TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#ODTÜ

İLKHABER-Gazetesi - ODTÜ haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, ODTÜ haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Mersin'de Akdeniz foklarının korunması için önemli çalışmalar devam ediyor Haber

Mersin'de Akdeniz foklarının korunması için önemli çalışmalar devam ediyor

Mersin'de tükenme tehlikesi altındaki Akdeniz foklarının her yıl düzenli olarak takibi yapılırken, ülke genelindeki sularda yaklaşık 120'in üzerinde tanımlı birey bulunuyor. Akdeniz fokları ile ilgili çalışmalar yapan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Görevlisi Dr. Meltem Ok, yuvalarda foto kapanlarla takip yapıldığını belirterek, "Kıyılarımızda böyle nadir Akdeniz foklarının barınıyor olması sevindirici ve çok önemli" dedi. Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) kriterlerine göre nesli kritik derecede tehdit altında olan, tüm dünyada yaklaşık bin, Türkiye kıyılarında ise 120'nin üzerinde bireyin bulunduğu tespit edilen Akdeniz fokları için Mersin'in Erdemli ilçesinde bulunan Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ne (ODTÜ) bağlı Deniz Bilimleri Enstitüsü'nde koruma ve takip çalışmaları gerçekleştiriliyor. Daha önce Türkiye kıyılarında yaklaşık 100 civarında Akdeniz foku kaldığı bilinirken, yapılan çalışmalarda bu rakamın 120'nin üzerinde olduğu belirlendi. Yeni yavruların da olduğu fokların 25'nin ise Mersin kıyılarında korunan alanlarda bulunduğu belirtildi. Akdeniz fokları ile ilgili çalışmalar yapan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Görevlisi Dr. Meltem Ok, özellikle yuvalarda foto kapanlarla takip yapıldığını ifade etti. Mersin'deki Akdeniz fokları için koruma ve takip çalışmaları Akdeniz foklarının Mersin kıyılarının güzide türlerinden biri olduğunu belirten Dr. Meltem Ok, "Bu konuda ODTÜ, 1994 yılından beri Türkiye kıyılarında çalışmalara devam ediyor. Özellikle Mersin, Antalya ve Hatay Antakya kıyılarında çalışıyoruz. Mersin kıyıları özellikle önemli, zaten Doğu Akdeniz'deki çalışmalar Mersin kıyılarında başladı. Alanı yıllar içerisinde genişlettik. Şu anda Mersin kıyılarında 25'in üzerinde bireyimiz var. Doğu Akdeniz'deki bizim çalışma alanımız içerisinde ise 50'in üzerinde tanımlı bireyimiz var. Bunların yuvalarında tam zamanlı olarak foto kapanla takibini yapıyoruz. Bunun yanı sıra Türkiye kıyılarında ise 120'in üzerinde birey var. Kıyılarımızda böyle nadir Akdeniz foklarının barınıyor olması sevindirici ve çok önemli" dedi. "Yeni yavrulara da rastlıyoruz, bu bizim için sevindirici" Uzun yıllar Türkiye kıyılarında Akdeniz foklarının 100 civarında olarak değerlendirildiğini hatırlatan Ok, "Sosyal medya, foto kapan, teknolojik kaynakların ilerlemesi, gözlemler ve vatandaş kaynağı ile gelen bilgilerle kapsamlı bir çalışma gerçekleştirebiliyoruz. Bir artış olduğundan bahsedemeyiz, şu anda stabil. Bu sevindirici. Yaptığımız çalışmalarda yeni yavrulara da rastlıyoruz. Tabii bu bizim için sevindirici. Bunları da envantere kaydediyoruz. Her sene Akdeniz fokları bu dönemde yavru yapıyor. Bu yavrular özellikle 4 ay gibi bir zaman anne sütüyle besleniyor. Ancak fırtına ve olumsuz hava durumlarında zaman zaman anneyle koptuğunu da biliyoruz. Yavruların ergin hale gelmesi 6-7 seneyi bulduğu için koruma çok önemli" diye konuştu. Enstitünün kampüs alanındaki sahiline de fokların geldiğine dikkat çeken Ok, bulundukları alanın koruma alanında yer aldığını ve her türlü avcılığın yasak olduğunu kaydetti.

Avrupa’nın en iyileri arasına Türk üniversiteleri girdi Haber

Avrupa’nın en iyileri arasına Türk üniversiteleri girdi

İngiltere merkezli yükseköğretim derecelendirme kuruluşu Quacquarelli Symond’ın (QS) bu yıl başlattığı ve Avrupa’daki en iyi üniversiteleri sıraladığı “Dünya Üniversite Sıralaması: Avrupa 2024” listesinde ODTÜ, İTÜ, Koç, Bilkent ve Boğaziçi üniversiteleri ilk 200’e girdi. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Erol Özvar, “Akademik saygınlık, öğrenci-öğretim üyesi oranı, makale sayısı, uluslararası öğrenci sayısı gibi kriterlere göre yapılan değerlendirmede üniversitelerimiz yüzümüzü güldürdü” dedi. QS, Avrupa Konseyi’ne üye 42 ülkedeki 688 üniversiteyi değerlendirdiği “Dünya Üniversite Sıralaması: Avrupa 2024” listesini yayımladı. Listedeki “Avrupa Geneli” sıralamasında Türkiye’den ODTÜ 124’üncü, İTÜ 138’inci, Koç Üniversitesi 174’üncü, Bilkent Üniversitesi 178’inci Boğaziçi Üniversitesi 199’uncu oldu. Sabancı Üniversitesi (201), Hacettepe Üniversitesi (224), İstanbul Üniversitesi (228), Gazi Üniversitesi (283), Ankara Üniversitesi (289), Yıldız Teknik Üniversitesi (326), Ege Üniversitesi (381), İstanbul Gelişim Üniversitesi (432), Abdullah Gül Üniversitesi (445), Galatasaray Üniversitesi (445), Marmara Üniversitesi (451), Çankaya Üniversitesi (455), İstanbul Bilgi Üniversitesi (488), Dokuz Eylül Üniversitesi (488) de ilk 500 içerisinde yer aldı. QS’in, “Akademik saygınlık, çalışan saygınlığı, makale başına düşen atıf sayısı, öğretim üyesi başına düşen makale sayısı, uluslararası araştırma iletişim ağı, istihdam edilebilirlik, öğretim üyesi-öğrenci oranı, uluslararası öğrenci çeşitliliği, uluslararası öğretim üyesi oranı, gelen değişim öğrencisi oranı, giden değişim öğrencisi oranı, sürdürülebilirlik puanı” kriterlerini esas alarak ve “küresel tanınma, araştırma becerisi, öğretim kaynakları, uluslararasılaşma ve istihdam” gibi alanlarda yaptığı değerlendirmeye Türkiye 72 üniversite ile dahil edildi. Türkiye, bu sayıyla Birleşik Krallık’tan sonra en fazla üniversite ile temsil edilen ikinci ülke oldu. İşverenler tarafından en fazla tanınan Türk üniversiteleri QS’in uluslararası işverenler arasında tanınırlık açısından yaptığı değerlendirmeyi yansıtan “İşveren İtibarı” göstergesinde Türkiye’den üç üniversite Avrupa’nın bu alandaki en iyi 50 üniversitesi arasına girdi. Bu listede ODTÜ 34’üncü sırada yer alarak işverenler tarafından en çok tanınan Türk üniversitesi oldu. ODTÜ’yü 37’nci sıradaki İstanbul Teknik Üniversitesi, 42’nci sıradaki Boğaziçi Üniversitesi izledi. ODTÜ ayrıca “Akademik İtibar” göstergesinde de 109. sırada yer aldı. Öğrenci değişim programlarında Avrupa’daki en iyi Türk üniversiteleri Türk üniversiteleri “Avrupa’nın en iyi öğrenci değişim programları” kategorilerinde de üst sıralarda yer aldı. “Giden Öğrenci Değişimi” göstergesindeki değerlendirmede Avrupa’da Galatasaray Üniversitesi 12’nci, Bilkent Üniversitesi 31’inci, ODTÜ 32’nci oldu. “Gelen Öğrenci Değişimi” göstergesinde ise Fırat Üniversitesi 35’inci sırada yer aldı. İstihdam ve sürdürülebilirlik göstergeleri QS’in “İstihdam Sonuçları” göstergesinde Boğaziçi Üniversitesi 33’üncü sıraya yerleşerek bu alandaki en iyi Türk Üniversitesi olurken, İstanbul Üniversitesi de aynı alanda 62’nci sırada yer buldu. “Sürdürülebilirlik” alanında ise ODTÜ 47’nci sırada yer aldı. Özvar: “Çalışmalarımızın meyve verdiğini görmek mutluluk kaynağı” YÖK Başkanı Erol Özvar, konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı olarak, ülkemizin yükseköğretim alanında dünya devleriyle rekabet edebilir hale gelmesi ve gittikçe artan sayıda öğrenci için bir çekim merkezi olması için uluslararasılaşma stratejimiz doğrultusunda yoğun çaba sarf ediyoruz. Yürüttüğümüz çalışmaların meyve verdiğini görmek bizim için büyük bir mutluluk kaynağı” ifadelerini kullandı. Kamuoyunun yakından bildiği, büyük bir prestij ve tanıtım aracı haline gelen üniversite değerlendirme kuruluşlarından olan QS’in sıralamasında Türkiye’den çok sayıda üniversitenin yer aldığına dikkati çeken Özvar, şunları kaydetti: “Avrupa ülkelerinde yer alan üniversitelerin değerlendirildiği listede Türkiye, Birleşik Krallık’tan sonra 72 üniversite ile en fazla temsil edilen ülke oldu. Akademik saygınlık, öğrenci-öğretim üyesi oranı, makale sayısı, uluslararası öğrenci sayısı gibi kriterlere göre yapılan değerlendirmede üniversitelerimiz yüzümüzü güldürdü. Başta ilk 200 arasına girmeyi başaran ODTÜ, İTÜ, Koç, Bilkent ve Boğaziçi Üniversitelerini; daha sonra da diğer tüm üniversitelerimizi tebrik ediyorum. QS’in yalnızca bölgesel sıralamalarında değil; dünya üniversiteleri sıralamalarında da yüksek başarı gösteren üniversite sayımızın ileride daha da artmasını ve başarı gösteren üniversitelerimizin bu çıtayı daha da yükseltmelerini temenni ediyorum.”

ANKARA - Japon mimarın tasarımı deprem bölgesine özel Haber

ANKARA - Japon mimarın tasarımı deprem bölgesine özel "kağıt masura evi" Hatay'a gönderildi (2)

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ : - Kağıt Masura Ev'in genel görüntüsü - Japon mimarisinin özelliklerini taşıyan evden mimari detaylar - Ödüllü Japon mimar Shigeru Ban ile röportaj Japon mimarın deprem bölgesine özel tasarımı "kağıt masura evi" Hatay'a gönderildi - Ödüllü mimar Shigeru Ban'ın geri dönüştürülmüş çevre dostu malzeme ile tasarladığı ve ODTÜ'de inşa edilen evin Hatay'da kurulumuna başlandı - Japon mimarisinden izler taşıyan, dış cephesi hava olaylarına karşı koruyucu boyalarla yalıtılan, temel için kullanılan kasaların içine belli ağırlıkta kum torbaları yerleştirilen ev, yaklaşık 3 yılın ardından tekrar geri dönüştürülebilecek - Japon mimar Ban: - "Kağıt masura evin hem fonksiyonel hem ekonomik olması onu diğerlerinden ayrı bir yerde tutuyor. Yapılması, sökülmesi ve afet bölgesine transferi çok kolay" ANKARA (AA) - SELMA KASAP - Ödüllü Japon mimar Shigeru Ban'ın kağıt ve yonga levha gibi geri dönüştürülmüş çevre dostu malzemelerle tasarımını yaptığı, ODTÜ'de inşa edilen kağıt masura evin Hatay'da kurulumuna başlandı. Tasarımının hayata geçirildiği ODTÜ Acil Tasarım Stüdyosu'ndaki kağıt masura evi görmek üzere Japonya'dan Türkiye'ye gelen mimar Shigeru Ban, buradaki incelemelerin ardından AA muhabirinin sorularını yanıtladı. "Shigeru Ban Architects" ve "Voluntary Architects Network (Gönüllü Mimarlar)" olarak doğal afetler sonrası geçici yapılar ürettiklerini anlatan Ban, 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında da 70 kadar geçici yapıyı deprem bölgesi için tasarladığını hatırlattı. Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depreminin ardından da ODTÜ'lü mimarlık öğrencilerinin kendisiyle iletişime geçtiğini aktaran Ban, "Japonya'daki üniversite öğrencileri de deprem sonrasında bir şeyler yapmak istediklerini söyleyince projeye girmeye karar verdik." dedi. ODTÜ'deki proje öncesinde, Japonya, İtalya ve Türkiye'de acil tahliye alanlarında mekan bölmek amacıyla kağıt masura malzemesini kullanarak tasarımlar yaptığını, geçici yapılar da tasarladığını aktaran Ban, şu değerlendirmede bulundu: "Kahramanmaraş merkezli deprem bölgesi için tasarladığımız bu yapı, tamamen yeni bir proje oldu. Öncelikle projeler geçici barınma ihtiyacı olarak tasarlanmışken bu evin daha kalıcı olabileceğini düşünüyoruz. İnsanların bu yapı içerisinde gerektiği kadar yaşayabilecekleri bir tasarım oluşturduk. Yapının tasarımları bana ait. Tasarımın bir prototipini de Japonya'da kendi üniversitemdeki öğrencilerle yaptım. Japonya'da kullanılan malzemelerin aynısını Türkiye'de bulamayacağımız için de onu yaparken ODTÜ'lülerle iletişim halinde olduk ve onların yerel malzemeler kullanarak bunu nasıl üretebileceğini, ne tür malzemelerden bu tasarımı çıkarabileceğini birlikte çözdük." ODTÜ'de inşa edilen kağıt masura evi çok beğendiğini belirten Ban, "Çok güçlü, çok iyi yapılmış ve çok güzel bir yapı olmuş." dedi. Yapının çevre dostu olmasının avantajlarını anlatan Ban, öncelikle kolon olarak kullanılan kağıt masura malzemesinin geri dönüştürülmüş kağıtlardan oluşmasının ekonomik anlamda avantaj sağladığını söyledi. Mimar Ban, "Evin inşa edilmesi, hiç bu yapıları bilmeyenler için bile 10 günde bütün malzemeleri hazırlayıp 3 günde inşa edilmesi gibi bir süreci içeriyor. Malzemeye ve tasarıma hakim olduktan sonra yapının kurulumu bir günde tamamlanabiliyor. Kağıt masura evin, hem fonksiyonel hem ekonomik hem de güzel olması onu diğerlerinden ayrı bir yerde tutuyor. Yapılması, sökülmesi ve afet bölgesine transferi de çok kolay. Bu yapının bir üniversitede inşa ediliyor olması, mimarlık öğrencilerinin başka yerde deneyimleyemeyeceği bir imkan sağlıyor." diye konuştu. - 20 dolayında kağıt masura evi inşa edilecek ODTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Görevlisi Tuğba Özer de prototipin ardından 20 dolayında kağıt masura evin daha üretiminin yapılmasının planlandığını bildirdi. Ev Hatay'a ulaştıktan sonra ıslak zeminlerin kurulumu üzerine çalışmalar yapacaklarını dile getiren Özer, "Prototimiz Hatay'a gidecek. Sonrasını ihtiyaca göre değerlendireceğiz." dedi. Japon mimaride çoğunlukla ahşap ve kağıt malzeme kullanıldığını aktaran Özer, "Malzeme seçimi açısından Japon mimariden yararlanıldığını görüyoruz. Ban, diğer geçici yapı tasarımlarda da geri dönüştürülebilir malzemeler kullanıyor. Depremzedeler kalıcı konutlara geçtiğinde, bu yapının malzemeleri dönüştürülerek tekrar kullanılabilecek durumda. Ayrıca yapının lojistiği konteynerlere göre çok daha kolay. Parçalanarak gönderildiği için bir tıra birden fazla yapı malzemesi sığabiliyor." diye konuştu. - Japon mimarisinden referanslar taşıyor Aynı fakültede Araştırma Görevlisi Ömer Faruk Ağırsoy ise yapının mimarisine ilişkin, "Yapının birleşim detaylarında yani kolonların duvarlarla ve zeminle birleşiminde Japon mimarisine özgü detaylara yer verildi. Bu birleşim elemanları CNC makinelerle kesilerek hazırlandı. Çatıda da özel birleşim detayları söz konusu." değerlendirmesinde bulundu. Yapının sıcak ve soğuğa karşı yalıtımını da yaptıklarını belirten Ağırsoy, "Bu sebeple hem yaz hem kış döneminde kullanıcılar için uygun bir ortam sağlayacak. Yapının dış cephesi yağmur ve kar gibi hava olaylarına karşı özel koruyucu boyalarla yalıtıldı. Yonga levhalardan yapılan duvarların içine de ısı yalıtımı yapıldı." dedi. Ağırsoy, yapının depreme dayanıklılığı ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: "Temelsiz bir yapı olarak tasarlandı. Japonya deprem konusunda zaten çok uzman. ODTÜ İnşaat Mühendisliğinden Ahmet Türer hocamız da ahşap uzmanı, yapının taşıyıcılığı ile ilgili testlerde bize yardımcı oldu. Yapının yeterli sürtünme sağlayabilmesi için belli bir ağırlığa sahip olması gerekiyordu. O yüzden temel için kullandığımız kasaların içine belli ağırlıkta kum torbaları yerleştirdik. Bu yapı, depremlere karşı yanal kuvvetleri sönümleyecek şekilde tasarlandı. Bu yüzden sonraki depremlerde sorun oluşturacağını düşünmüyoruz." - ODTÜ'lü öğrenciler, kağıt masura evin tasarım yolculuğunu anlattı Mimar Ban ile ilk diyaloğa geçen isimlerden ODTÜ Mimarlık Fakültesi son sınıf öğrencisi Selen İlhan da prototip sürecinin ilginç ve ilham verici olduğunu söyledi. Sanayi bölgesine giderek kartondan yapılmış silindir borular olan "kağıt masura" malzemeyi bulduklarını ve bu malzemenin inşaatlara yönelik ülke ve dünyadaki örneklerini incelediklerini anlatan İlhan, süreci şöyle anlattı: "Shigeru Ban'ın zaten kullandığı bir malzeme olduğunu fark ettikten sonra hem kendisine hem de kendisinin kurduğu Gönüllü Mimarlar'a ulaştık. Bir gün sonra yanıt aldık ve süreci birlikte tasarlamaya başladık. Özellikle malzeme araştırmamızı, yoğun şekilde yürüttük. Tasarımdaki değişikliklerin ardından üretim sürecine başladık ve gönüllü çalışan ODTÜ öğrencisi ve personeli ile deprem bölgesi için prototip kağıt masura evimizi tamamladık. İki hafta gibi bir sürede ODTÜ'nün ustaları, Acil Tasarım Stüdyosu, öğrenciler ve Ban'ın desteğiyle inşaatı da tamamladık." Tasarımın da hayata geçmesi için maddi desteği, "Shigeru Ban Architects" ve "Voluntary Architects Network" üzerinden aldıklarını aktaran İlhan, "Biz de uygun, kaliteli malzemeyi araştırdık ve ODTÜ'lü hocalarımızdan da destek aldık." dedi. Kağıt masura evin, geçici bir barınma çözümü olduğunu dile getiren İlhan, "Tasarladığımız evin 2-3 yıl sorunsuz kullanımını öngörüyoruz." ifadesini kullandı. Kağıt masura ev, söküldükten sonra özel bir araziye kurulmak üzere Hatay'a gönderildi. Evin Hatay'da kurulumuna başlandı. - Geçici barınma üzerine çalışmalar yapıyorlar Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında ODTÜ Mimarlık Fakültesi öğrencileri ve öğretim elemanlarının oluşturduğu ODTÜ Acil Tasarım Stüdyosu afet sonrası geçici barınma çözümleri üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. Stüdyonun hedefleri arasında geçici çadırlar, hayvan barınakları, tuvaletler ve iç mekan ayırıcıları gibi acil mekansal taleplerin karşılanması için alternatifler üretmek bulunuyor.

Uzayda yaşamın ipuçları derin denizlerde aranacak Haber

Uzayda yaşamın ipuçları derin denizlerde aranacak

MERSİN (AA) - GÜLSELİ KENARLI - Jüpiter ve Satürn'ün uydularında okyanus keşfedilmesinden yola çıkan Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Yücel, bu okyanuslarda yaşam olup olmadığının ipuçlarını bulabilmek amacıyla dünyadaki derin denizlerde araştırma başlattı.Yücel, Avrupa Araştırma Konseyi (ERC) Konsolidatör Hibesi'nin (Consolidator Grant) 2,4 milyon avro bütçe sağladığı proje kapsamında Karadeniz, Atlantik ve Pasifik Okyanuslarında 2 bin 500 metre derinliklerde, ışığın olmadığı alanlarda deniz yaşamını inceleyecek.Doç. Dr. Yücel, ocak ayında başladığı araştırmayla derin denizlerde, Jüpiter'in uydusu Europa ve Satürn'ün uydusu Enceladus’taki okyanusların benzerini bulmayı hedefliyor.2028'de tamamlanması hedeflenen proje kapsamında en az 5 derin deniz seferi gerçekleştirilecek ve ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü'nde bu alana yönelik dünyada ilk olacak bir laboratuvar kurulacak.AA muhabirine proje hakkında bilgi veren Yücel, güneş sisteminde son 10 yılda özellikle Satürn, Jüpiter gibi büyük gezegenlerin uydularının bazılarının buzla kaplı alanlarının içinde okyanus keşfedildiğini hatırlattı.Yücel, "NASA ve Avrupa Uzay Ajansı gibi kurumlar okyanusları keşfedince, 'Orada hayat şansı olabilir mi?', 'Oksijensiz derin deniz ortamında yaşamı destekleyen koşullar nelerdir?' gibi sorular ortaya çıktı. Uzay bilimcilerin oradaki keşifleri biz oşinograflara yaradı. Kendi derin denizlerimizde, oksijen olmayan, güneş sistemindeki oksijensiz derin denizleri temsil eden habitatlar nelerdir, bunları çalışarak, uzaydaki hayat arayışına nasıl katkı veririz şeklinde projenin fikri ortaya çıktı. Proje için de dünyada ekstrem derin deniz ortamını simüle eden yerleri seçtik. Karadeniz bunlardan biri, deniz tabanında volkanik bacalar var. Uluslararası işbirlikleriyle Pasifik ve Atlantik Okyanuslarında çalışmalarımız olacak." değerlendirmesini yaptı.- "Uzayda bir gün hayat bulursak bu tip bir okyanusun içinde bulacağız gibi görünüyor"Jüpiter'in uydusu Europa ve Satürn'ün uydusu Enceladus'ta buz bir kabuk, altlarında ise 10-20 kilometrelik derinliğe sahip bir okyanus bulunduğunun kesinleştiğini belirten Yücel, şöyle devam etti:"Bunları çalışan bilim insanlarının öngörülerine göre bunların tabanında dünyadaki gibi volkanik bacalar var. Aynı zamanda bu denizlerin doğal olarak oksijenleri yok ama Satürn ve Jüpiter o kadar çok radyasyon yayıyor ki buzun içindeki suyun hidrojeni ile oksijenini ayırıyor ve o oksijenin, içinde bulunduğu okyanusa sızdığı düşünülüyor. Günümüzün Marmara ve Karadeniz'i gibi yüzeyi oksijenli, derinliğe indikçe oksijenini kaybeden, karanlık, en dibinde de hidrotermal bacaların olduğu bir okyanus hayal ediyoruz, uzayda bir gün hayat bulursak bu tip bir okyanusun içinde bulacağız gibi görünüyor."- "Pasifik'teki volkanik bacalara ineceğiz"Projesini, oksijensiz ve derin habitatlarda yaşamın nasıl izler bıraktığını, yaşanabilirlik izlerinin neler olduğunu çalışmak üzere kurguladığını kaydeden Yücel, şöyle konuştu:"Türlerin tespitinden çok, evrimleşebilecekleri kimyasal koşulların olup olmadığına bakmaya çalışıyoruz. Orada, karanlık olduğu için güneş ışığına bağlı bir hayat aramıyoruz. Tam tersine 'kemosentetik' dediğimiz kimyasal reaksiyonları kullanarak enerji üreten besin ağları arıyoruz. Besin ağları aslında Karadeniz'in karanlık kısımlarında, volkanik bacaların etrafında var. Bunları ararken 'Nasıl kimyasal reaksiyonlar bulmalıyız ki, hayata destek olabilir?' şeklinde bir sorunun cevabı arayışındayız."Araştırmalarında daha çok kimyasal reaksiyonlara odaklanacaklarını bildiren Yücel, "Kimyasal reaksiyonda, tek hücreliden çok hücreliye kadar birçok hayat formunun çok temel metabolik fonksiyonları var; solunum, kemosentez, karbondioksit fiksleme gibi... Bütün bunları yapabilmeniz için de metallere ihtiyacınız var. Bizim projedeki amacımız, 'Evet yeni okyanuslar bulundu ama buralarda özellikle yaşamı destekleyebilecek enzimatik reaksiyonlar mevcut olabilir mi?' sorusunu cevaplayabilmek için dünyadaki benzer habitatları anlamaya çalışmak" ifadelerini kullandı.Jüpiter'in uydusu Europa ve Satürn'ün uydusu Enceladus'ta çok büyük püskürtüler bulunduğunu yani volkanik olarak aktif olan bu iki uydunun da içlerindeki okyanusu zaman zaman dışarı püskürttüğünü anlatan Yücel, NASA'ya ait Europa Clipper uzay aracının 2028'de Jüpiter'in uydusu Europa'da keşiflere başlayacağını, bu aracın yüzeye inmeyip püskürtülerin içinden geçerek oradaki kimyasal reaksiyonları, gazları ve partikülleri ölçeceğini, ilk veriler geldiğinde, kendilerinin de okyanus tarafında bu verileri özetlemiş olacaklarını aktardı.Proje kapsamındaki çalışma alanlarıyla ilgili de bilgiler paylaşan Yücel "Pasifik Okyanusu'na 2024 baharında Amerikalılarla ortak bir sefer yapmayı planlıyoruz, oradaki çalışma alanı 2 bin 500 metre derinlikte. Volkanik bacalara ineceğiz. Karadeniz'de hedeflediğimiz derinlik 150 metreden başlıyor, 2 bin 200 metreye kadar bütün derinlikleri kapsıyor." dedi.Jüpiter ve Satürn uydularının okyanuslarının çok daha derin, ancak küçük oldukları için yer çekimlerinin daha küçük olduğunu vurgulayan Yücel, "Derinliğin fazla olmasıyla, yer çekiminin küçüklüğünü birleştirdiğinizde bizim dünyamızdaki derin okyanusların benzeri basınç ortaya çıkıyor. Buradan da bir analoji kuruyoruz. Bunları kullanarak zaten bulgularımızı oraya uygulayacağız." diyerek sözlerini tamamladı.

İklim değişikliğinin göller üzerindeki olası etkileri simülasyonla hesaplanıyor Haber

İklim değişikliğinin göller üzerindeki olası etkileri simülasyonla hesaplanıyor

MERSİN (AA) - GÜLSELİ KENARLI - İklim değişikliğinin göller üzerindeki etkilerini, kurdukları simülasyon sistemiyle inceleyen Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nden (ODTÜ) bilim insanlarının ilk bulgularına göre göllerde tuzlanmayla ciddi bir biyoçeşitlilik düşüşü olacağı öngörülüyor.Anadolu göllerinin iklim değişikliği ve artan tuzlanma olaylarına verdiği tepkileri anlamak amacıyla 2020 yılı şubat ayında başlatılan simülasyon projesi ODTÜ Ankara ve Mersin kampüslerinde ortak yürütülüyor.TÜBİTAK 2232 Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı, TÜBİTAK 2247 Ulusal Lider Araştırmacılar Programı ve Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Araştırma Üniversiteleri Destek Programı (ADEP) kapsamında desteklenen araştırmalar, Danimarkalı bilim insanı Prof. Dr. Erik Jeppesen, ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Doktor Öğretim Üyesi Korhan Özkan, ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi ve ODTÜ Ekosistem Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Meryem Beklioğlu, ODTÜ Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi ve ODTÜ Ekosistem Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Zuhal Akyürek liderliğinde gerçekleştiriliyor.Proje kapsamında üniversitenin her iki kampüsüne de kurulan her biri 5 tonluk 24 tankta, içindeki canlılarla birlikte göller taklit ediliyor. Tanklar iklim değişikliği senaryolarına göre ısıtılarak göller üzerinde oluşabilecek etkiler hesaplanmaya çalışılıyor.AA muhabirine proje hakkında değerlendirmelerde bulunan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Doktor Öğretim Üyesi Korhan Özkan, çevre bilimlerinde deney yapmanın zor olduğunu, çözümün, "mezokozm" yani "ara evren" denilen bir ekosistemi, kontrollü şartlar altında taklit ederek doğaya açık deney sistemleri kurmak olduğunu, kendilerinin de bunu hayata geçirdiklerini söyledi.Özkan, "Ülkemizde bu bir ilk. ODTÜ'nin her iki kampüsünde, iki ayrı iklim bölgesinde var. Sucul ekosistemleri anlamak için bu kontrollü deney sistemlerini kurduk." dedi.- "İklim değişikliği çarpan etkisi oluşturuyor"Deneydeki temel amaçlarının özellikle sucul ekosistemlerde iklim değişimiyle beklenen ekosistem sonuçlarını anlayabilmek olduğunu aktaran Özkan, şu bilgileri paylaştı:"Coğrafyamızda iklim değişikliğiyle birlikte tatlı su sistemlerinde tuzlanma bekliyoruz, bu tuzlanmanın ekosisteme olan etkileri neler? İklim değişikliyle bunu yönetmek daha mı kolay yoksa daha mı zor olacak? Bunları anlamaya yönelik deneyler yapıyoruz. Bu geniş bir ekibin işi. Ankara kampüsünde ve burada (Mersin'de) iki ayrı iklim bölgesinde deneylerimizi gerçekleştiriyoruz. Burada 24 farklı tank var. İçlerinde ayrı ortamları yaratabiliyoruz. Her biri Anadolu'da gördüğümüz bir göl ekosisteminin ufak bir replikası. Akvaryum gibi düşünebiliriz ama büyük boyutlu, her biri 5 tonluk. İçlerinde doğal bir ekosistemde beklediğimiz her şey var. Sediman, su kolonu, bitki, balık gibi, doğal bir ekosistemde ne varsa içinde var. Doğal ekosistemde deney yapamayız, etik değil, aynı zamanda makul değil çünkü bir gölden iki tane yok. Fakat burada bir gölden 24 tane var."Özkan, iklim değişikliğiyle ısınmanın, tuzlanmanın ve kirlenmenin arttığını, deney tanklarında da bu etkileri oluşturarak ekosistemdeki sonuçlarını görme imkanı bulduklarını belirtti.Bugüne kadar 2 deney gerçekleştirdiklerini ve ilk bulguları elde ettiklerini bildiren Özkan, "Genel gördüğümüz durum güncel olarak ekosistemler hem iklim değişikliği hem tuzlanmaya bağlı olarak büyük bir tehdit altında. Bu onların yapılarını, işlevlerini etkiliyor. Yapılarındaki tuzlanma ile birlikte ciddi bir biyoçeşitlilik düşüşü olacağını öngörebiliyoruz. İlk bulguların işaret ettiği her bir faktör kendi başına bir dert. Ama iklim değişikliğiyle birlikte bu dertler büyüyor yani bir çarpan etkisi oluşuyor. Normalde su kaynakları yönetiminde kuraklıkla, çoraklaşmayla ya da su varlığının yokluğuyla mücadele ederken bir de işin içine ısınma girdiğinde mücadele etmek çok daha zor hale gelecek" diye konuştu.- "Uç olayların ekosisteme etkilerini de araştırıyoruz"Küresel olarak son 10 yılda neredeyse her yıl sıcaklık rekoru kırıldığına ve ısınmanın artık gözle görülür olduğuna dikkati çeken Özkan, şöyle devam etti:"Burada ilk baktığımız faktörlerden birisi ısınmayı anlamak. Gelecek senaryosu için bu tankların bir kısmı ısıtılıyor. Bundan 50 yıl sonra göllerde beklediğimiz sıcaklık neyse, tankları doğal rejim içerisinde o sıcaklığa çıkarabiliyoruz. Burada 2 faktör var, iklim değişikliğiyle birlikte biz hem ortalama sıcaklığın artmasını bekliyoruz ama daha önemlisi uç olaylar, ekstrem olayların artmasını bekliyoruz. Şu an çok istisnai, sıcak bir kış dönemindeyiz. Bunlar ortalama sıcaklıktan farklı olarak ekstra etkisi olan konular. Biz aynı zamanda bu uç olayları, sıcak hava dalgalarının ekosisteme etkilerini de araştırıyoruz."Küresel ısınmayla birlikte Türkiye coğrafyasında yoğun bir kuraklık, yağış rejimlerinde değişim, su varlığında eksilme, iç suların daha da tuzlanması gibi sorunlar beklediklerini kaydeden Özkan, bu tür etkileri de deneyde kullandıkları su tanklarında taklit etmeye çalıştıklarını anlattı.Su varlığı konusunda yaşanan kriz nedeniyle bazı göllerin tamamen kuruduğunu, bazılarının da kuruma tehlikesiyle tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğunu ifade eden Özkan, bu durumun birçok olumsuz etkisi olduğunu işaret etti.Korhan Özkan, şunları söyledi:"Hem bizim refahımıza etkisi var hem de tarım yapmak daha pahalı hale geliyor, daha derinden su pompalamanız lazım. Bu ekonomik bir iş, bunların teknolojik çözümleri olabilir. Bunların dışında bütün su kaynakları sadece bizim değil, çevremizdeki tüm biyolojik çeşitliliğin yaşadığı yerler. Su kaybı büyük bir biyolojik çeşitlilik yok oluşu olarak bize yansıyor. Burdur Gölü'ndeki su seviyesi düşüşü sebebiyle tüm sığ alanlar yok oldu ve çok nadir bir ördeğimiz olan dik kuyruk ördeğinin yaşama alanıydı, Türkiye popülasyonu çöktü. Kıyı sulak alanlarımızda su rejimi tamamen değişti, bataklık alanlar tamamen yok oldu. Bunun sonucu olarak onlarca kuş türü üreme alanları kaybetti."- "İyi senaryodan bahsetmek mümkün değil, kötü ve daha kötü senaryolar var"Suyun varlığının yanında kalitesinin de düştüğünden bahseden Özkan, "Akdeniz temiz suyu ile meşhurdur, bugün Doğu Akdeniz sahillerimizde temiz, berrak bir suya girmek çok mümkün değil. Bunun temel sebebi suyumuzun kalitesini yönetemememiz. İklim değişikliği ile birlikte bunu yönetmemiz daha da zor olacak." yorumunu yaptı.Kurdukları deneysel sistemin su varlığı ve kalitesi anlamında karar alırken hangi eşik değerlerle çalışılması gerektiğini görmeye, alınan kararların sonuçlarının neler olacağı konusunda simülasyonlar yapmaya yaradığını vurgulayan Özkan, "Besin yükleri kıyılarımız için her zaman bir sorun ama acaba ne kadar indirirsek göllerde gördüğümüz bulanıklık, toksik alg patlamaları azalır ve ekosistem daha iyi bir duruma gider? Burada rakam vermek çok zor. Doğal gözlemler bazen bize yardımcı oluyor ama o da bir göle özgü olduğu için başka bir yere uygulayamıyorsunuz. Ama deneysel ekoloji çalışmalarıyla eşik değerlere cevap vermek mümkün oluyor." ifadelerini kullandı.Özkan, sözlerini şöyle tamamladı:"İklim değişikliğinde şu ana kadar en iyi senaryomuz bile çok ağır yönetim kararları almamızı gerektiriyor. Biz su zengini bir ülke değiliz, şu anda iklim değişikliği etkilerini tam olarak görmedik, yeni başlıyor. İklim değişikliğinin etkileri bugünden yarına bir bir değişmez, etkisi yığılır ve bir süre sonra çığ gibi gelir. Şu anda o aşamadayız, yaşadığımız su krizi büyük oranda bizim suyu yönetmemizle ilgili. Yakın zamanda bunun üzerine iklim değişikliğinin yükü de gelecek. O geldiği gün çok daha büyük ve afet boyutunda etkiler göreceğiz. Şu anda iyi senaryodan bahsetmek çok mümkün değil, kötü ve daha kötü senaryolarımız var. Tüm coğrafya olarak, kıta olarak, ülkeler olarak çok daha sıkı önlemler almamız lazım."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.