TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Tarih

İLKHABER-Gazetesi - Tarih haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Tarih haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İzmir Foça'daki tarihi yel değirmenleri, fotoğraflara fon oluyor Haber

İzmir Foça'daki tarihi yel değirmenleri, fotoğraflara fon oluyor

İzmir Foça'nın girişinde bulunan tarihi yel değirmenleri, yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri oluyor. Antik tiyatronun da bulunduğu Değirmenli Tepe üzerinde bulunan ve biri geçtiğimiz yıllarda restore edilen yel değirmenleri, arkeologlar tarafından rüzgâr enerjisi ile çalışan inanılmaz bir mühendislik harikası olduğu ifade ediliyor. İzmir’in tarihi ve doğal güzellikleriyle ünlü Foça ilçesi, son dönemde fotoğraf tutkunlarının gözdesi haline gelirken, kıyı şeridinde yer alan ve geçmişin izlerini taşıyan yel değirmenleri de bölgenin büyüleyici manzarasına eşsiz bir estetik katıyor. Foça'nın merkezine oldukça yakın bir konumda bulunan yel değirmenleri, hem tarihî hem de doğal güzellikleri bir araya getirerek ziyaretçilere adeta bir açık hava müzesi sunuyor. Özellikle gün batımı saatlerinde, bu yel değirmenlerinin oluşturduğu silüetler, fotoğrafçıların ilgi odağı oluyor. Renklerin yumuşak geçişleri ve güneşin altın ışıkları, yel değirmenlerinin taş duvarlarıyla birleşerek göz alıcı kareler ortaya çıkarıyor. Değirmenli Tepe’de etkileyici portreler ve manzara fotoğrafları 350 yıla aşkın bir geçmişe sahip olan yel değirmenlerinin etrafında gezinen fotoğrafçılar, bu tarihi yapıları arka plan olarak kullanarak etkileyici portreler ve manzara fotoğrafları çekiyor. Adana'nın Pozantı ilçesinde 3 dönem belediye başkanlığı yapan fotoğraf tutkunu Mustafa Çay da, Foça’nın turistik cazibesini artıran ve bölgenin tanıtımına önemli katkılarda bulunan yel değirmenlerini görme fırsatı buldu. Tarihi yel değirmenlerinin, bir zamanlar Foça’nın tarım faaliyetlerinde önemli bir rol oynayan yapılar olduğunu belirten Mustafa Çay, "Bu bölgenin, günümüzde tarih meraklıları ve fotoğraf severler için gözde bir mekân haline geldiğini biliyordum. Ben de eşimle birlikte ziyaret ettiğim Foça'nın hem yerli hem de yabancı turistler arasında popülerliği artan yer değirmenlerinin fotoğraflarını çekme ve bu yapıları fotoğraflarıma fon olarak yansıtma şansı elde ettim." dedi. Türkiye'nin, hemen hemen her kentinde yer alan tarihi eserlerle zengin bir yapıya sahip olduğunu dile getiren Çay, "Güzel ilçemiz Pozantı'da olduğu gibi, ülkemizin yer köşesinden adeta tarih fışkırıyor.  Tüm tarihi yapılar gibi Foça'daki bu eşsiz yapıların da korunması ve gelecek nesillere aktarılması, hem yerel yönetimlerin hem de ziyaretçilerin ortak sorumluluğu olarak öne çıkıyor. Yel değirmenlerinin tarihî ve kültürel değerini yansıtan fotoğraflar, Foça’nın benzersiz güzelliklerini gözler önüne seriyor ve bu güzelliklerin korunmasına katkı sağlıyor." diye konuştu.

Tarihçi Yanık:  Haber

Tarihçi Yanık: "Çem Kalesi'nin duvarlarında bulunan alfabe çözülürse Çukurova tarihi baştan yazılır"

Osmaniye'nin Sumbas ilçesinde bulunan Çem Kalesi, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir yapı olarak dikkat çekiyor. Ancak kale surlarında yer alan ve henüz çözülememiş kitabeler, bilimin ve tarih araştırmacılarının ilgisini çekiyor. Çem Kalesi’nin Sırları Mehmetli Beldesi sınırlarında bulunan Çem Kalesi, dik ve sarp bir kayalığın üzerine inşa edilmiş. Kale surlarında yer alan üç farklı kitabe, hangi medeniyete ait olduğu bilinmeyen bir alfabe ile yazılmış. Bu kitabelerin içeriği ve kullanılan dil hakkında yapılan araştırmalar, şu ana kadar kesin sonuçlar vermedi. Yanık: "Dünyada henüz çözülememiş gizemli alfabe çözülürse Çukurova tarihi baştan yazılır" Araştırmacı Tarihçi-Yazar Yurdaer Yanık, Çem Kalesi’ndeki yazılı metinlerin dünya genelinde çözülememiş ender yazıtlardan biri olduğunu belirtti. Yanık, “Bu metinler, Çukurova tarihinin yeniden yazılmasına yol açabilecek nitelikte. Kale, Ortaçağ’da oldukça korunaklı bir ticaret yolu üzerindeydi ve Osmanlı döneminde Vannos Kalesi olarak biliniyordu. Sur duvarlarında bulunan üç ayrı kitabe, devşirme taşlardan yapılmış ve şu ana kadar gizemi çözülememiştir” dedi. Metinlerin Alfabe Benzerlikleri Yanık, kitabelerdeki bazı harflerin İskit Türklerinin kullandığı alfabeye benzediğini, ancak İskit alfabesi olmadığını ifade etti. Ayrıca bazı harflerin Göktürk alfabesine de benzer olduğunu belirtti. “Bu yazılı metinler çözülürse, Çukurova'nın tarihi hakkında yeni bilgiler elde edilebilir” şeklinde konuştu. Yanık, bilim insanlarını ve akademisyenleri bu gizemli kitabeleri çözmeye davet ederek, metinlerin tarihsel ve kültürel önemi konusunda daha fazla araştırma yapılması gerektiğini vurguladı.

Doç. Dr. Şirin Gülcen Eren: ‘Yeryüzü Mühürleri’ ülkemizi ilgili bilim alanlarında ilerici ve lider konuma getirecektir Haber

Doç. Dr. Şirin Gülcen Eren: ‘Yeryüzü Mühürleri’ ülkemizi ilgili bilim alanlarında ilerici ve lider konuma getirecektir

Süleyman Demirel Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şirin Gülcen Eren, yerleşmeler ve medeniyetler tarihine yenilikçi bir bakış açısı kazandıracak bir yöntem geliştirdi. ‘Yeryüzü Mühürleri’ olarak adlandırılan bu teknik, tarihi gerçeklikleri arazi düzenindeki yeryüzü mühürleri motif, desen ve katmanları üzerinden analiz etmeyi amaçlıyor. Patentli olan bu yöntem, bilgisayar programları ve yapay zekâ kullanımıyla teknolojik bir boyut kazanıyor. Doç. Dr. Eren, buluşun ülkemizi bilimsel gelişmede ileri bir konuma taşıyabileceğini ve derin öğrenme yöntemleri için bir katalog oluşturma niteliğine sahip olduğunu belirtiyor. ‘Buluş’un sahibi, Süleyman Demirel Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şirin Gülcen Eren, mühürlerin tespitinin teknik çizim, temel tasarım, resim bilgisi, haritacılık ve mekânsal planlama bilgisi gerektirmesi nedeniyle teknik bir yöntem olduğunu söyledi. Doç. Dr. Eren, “Buluş, bilgisayar programları, yapay zekâ kullanımı veya metaverse yoluyla üretim ve sıralamaya katkısı nedeniyle teknolojik boyut kazanmaktadır” dedi. “Buluş, bir Antik Dönem ve öncesi mekânsal ağ sistematiğine ait çıktı ürün elde etme yöntemi olarak da tanımlanabilmektedir” ‘Buluş’un korunması gerektiğini söyleyen  Doç. Dr. Eren, “Buluşun, ülkemizi bilimsel gelişmede önemli bir konuma yerleştirmesi de beklenmektedir. Başka bir ifadeyle, ülkemiz tarafından bulunan bir yöntem olması ve hizmet sunumu yoluyla uygulanması halinde, ülkemizi ilgili bilim alanlarında ilerici ve lider konuma getirecektir. Japonya, ülkemizde çeşitli tarihi ve arkeolojik çalışmalarda bulunmakta ve önemli düzeyde katkı sağlamaktadır. Japonya’da, yöntemin bilgisayar programları veya metaverse kullanılarak yapılan versiyonu tescil edilmiştir. Buluş, bir Antik Dönem ve öncesi mekânsal ağ sistematiğine ait çıktı ürün elde etme yöntemi olarak da tanımlanabilmektedir” diye ifade etti. “Derin öğrenme yöntemleri için katalog oluşturma niteliğindedir” Doç. Dr. Eren, “Yerleşmelerin tarihi yanı sıra, yerleşmelerin konumları, sınırları, gelişim yönleri ve dönüşüm biçimlerini ile yolları ve tarım parsellerinin belirlenecek olması nedeniyle de önemlidir. Buluş, tasarım, arkeoloji, şehir planlama, tarih, kentleşme tarihi, kentsel arkeoloji, tarihi coğrafya, tarihi katmanlama ve kartografya disiplin veya alt disiplin alanlarının çalışmalarına katkı koyabilir niteliktedir. Buluş, Antik Dönem fiziki yapıları ve arkeolojik buluntular veya bunların incelenmesi ve analizini içermez. Ancak Buluş; söz konusu disiplin alanlarının çalışmalarının destekleyicisi ve tamamlayıcısıdır. Buluş çıktısı, sanayide ve hizmet sektöründe kullanılabilir niteliktedir. Uygulaması, manuel olarak veya teknik ve teknolojik bir üretim birlikteliği gerektirdiğinden, buluş çıktısı, talep edilen bir alana özel ölçekli veya ölçeksiz olarak çalışılarak üretilebilir. Buluş çıktısı; medeniyetlerin izlerini süren özel ve tüzel kişi veya kurumlar ya da devletler tarafından talep edilebilir. Kurum ve kuruluşlara üretim amaçlı lisanslama yapılabilir. Mevcut teknolojiler kullanılmış ama derin öğrenme yöntemleri için katalog oluşturma niteliğindedir” dedi.

Elazığ’ın Tarihi Harput Mahallesi yaz sezonunda turistleri ağırlıyor Haber

Elazığ’ın Tarihi Harput Mahallesi yaz sezonunda turistleri ağırlıyor

Elazığ’ın tarihi Harput Mahallesi, yaz sezonunda tarihi, dini ve doğal güzellikleriyle turistleri ağırlamaya başladı. Elazığ’da yazılı kaynaklara göre 5 bin yıllık medeniyet ve kültürün ortak noktası olan Harput Mahallesi, turizm açısından kente büyük katkı sağlayan yerlerin başında geliyor. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde bulunan 5 bin yıllık tarihi geçmişe sahip olan tarihi mahalle, dört mevsim farklı güzelliklere ev sahipliği yapıyor. Yaz aylarının gelmesi ile ayrı bir güzelliğe bürünen mahalledeki eğikliği Pisa Kulesi'nden bile daha fazla olarak tescillenen eğri minaresinden Harput Kalesi'ne kadar cami, türbe ile tarihi birçok yapısı, güzelliği ile yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekiyor. Birçok medeniyete ev sahipliği yapan ve tarihi yapılarıyla adeta açık hava müzesini andıran Harput, Kurban Bayramı tatili dolayısıyla bugünlerde ziyaretçi yoğunluğu yaşanıyor. Mardin’den gelen vatandaşlardan Can Güzcan, "Mardin’den geliyoruz. Burayı çok beğendik. Özellikle buranın yemeklerini merak ediyoruz ve birazdan deneyeceğiz. Genel olarak iyi. Bilindiği üzere Mardin tarihi bir şehir, o konuda burayı da andırıyor. Buraya ikinci gelişim ama ilk defa geldim gibi mutluyum" dedi. Keyifli vakitler geçirdiklerini belirten vatandaşlardan Fazlı Kömürlü, "Güzel Harput’umuza geldik. İnsanlar burada rahat, serinde ve huzurlu. Çok yoğun bir araç trafiği var ve belediyemizden bir ricamız var. En azından şu yoğun günlerde otobüsleri yarım saatte bir çıkarsalar çok güzel olacak" diye konuştu. Halil İbrahim Gök ise, "Burası Harput. Buraya annem, babam, kardeşim ve misafirlerimiz ile geldik. Harput’a şu anda akın var. Burası yüksek bir yer olduğu için serin, çok güzel, beğeniyorum" şeklinde konuştu. Ebeveynleri ile tarihi mahalleye çıkan Eslem Şura da Harput’un cami ve türbeleri ile çok güzel olduğunu belirterek, keyifli vakit geçirdiklerini kaydetti.

Doğanın ve tarihin buluştuğu fotoğraf stüdyosu Haber

Doğanın ve tarihin buluştuğu fotoğraf stüdyosu

Mersin'in Tarsus ilçesinde bulunan Gülek Kalesi, nefes kesici manzarası ve tarihi dokusuyla son yıllarda ziyaretçi akınına uğruyor. Kalenin bulunduğu bölge, adeta doğal bir fotoğraf stüdyosunu andırıyor. Gülek Boğazı, Mersin'in Tarsus ilçesinde bulunan ve Akdeniz Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesi'ni birbirine bağlayan Toros Dağları'nın bir geçidini oluşturuyor. Pozantı-Tarsus Karayolunun geçtiği bu boğaz, tarihi ve doğal güzellikleri ile her yıl binlerce ziyaretçiyi kendine çekiyor. Tarih boyunca stratejik bir öneme sahip olan, Kilikya ile Anadolu arasındaki bağlantıyı sağlayan ve birçok medeniyete ev sahipliği yapan Gülek Boğazı'nın kuzeyinde Kadir Hanı, güneyinde ise Körali Hanı bulunuyor. Selçuklu döneminden kalma önemli eserler olarak kabul edilen bu iki hanın bulunduğu bölgenin eteklerinde, aynı zamanda Roma ve Bizans döneminden kalma kalıntılar da yer alıyor. Bölgede yer alan Gülek Kalesi de, nefes kesici manzarası ve tarihi dokusuyla son yıllarda fotoğrafçıların gözdesi haline gelen bir mekân olarak öne çıkıyor. Kalenin bulunduğu bölge, adeta doğal bir fotoğraf stüdyosunu andırıyor ve yılın dört mevsimi ziyaretçi ağırlıyor. Ziyaretçiler, uçurum hissi veren kale yakınındaki kayada fotoğraf çektirmeyi ihmal etmiyor. Fotoğraf çektirenler arasında evlenecek olan çiftler,  nişanlanacak genler  de yer alıyor. Kalenin bulunduğu kayalık alan, uçurumun kenarında duruyormuş gibi görünen fotoğraflar çekmek için ideal bir ortam sunuyor. Bu fotoğraflar, sosyal medyada oldukça popüler hale geldi ve birçok ziyaretçi bu noktada çekilen fotoğraflarını sosyal medyada yayınlıyor. Bazı ziyaretçiler, sadece poz vererek fotoğraf çektirmek yerine, Tarsus şehri ve Akdeniz'in muhteşem manzarasının seyredilebildiği bu yükseklikteki kayanın ucunda, mangal keyfi yaptığı bile oluyor. Çam ormanları ve yeşil alanlarla çevrili olan bölgedeki kalenin birkaç adımla yaklaşıldığı kayalık, özellikle gün batımı ve gün doğumu saatlerinde büyüleyici bir atmosfer oluşuyor.

Tarihin içinde tarihi öğreniyorlar Haber

Tarihin içinde tarihi öğreniyorlar

Kayseri'de lise öğrencileri, "Dünyanın İlk Tıp Fakültesi" unvanını taşıyan 8 asırlık Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesi'nde tarih dersi işledi. İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından yürütülen "Sınıfım Kayseri" projesi çerçevesinde farklı okullardaki öğrenciler, tarihi mekanlarda ders işliyor. Nuh Mehmet Baldöktü Anadolu Lisesi öğrencileri de "dünyanın ilk tıp fakültesi" unvanını taşıyan Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesi'nde tarih dersi işledi. Öğrencilerin dersine katılan İl Milli Eğitim Müdürü Bahameddin Karaköse, tarihi mekanların öğrencilerin ufkunu açtığını söyleyerek, "İçerisinde bulunduğumuz mekan 800 yıl önce Selçuklular zamanında Gevher Nesibe Sultan tarafından yaptırılmış bir mekan. Öğrencilerimiz şu soruyu soruyorlar; 'Gerçekten bu mekan 800 yıl önce mi yapıldı?' Eğer 800 yıl önce bizim atalarımız böyle bir mekan yapabildilerse biz o zaman çok çok daha iyilerini yapabiliriz. Çünkü buradaki imkanlara, yapıya, estetiğe baktığınız zaman muhteşem bir ortam var. O zaman içinde bulunduğumuz çağda bizim gençlerimiz ne yapabilirler; ayakları daha sağlam yere basabilir. Aynı zamanda kendi tarihinin ruhunu burada öğreniyorlar. Buradaki yaşantıyı, ilmi, felsefeyi, yardımseverliği ve anlayışı görmek, özümsemek onlar için bir model oluşturuyor" dedi. "Biz her şeyden önce iyi insan yetiştirmek istiyoruz" diyen Karaköse, "Biz vatanını, memleketini, ülkesini seven insan yetiştirmek istiyoruz. Bilimde, teknikte, sanatta, sporda, kültürde kendini geliştirmiş, dünya şartlarına uygun gençler yetiştirmek istiyoruz. Bunun için de bu gelişimin sadece sınıfta değil, toplumun her alanında, yaşamın her alanında olması gerekir. Çünkü biz nihayetinde her şeyden önce öğrencilerimizi hayata hazırlamak istiyoruz. Bunun için de hayatı teneffüs etmelerini, o nefesi almalarını istiyoruz. Çocuklarımız burada gezerken o kadar güzel sorular soruyorlar ki. Burada ne yapılmış, müzikle tedavi edilmiş. Nasıl yani, 800 yıl önce müzikle tedavi mi edilmiş. Evet, 800 yıl önce müzikle tedavi sistemleri denenmiş ve bunu bizim atalarımız yapmış. O zaman şimdi biz bunun üzerine neler koyabiliriz, daha neler neler yapabiliriz. Bu bakış açısını kazanmalarını, kendi atalarını, tarihini, kültürünü, yaşadıkları şehri ve değerlerini tanımaları için bu imkanları onlara sunmamız gerektiğini düşünüyorum" ifadelerini kullandı. Nuh Mehmet Baldöktü Anadolu Lisesi 11. sınıf öğrencisi Salih Demirsu, tarihi mekanlarda ders işlemenin kendilerini geliştirdiğini söyleyerek, kendilerine bu hizmeti sunan yetkililere teşekkür etti.

Haber

"Kaleler Şehri Andırın" 26'sı tescilli 70 kaleye ev sahipliği yapıyor

KAHRAMANMARAŞ (AA) - MANSUR ÖKSÜZ - Kahramanmaraş'ın tarihi ve doğal güzellikleriyle adından söz ettiren Andırın ilçesi, 26'sı tescilli 70 kaleye ev sahipliği yapıyor. Kent merkezine 60 kilometre uzaklıkta yer alan, onlarca medeniyete ait izler barındıran "Kaleler Şehri Andırın", Küçükayrıcatepe, Azgıt, Meryemçil, Akkale ve Haştırın kaleleri başta olmak üzere 26'sı tescilli 70 kaleyi bünyesinde barındırıyor.Çeşitli kaynaklarda Roma dönemi öncesinde inşa edildiği belirtilen ilçe sınırları içerisindeki kaleler, tarihi ipek yolu üzerinde yer almaları ve hikayeleriyle ilgi çekiyor.Andırın Belediye Başkanı Ahmet Doğan, AA muhabirine, amaçlarının doğal güzelliklerinin yanı sıra onlarca tarihi kalesiyle turizmin önde gelen kentleri arasında yer almak olduğunu söyledi.İlçeye gösterilen ilginin her geçen gün arttığını anlatan Doğan, bu durumun en büyük nedenlerinden birisinin eski İpekyolu üzerinde konumlanan kaleler olduğunu ifade etti.Doğan, bölgenin doğal ve tarihi güzellikleriyle ön plana çıktığına dile getirerek, şöyle devam etti:"Kışın 35 bin olan nüfusumuz yaz sezonunda 150 bini aşıyor. Bütün tarih ve doğa severleri ilçemize bekliyoruz. Burada kalelerimizin yanı sıra ibadethaneler, mozaik alanları, kaya mezarları, birçok kanyon ve vadilerimiz var. Şu an bulunduğumuz Küçükayrıcatepe ve Meyremçil kalelerinde incelemelerde bulunduk. Biz buraların tarihi geçmişinin sağlıklı bilimsel olarak tespit edilmesini talep ediyoruz. Çünkü bilindiği gibi ilçemizin her mahallesinde, her köşesinde bir tarihi kalıntı var ama bunların tarihi geçmişi sağlıklı olarak tespit edilebilmiş değil. Kaleler ile ilgili 3-4. yüzyıl diyenler vardı ama bugün hocalarımız incelediler, Meyremçil kalemizin M.Ö. Helenistik döneme ait olduğunu ifade ettiler."Bölgeyi ziyaret edenlerden Tarihçi Yazar Dr. Aytül Kaplan da Meryemçil Kalesi'nde incelemelerde bulunduklarını söyledi.Bölgenin M.Ö. 1974-1719 yılları arasında hüküm süren Mama Krallığı'na ev sahipliği yaptığını düşündüklerini aktaran Kaplan, "Tezim Helenistik Roma dönemi, Kilikya yerleşimleriydi ve Geben kalesi bunun içesinde çok önemli bir yere sahipti, çünkü Meyremçil beli, Kilikya ile Kapadokya'yı birbirine bağlayan en önemli geçitlerden birisi." diye konuştu.Araştırmacı Yazar Celil Çınkır da 13 Yıldır Andırın ilçesindeki kaleleri incelediğini, birçok medeniyete ev sahipliği yapan bölgenin aynı zamanda bir ticaret merkezi olduğunu dile getirdi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.