TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Su kaynakları

İLKHABER-Gazetesi - Su kaynakları haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Su kaynakları haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Adana'nın Eğrikol bölgesi 21 yıldır susuz: Vatandaşlar eşeklerle su taşıyor Haber

Adana'nın Eğrikol bölgesi 21 yıldır susuz: Vatandaşlar eşeklerle su taşıyor

Adana'nın Feke ilçesine bağlı Ormancık Mahallesine bağlı Eğrikol Bölgesi 21 yıl önce yapılan içme suyu şebekesinden dolayı susuz kaldığı için vatandaşlar eşeklerle evlerine su taşıyor. Mahalleye bağlı Eğrikol Bölgede su kaynakları 21 yıl önce muhtarlık tarafından şebeke suyuna bağlandı. Köylü evlerine su geleceğini düşünürken o günden sonra hem su kaynaklarından oldu hem de evlerine su gelmedi. Bu nedenle vatandaşlar eşek ve katırlarla kilometrelerce uzaktan su taşıyor. Yaklaşık 500 haneli mahalle sakinleri susuzluğa tepki gösterirken kışlık yiyeceklerini bile yetiştiremediklerini iddia etti. “21 yıl önce muhtar hepimizi kandırdı” 78 yaşındaki Meryem Kızılkaya(78), 20 yıldan buyana susuzluk çektiklerini söyleyerek, "Katır ve eşek ile su aramaya gidiyoruz. Bahçemizi ekemiyoruz. Şebeke suyu var ama buraya gelmiyor. Köyümüzde su var ama gelmiyor. 21 sene önce muhtar hepimizi kandırdı. Bir kısmı alınacak denildi. Suyun hepsi şebeke suyuna bağlandı. Evlerden su yok. Köyümüzde su var ama su buraya gelmiyor" dedi. “Su yüzünden kavgalar çıkıyor” Köy sakinlerinden Ramazan Kızılkaya ise, "Susuzluktan yollara düştük. Ne içme suyumuz ne bahçe suyu var. Köyde su var ama bizlere ulaşmıyor. Su yüzünden kavgalar çıkıyor. Bundan sonra daha çok kavga çıkar” diye konuştu. 75 yaşındaki Asya Katboğa da, "Hazır suyumuz elimizden alındı. Buradan bizim suyumuzu alıp başka bahçeler bostan suluyor. Biz bahçemizi ekemiyoruz. Mescitten su alıyoruz. 3 nöbetçi var orada su alırken kavga çıkıyor. 21 yıl önce muhtar 'suyun bir kısmı alınacak gerisi bostan ve hayvancılık için bırakılacak' dedi. Şimdi bizim burada su yok tüm mahallelerde var. Kendi suyumuz varken susuzluk çekiyoruz” dedi. “Boşa akan su kaynakları var” 21 yıl önce suyun şebekeye bağlanması ile sorun yaşadıklarını kaydeden köy sakinlerinden Şaban Kızıldağ, “İçme suyuna hasretiz. İçme suyu olsa biz bahçe su veremezsek kışın mısırımız, fasulyemiz olmazsa ne yiyip içeceğiz. 21 yıldan beri bu hale geldik. İçme suyuna hasret kaldık. Buradan giden su ile bahçe sulanıyor o mahallelerin kaynakları var, boşa akan su kaynakları da var ama biz suya hasretiz. Bu su kaynakları o mahallelere yeter ama bizim suyumuz bize verilmeli” diye konuştu. Bölgede yaklaşık 2 bin büyük ve küçük baş hayvan olduğunu kaydeden mahalle sakinleri susuzluğun hayvancılık sektörünü de vurduğunu söyledi.

Adana'da su krizi: DSİ'den çiftçilere güzlük ekim uyarısı Haber

Adana'da su krizi: DSİ'den çiftçilere güzlük ekim uyarısı

DSİ Adana Bölge Müdür Yardımcısı Bekir Pehlivan, iklim değişikliğine bağlı olarak su kaynaklarında azalma olduğunu belirterek, “Bu sene yaşanan sıkıntıların temel sebebinin yağış miktarının bu yıl düşük kalması, hava sıcaklarının rekor seviyelerde olmasından dolayı yaşanan yüksek buharlaşma ve bitki su ihtiyacının artmasıdır” dedi. Tarımsal üretimde önemli bir yer tutan Adana'da, Seyhan Sol Sahil Sulama Birliği tarafından çiftçilere güzlük ekim yapmamaları yönünde resmi bir uyarı yapıldı. Uyarıda, mevcut suyun sadece meyve bahçelerine yeteceği, güzlük soğan, patates, sarımsak ve çeşitli sebzelerin ekilmemesi gerektiği, aksi halde su verilemeyeceği belirtildi. Bunun üzerine DSİ Adana Bölge Müdürlüğü bölgede inceleme yaptı. Arazide yapılan inceleme sonucunda su sorunuyla ilgili brifing toplantısı yapıldı. Ardından DSİ Adana Bölge Müdür Yardımcısı Bekir Pehlivan, basın mensuplarına açıklamada bulundu. “Su kaynaklarına çok ciddi yatırımlar yapılmıştır” Pehlivan, Türkiye'de kişi başına düşen kullanılabilir su potansiyelinin bin 313 metreküp olduğunu kaydederek, “Bu da ülkemizin su stresi altında olduğunu göstermektedir. Bu rakamın bin metreküpün altına düşmesi ise bizim su fakiri bir ülke olduğumuz anlamına gelmektedir. Son 22 yılda, su ile alakalı yaşanabilecek sıkıntıları bertaraf etmek adına su kaynaklarına çok ciddi yatırımlar yapılmıştır. Türkiye genelinde sadece su ve sulama yatırımlarına 2,4 trilyon lira kaynak ayılarak 10 binden fazla tesis hayata geçirilmiştir. Bunun dışında bireysel ve sektörel farkındalığı artırmak için Türkiye genelinde Su Verimliliği Seferberliği başlatılmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen iklim değişikliğine bağlı olarak su kaynaklarımızdaki azalma hepimizin malumudur. Bu sene yaşanan sıkıntıların temel sebebi; yağış miktarının bu yıl düşük kalması, hava sıcaklarının rekor seviyelerde olmasından dolayı yaşanan yüksek buharlaşma ve bitki su ihtiyacının artmasıdır” diye konuştu. “Yıllık 10 milyar TL zirai gelir artışı” Bu olumsuz etkilerden en fazla etkilenen bölgenin Çukurova Bölgesi olduğunun altını çizen Pehlivan, “Çukurova'nın kalbi olan Adana'da, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüzce inşa edilmiş olan Seyhan, Yedigöze ve Çatalan Barajlarımızdan her yıl 1 milyon 760 bin dekar tarımsal arazi sulanmaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığı'na bağlı DSİ Genel Müdürlüğü tarafından 2003-2024 yılları arasında Adana'ya toplam 42 milyar TL yatırım yapılmış olup, bu yatırımlar neticesinde 149 adet tesis hizmete alınmıştır. Bu tesislerin 11'i baraj, biri gölet ve 39'u sulama tesisidir. Hizmete alınan bu tesisler sayesinde Adanalı çiftçilerimiz için yıllık 10 milyar TL zirai gelir artışı sağlanmıştır” dedi. “Seyhan sulaması kapalı sisteme dönüştürülüyor” Seyhan sulamasının kapalı sisteme dönüştürülmesi amacıyla tüm aşamalar geçilerek proje yapımı çalışmalarına başlandığını vurgulayan Pehlivan, daha sonra şunları söyledi: “Süreç halen devam etmektedir. Seyhan ve Çatalan Barajı rezervuar alanında su alma yapısının altında kalan ve kullanılamayan suların değerlendirilmesi için DSİ Adana Bölge Müdürlüğümüz tarafından projeler geliştirilmiştir. Söz konusu projeler kapsamında Seyhan Barajı'ndan Seyhan Ovası'na ilave su temini hedeflenmektedir. Bu projede Ağustos ayı sonunda inşaat ihalesine çıkılması hedeflenmektedir. Ayrıca, Çatalan Barajı'ndan daha fazla ilave su alınabilmesi için de çalışmalar devam etmektedir. Çalışmanın ilk etabı 2025 yılı sulama sezonuna yetişecek olup, yapılacak bu çalışmalar neticesinde Çatalan Barajı'nda toplamda 1,73 milyar metreküp ilave su depolanacaktır. 1,73 milyar metreküp suyun 860 milyon metreküpü 2025 yılı sulama sezonunda çiftçilerimizin hizmetine sunulmuş olunacaktır. Bu çalışmanın tamamlanmasıyla Seyhan Ovası'nda herhangi bir su sıkıntısının yaşanmayacağı öngörülmektedir.” “Bu yıl yaklaşık 1,5 milyar metreküp su çiftçilerimiz tarafından kullanılmıştır” Pehlivan, aşağı Seyhan Ovası'ndaki meyve bahçeleri ve diğer ekili ürünlerin sulanması maksadıyla kanallara su verme işleminin devam ettiğini söyleyerek, “Bu yıl şu ana kadar yaklaşık 1,5 milyar metreküp su çiftçilerimiz tarafından kullanılmıştır. Ancak barajlardaki su miktarı sadece ekili ürünlere yetecek miktarda olup, Eylül ayında 3. ürün ekimi yapılması halinde sulama suyunun bu alanlara verilememesi riski bulunmaktadır. Bu konu ile alakalı çiftçilerimizi bilgilendirmek, suyun tasarruflu kullanılmasına dikkat çekmek ve ileride mağduriyet yaşanmasına engel olmak adına Sulama Birliği tarafından köy ve mahalle muhtarlıklarına resmi yazı yazılmıştır. Bu yazı ile depolama tesislerimizde bulunan tarımsal sulama suyunun azalmasına işaret edilmiştir. Aşağı Seyhan Ovası'nda suyun tasarruflu kullanılmasına özellikle vurgu yapılmıştır. Netice olarak; hedefimiz belirli bir plan ve teknik hesaplamalar çerçevesinde, kıymetli çiftçilerimizin mağdur olmamaları ve ürün kaybı yaşamamaları adına adil ve hakkaniyetli bir su yönetimini uygulamaktır. Yapılan bu doğru yönetimle kuraklık ve su kıtlığına rağmen çiftçilerimize herhangi bir ürün veya verim kaybı yaşatılmamıştır” dedi.

Doğa Derneği'nden Gediz Deltası'nda Dünya Su Günü etkinliği Haber

Doğa Derneği'nden Gediz Deltası'nda Dünya Su Günü etkinliği

Doğa Derneği, küresel su krizinin yaklaştığını hatırlatan, bu krizin önlenmesi için su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımı için acil adımlar atılması gerektiği konusunda uyarılar yapılan Dünya Su Günü'nde Gediz Deltası'nda etkinlik düzenledi. Türkiye’deki 305 Önemli Doğa Alanı’ndan biri olan Gediz Deltası'nı tehdit edeceği iddia edilen Bölgesel Isıtma ve Termal Sağlık Amaçlı Jeotermal Kaynak Arama Projesi'ne karşı Doğa Derneği, Ege Çevre ve Kültür Platformu Derneği (EGEÇEP), İzmir Barosu ve İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından dava başvurusunda bulunulmuştu. Doğa Derneği tarafından, Gediz Deltası ve su kaynaklarının önemine dikkat çekmek amacıyla Dünya Su Günü etkinlikleri kapsamında kuş gözlem yürüyüşü etkinliği düzenlendi. Çevreciler ve doğaseverler, etkinlikte deltada konaklayan filamingo, pelikan, balıkçıllar, ördekler ve diğer kuş türlerini gözlemleme imkanı buldu. Katılımcılara, su kaynaklarının önemiyle ilgili olarak, şu bilgiler aktarıldı: "Dünya’daki suyun yüzde 3’ünden daha azı tatlı su. Göller, nehirler ve bataklıklar tatlı suyun çoğunluğunu sağlıyor. Sulak alanlar su döngüsünün o kadar merkezinde yer alıyor ki, sulak alanların olmadığı bir dünya, tatlı suyun da olmadığı anlamına geliyor. Nüfus artışı, habitat kaybı, iklim değişikliğinin etkileri ve yanlış su, tarım, maden politikaları su kaynaklarını yok ediyor. Bu durum, tüm canlıların suya erişim hakkını olumsuz etkiliyor. Suyun ve döngüsünün yaşaması için ilk olarak su ile olan ilişkimizi değiştirmemiz gerekiyor. Gediz Deltası'ndaki etkinlik ise bu değişime nasıl ve nereden başlayacağımızı öğrenmek açısından önem taşıyor."

Tarım ilaçları, yeraltı su kaynaklarını tehdit ediyor Haber

Tarım ilaçları, yeraltı su kaynaklarını tehdit ediyor

Tüm canlılar için hayati önem taşıyan, içme suyu ihtiyacının yanı sıra tarım, sanayi, enerji üretimi, turizm ve rekreasyon gibi birçok alanda kullanılan su kaynaklarının büyük risk altında olduğu, tarım ilaçlarının ise yeraltı su kaynaklarını tehdit ettiği belirtildi.  Dünyadaki tüm canlılar içim yaşamsal önem taşıyan su, birçok ekosistemin temelini oluşturuyor. İnsan vücudunun fonksiyonlarını yerine getirmesi için şart olan su, bitkilerin ve hayvanların hayatta kalması için de önem taşıyor. Dünyanın yüzde 71'ini kaplayan su, kuraklık ve çölleşme gibi problemlerle mücadelede önemli rol oynuyor. Su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımı ise gelecek nesiller için hayati önem taşıyor.  Tarım, sanayi, enerji üretimi gibi birçok alanda kullanılan suyun önemine dikkat çekmek amacıyla her yıl 22 Mart tarihlerinde kutlanan Dünya Su Günü'nde de bu konuda farkındalık yaratacak önemli açıklamalarda bulunuluyor. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Adana Şube Başkanı Dr. Mehmet Tatar da, Dünya Su Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, yeterli ve temiz suya erişim temel bir insan hakkı olduğunu söyledi. Dünyada 750 milyondan fazla insanın temiz içme suyundan yoksun ve temel ihtiyacını karşılayamaz durumda olduğunu ifade eden Tatar, şunları kaydetti: “Su kaynaklarımız büyük risk altında. Araştırmalar 2032 yılına kadar dünya nüfusunun yarısından fazlasının su anlamında kıtlık ile karşı karşıya kalınacağını gösteriyor. Su kullanımı büyük ölçüde azaltılmadığı takdirde 2040 yılına kadar şiddetli su yokluğu ile oluşacağı tahmin ediliyor. Tarımsal sulamanın da hala vahşice yapılması, hem toprağın değerli mineral içeriğinin hem de su kaynağının azalmasına sebep olmakta. Tarımda kullanılan ilaçlar ise sulama sonrasında yer altına süzülerek yer altı suyu için kirletici unsur olmakta. Kentleşme ve sanayileşmenin gelişmesi sonucunda ortaya çıkan atıklar yer altı su kaynaklarının diğer bir kirletici risk unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Sanayiden çıkan atık sularının derelere salınması, katı atıkların havza ve akifer beslenme sahalarına atılması ve buralarda depolanması, sonrasında meydana gelen yağışlar ile yer altı sularına kirletici olarak dönmesine sebep olmaktadır. Su krizini çözebilmemizin yolu, onu, kıtlık, kirlilik ve iklim krizi boyutlarıyla birlikte ele almak gerekmektedir.”

Su uzmanı profesör : “1 milyar insan günde 2 litre su ile yaşamak zorunda” Haber

Su uzmanı profesör : “1 milyar insan günde 2 litre su ile yaşamak zorunda”

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Demir, OMÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Konferans Salonu’nda öğrencilere ve akademisyenlere ’Suyun Önemi ve Anlattıkları’ isimli konferans verdi. Önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Yusuf Demir, "Ciddi anlamda kısıtlı su ile yaşıyoruz. Türkiye yıllarca su zengini ülke olarak anlatıldı ama su zengini değil su fakirliği sınırında olan bir ülkeyiz. 112 milyar metreküp suyumuz var. Nüfusumuz resmi rakamlarla 85 milyon, gayri resmi rakamlarla 95 milyondur. Böldüğünüzde bin 200 metre, bin 300 metreküp gibi bir rakam düşüyor. Bir ülkenin su zengini olması için kişi başına düşenin 8 bin metreküp su olması gerekiyor. Hatta Türkiye’nin belirli bölgelerine baktığınız bazı bölgelerin su fakirliğine girdiğini ve dünyada da kriz çok büyüyor. Dünyada da baktığınızda şu anda 2,4 milyar insanın sağlık sudan yoksun olduğunu görüyoruz. 1 milyar insan günde 2 litre su ile yaşamak zorundadır" diye konuştu. "Dünyada 1 milyar insan bizim el yıkarken tasarruf ettiğimiz su ile 1 gününü geçirmek zorunda" Prof. Dr. Yusuf Demir konuşmasının devamında şunları söyledi: "Normalde su ile elinizi yıkarken harcadığınız su 3,5 litredir. Bu musluğu sensörlü musluk hâline getirsek 1,2 litre harcıyoruz. Yani yaklaşık el yıkarken 2 litre suyu tasarruf ediyoruz. Dünyada şu an 1 milyar insan bizim bir el yıkarken yaptığımız tasarruflu su ile günlük bütün ihtiyaçları karşılamak zorundadır. Hâlbuki bir insan günde 2 buçuk- 3 litre su içmelidir. O su bizim bildiğimiz kalitedeki su değildir. Bu nedenle ciddi bir kriz var. O nedenle dünyada su savaşlarının yolu açıldı diyoruz. UNESCO’nun yayımladığı rakamlarına göre böyle devam ederse önümüzdeki 20 yıl içerisinde 750 ile 1 milyar arası insanın ülkeleri terk etmesi söz konusudur. 1 milyar insanın kıtalar değiştirmesi söz konusudur. Dünyayı böyle bir tehlike bekliyor. Günümüzde 2 tane kavram gelişti. Karbon ayak izi ve su ayak izidir. 85 milyon insanın 1,5 yılda evde ve sanayide kullandığı suyu biz tarımda boşa akıtıyoruz. Su gittiği yere enerji götürür. Bir damla ve litre suyu buz haline getirmek için ortam bünyesine aldığı enerji 80 kaloridir. Yine 1 litre suyun buhar haline dönüşmesi için ortama verdiği enerji 600 kaloridir. Bu enerji dönüşümü dünyadaki küresel iklim, havanın soğuması, ısınması ve bütün dengeleri oluşturuyor. Evimizdeki klima ve buzdolaplarını temel prensibini oluşturuyor." "Geçmiş dönemdeki savaşların arkasında kaynak savaşları var" OMÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ebül Muhsin Doğan, "Su hayatımızın en önemli parçalarından birini oluşturuyor. Su günlük temel ihtiyacımızı karşılamanın ötesinde pek çok kullandığımız ürün de ham maddesidir. Dolayısıyla geçmiş yüzyıllardan itibaren insanlık hep kaynak savaşları içerisinde oluyor. Geçmiş yıllardaki savaşlara bakıldığında önünde başka nedenler olsa da inançlar, dinler, fetih arzuları gibi ön nedenler olsa da bu savaşların arkasında kaynak savaşları olduğunu görürsünüz” ifadelerini kullandı. Konferans sonunda Prof. Dr. Ebül Muhsin Doğan, Prof. Dr. Yusuf Demir’e verdiği konferanstan dolayı plaket takdim etti. Konferansa ayrıca Prof. Dr. Muharrem Özcan da katıldı.

İklim değişikliğinin göller üzerindeki olası etkileri simülasyonla hesaplanıyor Haber

İklim değişikliğinin göller üzerindeki olası etkileri simülasyonla hesaplanıyor

MERSİN (AA) - GÜLSELİ KENARLI - İklim değişikliğinin göller üzerindeki etkilerini, kurdukları simülasyon sistemiyle inceleyen Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nden (ODTÜ) bilim insanlarının ilk bulgularına göre göllerde tuzlanmayla ciddi bir biyoçeşitlilik düşüşü olacağı öngörülüyor.Anadolu göllerinin iklim değişikliği ve artan tuzlanma olaylarına verdiği tepkileri anlamak amacıyla 2020 yılı şubat ayında başlatılan simülasyon projesi ODTÜ Ankara ve Mersin kampüslerinde ortak yürütülüyor.TÜBİTAK 2232 Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı, TÜBİTAK 2247 Ulusal Lider Araştırmacılar Programı ve Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Araştırma Üniversiteleri Destek Programı (ADEP) kapsamında desteklenen araştırmalar, Danimarkalı bilim insanı Prof. Dr. Erik Jeppesen, ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Doktor Öğretim Üyesi Korhan Özkan, ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi ve ODTÜ Ekosistem Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Meryem Beklioğlu, ODTÜ Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve ODTÜ Ekosistem Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Zuhal Akyürek liderliğinde gerçekleştiriliyor.Proje kapsamında üniversitenin her iki kampüsüne de kurulan her biri 5 tonluk 24 tankta, içindeki canlılarla birlikte göller taklit ediliyor. Tanklar iklim değişikliği senaryolarına göre ısıtılarak göller üzerinde oluşabilecek etkiler hesaplanmaya çalışılıyor.AA muhabirine proje hakkında değerlendirmelerde bulunan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Doktor Öğretim Üyesi Korhan Özkan, çevre bilimlerinde deney yapmanın zor olduğunu, çözümün, "mezokozm" yani "ara evren" denilen bir ekosistemi, kontrollü şartlar altında taklit ederek doğaya açık deney sistemleri kurmak olduğunu, kendilerinin de bunu hayata geçirdiklerini söyledi.Özkan, "Ülkemizde bu bir ilk. ODTÜ'nin her iki kampüsünde, iki ayrı iklim bölgesinde var. Sucul ekosistemleri anlamak için bu kontrollü deney sistemlerini kurduk." dedi.- "İklim değişikliği çarpan etkisi oluşturuyor"Deneydeki temel amaçlarının özellikle sucul ekosistemlerde iklim değişimiyle beklenen ekosistem sonuçlarını anlayabilmek olduğunu aktaran Özkan, şu bilgileri paylaştı:"Coğrafyamızda iklim değişikliğiyle birlikte tatlı su sistemlerinde tuzlanma bekliyoruz, bu tuzlanmanın ekosisteme olan etkileri neler? İklim değişikliyle bunu yönetmek daha mı kolay yoksa daha mı zor olacak? Bunları anlamaya yönelik deneyler yapıyoruz. Bu geniş bir ekibin işi. Ankara kampüsünde ve burada (Mersin'de) iki ayrı iklim bölgesinde deneylerimizi gerçekleştiriyoruz. Burada 24 farklı tank var. İçlerinde ayrı ortamları yaratabiliyoruz. Her biri Anadolu'da gördüğümüz bir göl ekosisteminin ufak bir replikası. Akvaryum gibi düşünebiliriz ama büyük boyutlu, her biri 5 tonluk. İçlerinde doğal bir ekosistemde beklediğimiz her şey var. Sediman, su kolonu, bitki, balık gibi, doğal bir ekosistemde ne varsa içinde var. Doğal ekosistemde deney yapamayız, etik değil, aynı zamanda makul değil çünkü bir gölden iki tane yok. Fakat burada bir gölden 24 tane var."Özkan, iklim değişikliğiyle ısınmanın, tuzlanmanın ve kirlenmenin arttığını, deney tanklarında da bu etkileri oluşturarak ekosistemdeki sonuçlarını görme imkanı bulduklarını belirtti.Bugüne kadar 2 deney gerçekleştirdiklerini ve ilk bulguları elde ettiklerini bildiren Özkan, "Genel gördüğümüz durum güncel olarak ekosistemler hem iklim değişikliği hem tuzlanmaya bağlı olarak büyük bir tehdit altında. Bu onların yapılarını, işlevlerini etkiliyor. Yapılarındaki tuzlanma ile birlikte ciddi bir biyoçeşitlilik düşüşü olacağını öngörebiliyoruz. İlk bulguların işaret ettiği her bir faktör kendi başına bir dert. Ama iklim değişikliğiyle birlikte bu dertler büyüyor yani bir çarpan etkisi oluşuyor. Normalde su kaynakları yönetiminde kuraklıkla, çoraklaşmayla ya da su varlığının yokluğuyla mücadele ederken bir de işin içine ısınma girdiğinde mücadele etmek çok daha zor hale gelecek" diye konuştu.- "Uç olayların ekosisteme etkilerini de araştırıyoruz"Küresel olarak son 10 yılda neredeyse her yıl sıcaklık rekoru kırıldığına ve ısınmanın artık gözle görülür olduğuna dikkati çeken Özkan, şöyle devam etti:"Burada ilk baktığımız faktörlerden birisi ısınmayı anlamak. Gelecek senaryosu için bu tankların bir kısmı ısıtılıyor. Bundan 50 yıl sonra göllerde beklediğimiz sıcaklık neyse, tankları doğal rejim içerisinde o sıcaklığa çıkarabiliyoruz. Burada 2 faktör var, iklim değişikliğiyle birlikte biz hem ortalama sıcaklığın artmasını bekliyoruz ama daha önemlisi uç olaylar, ekstrem olayların artmasını bekliyoruz. Şu an çok istisnai, sıcak bir kış dönemindeyiz. Bunlar ortalama sıcaklıktan farklı olarak ekstra etkisi olan konular. Biz aynı zamanda bu uç olayları, sıcak hava dalgalarının ekosisteme etkilerini de araştırıyoruz."Küresel ısınmayla birlikte Türkiye coğrafyasında yoğun bir kuraklık, yağış rejimlerinde değişim, su varlığında eksilme, iç suların daha da tuzlanması gibi sorunlar beklediklerini kaydeden Özkan, bu tür etkileri de deneyde kullandıkları su tanklarında taklit etmeye çalıştıklarını anlattı.Su varlığı konusunda yaşanan kriz nedeniyle bazı göllerin tamamen kuruduğunu, bazılarının da kuruma tehlikesiyle tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğunu ifade eden Özkan, bu durumun birçok olumsuz etkisi olduğunu işaret etti.Korhan Özkan, şunları söyledi:"Hem bizim refahımıza etkisi var hem de tarım yapmak daha pahalı hale geliyor, daha derinden su pompalamanız lazım. Bu ekonomik bir iş, bunların teknolojik çözümleri olabilir. Bunların dışında bütün su kaynakları sadece bizim değil, çevremizdeki tüm biyolojik çeşitliliğin yaşadığı yerler. Su kaybı büyük bir biyolojik çeşitlilik yok oluşu olarak bize yansıyor. Burdur Gölü'ndeki su seviyesi düşüşü sebebiyle tüm sığ alanlar yok oldu ve çok nadir bir ördeğimiz olan dik kuyruk ördeğinin yaşama alanıydı, Türkiye popülasyonu çöktü. Kıyı sulak alanlarımızda su rejimi tamamen değişti, bataklık alanlar tamamen yok oldu. Bunun sonucu olarak onlarca kuş türü üreme alanları kaybetti."- "İyi senaryodan bahsetmek mümkün değil, kötü ve daha kötü senaryolar var"Suyun varlığının yanında kalitesinin de düştüğünden bahseden Özkan, "Akdeniz temiz suyu ile meşhurdur, bugün Doğu Akdeniz sahillerimizde temiz, berrak bir suya girmek çok mümkün değil. Bunun temel sebebi suyumuzun kalitesini yönetemememiz. İklim değişikliği ile birlikte bunu yönetmemiz daha da zor olacak." yorumunu yaptı.Kurdukları deneysel sistemin su varlığı ve kalitesi anlamında karar alırken hangi eşik değerlerle çalışılması gerektiğini görmeye, alınan kararların sonuçlarının neler olacağı konusunda simülasyonlar yapmaya yaradığını vurgulayan Özkan, "Besin yükleri kıyılarımız için her zaman bir sorun ama acaba ne kadar indirirsek göllerde gördüğümüz bulanıklık, toksik alg patlamaları azalır ve ekosistem daha iyi bir duruma gider? Burada rakam vermek çok zor. Doğal gözlemler bazen bize yardımcı oluyor ama o da bir göle özgü olduğu için başka bir yere uygulayamıyorsunuz. Ama deneysel ekoloji çalışmalarıyla eşik değerlere cevap vermek mümkün oluyor." ifadelerini kullandı.Özkan, sözlerini şöyle tamamladı:"İklim değişikliğinde şu ana kadar en iyi senaryomuz bile çok ağır yönetim kararları almamızı gerektiriyor. Biz su zengini bir ülke değiliz, şu anda iklim değişikliği etkilerini tam olarak görmedik, yeni başlıyor. İklim değişikliğinin etkileri bugünden yarına bir bir değişmez, etkisi yığılır ve bir süre sonra çığ gibi gelir. Şu anda o aşamadayız, yaşadığımız su krizi büyük oranda bizim suyu yönetmemizle ilgili. Yakın zamanda bunun üzerine iklim değişikliğinin yükü de gelecek. O geldiği gün çok daha büyük ve afet boyutunda etkiler göreceğiz. Şu anda iyi senaryodan bahsetmek çok mümkün değil, kötü ve daha kötü senaryolarımız var. Tüm coğrafya olarak, kıta olarak, ülkeler olarak çok daha sıkı önlemler almamız lazım."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.