. Komşuluk aslında insanlığın bulduğu güzel bir çözümdür. Anne baba yakın olamadığı zaman komşular çok büyük destektir." değerlendirmelerinde bulundu. - Komşuluk hayatı kolaylaştırır Komşular arasında çıkarcı ve hesapçı olmayan bir ilişki olması gerektiğini belirten Tarhan, insanın bazen yalnızlığı gidermeye ve paylaşmaya ihtiyaç hissettiğini ve bir komşuyu karşısına alıp sadece dinlemesinin ve bazı sözlerini onaylamasının bile o kişiyi o anda güvende hissettirdiğini aktardı. Tarhan, bir kriz olduğu zaman, "sığınacağım ikinci bir kapı var, bana yardım edebilecek biri var" duygusuyla hareket edildiğinde bu insanın rahat uyumasına bile sebep olacağını ve hayatı kolaylaştırdığını kaydetti. - Topluma açılan ilk kapı: Komşu Bütün kutsal metinlerde anne babadan sonra komşuluğun geldiğini vurgulayan ayetler yer aldığını anımsatan Tarhan, "Komşuluk toplumsal barışa hizmet etmiştir. Aile mahremiyetinin, aile özelinin topluma açıldığı ilk kapı komşudur. Böyle bir durumda aileden sonraki ikinci bir alandır. Bu nedenle kişi komşuyla verici ve paylaşan bir ilişki içerisinde olursa, 'Komşuya iyilik yap!' odaklı ilişki olursa, karşı tarafta da iyicil duygular uyanıyor. İyilik, iyicil parçayı büyütüyor, karşı tarafta da iyilik yapmayla ilgili motivasyon ortaya çıkıyor." açıklamalarında bulundu. - Komşuluk "hayat güvenli" duygusu oluşturuyor Kültürümüzde komşuluk ilişkilerinde "bir ihtiyacın var mı?" diye sorulduğunu ifade eden Tarhan, komşuların birbirlerini destekledikleri alanların olduğunu belirtti. Tarhan, “Mahalleye yeni birisi geldiği zaman herkes ziyaret eder, hemen çayını, çorbasını götürürler, yardım ederler. Bir cenazesi varsa hemen bütün komşular toplanır. Her mahallenin böyle bilge bir annesi vardır. Onlar dedikoduya fırsat vermezler. Hep birbirlerini desteklerler. Düğünlerde ve bayramlardaki davetlerde hep kap kacak yardımı yaparlar, helva yaparlar. Komşulukta bunlar insanın gelişen ruhunda, 'ben değerliyim, bana önem veriliyor, hayat güvenli' duygusu oluşturuyor. Bu da insanın birçok ruhsal hastalıklarının çıkmasını önleyici bir şeydir." ifadelerini kullandı. - Sosyal ilişkilerin yerini sanal ilişkiler aldı Kültürümüzde mahallenin, aileden sonra toplumun kültürel aktarımını yapan en küçük birim olarak görüldüğünü aktaran Tarhan, şu değerlendirmelerde bulundu: "Mahalle baskısı denilen şey sosyal bir normdur aslında. Sosyal normlarda, o toplumdaki sosyal sınırlar vardır. Mesela çocuk yaramazlık yaptığında komşulardan birisi müdahale ediyor. Anne baba yoksa bile, o çocuğun yanlışlarını toplum bir nevi törpülüyor. Ama modernite bunu bozdu, sanayileşmenin getirdiği hızlı dönüşüm ve teknoloji de hızlandırdı. Teknolojiyle uğraşırken insanlar birbirine zaman ayıramaz hale geldi. Günümüzde, insanın sosyal ilişkilerin yerini sanal ilişkiler aldı. Sosyal medyada sosyallik yok. Sosyal medyada da insanlar genellikle kimliklerini saklıyorlar, evin güvenli ortamında en güvensiz alanlara giriyorlar. Sahte arkadaşlıklar kuruyor, yalan söylemeyi bir beceri zannediyorlar." - Amaçsızlık sosyal medya tuzağına düşürüyor Tarhan, amaçsızlığın gençleri sosyal medya tuzağına düşürdüğünü kaydetti. Böyle zevk tuzaklarına, enerjinin, zaman alan şeylere hayır diyebilmek için insanlara amaç gerektiğini ifade eden Tarhan, "Mesela okul, üniversite bir amaç. Hayatın sonunda nasıl bir insan olacağı ile ilgili soyut amaçlar var. Böyle amacı olan bir genç kendini yönetebiliyor. Çıkarcılığı, üçkağıtçılığı, yalanı, açık gözlülük gibi gören bir yaşam felsefesi varsa, bu kişi rahatlıkla zevk tuzaklarına, para tuzaklarına, çıkar tuzaklarına, uyuşturucu tuzaklarına düşer. Önce iyi insan olması lazım." açıklamalarında bulundu.

Üsküdar Üniversitesi'nden Haber

Üsküdar Üniversitesi'nden "İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi'nin eğitim stratejisi" değerlendirmesi

İSTANBUL (AA) - 21. yüzyılın bir krizler dönemi olduğunu belirten Siyaset Bilimci Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, yeni küresel krizlerin varlığından bahsederek dünyaya çok perspektifli bir açıdan bakmanın ve anlamanın şart olduğunu aktardı.Üniversiteden yapılan açıklamaya göre, Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi ve eğitim stratejileri hakkında bilgi verdi.Açıklamada görüşlerine yer verilen Arıboğan, mevcut dönemde sosyal bilimler alanında okuyan, çalışan herkesin disiplinler arası okuma yapma pratiğini geliştirmesi gerektiğini belirterek, "Tarihten sosyolojiye, antropolojiden teknolojik yeniliklere kadar geniş bir sahayı tarayabilmeliler. 21. yüzyıl bir krizler dönemi ve 11 Eylül ile başlayan küresel krizler, 2008-2009 ekonomik krizinin ardından 2020'de patlayan salgın ile devam ediyor. Önümüzde iklim ve dijital alan üzerinden gelişecek yeni küresel krizler var. Bunun yanı sıra süper güçler arasındaki jeopolitik rekabet de devam ediyor. Bu nedenle çok perspektifli bir açıdan dünyaya bakmak ve anlamak şart." ifadelerini kullandı.Arıboğan, yabancı dilin artık tek başına bir önem ifade etmediğine, yapay zekâ teknolojilerinin tercüme algoritmalarını mükemmele yakın hale getirdiğine dikkati çekti. Yakında herkesin her dili anlayabileceği bir dönemin başlayacağını aktaran Arıboğan, şunları kaydetti:"Lakin Martin Heidegger'in ifadesiyle 'dil varlığın yuvası' ve bu yuvanın anlam dünyasına sızabilmek sıradan bir dil bilgisi ile mümkün değil. Edebiyat, müzik, sanat, spor gibi çok perspektifli kültürel araçlara da nüfuz etmek gerekiyor. Eğitim ortamının da çok renkli, özgürleştirici ve zihin açıcı bir biçimde planlanması çok değerli. Üsküdar Üniversitesi Kurucusu Nevzat Tarhan’ın ifadesiyle; üniversiteler Birleşmiş Milletler gibi olmalı ama oradaki gibi kimsenin ayrıcalıklı konumu ve veto hakkı bulunmamalı."- Üsküdar Üniversitesi'nde proje kültürü çok önemliİnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi'nin prensip olarak bölümler arasındaki müfredat geçişkenliğini sağlamak ve ÇAP, yan dal gibi girişimleri desteklemek yönünde bir vizyona sahip olduğunu vurgulayan Arıboğan, her bölümün diğer bölüm tarafından desteklendiğini ve temel bazı akademik derslerin tüm bölümlerdeki öğrencilerin alabildiğini ifade etti.Arıboğan, üniversitede proje kültürünün çok önemli olduğunu ve özellikle psikoloji öğrencilerinin uygulamalı dersleri için NPİSTANBUL Hastanesinin tüm olanaklarını kullanabildiğini kaydetti.- Globalleşme kadar yerelleşme dinamikleri de etkinEğitim sisteminin ve kültürün de genç, dinamik, kıvrak, dünya vatandaşı olan siyasetçilerin yetiştirilmesine uygun olmadığını aktaran Arıboğan, "Her şey aileden başlıyor. Yaratıcı değil itaat edici bir vatandaş yetiştirme arayışı hem okullarda hem sosyal ortamda süregidiyor. Bu bakımdan üniversite yaşamını çok önemli bir zihinsel açılım kapısı olarak görüyoruz. Öğrencilerimize araştırmayı ve öğrenmeyi öğretmeye çalışıyoruz." değerlendirmelerinde bulundu.Arıboğan, bu dönemin globalleşme kadar yerelleşme dinamiklerinin de etkin olduğu bir dönem olduğunu kaydetti. Yapay zekânın ise kaçınılmaz olarak bütün alanlara sirayet edeceğini ve veriyi toplamak kadar analiz etmenin de önemli olduğuna dikkati çeken Arıboğan, bu bakımdan felsefe, tarih, sosyoloji gibi temel alanların son derece işlevsel bir hal alacağını ifade etti.- "Sosyoloji, tarih ve felsefenin modası ise asla geçmez"Üsküdar Üniversitesi olarak bütün dünyada müfredatları ve eğitim teknolojilerini takip ettiklerini belirten Arıboğan, yüzlerce okulla Erasmus anlaşmaları olduğunu ve hocaların da hemen hepsinin yurt dışı tecrübesine sahip olduğunu bildirdi.Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinin en parlak dönemine girdiğini düşündüğünü aktaran Arıboğan, şu ifadeleri kullandı:"Sosyoloji, tarih ve felsefenin modası ise asla geçmez. Biz Üsküdar Üniversitesi olarak analiz kabiliyeti yüksek, takım oyununa açık, projeci ve hem global standartlara hem de devlet kültürüne hakim bireyler yetiştirmeye çalışıyoruz."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.