TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#psikoloji

İLKHABER-Gazetesi - psikoloji haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, psikoloji haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Uykusuzluğun kişilik üzerinde kalıcı değişiklikleri var mı? Haber

Uykusuzluğun kişilik üzerinde kalıcı değişiklikleri var mı?

Uykusuzluk, modern yaşamın getirdiği en yaygın sorunlardan biri haline geldi. Uzman Klinik Psikolog Kaan Üçyıldız, bu sorunun nedenleri, belirtileri ve potansiyel etkileri üzerine önemli bilgiler sunarak, uyku düzeninin sağlıklı bir yaşam için ne denli kritik olduğunu vurguluyor. Günümüzde birçok insan, günlük yaşamın yoğunluğundan, iş ve sosyal hayattan kaynaklanan stres ve kaygılar nedeniyle uyku problemleri yaşamaktadır. “Yetersiz uyku duygusal düzenlememizi zorlaştırır” Uzman Klinik Psikolog Kaan Üçyıldız, “Hepimiz zaman zaman uyku problemi yaşayabilir ve uykusuzluk çekebiliriz. Ancak kronik uykusuzluk, sadece yorgunluk ve halsizlikten ibaret değildir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar ile uykusuzluğun kişiliğimizde ve sosyal ilişkilerimizde beklenmedik değişikliklere yol açabileceği görüldü. Uyku sırasında beynimiz dinlenir, onarılır ve gün boyunca yaşadığımız deneyimler işlenir. Yetersiz uyku, bu sürecin bozulmasına ek olarak, duygusal düzenlememizi zorlaştırır” diye ifade etti. “Uzun süreli uykusuzluk, kişiliğimizde kalıcı değişikliklere yol açabilir” Kaan Üçyıldız uykusuz birisinin psikolojik tepkilerine değinerek şunları söyledi: Uykusuz bir insan, daha kolay sinirlenir, sabırsızlanır ve agresif davranışlar sergileyebilir. Ayrıca, empati kurma yeteneği azalır ve sosyal etkileşimde zorluk çekmeye başlar. Bir diğer yandan uzun süreli uykusuzluk, kişiliğimizde kalıcı değişikliklere yol açabilir. Örneğin, genellikle sabırlı ve sakin olan bir kişi, uykusuzluğun etkisiyle daha huzursuz ve gergin hale gelebilir. Bu durum, çevresindeki insanlarla olan ilişkilerini olumsuz etkileyerek sosyal izolasyona yol açabilir.” Uykusuzluğun nedeni ve çözümleri nelerdir ? Üçyıldız, Uykusuzluğun birçok nedeni olabilir. Stres, kaygı, depresyon, fiziksel rahatsızlıklar ve uyku düzenindeki bozukluklar, uykusuzluğa neden olan en yaygın faktörler arasındadır. Düzenli uyku alışkanlıkları oluşturun. Her gün aynı saatte yatıp kalkmaya gayret edin. Uyku öncesi rutini oluşturun. Yatmadan önce sıcak bir banyo yapmak, kitap okumak gibi sizi rahatlatan aktivitelerle uğraşın. Uyku ortamınızı düzenleyin. Oda sıcaklığını ve ses seviyesini ayarlayın, yatak odanızı karanlık ve sessiz tutun. Kafein ve alkol tüketimini sıfırlayın. Bu maddeler uykuya olumsuz etkileri vardır. Gündüzleri daha aktif olun. Uyku kalitenizi arttıracaktır” şeklinde konuştu. “Uykusuzluk fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan birçok olumsuzluk yaratabilir” Uzman Klinik Psikolog Kaan Üçyıldız, ''Tüm girişimlere rağmen uykusuzluk problemini aşamıyor ve yaşantınızı olumsuz etkilemeye devam ettiğini düşünüyorsanız mutlaka bir uzmandan destek almanız gerekir. Unutulmamalıdır ki uykusuzluk fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan birçok olumsuzluk yaratabilir” dedi.

Sosyal medyada 3'ten fazla fotoğraf paylaşan insanlara dikkat Haber

Sosyal medyada 3'ten fazla fotoğraf paylaşan insanlara dikkat

Sosyal medya kullanımının arttığı günümüzde, bireylerin paylaşımlarında gösteriş ve abartı ön planda yer alıyor. Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sosyal medyada günde üç veya daha fazla kendiyle ilgili paylaşım yapan kişilerin narsistik eğilimler sergilediğini ve bu durumun psikolojik sorunlara neden olabileceğini vurguladı. Tarhan, sosyal medyada anlamın ve bağlamın kaybolduğunu, bu nedenle kişilerin profesyonel yardım alarak bu durumu yönetmeleri gerektiğini ifade etti. Narsistik Tutum ve Abartı Tarhan, sosyal medyada günde üç veya daha fazla kendiyle ilgili paylaşım yapan kişilerin narsistik eğilimler taşıdığını belirtiyor. Bu tür paylaşımlar, bireylerin ‘önemli ve değerli olma’ duygusunu tatmin etmeye yönelik çabaların bir sonucu olarak görülüyor. Tarhan, bu kişilerin içsel bir eksiklik hissetmeleri nedeniyle dışarıda abartılı bir şekilde kendilerini ifade ettiklerini ve bu davranışların zamanla psikolojik sorunlara yol açabileceğini vurguluyor. Çocukların Davranışlarını Övmek, Kişiliklerini Değil Tarhan, çocuk yetiştirmede kişilik yerine davranış ve çabaların övülmesinin önemine değiniyor. Kişiliği övmek yerine, çocukların çaba ve başarılarının takdir edilmesinin, onların sağlıklı bir benlik algısı geliştirmelerine katkıda bulunacağını belirtiyor. Bu yaklaşımın, çocukların kendilerini daha gerçekçi bir şekilde değerlendirmelerini ve narsistik eğilimlerden uzak durmalarını sağlayacağını vurguluyor. Eleştiriye Kapalı Kişiler ve Psikolojik Etkiler Prof. Dr. Tarhan, eleştiriye kapalı kişilerin genellikle hata yapmaya devam ettiğini ve bu kişilerin eleştiriyi bir tehdit olarak algıladığını söylüyor. Bu kişilerin, sosyal medyada kendilerini abartılı bir şekilde ifade etmelerinin arkasında, içsel bir yetersizlik duygusu olduğunu belirtiyor. Tarhan, bu tür davranışların uzun vadede sürdürülebilir başarı sağlamadığını ve kişilerin hem kendilerine hem de başkalarına zarar verebileceğini ifade ediyor. Dijital Kapitalizm ve Toplumun Yönetimi Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dijital kapitalizmin toplumu nasıl yönettiği konusunda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Yapay zeka ve diğer dijital yöntemlerin kullanılarak toplumun kontrol altında tutulmaya çalışıldığını belirten Tarhan, küresel sermayenin bu konuda ciddi bir strateji geliştirdiğini ifade etti. Kapitalizmin toplumsal zenginliği artırmakla birlikte gerçek anlamda mutluluk getirmediğini vurgulayan Tarhan, bu sistemin yanlışlıklarının yakında daha belirgin hale geleceğini öngördü. Tarhan, “Kapitalizmin hatalarını anlamak ve düzeltmek insanlık için bir sorumluluktur,” diyerek, dijital kapitalizmin nesnesi olmamak gerektiğini, aksine onun öznesi olunması gerektiğini belirtti. Sosyal medya ve dijital dünya üzerinden hedeflere ulaşmanın, bu platformların kullanıcıları tarafından daha etkin bir şekilde yönetilmesi gerektiğine dikkat çekti.

ASMR videoları zihinsel ve duygusal sağlık üzerinde olumlu etki yaratıyor Haber

ASMR videoları zihinsel ve duygusal sağlık üzerinde olumlu etki yaratıyor

Güven Çayyolu Cerrahi Tıp Merkezi Psikiyatri Bölümü'nden Uzman Psikolog Hilal Savaş, son dönemde yaygınlaşan Otonom Duyusal Meridyen Tepkisi (ASMR) videolarının, bireylerin zihinsel ve duygusal sağlığı üzerindeki olumlu etkileri olduğunu belirtti. Güven Hastanesi'nden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Uzman Psikolog Hilal Savaş, sosyal medyada hızla yayılan ve tırnak makası sesi veya fırçalama sesi gibi çeşitli seslerle insanları rahatlatmayı amaçlayan ASMR videolarının bireylerin odaklanma yeteneğini artırma potansiyeline de sahip olduğunu belirtti. Savaş, "ASMR, yalnızca keyif veren bir eğilim değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal sağlığı olumlu yönde etkileyen bir fenomen. ASMR'nin rahatlatıcı etkileri, bireylerin stres seviyelerini düşürerek daha sakin ve huzurlu bir zihin durumuna geçmelerine yardımcı olabilir. Bunun yanı sıra, bu videoların dikkati artırma ve odaklanma yeteneğini geliştirme gibi faydaları da göz ardı edilmemelidir." değerlendirmesinde bulundu. ASMR'nin hormonlar üzerindeki etkilerine yönelik araştırmalara da değinen Savaş, araştırma sonucuna göre bu tür videolarının dopamin hormonunun salınımını tetiklediğini kaydetti. Savaş, ASMR videolarının, bireylerin hem zihinsel hem de duygusal olarak fayda sağlayabileceği güçlü bir araç haline geldiğini belirterek, "Özellikle stresli ve yoğun bir yaşam temposuna sahip olan insanlar için ASMR videoları, rahatlama ve yeniden odaklanma sürecini destekleyen önemli bir yardımcı olabilir." değerlendirmesinde bulundu. ASMR videolarının bireylerin günlük yaşam kalitesini arttırmada potansiyel bir araç olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Savaş, bu konudaki farkındalığın artmasının, daha fazla insanın bu videoların sunduğu faydalardan yararlanmasını da sağlayabileceğini belirtti.

Kaan Üçyıldız: Çocuklarda iştahsızlık psikolojik olabilir Haber

Kaan Üçyıldız: Çocuklarda iştahsızlık psikolojik olabilir

Çocuklarda iştahsızlık, pek çok ebeveynin karşılaştığı yaygın bir sorun olarak öne çıkıyor. Uzman Klinik Psikolog Kaan Üçyıldız, bu durumu değerlendirirken dengeli beslenmenin önemine dikkat çekiyor ve iştahsızlığın sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik kökenli olabileceğini vurguluyor. Çocukların duygusal durumlarının, özellikle endişe, üzüntü, nefret veya kıskançlık gibi duygularının iştahlarını etkileyebileceğini belirten Üçyıldız, bu nedenle iştahsızlık yaşayan çocuklar için psikolojik bir değerlendirme yapılmasının önemine işaret ediyor. Uzman Klinik Psikolog Kaan Üçyıldız, “Çocuklarımızın sağlıklı büyümesi ve gelişimi için dengeli beslenme son derece önemlidir. Ancak birçok ebeveynin karşılaştığı ortak sorunlardan biri de çocuklarda görülen iştahsızlık sorunudur. İştahsızlığın sadece fiziksel nedenleri değil, aynı zamanda psikolojik kökenleri de olabileceğini unutmamak gerekir. Özellikle çocuklarda endişe, üzüntü, nefret veya kıskançlık gibi duygular iştahının kesilmesine sebep olabilmektedir. Bu nedenle iştahsız bir çocuk için psikolojik bir sıkıntının olup olmadığı araştırılmalıdır” diye konuştu. “Sıkça karşılaşılan nedenler ise stres ve kaygı” Üçyıldız çocuklardaki yaşanan iştahsızların nedenlerini şu ifadeler ile açıkladı: “Duygusal anlamda yıpratıcı süreçler yaşayan veya bu zor süreçlerden geçmiş çocuklarda sıklıkla karşılaşılan bir durum. İştahsızlığın psikolojik nedenleri değerlendirildiğinde birçok farklı noktanın ele alınması gerekir. Sıkça karşılaşılan nedenler ise stres ve kaygı, aile ilişkileri, ortamın etkisi, duygusal bağlantı, mükemmeliyetçiliktir. Öncelikle çocuğunuz için sakin ve rahat bir ortam oluşturmalısınız. Yemek saatlerini stressiz ve keyifli hale getirmelisiniz. Yemek yeme konusunda ısrarcı olmak, çocuğun daha da direnç göstermesine neden olabilir. Sağlıklı beslenen bir ebeveyn olun, çocuk için de iyi bir örnek olacaktır. Yemekte seçenekler barındırın. Çocuğunuza seçenekler sunmak, yemeğe karşı direncini azaltabilir. Küçük ödüllerle çocuğunuzu motive edebilirsiniz. Ancak, yemek yemeyi ödülle bağdaştırmamaya dikkat edin” diye ifade etti. “Çocuğunuza uygun çözümler üretmek için bir uzman bir psikolog ile görüşmeniz önemlidir” Uzman Klinik Psikolog Kaan Üçyıldız, '' Unutmayın! İştahsızlık, sadece fiziksel bir sorun değil, aynı zamanda çocuğun duygusal durumunu da yansıtabilir. Bu nedenle, iştahsızlığın altında yatan nedenleri anlamak ve çocuğunuza uygun çözümler üretmek için bir uzman bir psikolog ile görüşmeniz önemlidir ''dedi.

Klinik Psikolog Burcu Amrağ Obsesif Kompulsif Bozukluğu hakkında bilgiler verdi Haber

Klinik Psikolog Burcu Amrağ Obsesif Kompulsif Bozukluğu hakkında bilgiler verdi

Temizlik takıntısı, Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) olarak da bilinen bir durumdur. Bu durumda, kişi aşırı düşkün olduğu temizlik ve hijyenle ilgili tekrarlayan düşünceler ve ritüeller yaşar. Temizlik takıntısı olan kişiler, sürekli olarak mikroplardan veya kirli nesnelerden kaçınma ihtiyacı hissederler ve sıklıkla tekrar eden temizlik ritüellerine bağımlı hale gelirler. Temiz ve düzenli kişiliğe sahip kişiler bu durumdan memnunlardır, hatta sıklıkla övünürler de. Genel ruh halleri mutludur ve yaşamlarına herhangi bir sekte vurmaz. Ama obsesif kompulsif bozukluk belirtisi olarak temizlik yapan kişiler, bir kaygı bozukluğu yaşıyor demektir ve sürekli bir kaygı halindedirler. Hayatlarını bu takıntılar yönetir ve belirtiler giderek artış gösterir. Bu kişiler yaptıkları temizliğin yeterli olduğuna kanaat getiremezler, temizlik takıntısı hayatlarına egemen olmaya başlar ve adeta bir mesai gibi saatlerce değişik ritüeller geliştirirler. “Temizlik takıntısı olan kişiler, tekrar eden davranışlar veya ritüeller gerçekleştirirler” Klinik Psikolog Burcu Amrağ,'' Temizlik takıntısı, kişinin günlük yaşamını ve sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkiler. İşlevselliği azaltabilir ve kişinin normal aktiviteleri yapmasını engeller. Temizlik takıntısı olan kişiler, tekrar eden davranışlar veya ritüeller gerçekleştirirler. Örneğin, ellerini aşırı sıklıkta yıkama, nesneleri tekrar tekrar kontrol etme gibi davranışlar bu ritüeller arasında yer alır. Temizlik takıntısı, tedavi edilebilir bir durumdur. Kognitif davranışçı terapi (KDT) ve ilaç tedavisi, temizlik takıntısını yönetmek için etkili yaklaşımlardır. Tedavi sürecinde, kişi obsesyonlarını ve kompulsif davranışlarını anlamak ve kontrol etmek için çeşitli stratejiler öğrenir. Ayrıca, stres yönetimi teknikleri ve gevşeme egzersizleri gibi destekleyici yöntemler de kullanılır” diye ifade etti.

Klinik Psikolog Selin Erekli: Boşanmanın çocuklar üzerindeki etkileri çeşitli faktörlere bağlıdır Haber

Klinik Psikolog Selin Erekli: Boşanmanın çocuklar üzerindeki etkileri çeşitli faktörlere bağlıdır

Klinik Psikolog Selin Erekli konu hakkında bilgiler verdi. Boşanmanın çocuklar üzerindeki etkileri çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebilir ve her durumda farklılık gösterir. Boşanma durumu aileler için bir kriz durumudur. Özelikle çocuklara bu krizin üç farklı temel etkisi olabilmektedir. Birincisi yıkıma sebep olabilir, ikincisi bu durum çocuklarda olumlu bir gelişime sebep olabilir, üçüncüsü de çocuğun durumundan faydayla çıkmasa da zarar görmemesinin sağlanmasıdır.  “Çocuklar, ebeveynlerinin ayrılmasını kendilerinin bir tür kusuru olarak algılayabilirler” Selin Erekli, “Boşanma, çocuklar üzerinde duygusal zorluklara neden olur. Kafa karışıklığı, keder, üzüntü, öfke, endişe ve kaygı gibi duygular yaşar. Bu duygusal zorluklar, çocukların ruh sağlığını ve genel refahını etkiler. Boşanma, çocuklarda davranış sorunlarına yol açar. Bu sorunlar arasında saldırganlık, isyan, konsantrasyon eksikliği, okul performansında düşüş ve arkadaşlık ilişkilerinde sorunlar bulunur. Çocuklar, boşanma durumunda içsel çatışmalar yaşar. Ebeveynlerini seven ve onları korumak isteyen çocuklar, aynı zamanda ebeveynleri arasındaki çatışma veya anlaşmazlıkları dengelemek zorunda kalır. Boşanma, çocukların benlik saygısında azalmaya neden olur. Çocuklar, ebeveynlerinin ayrılmasını kendilerinin bir tür kusuru olarak algılayabilirler ve bu da benlik saygısında düşüşe neden olur” dedi. “Boşanmanın çocuklar üzerindeki etkilerini azaltmak için, ebeveynlerin çocuklarına destek olmaları önemlidir” Erekli boşanmanın çocuğun üzerinde bıraktığı etkiler hakkında şunları söyledi: “Boşanma, çocukların ebeveynlerine olan bağlanma biçimlerini etkiler. Bu durumda, çocuklar güven duygularını kaybedebilir veya gelecekteki ilişkilerinde güven problemi yaşar. Boşanma, çocukların sosyal çevrelerinde değişikliklere neden olur. Bu durumda, çocuklar arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde veya sosyal etkinliklere katılımlarında azalma yaşar. Boşanmanın çocuklar üzerindeki etkilerini azaltmak için, ebeveynlerin çocuklarına destek olmaları, onları dinlemeleri, duygularını ifade etmelerine izin vermeleri ve güvenli bir ortam sağlamaları önemlidir.” “Ebeveynler arasında iyi iletişim, çocukların boşanma sürecini daha iyi yönetmelerine yardım eder” Klinik Psikolog Selin Erekli, “Ebeveynler, çocuklarına boşanma süreci hakkında dürüst ve anlayışlı bir şekilde konuşmalıdır. Çocuklar, ne olduğunu ve neler olacağını anlamalıdır. Ancak, ayrıntılara girmeden ve çocuğun yaşına uygun bir dille konuşmak önemlidir. Boşanma sürecinde, çocuklar için kararlılık ve rutin önemlidir. Ebeveynler, mümkün olduğunca çocukların yaşamında kararlılık ve rutin sağlamalıdır. Okul, arkadaşlar ve hobiler gibi rutin aktivitelere devam etmelerine destek olunmalıdır. Çocuklar boşanma sürecinde çeşitli duygular yaşar. Ebeveynler, çocukların duygularına saygı göstermeli, onların duygularını ifade etmelerine izin vermeli ve onları dinlemelidir. Çocukların hissettiklerini ifade etmeleri için güvenli bir ortam sağlanmalıdır. Ebeveynler arasında iyi iletişim, çocukların boşanma sürecini daha iyi yönetmelerine yardım eder. Ebeveynler, çocukların önünde birbirlerini eleştirmemeli veya tartışmamalıdır. Ebeveynler, çocukların çıkarlarını ön planda tutarak iş birliği yapmalıdır. Boşanma sürecinde, ebeveynlerin çocukların bakımı ve ebeveynlik görevlerini nasıl paylaşacaklarına dair net bir plan oluşturulmalıdır. Bu plan, çocukların ihtiyaçlarını karşılamak ve onların güvenliğini sağlamak için önemlidir” diye ifade etti.

Öztürk: Takılı kaldığımız takdirde duygusal, zihinsel veya bedensel zorlanmalar bizi uyaracaktır Haber

Öztürk: Takılı kaldığımız takdirde duygusal, zihinsel veya bedensel zorlanmalar bizi uyaracaktır

Geçmişi ve geleceği sürekli düşünen kişiler anda kalamazlar. Bu durum kişilerin yaşamdan keyif alamamasına, duygularına kulak verememesine ve fizyolojik rahatsızlıklara yol açabilir. Durgunluk, odaklanamama, ani parlama veya duygularını dışa vuramama, yorgunluk yaşamaları muhtemeldir. Aslında bütün bu zorlanmalar kişiyi değişime davet eder. Zorlanma bir problem veya kriz gibi gözükse de artık içinde bulunduğu durumun ona iyi gelmediğinin bir göstergesidir. Yakındığımız ve kendimizi yargıladığımız bir durum olmaktan çıkarabildiğimiz takdirde fırsatlar da bizle beraber gelir.  Geleceği sürekli düşünmek de geçmişi düşünmek gibi yorucu olsa da burada bizi buna iten bir durumun olduğunu unutmamak gerekir. Düşünmemek için efor harcamak, düşünmekten fazla olabilir. Olaya odaklanmak yerine anlama odaklanmak, anlık rahatlamaktan daha sağlıklı ve uzun süreli bir iyileşmenin anahtarıdır. “Mesele, geçmiş veya gelecekte takılı kalmaktır” Psikolojik Danışman Ekrem Çağrı Öztürk, ''Hayatta sonsuz bir şimdi vardır. Geçmiş aslında bir deneyimdir ve bu sayede hayatı anlamlandırırız. Gelecek ise kendimi koruma ve hayatta kalma yollarını aramamızı sağlayan bir durumdur. Hayallerimiz bizi yaşamda tutmak için itekleyici bir güçtür. Planlar hayatımızı kolaylaştırır ve sağlıklıdır. Mesele, geçmiş veya gelecekte takılı kalmaktır. Takılı kaldığımız takdirde duygusal, zihinsel veya bedensel zorlanmalar bizi uyaracaktır. Sonsuz bir şimdinin varlığını kendimize hatırlatarak anda kalmaya niyet etmeliyiz ''dedi.

Derealizasyon: Gerçeklik algısının bozulduğu gizemli durum Haber

Derealizasyon: Gerçeklik algısının bozulduğu gizemli durum

Derealizasyon, bireyin çevresindeki dünyayı gerçek dışı veya tuhaf bir şekilde algıladığı bir durum olarak tanımlanıyor. Basit bir dille ifade etmek gerekirse, derealizasyon yaşayan biri, etrafındaki her şeyi bir rüya veya film sahnesi gibi hisseder; sanki gerçeklik kaybolmuş gibidir. Bu durum, yoğun kaygı atakları yaşayanlar veya travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olan kişilerde sıkça karşılaşılıyor. Depersonalizasyon bozukluğunda ortaya çıkan bu durum, kişinin kendine yabancılaşarak bedenine uzaktan bakıyormuş gibi hissetmesine ve gerçeklik duygusunu yitirmesine neden oluyor. Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi Derealizasyon nedir? konuyla ilgili açıklamalarda bulundu... Derealizasyon Neden Oluşur? Yoğun kaygı atakları veya travmatik olaylar sonrasında derealizasyon meydana gelebiliyor. Bu durumlar, akut kaygı ve travma dönemlerinde gerçekliğin üstünü kapatan bir çeşit savunma mekanizması olarak işlev görüyor. Beyin, aşırı stres altında, duygusal acıyı hafifletmek için çevresini "gerçek dışı" olarak algılayabiliyor. Bu deneyimler, bireyin günlük yaşamını oldukça zorlaştırıyor; çünkü gerçeklik algısının bozulması, anksiyete ve strese ek bir yük getiriyor. Depersonalizasyon ve Derealizasyon Farkı Depersonalizasyon, kişinin kendine yabancılaştığı ve bedenine uzaktan bakıyormuş gibi hissettiği bir durumdur. Bu, sanki kendi vücudunun içinde değilmiş gibi hissetmekle ilgilidir. Öte yandan, derealizasyon, kişinin çevresindeki dünyayı gerçek dışı veya tuhaf bir şekilde algılamasıdır; etrafındaki her şey bir rüya veya film sahnesi gibi gelir. Yani, depersonalizasyon kendine yabancılaşmakken, derealizasyon dış dünyaya yabancılaşmaktır. Her iki durumda da kişi, gerçeklik duygusunu kaybeder. Derealizasyon Belirtileri Nelerdir? Derealizasyon belirtileri arasında, kişinin etrafındaki dünya ile bağlantısının kopması ve her şeyin tuhaf, sisli veya cansız görünmesi yer alır. Sanki bir rüya veya filmdeymiş gibi hissetme, görüntülerin dalgalanması veya küçülmesi, seslerin boğuk ve uzaktan gelmesi, hatta bazen zamanın yavaşlaması ya da hızlanması gibi algı bozuklukları yaşanır. Kısacası, derealizasyon yaşayan biri, dünyanın tanıdık yüzünü kaybeder ve kendisini yabancı bir dünyada bulur. Derealizasyon Kimlerde Görülür? Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi, derealizasyonun çocukluk döneminde travmatik deneyimler yaşayan, fiziksel veya duygusal istismar ve ihmal görmüş bireylerde sıklıkla görüldüğünü belirtiyor. Ayrıca, yüksek düzeyde anksiyete, panik ataklar ve depresyon gibi çeşitli ruhsal sağlık sorunları olan kişilerde de derealizasyon sıkça gözlemleniyor. Yoğun kaygı yaşayan ve duygularını bastıran kişilerde de bu duruma sıkça rastlanıyor. Travmatik olaylar yaşamış, kendilerini sürekli baskı altında hisseden veya sürekli endişe duyan bireyler, derealizasyon belirtilerini daha sık deneyimleyebiliyor. Duygularını içe atan ve kaygılarını saklayan insanlar, bir noktada gerçeklikten kopup, kendilerini tuhaf ve yabancı bir dünyada bulabilirler.

İlişkilerde egolar çarpışıyor: Sürekli haklı olma baskısı ilişkileri olumsuz etkiliyor Haber

İlişkilerde egolar çarpışıyor: Sürekli haklı olma baskısı ilişkileri olumsuz etkiliyor

İlişkilerde sürekli haklı olma isteği, uzmanlar tarafından incelenen ve psikolojik etkileri değerlendirilen bir konu haline geldi. Uzman Psikolojik Danışman Şura Saka, sürekli haklı olma arzusunun kökenlerini çocukluk dönemindeki yetiştirme tarzına ve bireyin öz-değer algısına bağlıyor. "Haklı olmak, yaşamda kontrol ve güç hissi yaratır. Ancak sürekli haklı olma çabası, bu kontrol ve güç hissini sağlamak için yanıltıcı bir yoldur. Bu durum, bireyin ilişkilerinde zorluklar yaşamasına ve psikolojik olarak etkilenmesine neden olabilir." diyen Şura Saka, sürekli haklı olma arzusunun kişinin kendini güçlü hissetmesine katkı sağladığını belirtiyor. Sürekli haklı olma isteğinin kökenlerine de değinen Şura Saka, "Bu durumun temelinde, çocukluk dönemindeki yetiştirme tarzı ve bireyin öz-değer algısı yatıyor. Ebeveynlerin çocuklarına karşı eleştirel ve korumacı olmaları, çocukların sürekli savunma ihtiyacı hissetmelerine ve bu ihtiyacı yetişkinlik dönemine taşımalarına neden olabilir." şeklinde konuşuyor. Sürekli haklı olma arzusunun bireyin ilişkilerini nasıl etkilediğine de değinen Şura Saka, "Bu durum, kişinin empati kurma yeteneğini zayıflatabilir ve karşısındaki insanları anlamakta zorlanmasına yol açabilir. Ayrıca sürekli haklı olma isteği, rekabeti tetikleyerek kişiler arasında gerilim yaratabilir." şeklinde ekliyor.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.