TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Risk

İLKHABER-Gazetesi - Risk haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Risk haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Hamilelikte uçak yolculuğu güvenli mi? Haber

Hamilelikte uçak yolculuğu güvenli mi?

Birçok kadın hamilelik döneminde uçak yolculuğu hakkında kafasında soru işaretleri yaratabilir. Özellikle uçuş sırasında kabin basıncındaki değişiklikler, uzun süre hareketsiz kalmanın olası riskleri ve kozmik radyasyona maruz kalma gibi konular endişe verici olabilir. Bu konu hakkında Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Numan Bayazıt dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında bilgiler verdi. Op.Dr.Numan Bayazıt, “Uçaklardaki kabin basıncı değişikliği ve düşük nem oranı, hamilelerde kalp atışlarının hızlanmasına ve sık nefes almaya neden olabilir. Bunlar bedenin çevre koşullarına uyum sağlamak için verdiği normal tepkilerdir, zararlı değildir. Bir değer endişe konusu uzun süre hareketsizlikle ilgili olarak bacak damarlarında pıhtılaşma olmasıdır. Gerçekten de gebelerin pıhtılaşmaya eğilimi daha yüksektir. Bu nedenle bazı önlemler almak gerekir. Bunlar dar giysiler giyilmemesi, pıhtılaşma önleyici çoraplar giyilmesi, yolculuk esnasında sık sık hareket edilmesi, ara sıra ayakların oynatılması ve bol sıvı alınmasıdır. Otururken ise kemerin bağlı olması şarttır. Hava türbülansları ani olarak ortaya çıkar ve oluşacak bir sarsıntıya bağlı travmalar tehlikeli olabilir. Yalnız kemerin göbeğin tam üzerinde olmaması, aşağı kısmının kalça kemikleri üzerinden geçirilmesi gerekir” diye ifade etti. “Uçak şirketi hamile kadınların uçağa binmesine 36. haftaya kadar müsaade eder” Op.Dr. Bayazıt, “Bulantıya eğilim varsa yolculuktan önce bulantı kesici bir ilaç alınabilir. Gündeme gelen bir başka konu Kozmik Radyasyona maruziyet. Uçak yolculuklarında alınan radyasyon düzeyi, ara sıra yolculuk yapan biri için, ihmal edilebilecek sevilerdedir. En uzun kıtalararası yolculuklarda bile zararlı olabilecek sınırın ’ini geçmez. Ancak sık uçanlar ve uçak mürettebatı bu sınırları aşabilir. Çoğu uçak şirketi hamile kadınların uçağa binmesine 36. haftaya kadar müsaade eder. Bazı havayolları bu sınırı daha erkene çekebilir ya da doktorundan gebelik haftasını belgeleyen bir yazı isteyebilir. Bunları yolculuk yapılacak havayoluna önceden sormak gerekir” dedi. “Yolculuk öncesinde doktor muayenesinden geçip risk yaratacak bir durum var mı öğrenmek gerekir” Op.Dr.Numan Bayazıt, “Sonuç olarak yüksek riskli olmayan gebelerde uçak yolculuğu güvenlidir. Gene de her tür yolculuk öncesinde doktor muayenesinden geçip risk yaratacak bir durum var mı öğrenmek gerekir. Uçuşun şiddetlendirebileceği rahim ağzı incelmesi, gebelik zehirlenmesi, nefes darlığı gibi problemler varsa yolculuk önerilmez. Yolculuk planları yaparken, gebeliklerdeki acil durumların en çok ilk ve son üç ayda ortaya çıktığını da göze almak gerekir” şeklinde konuştu.

“Enfeksiyon hastalıklarındaki artış kalp krizlerini tetikleyebilir” Haber

“Enfeksiyon hastalıklarındaki artış kalp krizlerini tetikleyebilir”

Medical Park Bahçelievler Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Doğaç Okşen, soğuk havalarda görülen kalp krizi konusunda açıklamalarda bulundu. Kalp krizinin tanımını yapan Dr. Öğr. Üyesi Okşen, “Kalbi besleyen damarlar olan koroner arterlerin, spazm veya pıhtı ile tıkanması sonucunda, kalp kaslarına giden oksijen miktarının azalması ve kalp kasına metabolizması için gerekli oksijenin sağlanamaması neticesinde kalp kaslarının hasar görmesi durumudur. Kardiyovasküler hastalıklar içerisinde en ölümcül grup olup hızlıca müdahale edilmez ise kalp kaslarında geri dönüşümsüz hasar oluşur” diye konuştu. “En sık görülen belirti göğüs ağrısı” Kalp krizi belirtilerinin kişiden kişiye farklılık gösterebileceğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Okşen, şu bilgileri paylaştı: “En sık belirti göğüs ağrısıdır. Göğüste baskı tarzında, sıkıştırıcı veya yakıcı bir ağrı tipik bulgudur. Göğüste oluşan ağrı sırta, omuza, sol kola, çeneye ve hatta dişlere yayılabilir. Genellikle erkeklerde daha tipik ağrı oluşur. Kadınlarda ise farklı semptomlar ile hastalık ortaya çıkabilir. Kalp krizi sadece mide bulantısı, kusma, karın ağrısı soğuk terleme gibi diğer birçok hastalık ile karışabilecek şekilde de izlenebilir.” Cilt solukluğu ve soğuk terlemeye dikkat Kalp krizi geçiren kişide cildin soğuk, soluk ve nemli olabileceğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Okşen, “Cilt soğukluğu ve soğuk terleme, kalbin yeterince kanı uç organlara pompalayamamasından kaynaklanır. Kişide sinirlilik, huzursuzluk, anksiyete, ölüm korkusu izlenebilir. Özellikle kalbin sağ tarafını besleyen damarların tıkanması sonucunda bulantı, kusma, ani tansiyon düşüklüğü, bayılma, şuur kaybı görülebilir. Nadiren diyafragmanın uyarılmasına bağlı hıçkırık, nabız düşüklüğüne bağlı öksürük hali izlenebilir. Eğer kalp kasında veya kapaklarda ciddi hasar gelişmişse, akciğerlerde sıvı birikimine bağlı nefes darlığı görülür. Bu semptom daha çok hastaneye geç başvuran hastalarda görülür ve hastalığın daha ciddi seyredeceği konusunda bilgi verir” dedi. “Yaşlandıkça risk artar” Erkeklerde 45 yaş üzerinde, kadınlarda 50 yaşından sonra kalp krizi görülme riskinin artmakta olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Okşen, “Dünya genelinde ilk kalp krizi için ortalama yaş erkeklerde 65.5 olup, kadınlarda ise 72’dir. Kişi yaşlandıkça risk artar. Genç yaşlarda kalp krizi teorik olarak daha nadir olsa da, Amerikan Kardiyoloji Derneği’nin yapmış olduğu araştırmalarda 40 yaş altı kalp krizi vakaları son 5 yıl içerisinde yüzde 7’lik bir artış kaydetmiştir” ifadelerini kullandı. “Soğuk havalara kalp krizi riski iki kat fazla” Soğuk havalarda kalp krizinin daha fazla görülebileceğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Okşen, “Resmi istatistiklerde, kışın daha fazla ölümcül kalp krizi izlenmiştir. Sıcaklığın 12 derecenin altına düşmesi ile birlikte kalp krizi riskinde artış görülmüştür. Ancak kış mevsiminde daha fazla ölüm izlenmesinin tek nedeni soğuklar değildir. Kış aylarında artan hava kirliliği, trafik yoğunluğu, iş stresi ve enfeksiyon hastalıkları da kalp krizini artırmıştır. Son yıllarda araştırmacılar, soğuk bir günün sağlık üzerindeki etkilerinin sonraki iki hafta boyunca devam edebileceğini göstermiştir. Araştırmacılar, uzun süren soğuk havalarda kalp krizi ve felç olasılığının 2 kattan fazla arttığını bildirmektedir. Bunun nedeni, kan damarlarının düşük sıcaklıklara büzüşerek tepki vermesidir; bu da kan basıncını artırır ve dolaşımı azaltarak kalp üzerine daha fazla iş yükü getirir. Soğuk havalarda, cilt, el ve ayak parmaklarının kan damarları ısı kaybını azaltmak için daralır, bu daralma ‘vazokonstriksüyon’ olarak adlandırılır” şeklinde konuştu. “Riski azaltmak mümkün” Kalp krizi riskini yaşam tarzı değişiklikleri azaltabileceğimize değinen Dr. Öğr. Üyesi Okşen, “Daha önce kalp krizi geçirmiş olabilir veya ailenizde kalp hastalıkları yaygın gözüküyor olabilir. Kalp krizi için risk faktörlerinin bir kısmı değiştirilemez olup sizin genetik yapınız, cinsiyet ve yaşınız ile değişkenlik göstermektedir. Fakat risk faktörlerinin büyük bir kısmı kişinin gayretleri, uygun tedaviler ve yaşam tarzı değişiklikleri ile kontrol altına alınabilir. Yaşam tarzı değişiklikleri yapmak, kalp krizi geçirmeyi (veya ikinci bir kalp krizi geçirmeyi) önlemenin en etkili yoludur” dedi.

2023'te kuruluşlar nasıl siber güvenliğe sahip olabilir? Haber

2023'te kuruluşlar nasıl siber güvenliğe sahip olabilir?

ADNAN AVUKA – Özel Haber ADANA (İLKHABER) Teknoloji dolu yaşamlarımız bizi her gün siber suç riski altına sokuyor, çünkü zamanımızın çoğunu bilgisayar korsanlarının kişisel verilerimize erişmesine neden olabilecek cihazlarla etkileşim halinde geçiriyoruz. Aslında internete bağlı olan insanların yaklaşık yüzde 60'ı siber suçla karşılaştığını ya da bir şekilde bir bilgisayar korsanının kurbanı olduğunu söylüyor. Hayatımızın her yönü daha bağlantılı hale geldikçe, kötü aktörler için fırsatlar da artıyor. İşletmeler de bu kalıcı tehditlere karşı bağışıklığa sahip değil. Siber güvenlik ile ilgili yayınlanan raporlar, küçük işletmelerin yüzde 70'inin bir siber saldırıya karşı hazırlıksız olduğunu ve profesyonel bilgisayar korsanlarının neredeyse yüzde 90'ının 12 saat içinde bir şirkete sızabildiğini gösteriyor. Hepimiz siber saldırılar konusunda endişelenmeliyiz. İnterneti sık kullanan herkes, kendisini farkında olduğundan daha fazla riske atıyor olabilir. Siber saldırılar herkesi etkileyebilirken, siber suçlular varlıkları ve geniş gizli bilgi depoları nedeniyle işletmeler büyük ölçekli saldırılar açısından daha fazla risk altındadır. Risk altındaki bu sektörlerden bazıları siber güvenlik altyapısı açısından olması gereken yerin çok gerisindedir - örneğin, tedarik zinciri ve taşımacılık sektörleri pandeminin bir sonucu olarak sınırlı kaynaklar nedeniyle çok fazla sorunlar yaşadı. Siber güvenlik farkındalığı söz konusu olduğunda, bir kapıyı kapatıp kilitlemekle aynı ilke çalışanlarınızın çevrimiçi faaliyetleri için de geçerlidir. Doğru önlemlerin alınmaması, bilgilerin çalınmasına ve potansiyel olarak satılmasına neden olabilir. Bundan kaçınmak için, 2 faktörlü veya çok faktörlü kimlik doğrulamayı açmak, her hesap için benzersiz olan güçlü parolalar kullanmak ve çevrimiçi kimlik bilgilerini saklamak için bir parola koruma kasası kullanmak gibi en iyi "siber hijyen" uygulamalarını başlatmak çok önemlidir. Unutulmaması gereken önemli bir husus da kolluk kuvvetleri için kanıtları korumaktır. Siber saldırı mağdurları genellikle bir veri ihlali meydana geldikten sonra her şeyi silme eğilimindedir, ancak kolluk kuvvetleri için kanıtları korumak, faili ve nasıl erişim sağladıklarını belirlemek için hayati önem taşır. Hangi sunucuların ihlale maruz kaldığını doğrulayın ve diğerlerini korumak için bunları hızla kontrol altına alın. Kritik Ağların Güvenliğini Sağlama Ön kapınızı kilitlemek, değerli eşyalarınızı korumak ve sizi tehditlerden korumak için çok önemlidir. Dijital olarak gelişen ağlar için de aynı önlemler alınmalıdır. Kurumlar için özel olarak tasarlanmış bulut tabanlı yönetilen güvenlik hizmeti ile iş ortaklığı yapıldığında, bu kilitler her zaman izlenir ve yöneticilere kapsamlı iyileştirme rehberliği sağlar. Gelişmiş teknoloji, virüs veya kötü amaçlı yazılım gibi bir siber güvenlik tehdidi tespit ederse bunları bulur, deşifre eder ve uyarılar sağlar. Ayrıca, yöneticiler kontrol sistemleri, sunucular, akıllı telefonlar, dizüstü bilgisayarlar ve bir ağa bağlı diğer tüm savunmasız cihazların kapsamlı değerlendirmelerine paha biçilmez bir erişim elde ederler. Birbirine bağlı dijital teknolojiye giderek daha fazla güvendiğimiz için, bir kapıyı kilitlemek veya emniyet kemeri takmak kadar alışkanlık haline gelmelidir. Özellikle başkalarının varlıklarını koruma bağlamında, isteğe bağlı olarak düşünülemez. Siber güvenlik artık bilginin korunmasını sağlamak için görev açısından kritik bir işlevdir. Kötü niyetli kişiler, korumasız ağlardan yararlanma fırsatı doğduğunda saldırıya geçer ve en küçük güvenlik açıklarından bile yararlanırlar. Bunu önlemek için, uçtan uca bir çözümün uygulanması tüm kuruluşu koruyabilir ve aynı zamanda tüm uygulamalar ve işletim sistemlerindeki güvenlik açıklarını yakından takip edebilir.

Ne zaman yattığınız neden önemlidir? Yetersiz uyku ile ilişkili riskler Haber

Ne zaman yattığınız neden önemlidir? Yetersiz uyku ile ilişkili riskler

SERHAT AKARSU – Özel Haber ADANA (İLKHABER) Geç saatlere kadar süren bir gecenin ardından görünüşte zararsız olan hafta sonu uykusu bile bazı sağlık sorunları riskini artırabilir. Bazılarımız her gece belli bir saatte yatağa girip belli bir süre uyumayı garantilemeyi sever. Diğerleri ise yorgun hissetmeye başladıklarında ya da yapmak istedikleri her şeyi nihayet bitirdiklerinde yatağa gider ve sabahları ise ihtiyaç duyduklarında kalkarlar. Peki ne zaman yattığınızın bir önemi var mı? Neden uykuya öncelik verelim? İyi bir gece uykusu almak beyin fonksiyonlarını, ruh halini, metabolik sağlığı ve bağışıklığı iyileştirebilir. Yeterince uyumamak veya uyku kalitesinin düşük olması enfeksiyon riskini ve depresyon, bunama, kilo alma, diyabet ve yüksek tansiyon gibi diğer sağlık sorunlarını artırır. Vücut saatimiz nasıl çalışır? Uykumuzun zamanlaması, vücudun iç biyolojik zaman tutucusu olan "sirkadiyen saat" tarafından düzenlenir. Uyku-uyanıklık döngümüzün zamanlaması da dahil olmak üzere günlük olarak birçok sürecin düzenlenmesine yardımcı olur. Evrim sırasında, bakteriler ve bitkilerden insanlara kadar canlı türleri, gün boyunca değişen bir ortamda bedensel süreçleri optimize etmek için bir sirkadiyen saat edinmiştir. Sonuç olarak, davranış, fizyoloji ve metabolizmanın neredeyse tüm yönleri bu günlük değişiklikleri öngörmek için ritmik olarak düzenlenmiştir. Teorik olarak, yeterince yorgun olduğumuz sürece gün içinde istediğimiz zaman uyuyabilsek de, sirkadiyen saatimiz bizi "diurnal" olmaya zorlar, yani gündüz aktif oluruz ve gece uyuruz. Peki siz erken mi yoksa geç mi kalkmayı seviyorsunuz? Bireysel biyolojik gecemiz (vücudumuzun gece olduğunu düşündüğü zaman) gerçek çevresel geceden (aslında gece olduğu zaman) önemli ölçüde farklı olabilir. Ancak modern toplumumuz geç yatmayı ve günün ilerleyen saatlerinde uyanmayı pek desteklemiyor. Hatta bu, zayıf bir öz disiplin ve tembellik işareti olarak bile görülebilir. Bize "erken kalkan yol alır" ya da erken kalkanların geç kalkanlara göre avantajlı olduğu ve daha üretken ve başarılı olma eğiliminde oldukları söylenir. Ancak uyku tercihlerimiz aslında bir seçim meselesi değildir: esas olarak genlerimiz tarafından yönlendirilirler ve kronotipimize bağlıdırlar. Kronotip, bir kişinin sirkadiyen ritimlerine göre gün içinde belirli bir saatte uyumaya veya aktif olmaya yönelik doğal eğilimidir. Çoğumuz insanların ya tarla kuşu (erken tipler) ya da gece kuşu (geç tipler) olabileceği ifadesini zaten biliyor olsak da, bu kronotipler spektrumdaki iki uç noktadır. Çoğu insan ortada bir yerdedir. Kronotipimiz sirkadiyen saat özelliklerimizdeki bireysel farklılıklara bağlı olduğundan, kronotipimizi aktif olarak değiştirmek gerçekten mümkün değildir. Bununla birlikte, yaşam boyu değişebilir: çocuklar tarla kuşudur, ergenler gece kuşu olma eğilimindedir ve 20 yaşından sonra ve yaşımız arttıkça tekrar tarla kuşu gibi oluruz. Kronotipin kendisi ne kadar uykuya ihtiyaç duyduğumuzu etkilemez, bu da esas olarak diğer faktörlerden ve genetikten etkilenir. Daha ziyade, kronotipimiz okul, iş veya aile sorumlulukları gibi sosyal yükümlülüklerimizle etkileşime girerek ne kadar uyuduğumuzu etkileyebilir. Geç kronotipler, doğal kronotipleri programlarının talepleriyle çatıştığı için modern yaşamın temposu nedeniyle dezavantajlı olabilirler. Sonuç olarak, geç kronotip genellikle zayıf kardiyometabolik sağlık (kalbinizi ve kan damarlarınızı etkiler) ve daha yüksek depresyon riski ile ilişkilendirilir. Bu bağlamda, yeterli uykuyu sağlamak, sağlık sonuçlarını ve okul performansını iyileştirmek için okulların gençlerin başlangıç saatini geciktirmesi yönünde bilim insanlarından gelen çağrılar giderek artmaktadır. Dolayısıyla ne zaman yatılması gerektiği sorusunun basit bir cevabı yoktur. Ortalama yedi ila sekiz saatlik düzenli iyi bir gece uykusu genel sağlık ve esenlik için önemli olsa da, en uygun yatma zamanımız iç sirkadiyen saatimize ve ne kadar süre uyumamız gerektiğini kontrol eden genetik dahil diğer faktörlere bağlıdır.

Kanser riskini azaltan 10 besin Haber

Kanser riskini azaltan 10 besin

AYDIN GÖKÇEOĞLU – Özel Haber ADANA (İLKHABER) – Günümüzde görülme sıklığı giderek artan kanser hastalığından korunmak için sağlıklı ve dengeli beslenmek büyük önem taşıyor. Bunun yanı sıra kanser riskini azaltan 10 besini şöyle sıralayabiliriz. Doğal besinlere sofralarda sıklıkla yer vererek bağışıklık sistemini güçlendirmek ve vücudun kansere karşı direncini arttırmak mümkün olabiliyor. Kanser vücudumuzun her organını veya dokusunu etkileyebilen çok geniş bir hastalık grubunun ismidir. Günümüzde kanser tanı ve tedavisinde, büyük aşamalar yapılmış olmasına karşın halk sağlığı açısından kronik hastalıklar kapsamında önemli bir sorun niteliği kazanmıştır. Çoğunluğu çevresel ve genetik faktörlere bağlı olarak gelişmekte olan kanserlerin, çevresel faktörler arasında yer alan; tütün kullanımı, alkol tüketimi, fazla kilolu ve/veya obez olma ve enfeksiyonlara maruziyetin engellenmesi yolu ile günümüzde %30-%50 oranında önlenebileceği bilinmektedir. Özellikle ortaya çıkışının önlenebildiği, taramalarla ölümün engellenebildiği ve erken teşhis edildiğinde tedavinin yaşam kalitesine çok şey katabildiği kanser türleri göz önüne alınırsa korunmanın önemi daha da artmaktadır. “1-7 Nisan Kanser Haftası” öncesinde kanser riskini azaltan 10 besini sıraladık. Doğal besinlerin gücünden yararlanın.. 1.     Kara üzüm: Çekirdeği ve kabuğuyla beraber tüketildiğinde içeriğindeki “resveratrol” ile kanser yapıcı bileşikleri bloke edici özelliğe sahiptir. İnsan vücudunda kanser dokularının oluşumunu ve gelişimini engellemektedir. 2.     Sarımsak: Selenyum içeriği yüksek olan sarımsak mide, göğüs, bağırsak, cilt ve prostat kanserlerinde tümörlerin oluşmasını ve ilerlemesini engellemektedir. Zeytinyağı içinde ezilerek veya çiğ şekilde tüketilmesi daha faydalıdır. 3.     Zerdeçal: Karaciğer, akciğer, kolon, mide, meme, yumurtalık, beyin ve lösemi gibi pek çok kanserde tümör hücrelerinin büyümesini engellemektedir. Kanser hücrelerinin yaşamasını sağlayan enzimin aktivitesini azaltır. Safra arttırıcı etkisi nedeniyle safra taşı olan kişilerde kullanılmamalıdır. 4.     Havuç: Betakarotenden zengin olan havuç prostat, ağız, yemek borusu ve mide kanserine karşı koruyucu etkisi vardır. Havuç suyu şeklinde de tüketilebilir. 5.     Yeşil çay: İçeriğindeki kateşinler antioksidan etkiye sahiptir. Özellikle kolon kanseri riskini azaltma konusunda etkilidir. Günde 2 fincan şekersiz yeşil çay içilmesi küçük hücreli akciğer, pankreas, özefagus ve ağız kanserlerinin oluşumunu önlemeye yardımcıdır. 6.     Balık: A,D,K ve B grubu vitaminler açısından zengindir. İyot, selenyum, fosfor, magnezyum ve çinko bakımından da iyi bir kaynaktır. Özellikle somon gibi omega-3 içeriği yüksek olan balıklar kansere karşı koruyucudur. Haftada 2 kez tüketilmesi önerilmektedir. 7.     Kuru baklagiller: Mercimek, nohut, kuru fasulye ve barbunya iyi lif kaynaklarıdır. Özellikle bağırsak kanseri için koruyucudur. Vücuda zarar veren maddelerle savaşırlar ve kan dolaşımına yardımcı olurlar. Haftada 2 kez tüketilebilir. 8.     Soğan: Bol miktarda A, B ve C vitaminleri, fosfor, iyot ve kükürt içerir. Özellikle kolon kanserine yakalanma riskini azaltır. Doğal antibiyotik özelliğiyle bağırsak ve karaciğeri temizlemektedir. 9.     Yoğurt: Yoğurdun içindeki probiyotik bakteriler vücudun bağışıklık sistemini kuvvetlendirmede önemli bir role sahiptir. Özellikle kolon, mide, akciğer ve meme kanserlerine karşı koruyucudur. 10.  Brokoli: Lif, A ve C vitaminleri, folik asit ve kalsiyum gibi beslenme açısından değeri olan birçok fayda sağlamaktadır. Ayrıca brokoli, glukosinolat içermektedir ve vücutta meydana gelen zararlı maddelerin etkisiz hale dönüştürülerek böbreklerden atılmasını sağlamaktadır. İdrar yolları, kolon, akciğer, göğüs ve rahim kanserine karşı koruyucudur. Yemeklerde, salatalarda çiğ veya buharda pişirilerek tüketilebilir.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.