TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#tedavi

İLKHABER-Gazetesi - tedavi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, tedavi haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Menopoz döneminde kemik erimesine dikkat! Haber

Menopoz döneminde kemik erimesine dikkat!

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Ayşe Dişli Gürler; menopoz dönemindeki kadınlarda en sık görülen şikayetlerden birinin kemik erimesi olduğunu ifade ederek; hormon replasman tedavisiyle şikayetlerinin önüne geçildiğini söyledi. Menopozun her ne kadar fizyolojik bir süreç olsa da menopoza girmiş kadınlarda bazı şikayetlerin meydana geldiğini aktaran Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Ayşe Dişli Gürler, "Menopoz kadınlarda yumurtalıkların artık hormon üretmeyi bırakması halidir. Menopozun Türkiye'de yaş ortalaması takriben 47 civarında olan bir durum. 45 ila 50 yaş arasında menopoza girmiş bir kadın için bu süreci normal karşılamak lazım. Her ne kadar fizyolojik bir süreç olduğunu söylesek de menopozda kadınların yaşadığı ateş basması, duygu ve durum bozuklukları, uyku bozuklukları, kemik erimesi gibi durumları hastaların kaldırması açıkçası zor olmakta. Bu dönemde hastanın bu tarz şikayetlerine karşın bir takım önlemler almaktayız. Özellikle yeni menopoza girmiş ve bu şikayetlerle bize başvuran hastalarda hormon replasman tedavisi yaparak hastaların bu şikayetlerden kurtulmasını sağlıyoruz. Bununla beraber bazen hormon replasman tedavisini başlayamadığımız durumlar olmakta, çünkü her hastaya hormon replasman tedavisi vermek doğru değil. Bu tedaviyi veremediğimiz durumlarda da yine bu hormonlara benzer bir takım bitkisel tedaviler düzenliyoruz. Fakat hormon replasman tedavisinin işe yaradığı kemik erimesi gibi bir durumu diğer başladığımız bitkisel tedavilerle maalesef önüne geçemiyoruz. Çünkü biliyoruz ki menopoz döneminde bizim gördüğümüz en sık durumlardan bir tanesi kemik erimesi durumu. Tabi ki bu durumun önüne sadece tedaviyle değil hastanın hayatında gerçekleştirecek bir takım değişikliklerle de geçmek lazım. Bunlardan bir tanesi, hayatımıza egzersiz dahil etmek. Yine beslenme noktasında günlük süt, yoğurt tüketimini artırarak kalsiyum ve D vitamininden zengin beslenmek. Yine güneşten daha çok faydalanmalarını sağlamak kemik erimesinden korunmak noktasında menopoz hastalarına önerdiğimiz yöntemlerden birkaçı. Bununla beraber hastalarımızın bazen beslenme önerileri ile önüne geçemedikleri kalsiyum ve D vitamini eksikliklerini takviye olarak başlayarak tamamlayabiliyoruz" dedi. "Meme tarama ve momografi çok önemli" Doktorların uyguladığı tedavilerin yanı sıra hastaların da bu dönemi önemseyerek yaşamalarının önemli olduğunu ifade edem Op. Dr. Gürler; "Yine menopozdaki hastamız için, özellikle hormon replasman tedavisi kullandırdığımız hastalarımız için meme tarama programını mutlaka öneriyoruz. Meme tarama programı, menopozdaki hastalar için gerçekten çok önemli. Yıllık bir şekilde takiplerini yaptırmaları, 2 yılda bir momografi tetkiklerini yaptırmalarını çok önemsiyoruz. Yine kemik erimesi için de yıllık kemik taraması yaptırmak menopoz hastalarına önerdiğimiz başlıca önlemlerden birkaçı. İşin özünde menopozu hayatımızın bir dönemi olarak görüp bunu biraz da kabullenerek yaşamak belki psikolojik olarak da bu dönemi rahat atlatmak noktasında çok önemli. Bu fizyolojik dönemde hastaların yaşadığı sıkıntıların önüne geçmek için tabi ki yardımcı oluyoruz ama, onların psikolojik açıdan bu dönemi önemseyerek yaşamaları bizim gösterdiğimiz çabalara büyük katkı sağlamakta" ifadelerini kullandı.

Geniş ailelerde büyüyen çocuklar için ebeveynlerin mahremiyet eğitimi vermesi şart Haber

Geniş ailelerde büyüyen çocuklar için ebeveynlerin mahremiyet eğitimi vermesi şart

Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi, geniş aile yapılarının ve topluluk içinde yaşamanın çocukların ruhsal gelişimine katkı sağladığını, ancak bu durumun bazı tehlikeleri de beraberinde getirdiğini belirtti. Kanizi, çocukların büyük çocuklar, komşu çocukları veya akrabalarla ebeveynleri olmadan yalnız bırakılmasının ciddi riskler taşıdığına dikkat çekti. "Çocukların güvenli ortamlarda bulunması büyük önem taşır. Ebeveynlerin, çocuklarının sınırlarını koruması ve onlara mahremiyet eğitimi vermesi, olası tehlikeleri önlemenin en etkili yoludur” dedi. Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi, “Türkiye’de geniş aile yapıları ve aynı mahallede iç içe yaşayan topluluklar, çocukların ve insanların ruhsal gelişimine katkı sağlarken, maalesef bazı tehlikeleri de beraberinde getirmektedir. Özellikle çocukların daha büyük çocuklarla, komşu çocuklarıyla ya da akrabalarla ebeveynleri olmadan yalnız bırakılması ciddi riskler taşır. Bakım sorumluluğu, tanınmayan kişilere ya da güvenilir olmayan ortamlara devredilmemeli; çocukların okul ve kreş gibi güvenli yerlerde bulunmaları sağlanmalıdır. Tanımadığımız kişilere ya da yeni tanışılan insanlara güvenmek yerine, çocukların kendi evlerinde, mümkünse kameralarla denetlenen alanlarda bakımı yapılmalıdır. Çocukları dinlemek, onların sınırlarını aşan her türlü sevgi ya da yakınlık biçimlerine karşı dikkatli olmak ve çocuklara mahremiyet eğitimi vermek büyük önem taşır” diye ifade etti. “Çocuklarımızın tepkilerini dikkate almalı, onların alarm niteliğindeki davranışlarını görmeliyiz” Aslı Kanizi, “Çocuklarımızın rahatsızlıklarını fark etmek ve onların istemedikleri davranışlara maruz kalmalarına izin vermemek, ebeveyn olarak en temel sorumluluğumuzdur. Son zamanlarda terapi odasında sıklıkla karşılaştığımız bu durumlar, kırsal ve şehir içi topluluklarda bile yaygın bir sorun haline gelmiştir. Çocuklarımızın tepkilerini dikkate almalı, onların alarm niteliğindeki davranışlarını görmezden gelmemeliyiz. Böyle olayları normalleştirmek, gelecekteki ruhsal sağlığa büyük zararlar verebilir. Çocuklar ebeveynleri tarafından dinlenmediğinde rahatsızlık hisleri görülmeyerek dinlenmediğinde istismar olma ihtimalleri daha açık hale gelir. Burada maalesef anne baba tarafından yapılanları ise farkedemeyebilirz çünkü çocuğun birinci koruma kanadı maalesef kırıktır. İkinci üçüncü kişiler bunu farkederse annesi babası bile olsa ihbar edilmelidir” şeklinde ifade etti. “Çocukların sosyal ve duygusal gelişiminde önemli rol oynar” Kanizi Geniş ailelerde veya mahalle gibi topluluklarda büyüyen çocukların aidat duygusunun daha erken geliştiğini belirterek şunları söyledi: “Geniş ailelerde veya mahalle gibi topluluklarda büyüyen çocuklar, aidiyet duygusunu erken yaşlarda edinirler. Bu topluluklar, çocukların sosyal ve duygusal gelişiminde önemli rol oynar. Ancak, bu tür ortamlarda yaşanan yakın ilişkiler bazen tehlikeleri de beraberinde getirir. Özellikle çocuklar, henüz kendi sınırlarını belirleyemeyecek yaşlarda olduklarından, başlarına gelen olumsuz olayları ifade etmekte güçlük çekerler. Dolayısıyla, çocukların her zaman bir yetişkin gözetiminde olması kritik önemdedir.” “Çocuğun rahatsız olduğu durumlarda sınırlarının aşılmaması gerektiğini anlatmak ebeveynlerin sorumluluğudur” Aslı Kanizi çocuklara mahremiyet eğitiminin önemine dikkat çekerek şunları söyledi: “Çocuklara erken yaşlarda mahremiyet eğitimi vermek, onlara beden sınırlarının ne olduğunu öğretmek gerekir. Bu eğitim, sadece yabancılara karşı değil, aynı zamanda yakın çevredeki insanlara karşı da uygulanmalıdır. Akrabalar, komşular ya da tanıdıklar her ne kadar güvenilir gibi görünse de, çocuğun rahatsız olduğu durumlarda sınırlarının aşılmaması gerektiğini anlatmak ebeveynlerin sorumluluğundadır. İstemediği bir davranış ya da fiziksel yakınlıkla karşılaşan çocukların bunu ifade edebilmesi ve destek bulması sağlanmalıdır.” “Çocukluk dönemi, bireyin gelecekteki psikolojik sağlığını şekillendiren kritik bir süreçtir” Aslı Kanizi, tedavi ettiği hastaların bir çoğunda tespit durumu şu şekilde açıkladı: “Terapi odasında gördüğümüz vakalar, çoğunlukla ebeveynlerin çocuklarını yeterince dinlemediğini ve yaşadıkları rahatsızlıkları fark edemediklerini gösteriyor. Çocuklar, kendilerini rahat hissetmediklerinde ya da istismara uğradıklarında çeşitli davranışlarla bunu dışa vururlar. Ebeveynlerin bu tepkilere dikkat etmeleri, çocuklarını anlamaya çalışmaları ve onları zorlamadan güvenli bir ortamda hissetmelerini sağlamaları çok önemlidir. Çocuklara duyulan güven, onların duygusal dayanıklılıklarını güçlendirir ve istismara karşı kendilerini koruyabilmelerini sağlar. Çocukluk dönemi, bireyin gelecekteki psikolojik sağlığını şekillendiren kritik bir süreçtir. İstismar veya sınır ihlalleri yaşayan çocuklar, ilerleyen dönemlerde özgüven eksikliği, depresyon, kaygı bozukluğu ve güvensizlik gibi ciddi sorunlar geliştirebilirler. Bu tür travmaların önüne geçmek için ebeveynler, çocuklarının duygusal ihtiyaçlarını dinlemeli, onları koruma altına almalı ve güven ortamı yaratmalıdır. Çocukların kendilerini güvende hissettikleri aile ortamlarında büyümeleri, gelecekte sağlıklı bireyler olmalarına zemin hazırlar.” “Bizler, çocuklarımızın dünyasındaki en büyük güven kaynağıyız” Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi, ''Son olarak, yazının vurucu bir kapanışı için şu vurguyu yapabiliriz: ' Lütfen çocuklarımızı dinleyelim, tepkilerini görelim ve sınırlarını ihlal eden her duruma karşı onları koruyalım. Ebeveyn olarak bizler, çocuklarımızın dünyasındaki en büyük güven kaynağıyız. Bu güveni onlardan esirgemeyelim.'  Bu tarz bir genişletme ile hem psikolojik hem de sosyolojik boyutlarıyla çocuk istismarı konusuna derinlemesine değinebiliriz'' dedi.

Adana'da diş tedavisinin uzamasına sinirlenen şahıs kliniği taradı Haber

Adana'da diş tedavisinin uzamasına sinirlenen şahıs kliniği taradı

Adana'da, tedavi süresinin uzamasına sinirlenen bir kişi, diş kliniğine pompalı tüfekle saldırdı. Olay anı güvenlik kamerasına yansırken, saldırgan ve yardımcısı kısa sürede yakalanarak tutuklandı.  Saldırı anları güvenlik kamerasında Olay, Seyhan ilçesine bağlı Gürselpaşa Mahallesi'ndeki bir diş kliniğinde meydana geldi. İddiaya göre, Orhan A. (22), tedavi süresinin uzamasına sinirlenerek gece saatlerinde arkadaşının yardımıyla tedavi gördüğü diş kliniğine pompalı tüfekle saldırı düzenledi. Saldırının ardından, Muhammed Can K. (21) tarafından kullanılan motosikletle olay yerinden kaçtılar. Saldırı anı, klinikteki güvenlik kameraları tarafından kaydedildi. Polis olay yerine intikal etti Sabah saatlerinde iş yerine gelen Doğan T. (55), camların kırıldığını fark ederek durumu polise bildirdi. Olay yerine gelen Asayiş Şube Müdürlüğü Gasp Büro Amirliği ekipleri, güvenlik kameralarını inceleyerek şüphelilerin kimliklerini belirledi. Şüphelilere yönelik düzenlenen operasyon sonucunda Orhan A. ve Muhammed Can K. evlerinde yakalandı. Şüpheliler tutuklandı Orhan A.'nın, emniyetteki ifadesinde, "Dişim ağrıyordu, tedavim de uzayınca sinirlendim ve ateş açtım," şeklinde beyanda bulunduğu öğrenildi. Şüpheliler, emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi ve çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandı.

Kaşkaloğlu: Göz bozukluklarında en basit çözüm gözlük ve kontakt lens kullanmaktır Haber

Kaşkaloğlu: Göz bozukluklarında en basit çözüm gözlük ve kontakt lens kullanmaktır

Kaşkaloğlu Göz Hastanesi Kurucusu Prof. Dr. Mahmut Kaşkaloğlu, gelişen teknolojiyle birlikte göz bozukluklarında lazer ve göz içi mercek tedavisinin başarılı sonuçlar verdiğini söyledi. Göz bozukluklarında doğru tedavi sürecinin için doğru tanı konulması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Mahmut Kaşkaloğlu, göz bozukluğunun yaşam kalitesini de olumsuz etkilediğini dile getirdi. “Lazer ameliyatları en yaygın uygulanan ve sonuçları da kısa sürede aldığımız bir tedavi türüdür” Prof. Dr. Mahmut Kaşkaloğlu, “Son yıllarda göz bozukluklarının düzeltilmesi için çok sayıda başvuru oluyor. Uzağı, yakını görememe veya netlik kaybı olarak adlandırdığımız, miyopi, hipermetropi ve astigmat bunların başında geliyor. Göz bozukluklarında en basit çözüm gözlük ve kontakt lens kullanmaktır. Eğer hasta bunları kullanmak istemiyorsa lazer veya mercek ameliyatları tercih edilmelidir. Lazer ameliyatları en yaygın uygulanan ve sonuçları da kısa sürede aldığımız bir tedavi türüdür. Eğer kişinin göz yapısı lazer ameliyatı için uygun değilse mercek ameliyatı söz konusu olmaktadır. 40-50 yaşlar arasında ise hastanın durumuna göre lazer veya mercek operasyonlarından biri tercih edilmelidir” dedi. “Kişide göz tansiyonu, glokom veya göz tembelliği varsa bu operasyon yapılması uygun değildir” Lazer ameliyatlarında yüksek numaralarda uygulama yapılamadığı bilgisini veren Prof. Dr. Mahmut Kaşkaloğlu,“ Bu gibi durumda ICL denen göz içi mercekleri tercih ediyoruz. Uygun hasta seçimi burada çok önemlidir. Akıllı lensler sayesinde kişiler gözlüksüz olarak yakını ve uzağı rahatlıkla görebilmektedir. Eğer kişide göz tansiyonu, glokom veya göz tembelliği varsa bu operasyon yapılması uygun değildir. Akıllı lens ameliyatlarında sonuçların olumlu olabilmesi için doktorun hastayı iyi muayene etmesi, göz yapısı, yaşı, mesleği hatta kişilik yapısı ile ilgili bilgi sahibi olması da önemlidir. En büyük avantajı kişinin gözlüksüz olarak her işini yapabilmesidir. Akıllı mercek kullananlar geceleri ışıkların etrafında hareler görebiliyor. Bu durum belli bir süre sonra hasta tarafından fark edilmiyor. Bu mercekler seçilirken özel cihazlarla merceğin numarası ve astigmat derecesi ölçülüyor. Uygun mercek temin edilip ameliyatla yerleştiriliyor. Bu aynı bir katarakt ameliyatı gibi yapılıyor. Dolayısıyla akıllı mercek ameliyatı olanlar katarakt olmuyorlar. Operasyon bir göz için yaklaşık 10 dakika kadar sürüyor. Hasta kısa süre içinde normal yaşamına geri dönebiliyor” diye ifade etti. “Pandemi nedeniyle sağlık turizminde bir azalma söz konusuydu” Türkiye'nin hem hekim kalitesi hem de teknoloji ve maliyet avantajı nedeniyle sağlık turizmi konusunda tercih edildiğini ifade eden Prof. Dr. Mahmut Kaşkaloğlu şu ifadeleri kullandı:  “Yurtdışından da önemli bir hasta potansiyeline sahibiz. Son iki yıldır pandemi nedeniyle sağlık turizminde bir azalma söz konusuydu. Bu yılın başından itibaren yabancı hasta sayısında yeniden artış gözlemliyoruz. En çok Avrupa ülkelerinden hastalar hastanemizi tercih ediyor. Burada tedavi olanlar ülkelerine döndüklerinde kendi çevrelerine de bizi tavsiye ediyor. Kurulduğumuz günden bu yana binlerce yabancı hastayı sağlık turizmi kapsamında tedavi ettik” diye konuştu.

Osmaniye'de yürüyemezken Adana'da sağlığına kavuştu Haber

Osmaniye'de yürüyemezken Adana'da sağlığına kavuştu

Osmaniye'de yaşayan ve boyun fıtığı nedeniyle yürüme kabiliyetini kaybeden 4 çocuk babası inşaat işçisi Mustafa Karaca, Adana'da geçirdiği dar kanal ameliyatı ile sağlığına kavuştu. Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen tarafından yapılan başarılı operasyon sonucunda Karaca, 2 aylık bir süreçte eski sağlığına geri döndü. Boyun fıtığı nedeniyle yürüyemeyecek hale geldi Osmaniye'de yaşayan 53 yaşındaki inşaat işçisi Mustafa Karaca, yaklaşık 4 yıl önce boyun fıtığı geçirdi. Fıtık nedeniyle birçok tedaviye rağmen düzelmeyen Karaca'nın durumu, son dönemlerde yürüme kaybıyla daha da kötüleşti. Yürüyememe sorunu yaşaması üzerine Karaca ve ailesi, Adana'daki Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen'e başvurdu. 2 aylık sğrecin ardından sağlığına kavuştu Prof. Dr. Şen, yapılan tetkikler sonucunda Mustafa Karaca'nın hem boyun fıtığı hem de dar kanal sorunları yaşadığını belirledi ve gerekli ameliyatı gerçekleştirdi. Karaca, ameliyatın ardından 2 aylık bir sürecin sonunda sağlığına kavuştu. Mustafa Karaca,, ameliyat öncesi doktorlarının kendisine operasyonun ağır geçeceğini ve felç kalma riskinin bulunduğunu söylediklerini belirtti. Ancak, Prof. Dr. Orhan Şen'in başarılı bir ameliyat gerçekleştirdiğini ve şu anda sağlığının iyi olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Orhan Şen, hastasının ilk başvurduğunda yürümekte güçlük çektiğini ve elleriyle kaşık dahi tutamadığını söyledi. Karaca'nın Osmaniye ve Adana'da çeşitli hastane ve doktorlara başvuruda bulunduğunu aktaran Şen, hastaya ameliyat öncesinde ölüm ve sakat kalma risklerini de anlattığını, ancak bu risklerin oranlarının düşük olduğunu belirtti. Ameliyatın başarılı geçtiğini ve hastanın 2 aylık sürecin sonunda sağlığına kavuştuğunu ifade etti.  

Kanser tedavisinde yanında olan doktorları için kitap yazdı Haber

Kanser tedavisinde yanında olan doktorları için kitap yazdı

Marmarisli Mehtap Yalçın, meme kanseri tedavisi sürecinde yaşadığı zorlukları ve mücadeleyi "Ayrılık Vakti Hoşça Kal" adlı kitabında kaleme aldı. Yaklaşık bir buçuk yıl süren tedavi sürecini detaylı bir şekilde günlüğüne not eden Yalçın, bu deneyimlerini kitaplaştırarak hem doktorlarına teşekkür etti hem de benzer durumda olan hastalara umut mesajı verdi. “Sizi hasta gözüyle değerlendiren bir kitabın olması çok özel bir durum” Mehtap hanımın durumu hakkında bilgi veren Prof. Dr. Işıl Somalı, tedavinin başarısında hastanın yüksek motivasyonu ve süreci sahiplenmesinin önemli rol oynadığını söyledi. Eser hakkındaki görüşlerini de dile getiren Somalı şunları söyledi: “Kitabın basıldığını öğrenince çok duygulandım. Sizi hasta gözüyle değerlendiren bir kitabın olması çok özel bir durum. Böyle bir esere konu olmak her hekime nasip olmaz. Mehtap hanımın görüşleri bizleri çok mutlu etti. Bu süreçte tüm Egepol ailesi olarak her zaman olduğu gibi en iyi tedaviyi uygulamaya çalıştık. Kendisini süreç boyunca yalnız bırakmadık. Onun duygularını anlamak, değerli olduğunu hissettirmek çok önemliydi. Karşılıklı gelişen güven duygusu ve yüksek motivasyonla birlikte süreci daha rahat geçirdik. Bunlar tedavi başarısını da önemli oranda etkiledi. Şu anda rutin kontrolleri hastanemizde devam ediyor. Bu kitap için kendisine çok teşekkür ederim, sağlıklı ve mutlu bir ömür dilerim”

Diz kireçlenmesinde yeni umut: Göbek kordonu Haber

Diz kireçlenmesinde yeni umut: Göbek kordonu

Diz kireçlenmelerinin tedavisinde son yıllarda geliştirilen girişimsel yöntemler, hastalar için umut ışığı oldu. Medicana International Samsun Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Dilek Eker Büyükşireci, bu yeni tedavi seçeneklerinin yüz güldürücü sonuçlar verdiğini ve fizik tedavi alanındaki gelişmelerin hastaların iyileşme süreçlerini hızlandırdığını belirtti. Diz Kireçlenmesi Nedir? Diz kireçlenmesi, diz eklemindeki kıkırdağın aşınması, sıvı kaybı veya kemiklerin birbirine sürtünmesi ile ortaya çıkan bir durum olarak tanımlanıyor. Yaşlanmanın doğal bir süreci olarak kabul edilen diz kireçlenmesi, genellikle diz ağrısı, çatırtı sesleri ve hareket zorlukları ile kendini gösteriyor. Ancak, bu durumun tedavisinde artık eski yöntemlerin ötesine geçilmiş durumda. Yeni Teknolojiler ve Tedavi Yöntemleri Doç. Dr. Büyükşireci, son dönemde fizik tedavi hekimlerinin işini kolaylaştıran ve tanı süreçlerini güçlendiren yeniliklerden bahsetti. Ultrasonografi cihazı, diz ağrısının kireçlenme mi yoksa başka bir patolojiden mi kaynaklandığını tespit etmekte büyük rol oynuyor. Ayrıca, tedavi sürecinde hedefe yönelik nokta atışı tedavi yöntemleri ile başarı şansı artıyor. Yeni nesil tedavi seçenekleri arasında ise hastaların kendi kanından elde edilen akıllı plazma uygulamaları, bebeklerin göbek kordonundan elde edilen eksozom uygulamaları ve karın yağından ya da kemik iliğinden elde edilen kök hücre uygulamaları yer alıyor. Bu tedavi yöntemleri, diz kireçlenmesinin tedavisinde önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Tedavi Sürecinde Kilo ve Egzersiz Öneisi Büyükşireci, tedavi sürecinde hastaların kilo vermesi ve düzenli egzersiz yapmalarının önemine vurgu yaptı. Ayrıca, diz kireçlenmesi tedavisinde kullanılan yeni nesil tedavi seçeneklerinin yanı sıra, hastaların fizik tedavi uygulamalarına başvurmasının da büyük fayda sağladığını belirtti. Erken Müdahale Önerisi Son evre kireçlenmelerin protez ameliyatı gerektirdiğini hatırlatan Büyükşireci, hastaların diz ağrısı hissettiği anda fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanlarına başvurmalarını önerdi. Erken evrelerde başvurulan tedavi yöntemleri, başarı şansını artırarak yüz güldürücü sonuçlar sağlıyor. Diz kireçlenmesi tedavisinde artık daha etkili ve yenilikçi yöntemlerin mevcut olduğunu belirten Doç. Dr. Dilek Eker Büyükşireci, hastaların daha erken dönemde tedaviye başlamalarının önemini vurguladı. Bu gelişmelerle birlikte, diz kireçlenmesi ile mücadelede yeni bir dönemin başladığı görülüyor.

Maymun Çiçeği Virüsü'ne karşı uzmandan korunma yöntemleri: Aşısı ve tedavisi var mı? Haber

Maymun Çiçeği Virüsü'ne karşı uzmandan korunma yöntemleri: Aşısı ve tedavisi var mı?

Son dönemde artış gösteren maymun çiçeği virüsü vakaları, halk sağlığını tehdit etmeye devam ediyor. Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, maymun çiçeği virüsünün belirtileri ve korunma yolları hakkında önemli bilgiler verdi. Virüsün özellikle yakın temasla bulaştığını belirten Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, doğru önlemler alınmadığı takdirde ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini vurguladı. Maymun çiçeği virüsü, Afrika’nın bazı bölgelerinde endemik olarak görülse de son yıllarda diğer ülkelere yayılmaya başladı. Çamlıca Erdem Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, bu virüsün özellikle temas yoluyla bulaştığını ve ciltte döküntüler, ateş, baş ağrısı gibi semptomlara neden olduğunu belirtti. “Virüs, vücutta çeşitli semptomlara yol açarak bağışıklık sistemini zayıflatabilir. Tedavi edilmediğinde ise ciddi komplikasyonlar ortaya çıkabilir” diyen Yıldırım, maymun çiçeği virüsüne karşı dikkatli olunması gerektiğini ifade etti. Türkiye’de daha önce vakalar görülmüştü Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, bu yıl en çok etkilenen ülke Demokratik Kongo Cumhuriyeti olup, vaka sayısının artması nedeniyle “küresel acil durum” ilan edildi. Türkiye’de geçmiş yıllarda tanımlanmış vakalar olmuş ve bu vakalar izole edilerek tedavi edilmişti. Ancak Sağlık Bakanlığı verilerine göre, bu yıl herhangi bir maymun çiçeği vakası tespit edilmemişti. Bununla beraber, Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, “Bu varyantın bu zamana kadar ki en tehlikeli tip olduğunu ve yayılma hızı ile yüksek ölüm oranı nedeniyle endişe verici olduğunu” belirtti. Sadece insandan değil, kemirgenlerden de bulaşıyor Virüsün yayılmasını önlemek için hijyenin önemine değinen Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, “Elleri sık sık yıkamak, kişisel eşyaları başkalarıyla paylaşmamak ve virüs taşıma riski olan kişilerle teması minimize etmek oldukça önemli. Ayrıca, virüsle enfekte olduğundan şüphelenilen kişilerin hızla sağlık kuruluşlarına başvurmaları gerekiyor” dedi. Bununla beraber bulaşın sadece enfekte bireylerle değil; fare, sincap gibi kemirgen hayvanlar aracılığıyla da gerçekleşebileceğinin altını çizdi. Aşısı ve tedavisi mevcut Maymun çiçeği virüsü semptomları hakkında da bilgi veren Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, “Virüs genellikle yüksek ateş, lenf bezlerinde şişlik ve döküntülerle kendini gösterir. Döküntüler, genellikle yüzde ve vücutta yaygın olarak görülür. Hastaların, bu belirtileri fark ettiklerinde hemen bir uzmana danışmaları gerekmektedir” diye konuştu. Maymun çiçeği virüsüne karşı aşı ve antiviral tedavi seçeneklerinin mevcut olduğunu belirten ve bu tedavi yöntemlerinin hastalığın seyrini hafifletebileceğini, yayılmasını önleyebileceğini vurgulayan Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, “Aşılar, özellikle virüsün yaygın olduğu bölgelerde ve risk gruplarındaki kişiler için önerilmektedir. Tedaviye erken başlanması, hastalığın daha hafif atlatılmasına yardımcı olabilir” dedi. Son olarak, toplum sağlığının korunması için bireysel önlemlerin yanı sıra sağlık otoritelerinin uyarılarına da dikkat edilmesi gerektiğini belirten Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, “Maymun çiçeği virüsü gibi salgın hastalıklarda bilinçli ve duyarlı olmak, hastalığın kontrol altına alınması için hayati önem taşımaktadır” diyerek sözlerini tamamladı.

Prof. Dr. Neyal: Her yaşta ortaya çıkabilen migren toplumda çok sık görülmektedir Haber

Prof. Dr. Neyal: Her yaşta ortaya çıkabilen migren toplumda çok sık görülmektedir

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Münife Neyal, her yaşta ortaya çıkabilen migrenin toplumda oldukça sık görüldüğünü söyledi. Prof. Dr. Neyal, migrenin, ataklar şeklinde gelen, kendine özgü belirtileri bulunan baş ağrısı dönemleri ile karakterize bir durum olduğuna dikkat çekti. “Ağrının geldiğini haber veren belirtiler vardır” Migrenin kişisel yatkınlık zemininde ortaya çıktığına ve başka bir hastalığa bağlı olmadığına vurgu yapan Prof. Dr. Neyal, “Çoğu hastada ağrı başka bir uyarı olmaksızın başlar, ancak bazı hastalarda ağrı başlamadan önce ortaya çıkar. Ağrının geldiğini haber veren belirtiler vardır” dedi. Migren tanısının hastadan alınan tıbbi öykü ve muayene ile konulduğunu belirten Prof. Dr. Neyal, “Ağrının ne kadar zamandır olduğu, ataklarla gelip gelmediği, sıklığı, bir atağın süresi, ağrının karakteri, başladığı bölge, başlama, ilerleme ve sonlanma özellikleri, ağrıyla birlikte bulunan durumlar, ortaya çıkmasını kolaylaştıran faktörler gibi birçok özellik ağrının migren özelliklerine sahip olup olmadığını gösterir” değerlendirmesini yaptı. “Erken dönemde ilaç alınmamışsa sonraki saatlerde zonklayıcı karakter kazanır ve çok şiddetli hale gelir” Migren ataklarında ağrı başlarken hafif veya orta şiddette olabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Neyal, şu şekilde devam etti: “Erken dönemde ilaç alınmamışsa sonraki saatlerde zonklayıcı karakter kazanır ve çok şiddetli hale gelir. Eğilmek, kalkmak, öksürmek, başı sallamak gibi herhangi bir fiziksel aktivite yapılması baş ağrısını çok şiddetlendirebilir. Kişiler bunu bazen ‘öne eğildiğimde beynim dışarı akacak gibi hissediyorum’ şeklinde ifade ederler. Ağrı aynı kişinin farklı ataklarında bazen sağ, bazen soldan olmak üzere tek taraflı başlayabilir.” “İlaç alınmamış bir atak dönemi en az 4 saat en çok 72 saat sürer ancak büyük çoğunlukla 24 saati aşmaz” Ataklarda ışık ve sesten aşırı rahatsız olma, bulantı veya kusma da görüldüğünün altını çizen Prof. Dr. Neyal, şu bilgileri paylaştı: “Kokulara karşı şiddetli duyarlılık olabilir. Huzursuzluk, iştahsızlık, isteksizlik, hareketlerin beceriksizleşmesi, bağırsak hareketlerinde değişiklikler, dikkat dağınıklığı, konuşurken doğru kelimeleri bulmada zorluk gibi farklı belirtiler ortaya çıkabilir. Bu belirtilerin her hastada hatta aynı kişinin bütün ataklarında ortaya çıkması gerekmez. İlaç alınmamış bir atak dönemi en az 4 saat en çok 72 saat sürer ancak büyük çoğunlukla 24 saati aşmaz.” “Baş ağrısının sıklığı, şiddeti ya da karakteri değişirse mutlaka bir nöroloji uzmanına başvurmak gerekir” Migren atağının ortaya çıkmasını kolaylaştıran durumlara değinen Prof. Dr. Neyal, sözlerini şu şekilde devam etti: “Açlık, uyku düzen değişiklikleri (Alışılandan az ya da çok uyumak), parlak ışıklar, ağır kokular gibi şiddetli duyusal uyaranlara maruz kalmak, sigara içmek veya içilen ortamlarda bulunmak, raf ömrünü uzatan bazı maddeleri barındıran yiyecek ve içecekler, alkol (Özellikle fermente içkiler), işlenmiş veya konserve yapılmış etler vb. yiyecekler, doğum kontrol hapları gibi bazı ilaçların kullanılması atağın ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir.  Kişilerin ataklarını kolaylaştıran durumları fark ederek, uzak durmaları atak sayısını azaltacaktır. Baş ağrısının sıklığı, şiddeti ya da karakteri değişirse mutlaka bir nöroloji uzmanına başvurmak gerekir. Bu durumda ayırıcı tanı açısından hastaların tekrar değerlendirilmesi gerekir. Eğer baş ağrısına neden olabilecek başka bir hastalık gelişmişse bunun tedavisine öncelik verilir.” “Tedavi sırasında hastaların düzenli takibi ve tedavi etkinliğinin değerlendirilmesi önemli” Prof. Dr. Neyal, “Tedavini amacı atakların şiddet ve sıklığını azaltarak yaşam kalitesini ve özel yaşam, iş ve okulda günlük işlevselliği artırmaktır. Tedavi yanıtında kişisel faktörler önemlidir. Aynı ilaçtan bazı hastalar daha düşük dozda fayda görürken, bazıları daha yüksek dozda fayda görür. Tedavi sırasında hastaların düzenli takibi ve tedavi etkinliğinin değerlendirilmesi, bireysel doz ayarlamaları tedavi başarısında önemlidir” dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.