TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası

İLKHABER-Gazetesi - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İnşaat sektöründe güvenli çalışma koşulları talep edildi Haber

İnşaat sektöründe güvenli çalışma koşulları talep edildi

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Adana Şubesi, Seyhan Çırçır Sanat Merkezinde  “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği, Güncel Sorunları” konulu bir panel gerçekleştirdi.  Prof. Dr. Beyza Üstün ve DİSK Yapı İş Sendikası Başkanı Özgür Karabulut’un konuşmacı, Doç. Dr. Ali İhsan Ökten’in moderatör olarak yer aldığı panelin açılış konuşması,  İMO Adana Şube Başkanı Hıdır Çak tarafından yapıldı. “Ortalama her gün 5 işçi hayatını kaybediyor o yüzden iş kazası değil, iş cinayeti diyoruz” Hıdır Çak açılış konuşmasına, ülkemizde çalışma alanlarında hayatını kaybeden işçilere ilişkin çarpıcı rakamları vererek başladı.  Türkiye'de 2023 yılında 1.932 işçinin iş kazalarında hayatını kaybettiğini, bu işçilerin 54'ünün çocuk, 106'sının göçmen, 41'inin ise kadın olduğunu vurgulayan Çak, 2024 yılında da Ekim ayına kadar 9 ayda en az 1.371 işçinin yaşamını yitirdiğini söyledi. Çak, bu kayıpların önlenebilir olduğunu belirterek, "İş kazalarının yüzde 98'i önlenebilir. Ancak her gün ortalama 5 işçimizi kaybediyoruz. Bu nedenle bunlara iş kazası değil, iş cinayeti diyoruz" ifadelerini kullandı. İnşaat sektöründe çalışan işçilerin yüksek risk altında olduğunu ve gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini dile getiren Çak, iş güvenliği tedbirlerinin proje aşamasından itibaren insan odaklı bir şekilde uygulanmasının önemine dikkat çekti. Karataş Belediye Başkanı Ali Bedrettin Karataş da yaptığı konuşmada, göçmen sorununun işçi sağlığı ve güvenliği açısından değerlendirdi. Özellikle tarımda kayıt dışı işçilerin ve çocuk işçilerin iş güvenliği önlemlerinden yoksun çalıştırıldığını belirten Karataş, bu tür konularda toplumsal hassasiyetin artırılması gerektiğini ifade etti. Panel konuşmacısı Özgür Karabulut, şantiyelerde yaşanan kazalara ilişkin çarpıcı örnekler verdi. En iyi yasa bile olsa kağıt üstünde kaldıktan sonra bu yaşananların devam edeceğini belirterek; ülkemizde büyük mega projeler sunan 40 civarında firmanın belirleyici olduğu yasa ile çalışmaların sürdürüldüğünü ifade ederek, bugün bu firmalara cezai yaptırım uygulayacak güç olmadığını belirtti. Deprem bölgelerinde de işçi güvenliğinin yeterince sağlanmadığına dikkat çeken Karabulut, deprem sonrasında hurdaya çıkarılmış eski iş makinelerinin tekrar sahaya sürüldüğünü, kule vinç operatörlerinden gelen bilgilere dayanarak, sahada kullanılan ekipmanların yönetmeliklere uygun olmadığını söyledi. Karabulut, iş cinayetlerinin temel nedeninin işçilerin maliyet unsuru olarak görülmesi olduğunu belirterek, işçilerin örgütlü mücadelesinin önemine dikkat çekti. Şantiyelerde işçilerin güvenli çalışma ortamlarının sağlanmasının, örgütlü mücadele ile mümkün olacağını söyleyen Karabulut; işçi cinayetlerine karşı tüm toplumsal dinamiklerin ses vermesi gerektiğini vurguladı. “Kapitalist sistem, çıkış yolu olarak mega projeleri kullanarak işçilerin hayatlarını riske atıyor” Panelde konuşan Prof. Dr. Beyza Üstün, "Bu iki kriz bir araya gelerek yaşamı mahkum ediyor. Mega projeler, sadece Türkiye'de değil, dünya genelinde krizlerin bir yansımasıdır. Kapitalist sistem, çıkış yolu olarak mega projeleri kullanarak işçilerin hayatlarını riske atıyor" dedi. Üstün, iş güvenliği mücadelesinin sadece işçi haklarını savunmakla sınırlı kalmadığını, aynı zamanda doğanın ve yaşam alanlarının da korunması gerektiğini belirterek iş cinayetlerine ve ekolojik yıkıma karşı örgütlü mücadelenin bu sürecin en etkili aracı olduğunu vurgulayarak, ekolojik ve sosyal yıkıma karşı birleşik bir mücadele çağrısı yaptı.

Yüzgeç: Riskli yapı stoku her yıl artıyor Haber

Yüzgeç: Riskli yapı stoku her yıl artıyor

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç, 6 Şubat Depremi sonrası çalışmalara ilişkin gözlemledikleri ikaz ve itiraz ettikleri konuları anlattı. Yüzgeç, “Ülkemizde her yıl 100 bin civarında yeni yapı üretilmektedir. Bunların bir kısmı riskli yapı stokumuzu beslemektedir” dedi. İLKHABER Gazetesi'nden Bayram Bulut'un haberine göre; İnşaat Mühendisleri Odası Başkan Taner Yüzgeç,  6 Şubat Depremlerinden sonra odalarının her biriminin ana gündem maddesinin deprem olduğunu söyledi. 6 Şubat depremlerinin çok büyük depremler olduğunu dile getiren Yüzgeç, “7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler sadece büyüklükleri açısından değil şiddeti, yıkıcılığı ve ivmeleri açısından da yer bilimcilerin, sismologların beklentisini aşan depremler niteliğindeydi. Dolayısıyla bu denli büyük ve yaygın depremler karşısında kayıpları sıfıra indirmek belki mümkün olmayabilirdi fakat böylesi dehşet verici bir tabloyla karşılaşmamız elbette ki önlenebilirdi.  Resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanımız hayatını kaybetti, yaklaşık 40 bin bina yıkıldı, 200 binden fazla bina ağır hasar aldı. Cumhurbaşkanlığı verilerine göre maddi kaybın 100 milyar doların üzerinde olduğu tahmin ediliyor” dedi. TÜRKİYE  TEYAKKUZ HALİNE GEÇTİ Depremin olduğu saatin hemen akabinde tüm Türkiye’nin teyakkuz haline geçtiğini vurgulayan Yüzgeç, “6 Şubat Depremleri bir yönüyle de toplumun acılar, felaketler karşısında nasıl birleştiğini, acıyı ve kederi nasıl ortaklaştırabildiğini,  yardımlaşma ve dayanışma kültürünün her şeye rağmen ne kadar gelişmiş olduğunu da göstermiş oldu. Her yurttaş, her kurum, örgütlü her kesim çağrı beklemeksizin yardımlaşma ve dayanışma çabasına girdi. Ancak, toplumun dayanışması ve yaşanan felaket karşısında örgütlenme kabiliyeti ne acıdır ki sorumlu kurum ve kuruluşların önündeydi. Özellikle ilk hafta içerisinde, acil durum ve acil müdahale açısından görünen sorunların tarif edilebilir veya anlaşılabilir bir yönü yoktu. Afet müdahale planlarının uygulanmadığını veya uygulanamadığına şahit olduk” diye konuştu. KAYGI VERİCİ ÖRNEKLER İÇERMEKTEDİR Afet sonrası çalışmaların, kuşkusuz afetin hemen akabinde yapılan arama-kurtarma,  yardım ulaştırma, beslenme ve acil barınma ihtiyaçlarını karşılama ile sınırlı olmadığını belirten Yüzgeç, “Geçici yerleşim alanlarının kurulması, enkaz kaldırma işlemleri, altyapısal hizmetlerin yani elektrik, su, kanalizasyon,  haberleşme ihtiyaçlarının karşılanması gibi faaliyetlerdeki sorunlar da kamuoyunun fazlasıyla gündemine giren konular oldu. Aradan 1 yıl geçmesine rağmen eğitim, sağlık ve güvenlik ihtiyaçlarının da yeterince karşılanamıyor olması bir başka giderilememiş sorun olarak karşımıza çıkıyor. Afet sonrasının ileriki çalışmalarının ise, şeffaflık ve katılımcılık ilkeleri çerçevesinde yürütüldüğünü söylemek pek de mümkün değildir. Bir yandan şehirlerin yeniden kurulması, yeni yerleşim alanlarının oluşturulması, konut ve işyeri ihtiyacının karşılanması konularında seçim öncesi verilen taahhütlerin ötelendiği görülürken, diğer yandan yapılan çalışmaların da sağlıklı kentleşme ve güvenli yapılaşma açısından’ yer seçiminden inşa kalitesine kadar’ kaygı verici örnekler içermektedir” ifadelerini kullandı. İKAZ VE İTİRAZ ETTİĞİMİZ KONU BAŞLIKLARI Bu gibi sorunların, tek başına kamu görevlilerin özverili çalışmaları ile giderilemeyeceğini anlatan Yüzgeç, “Siyasi iradenin ve siyasi karar vericilerin tüm deprem bölgesine daha çok kaynak ve imkan sağlaması, yasal ve hukuki düzenlemeleri bir an önce yapmaları, ekonomik krizin ve hayat pahalılığının etkilerini hiç olmazsa bu iller için gidermeleri gerekmektedir. Şu ana kadar söylediklerim afet sonrası çalışmalara ilişkin gözlemlediğimiz,  ikaz ve itiraz ettiğimiz konu başlıklarıdır sadece. Ancak yaşanan depremin bir felakete dönüşmesinin esas nedeni bu değildir. Deprem sonrası yaşanan ve hala devam etmekte olan sorunlar olmasaydı bile, yani afet sonrası müdahaleye her yönüyle hazır olunsaydı bile, böylesine yaygın bir yıkım karşısında çaresiz kalınabilirdi. Evet, beklenmedik büyüklükte bir depremin yaşandığı bir gerçektir. Ancak bu gerçek, başka gerçeklerin üstünü örtmüyor. Çünkü afete hazırlığın temelini güvenli yapılaşma ve sağlıklı kentleşme çalışmaları oluşturmaktadır. Bunlar yapılmadığı taktirde böylesine yaygın bir yıkımın oluşmasının önüne geçilemiyor ve deprem sonrası müdahalenin altından kalkmak mümkün olmuyor. Bize göre en büyük suç da, günah da burada yatıyor” dedi.  SON 60 YILIN ESERİ OLAN RİSKLİ YAPI STOKU NEDEN YILLAR İÇERİSİNDE DÖNÜŞÜP AZALMAMIŞTIR? Türkiye’de her yıl 100 bin civarında yeni yapı üretildiğini dile getiren Yüzgeç, “Ancak merak edilen soru şudur; son 60 yılın eseri olan riskli yapı stoku neden yıllar içerisinde dönüşüp azalmamıştır? Ülkemizde her yıl 100 bin civarında yeni yapı üretilmektedir. Acaba bunların bir kısmı riskli yapı stokumuzu beslemekte midir? Üzülerek söylemek zorundayım ki; Evet. Çünkü ülkemizdeki yapı üretim sisteminde çok ciddi sorunlar bulunmaktadır ve bunlar palyatif çözümlerle giderilememektedir. İmarında, etüdünde,  projesinde, inşasında, denetiminde ruhsatlandırılmasında yani her aşamasındaki sorunların temeli, yapının inşası ve bizatihi varlığı ile elde edilecek kar ve rant getirisinin sınırlandırılamaz olmasındadır. Yani serbest piyasa düzeninin kuralları ve sınırları buharlaştırma becerisinden kaynaklanmaktadır. Oysa bir yapı, mülkiyeti ister devlette, ister gerçek kişilerde, isterse özel kuruluşlarda olsun doğrudan toplumun güvenliğini, tarihini, kültürünü, konforunu, ekonomisini ve çevresini etkileyen, ilgilendiren bir varlıktır. Bu özelliklerinden dolayı yapılar bir kamusal varlıktır. İnşasına da, denetimine de bu perspektifle bakılması gerekir” diye konuştu. SON 20 YILDA YAYGINLAŞTIRILAN YAPI DENETİM DÜZENİ Yüzgeç yapı denetim sistemine dikkat çekerek, “Mesela son 20 yılda yaygınlaştırılan yapı denetim düzeni, kısmi iyileştirmeler getirse de sağlıksız inşaat ve yapılaşma kültürünü değiştirmemiş, sadece devletin sorumluluğunu üzerinden atacağı mekanizmalar halini almıştır. Yapı denetim sistemi, yapı üretim sürecinin en temel ihtiyacı olan mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin gerçekten verilmesini değil, mühendislerin, mimarların kağıt üzerinde sorumluluk almasını, bunu da cüzi ücretler karşılığında yapmasını tasarlamıştır. Çünkü mühendislik mimarlık hizmetleri maliyet artırıcı bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Sadece ücretleri açısından değil gerek teknik, gerekse imar açısından uygunsuz imalatlara onay vermemesi de kar kaybına sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla fiilen inşaat süreçlerinin dışında tutulmaktadırlar. Sonuçta, yaratılan bataklıkta sivrisineklerin peşine düşerek meseleyi çözemeyiz. Mevcut Yapı Denetim Yasası’nın öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi modeli yerine; mesleğinde yetkin yapı denetçilerinin faaliyetlerine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir model hayata geçirilmelidir” şeklinde konuştu. DEPREM TEHDİDİNE KARŞI GÜVENLİ KENTLER Proje denetimi ve yapı denetiminin birbirinden ayrılması gerektiğini işaret eden Yüzgeç sözlerini şöyle sürdürdü; “Proje Denetimi doğrudan kamu tarafında ve yetkin mühendisler eliyle yapılmalı, Yapı Denetim Kuruluşları ve Laboratuvarları doğrudan kamuya karşı sorumlu olmalı ve onun denetiminde çalışmalıdır. Deprem tehdidine karşı güvenli kentler ve yapılaşma oluşturmak kolay olmayan, karmaşık ve maliyetli süreçlerdir. Fakat yapılamaz değildir. Üstelik çok uzun zamana yayılmadan da gerçekleştirilebilir. Ancak bunun için kaynakların doğru kullanılması, sorunlara bilimsel yaklaşılması ve toplumun genel menfaatlerinin gözetilmesi gerekmektedir. Daha önce söylediğim gibi ülkemizdeki cezasızlık kültürü, sorumluluk üstlenmeme anlayışı, aynı sıkıntıları tekrar tekrar yaşamamıza sebep olan faktörlerden biridir. 6 Şubat depremlerinden bu yana yaşanan hukuki ve idari süreçlere baktığımızda, yıkılan ve hasar gören on binlerce yapının sorumluluklarının, üstelik kin güdercesine, meslektaşlarımızın omuzlarına yüklenmeye çalışıldığını görmekteyiz. Bu durum bile, her defasında olduğu gibi, cezasızlık kültürü açısından tipik bir örnek teşkil etmektedir. 10 BİNLERCE HAYATIN GERİ GETİRİLMESİNİN, O BOŞLUĞUN DOLDURULMASININ İMKANI YOKTUR Sistemsel zafiyet ve sorunlar göz ardı edilip, yerel veya genel idareler tarından alınan yanlış kararlar veya alınması gerekip de alınmayan kararların sahipleri yok sayılıp sadece teknik elemanların kovuşturmaya tabi tutulmaları, adaleti sağlamaktan ziyade yeni adaletsizliklere yol açmaktadır. Adaletin terazisine sadece teknik elemanların çıkarılmasına itiraz ediyoruz. Çünkü on yıllardır biz ve bizim gibi pek çok kurum ve kuruluş mühendislik hizmetlerinin gerçekten nasıl verilebileceğine dair görüş oluşturuyor ve mücadele ediyor olmasına rağmen, siyaset alanını finanse eden rant düzeninin korunması uğruna bunlara kulak tıkayanların da, adaletin terazisine çıkması gerektiğine inanıyoruz. Depremin yaralarının sarılması, hayatın normale dönmesi zaman alsa bile başarılabilir. Maddi kayıplarımız zaman içerisinde giderilebilir. Ancak 10 binlerce yurttaşımızın hayatının geri getirilmesinin, o boşluğun doldurulmasının imkanı yoktur.

Yüzgeç: Hatay depreminin yaraları sarılmalı, olası depremlere karşı önlemler alınmalı! Haber

Yüzgeç: Hatay depreminin yaraları sarılmalı, olası depremlere karşı önlemler alınmalı!

ADANA (İLKHABER) - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası tarafından depremin 8. ayında Hatay’da basın açıklaması gerçekleştirildi. İMO Yönetim Kurulu Üyeleri, Danışma Kurulu Üyeleri ve İMO üyelerinin katıldığı açıklama, 15 Ekim 2023 tarihinde, Oda Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç tarafından yapıldı. Tarihimizin en büyük depremlerinden biri olan 6 Şubat depremlerinin geniş bir coğrafyayı etkileyerek 11 ilimizde yıkıcı sonuçlar yarattığını ifade eden İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç, bu depremlerde yıkımın en ağır hissedildiği Hatay'ın 20 Şubat tarihinde bir depremle daha sarsıldığını belirtti. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre; Hatay il genelinde her 4 binadan 1’inin, kent merkezinde ise her 2 binadan 1’inin kullanılamaz durumda olduğunu söyleyen Yüzgeç, açıklamasına şöyle devam etti: “Depremin etkilediği 11 ildeki kullanılamaz durumda bulunan toplam yapının %30’u Hatay’dadır. Böylesine büyük bir yıkıma uğrayan Hatay için sorunlar, ne yazık ki geride kalmış değildir. Depremlerin üzerinden 8 ay geçmesine rağmen şehirde yaşam normale dönememiş, depremin yıkıcı olduğu Antakya, Defne, Samandağ ve Kırıkhan ilçelerinde barınma, beslenme, sağlık, hijyen, içme suyu, eğitim gibi en temel insani ihtiyaçlara yönelik problemler varlığını sürdürmektedir. Konteyner kentlerin oluşturulmasıyla barınma sorunu kısmen düzeltilmiş gibi görünse de, yer seçimi yanlışlıkları iklim koşullarına göre ciddi sorunlar yaratmaktadır. İmar sorunlarının çözülememiş olması ve kamu gücünün yetersizliği, kendi arazisi ve imkanları olanları, kendi başlarına işyeri ve konut ihtiyaçlarını karşılamaya yöneltmiş, ileride ciddi riskler barındıracak olan, mühendislik hizmeti almayan kontrolsüz ve kaçak yapılar kentte yaygınlaşmıştır. Özellikle Antakya ve Defne ilçelerinde tam donanımlı hastane bulunmamakta, doğumhane ve ameliyathaneler hizmet vermemektedir. Plansız yapılan Defne Devlet Hastanesinden başka hastane bulunmamakta, bu hastaneyi de her yoğun yağışta su basmaktadır. Binaları yıkılan kamu kurumlarının hasarsız kalan okullarda hizmetlerine devam etmesinden dolayı eğitim hizmetleri aksamaktadır. Depremin üzerinden 8 ay geçmesine rağmen yıkılmayı bekleyen ağır hasarlı yapılar insan hayatını tehlikeye sokmaya devam ederken, kontrolsüz bir şekilde yürütülen enkaz kaldırma işlemleri çevreye ve insan sağlığına zararlar vermekte, enkaz toplama alanları ise içme suyu kaynaklarını kirletmesi bakımından ciddi riskler oluşturmaktadır. İfade etmeye çalıştığımız bu gibi sorunlar, tek başına kamu görevlilerin özverili çalışmaları ile giderilemez. Siyasi iradenin ve siyasi karar vericilerin başta Hatay olmak üzere tüm deprem bölgesine daha çok kaynak ve imkan sağlaması, yasal ve hukuki düzenlemeleri bir an önce yapması, ekonomik krizin ve hayat pahalılığının etkilerini hiç olmazsa bu iller için gidermesi gerekmektedir. Depremin yaralarının sarılması, hayatın normale dönmesi zaman alsa bile başarılabilir. Maddi kayıplarımız zaman içerisinde giderilebilir. Ancak 10 binlerce yurttaşımızın hayatının geri getirilmesinin, o boşluğun doldurulmasının imkanı yoktur. Siyasi iktidarlar bu kayıpları bir yandan ilahi takdiratla açıklarken diğer yandan suçlayacakları başka kesimler aramaktadır. Bu yaklaşımlar, yaşanan bunca acı karşısında kendi sorumluluklarını gizleme çabasından başka bir anlam taşımaktadır. Çünkü daha yüksek kar ve daha fazla rant getirisi uğruna yarattıkları güvensiz yapılarda ve çarpık şehirlerde insanları yaşamaya mahkum ettiler. Yıkılan ve hasar gören on binlerce yapının sorumlulukları hem cezai hem de hukuki yönden meslektaşlarımızın omuzlarına yüklenmeye çalışılmaktadır. Sistemsel zafiyet ve sorunlar göz ardı edilip, siyasi ve idari kararlar yok sayılıp, sadece teknik elemanların kovuşturmaya tabi tutulmaları, adaleti sağlamaktan ziyade yeni adaletsizliklere yol açmaktadır. Bu duruma itiraz ediyoruz. Çünkü on yıllardır mühendislik hizmetlerinin daha iyi verilebilmesinin nasıl mümkün olacağı, güvenli yapılaşmanın nasıl sağlanacağı, riskli yapıların nasıl dönüştürüleceği, sağlıklı kentlerin nasıl oluşturulacağı konularında yapılan önerilere kulak tıkayıp, siyaset alanını finanse eden rant düzenini koruyanlar sorumluluğu başkalarına yıkıp kendilerini sıyıramazlar. Bu kayıplar olmayabilirdi; on yıllardır biliniyor ve ifade ediliyor olmasına rağmen riskli yapılar tespit edilip karı ve rantı düşünmeden müdahale edilseydi eğer! Bu yıkımlar olmayabilirdi; kağıt üzerinde kontrollüymüş gibi görünen ama fiiliyatta başıboş bir yapılaşma düzeni olmasaydı eğer! Bunca acılar çekilmeyebilirdi; afetlere hazırlık ve müdahale planları kağıt üzerinde kalmasaydı eğer! Şimdi İnşaat Mühendisleri Odası olarak buradan, Hatay’dan bir kez daha sesleniyoruz. Bu vurdumduymazlık hali artık son bulsun. Akılın, bilimin ve tekniğin ışığı altında, halkın genel menfaatlerini gözeten, doğa ve çevre ile barışık yaşanabilir güvenli kentleşme ve yapılaşma için harekete geçilsin.  Depremleri en az hasarla atlatmak mümkün. Yeter ki siyasal sorumluluk sahipleri burada göstermelik değil kararlı adımlar atsın.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.