TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#obezite

İLKHABER-Gazetesi - obezite haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, obezite haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Dr. Cavit Göktaş: Diyabet cerrahisi ile şeker hastalığından kurtulmak mümkün Haber

Dr. Cavit Göktaş: Diyabet cerrahisi ile şeker hastalığından kurtulmak mümkün

Obezite ve Diyabet Cerrahisi Uzmanı Genel Cerrah Op.Dr. Cavit Göktaş, “Özellikle şeker hastalarımız, yapılacak diyabet cerrahisiyle şeker hastalığından kurtulabilirler” dedi. 24 yıllık cerrahi tecrübeye sahip olan ve 10 binin üzerinde laparoskopik vaka gerçekleştiren Obezite ve Diyabet Cerrahisi Uzmanı Cavit Göktaş, Özel Mersin Ortadoğu Hastanesi’nde tüp mide, diyabet cerrahisi, gastrit by pass, tüp mide revizyon ameliyatı, reflü cerrahisi, tiroit cerrahisi, meme cerrahisi, kasık fıtıkları, safra kesesi, mide kolon tümör cerrahisi ve hemoroit ameliyatlarını gerçekleştirecek. Göktaş, hastane olarak başarılı operasyonlara imza attıklarını belirterek, “Türkiye'de erkeklerin yüzde 30'u, kadınların yüzde 40'ında obezite var. Bu nedenle çok dikkatli olmak gerekiyor. Biz hastanemizde obezite başta olmak üzere diyabet cerrahisi, ileri laparoskopik girişimler, reflü cerrahisi, kanser cerrahileri, safra kesesi, apandisit, karın duvarı fıtıkları cerrahilerini başarıyla uygulamaktayız. Yine aynı özveriyle ameliyatlarımıza devam edeceğiz” diye konuştu. "Türkiye’de obezite oranı alarm veriyor" Obezitenin, çağın en büyük sağlık sorunlarından biri olduğuna dikkat çeken Göktaş, "Birçok hastalığın oluşumunda önemli bir risk faktörü olan obezitenin tedavisinde cerrahi seçenekler önemli. Obezite hastalığı tedavi edilmediğinde birçok ciddi hastalığa neden olmaktadır. Obezite tedavisi için cerrahi ve cerrahi gerektirmeyen, etkili sonuç alınan yöntemler mevcuttur. Tüp mide ameliyatı ve mide balonu uygulaması sıklıkla kullanılan tedavi yöntemleridir” ifadelerini kullandı.

Obezite kadınlarda hamile kalma şansını üç kat azaltıyor Haber

Obezite kadınlarda hamile kalma şansını üç kat azaltıyor

Obezitenin yol açtığı birçok sağlık sorununun dışında, kadınlarda hamile kalma ihtimalini de azalttığını söyleyen Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Cihan Gökler, "Araştırmalar, obez kadınların kısırlık riskinin obez olmayan kadınlara göre 3 kat daha fazla olduğunu ve bu kadınların hamile kalmak için daha uzun süreye ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Yapılan çalışmalar, BMI değeri arttıkça doğurganlığın azaldığını ve normal döngülere sahip obez kadınlarda bile doğurganlık oranlarının düştüğünü ortaya koyuyor" dedi. "Obezite kadınlarda yumurtlama fonksiyonunu bozuyor" Obezitenin kadınlarda insülin direnci, hiperinsülinemi ve hipotalamus-hipofiz-yumurtalık (HPO) eksenindeki bozulmalarla doğrudan ilişkili olduğunu dile getiren Op. Dr. Gökler, bu durumun, gonadotropin salgılanmasını etkileyerek yumurtlama fonksiyonunu bozduğunu ve kadınların doğurganlık şansını azalttığını vurguladı. Op. Dr. Gökler, obezite ve aşırı kilonun hormon profillerini nasıl değiştirdiğine dair şu bilgileri paylaştı: "Obez kadınlarda insülin direnci ve hiperinsülinemi, hiperandrojenemiye yol açarak yumurtlama bozukluklarına neden olabilir. Ayrıca, seks hormonu bağlayıcı globulin (SHBG), büyüme hormonu (GH) ve insülin benzeri büyüme faktörü bağlayıcı proteinlerin (IGFBP) azalması, leptin seviyelerinin artmasıyla birlikte HPO ekseninin düzensizliğine yol açar." "Tüp bebek tedavisini de olumsuz etkiliyor" Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) verilerine göre, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'daki birçok ülkedeki kadınların önemli bir kısmının aşırı kilolu veya obez olduğunu belirten Op. Dr. Gökler, obezitenin doğurganlık üzerindeki etkilerinin ciddi olduğunu söyledi. Obez kadınların sıklıkla adet düzensizlikleri, endometriyal patolojiler ve kısırlık gibi sorunlarla karşılaştığına dikkat çeken Op. Dr. Gökler, "Obezite, tüp bebek tedavisi gören kadınlarda da ürümede görev alan düşük oosit kalitesi ve düşük preimplantasyon oranı gibi olumsuz sonuçlarla ilişkilidir. Araştırmalar, obez kadınların kısırlık riskinin obez olmayan kadınlara göre üç kat daha fazla olduğunu ve bu kadınların hamile kalmak için daha uzun süre ihtiyaç duyduğunu gösteriyor" dedi. Dr. Gökler, "Yapılan çalışmalar, BMI değeri arttıkça doğurganlığın azaldığını ve normal döngülere sahip obez kadınlarda bile doğurganlık oranlarının düştüğünü ortaya koyuyor" diye konuştu. "Erkeklerin sperm sayılarında azalmaya yol açıyor" Obezite ile erkek üremesi arasındaki ilişkinin de çok eski tarihlerden beri bilindiğini ifade eden Op. Dr. Gökler, şu bilgileri paylaştı: "İbn-i Sina kitabında obezitenin erkek üremesi üzerindeki olumsuz etkilerinden bahsetmiştir. Obezitenin erkek vücudunda oluşturduğu sistemik inflamasyon, hipogonadizim, organlar üzerindeki yağ dokusu artışı, hiperinsülinemi, hiperleptinemi gibi nedenler sonucunda sperm kalitesinde ve sperm sayısında azalma görülmüştür. Ayrıca ereksiyon bozukluğu yine yapılan çalışmalara ortaya konulmuştur. Bunun dışında gebe kadınlar üzerinde yapılan çalışmalarda da eşi obez olan gebelerin daha uzun sürede gebe kalabildiği ve gebelik deneme sayısının daha fazla olduğu görülmüştür." "Orta düzeyde kilo kaybı bile gebe kalma şansını artırabilir" Kilo kaybının hem obez erkekler, hem de obez kadınlar için üreme sonuçlarını önemli ölçüde iyileştirebileceğini gösteren klinik çalışmalar mevcut olduğunun altını çizen Op. Dr. Gökler, "Orta düzeyde kilo kaybı bile, kadınlarda iyileştirilmiş yumurtlama oranları ve daha yüksek gebe kalma şansı ile ilişkilendirilmiştir. Diyet ve egzersize odaklanan yaşam tarzı müdahalelerinin normal adet döngülerini geri getirebileceğini ve aşırı kilolu kadınlarda doğurganlığı artırabileceğini göstermektedir" şeklinde konuştu. Obeziteye cerrahi müdahale ile birlikte diyet ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişiklikleriyle müdahale etmenin doğurganlık sonuçlarını iyileştirebileceğine dikkat çeken Op. Dr. Gökler, "Yüzde 5-10'luk bir kilo kaybının bile gebe kalma şansını artırdığı gözlenmiştir. Bu yüzden obeziteye bağlı doğurganlık sorunlarıyla karşı karşıya kalan kadınlar için kilo yönetimi hayati önem taşımaktadır" dedi. "Cerrahi sonrasında yaşam tarzı değişiklikleri de önemli" Obezite cerrahisi sonrasında erkeklerdeki cinsel fonksiyonlar ve üreme üzerine yapılan birçok çalışmada sperm sayısında artış, erektil fonksiyonlarda artış ve cinsel istekte artış olduğunun tespit edildiğini söyleyen Op. Dr. Gökler, "Obezite cerrahisi bu noktada büyük bir öneme sahiptir. Obezite cerrahisi ile birlikte sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri, kilo kaybı ve düzenli fiziksel aktivite, kadın ve erkek üreme sağlığını korumak ve iyileştirmek adına kritik bir adımdır" ifadelerine yer verdi. "Uygun tedavi planı için bir uzmana başvurulmalı" Obezitenin üreme üzerindeki etkilerinin karmaşık ve çok boyutlu olduğunu vurgulayan Op. Dr. Gökler, erken teşhis ve tedavinin önemine de dikkat çekerek şunları söyledi: "Bireylerin sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemeleri, dengeli beslenmeleri ve düzenli fiziksel aktivite yapmaları gerekir. Ayrıca, obezite ile ilgili ciddi sorunlar yaşayan bireylerin uygun bir tedavi planı için bir uzmana başvurmalarının önemlidir. Obezite ve kısırlık arasında önemli bir ilişki vardır. Obeziteden kurtulmak kaliteli bir yaşam sağlamasının yanında üreme fonksiyonlarında önemli derecede iyileşme sağlamaktadır."

Aşırı sıcaklar şekerli içecek tüketimini  arttırdı! Haber

Aşırı sıcaklar şekerli içecek tüketimini arttırdı!

Mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcak hava dalgası, şekerli içecek tüketimini de beraberinde getirdi. Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk, bu durumun özellikle çocuklar ve gençler üzerinde ciddi sağlık riskleri yarattığına dikkat çekti. Şekerli içeceklerin obezite, diyabet, kalp hastalıkları ve diğer kronik rahatsızlıklara yol açabileceğini belirten Erk, su tüketiminin artırılması ve sağlıklı içecek alternatiflerinin tercih edilmesi gerektiğini vurguladı. “Türkiye’nin sağlıklı nesillerin yetişmesi ile ilgili sıkıntıları var” Erk, “Türkiye’nin sağlıklı nesillerin yetişmesi ile ilgili sıkıntıları var. Biz Türkiye’de sağlıklı neslin yetişmesi konusunda çalışmalar yapıyoruz. Bu konuda birçok proje için Sağlık Bakanlığı ile işbirliği yaptık. Çocuk çağında obezite ile mücadele için şeker tüketimini azaltmaya yönelik hangi etkenler varsa, bunun üzerinde duruyoruz. Bu yaz küresel çapta hava sıcaklığı mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. Bu da insanları sıvı tüketmeye zorluyor. Burada önemli olan ne tür sıvı alacağız, neyin faydası var, neyin zararı var bunun altını çizmek. Bu yüzden bugün burada bu etkinliği düzenledik” dedi. “Dünyada her yıl yüzde 10’luk obezite artışı varsa bunun ilk 3’ünde ne yazık ki Türkiye var” Su tüketimiyle ilgili bilgi veren Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk şunları söyledi: “Hazır paketli içeceklere alternatif olarak aklınıza mümkün mertebede su gelmeli. Suyun yerini hiçbir şey tutmaz. Su tüketimi de vücut kitle endeksine uygun olmalı. Benim gibi 90 kilo biri için miktar 2,5 litredir. Ben bile bu işin uzmanlarından biri olmama rağmen, bu yaz su tüketimi konusunda sınıfta kaldım. Suyun alternatifleri ne diye sorarsanız; ayran ve süt. Saf su içemeyenler ise suyun içerisine tarçın, zencefil, bir avuç kesilmiş salatalık ekleyerek hafif tat verebilirler. Ama şeker kesinlikle olmamalı. 1 teneke kutu gazlı içeceğin içerisinde 10 küp şeker yani 35 gram şeker var. Bu da vücuda şeker hastalığı olarak geri dönüyor. Diyabetin sonucu da obeziteye gidiyor. Dünyada her yıl yüzde 10’luk obezite artışı varsa bunun ilk 3’ünde ne yazık ki Türkiye var. Birinci sırada Amerika, ikinci sırada Meksika, sonra Türkiye geliyor. Hep beraber çalışarak bu oranı düşürmeliyiz. Şeker tüketimindeki bilinci artırarak, farkındalık yaratacağız. Son zamanlarda Tarım ve Orman Bakanlığı da limon aromalı limonata, şekersiz limonata gibi yanıltıcı etiketler olan ürünlerin satılmaması konusunda çalışmalar yapıyor. Limonataya, sıfır şekersiz deniliyor, millet hemen kapış kapış alıyor, içiyor. Halbuki içinde tatlandırıcı bulunuyor. Çocuklar bunu tüketiyor ve zaman içinde obez ve kanserojen etki oluşturabiliyor.”  “Dünya Sağlık Örgütü'nün önerisine göre, günlük şeker alımı toplam kalorinin yüzde 10’unu geçmemeli” İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Endokrin ve Metabolizma Bilim Dalı’ndan Uz. Dr. Hümeyra Rekalı Şahin günlük hayatta sıklıkla tüketilen gazlı içecekler, hazır meyve suları, enerji içecekleri, hazır limonata, şurupların eklendiği ürünlerin insan sağlığı üzerindeki etkilerine dikkat çekerek, şöyle konuştu: “100 ml içecekte 11 gramdan fazla şeker içeren içecekler yüksek şekerli içecekler olarak tanımlanıyor. Örneğin, bir kutu şekerli içecek yaklaşık 39 gram şeker içerir, bu da yaklaşık 10 çay kaşığı şekere denk gelir. Bir kutu şekerli içecek, ortalama olarak 150 kalori içerir ve bu kalorinin büyük bir kısmı rafine şekerden gelir. Dünya Sağlık Örgütü'nün önerisine göre, günlük şeker alımı toplam kalorinin yüzde 10’unu geçmemeli, hatta yüzde 5’in altında olmalıdır. Bu oranı aşmak, kilo alımı ve obeziteye yol açabilir. Özellikle çocuklar ve gençler, bu tür içeceklerin cazibesine kapılmakta ve bu da genç yaşta sağlık sorunları riskini artırmaktadır. Yapılan çalışmalar aşırı şeker tüketiminin diş çürüğü riskinde artış, obezite, kardiyovasküler hastalık, tip 2 diyabet, metabolik sendrom ve karaciğer yağlanması ile ilişkili olduğunu ileri sürmektedir.”

Obezite ameliyatları, yeni ve sağlıklı bir hayatın kapılarını aralıyor Haber

Obezite ameliyatları, yeni ve sağlıklı bir hayatın kapılarını aralıyor

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından en riskli 10 hastalık arasında sayılan obezite, son 30 yılda çocuklarda 2, ergenlerde ise 4 katına çıktı. Restriktif ve Malabsorptif cerrahi yöntemleri uygulanan obezite ameliyatları ile yeni ve sağlıklı bir hayatın kapılarının aralandığı bildirildi. Obez insan sayısı, son yayımlanan çalışmalara göre dünya genelinde bir milyarı aşarken, son 30 yılda çocuklarda obezite oranının 2, ergenlerde ise 4 katına çıktığı ifade edildi. Boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkması, sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanan obezitenin, kalp hastalıkları, diyabet, kanser, uyku apnesi, eklem problemleri ve depresyon gibi sağlık sorunlarına yol açtığı belirtildi. DSÖ tarafından en riskli 10 hastalık arasında sayılan obezitenin, sadece kilo verme ötesinde yaşamı tehdit eden birçok sağlık sorununa yol açabilen ciddi bir durum olduğuna dikkati çeken uzmanlar, diyet ve egzersiz gibi geleneksel yöntemlerle kurtulmanın mümkün olmadığı durumlarda, ameliyatın son çare olarak umut ışığı olabileceğini bildirdi. Uzmanlar, morbid obezite ameliyatlarında restriktif cerrahi ve malabsorptif cerrahi yöntemlerinin uygulandığını, ameliyat öncesi ve sonrasında da dikkatli bir değerlendirme ve takip gerektiğini söyledi. Organ bağışı bulunan hastaya da obezite ameliyatı yapıldı Bu arada, Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesine aşırı kiloları sebebiyle başvuran ve daha önce organ bağışında bulunan bir hastaya da obezite ameliyatı yapıldı. Hastanenin Cerrahi Onkoloji Kliniğinde görevli Op. Dr. Serkan Yılmaz "Böbrek nakilli ve riskli bir hastamız, bize şişmanlık ameliyatı olmak için başvurdu. Organ bağışlayan hastalar da morbid obezite ameliyatları olabilmekte. Bu hastamızın ameliyatı başarılı geçti." dedi.

Doç. Dr. Taha Can Tuman: Obezitenin psikolojik sorunlara yol açtığına dikkat çekiyor Haber

Doç. Dr. Taha Can Tuman: Obezitenin psikolojik sorunlara yol açtığına dikkat çekiyor

Medipol Mega Üniversite Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Taha Can Tuman, obezitenin altında yatan psikolojik nedenlere dikkat çekti. Doç. Dr. Tuman, obezitenin ülkemizde en hızlı büyüyen sağlık sorunlarının başında geldiğini belirterek, “Son yıllarda obezite oranlarında çok ciddi artış yaşanmaktadır. Obezite hipertansiyona, tip 2 diyabete, felç riskinde artışa ve uyku apnesi, safra kesesi hastalıklarına, kolesterol yüksekliğine neden olarak beden sağlığını da olumsuz etkiler. Obezite bedensel hastalıklara neden olmasının dışında depresyona ve başta sosyal anksiyete bozukluğu olmak üzere anksiyete bozukluklarına neden olur. Obezite hem ek bedensel hastalıklar hem de ek psikiyatrik sorunlar nedeniyle ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Beden kitle indeksi 25-30 arası aşırı kilolu, 30’un üstü ise obez olarak nitelendirilir. Obezite gelişiminde genetik, hormonal, sosyokültürel, psikolojik ve çevresel faktörlerin rolü bulunur” açıklamasında bulundu. Yasaklı madde gibi ödül merkezini uyarıyor Obeziteye neden olan psikolojik faktörleri sıralayan Doç. Dr. Tuman, şöyle devam etti: “Tıkınırcasına yeme, yemek yeme üzerinde denetim kaybı, stres, üzüntü, iç sıkıntısı, kaygı, endişe, mutsuzluk gibi duygusal sıkıntı dönemlerinde aşırı yeme ve gece yeme gibi faktörlerin olduğunu görüyoruz. Bunun dışında dürtüsellik, hazzı ve doyumu erteleme güçlüğü, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, atipik depresyon, anksiyete bozuklukları ve bipolar bozukluk obezite gelişimi ile ilişkilidir. Olumsuz duygularla baş edememe, stres, iç sıkıntısı, keyifsizlik, mutsuzluk gibi olumsuz duygularla baş etmek için aşırı yemeyi bir başa çıkma stratejisi olarak kullanma, yemek yiyince kendini daha iyi hissetme duygusal yemeye neden olarak obezite gelişimine neden olur. Stresli yaşam olayları, algılanan stres düzeyinin yüksek olması, duygu düzenleme güçlükleri olanlarda yani olumsuz duygularla baş etme güçlükleri olanlarda yemek yeme bir rahatlama aracı ve ödül olarak işlev görmekte. Yemek yemek, aynı bağımlılık yapan maddelerde olduğu gibi beyinde dopamini ve endojen opioidleri arttırarak ödül merkezini uyarır ve kişinin haz almasını sağlar. Yemek yemenin verdiği haz pozitif pekiştireç, yemek yiyerek stres, sıkıntı, kaygı ve mutsuzluk gibi olumsuz duygulardan kurtulmak ise negatif pekiştireç olarak aşırı yeme davranışının artarak sürmesine neden olur.” Tıkınırcasına yeme ve gece yeme bozukluklarına dikkat Doç. Dr. Taha Can Tuman, obezite hastalarında en sık görülen yeme bozukluğunun tıkınırcasına yemek olduğuna işaret ederek şu bilgileri verdi: “Tıkınırcasına yeme bozukluğu 2 saatten az bir sürede çoğu kişinin yiyebileceğinden daha çok miktarda gıda tüketilmesi ve bu sırada kişinin yemek yeme üzerinde kontrolü kaybetmesidir. Tıkınırcasına yeme dönemlerinde çok daha hızlı yeme, rahatsızlık verecek düzeyde tokluk hissedene kadar yeme, bedensel açlık duymuyorken aşırı miktarda yeme, çok yediğinden utandığı için tek başına yeme, yemek sonrası tiksinti hissetme ya da suçluluk duyma gibi belirtiler görülür. Bunun dışında obezitesi olanlarda bir diğer yeme bozukluğu olan gece yeme sendromu da sık görülür. Psikolojik faktörler obeziteye neden olduğu gibi obezite de psikolojik sorunlara yol açar. Obezite, beden imajından memnuniyetsizliğe, daha mutsuz olmaya, özgüvende ve özsaygıda azalmaya, yaşam kalitesinde düşmeye neden olur. Bu nedenle obeziteye sıklıkla depresyon eşlik eder. İkinci derece obeziteye sahip kişilerin normal kilolulara göre son bir yılda majör depresyon atağı geçirme riski 5 kat fazladır. Obezite depresyon ilişkisi kadınlarda daha güçlü görünür. Bu durum kadınlarda dış görünümün erkeklere göre benlik saygısını daha fazla etkilemesidir. Bir çalışmada kadınlarda obezitenin depresyonda yüzde 37’lik bir artışla ilişkili olduğu gösterildi. Obezite dış görünümü etkilediği ve bedeninden memnuniyetsizliğe neden olduğu için bu kişilerde sosyal anksiyete bozukluğu da sık görülür.” "Obezite cerrahisi tek başına yeterli olamayabilir" Psikolojik kaynaklı obezitede cerrahinin tek başına yeterli olmadığına değinen Doç. Dr. Tuman, “Psikolojik faktörlerin yani tıkınırcasına yeme, dürtüsel yeme, yeme üzerinde kontrol kaybı, gece yeme, duygusal yeme gibi problemli davranışların olduğu hastalarda obezite cerrahisi sonrası kişinin tekrar kilo aldığı veya eski kilosuna döndüğü görülür. Psikolojik kaynaklı obezitede cerrahi girişimler de tek başına etkili bir çözüm değildir. Obezite tedavisinde bilişsel davranışçı terapi etkilidir. Terapide sağlıksız beslenme alışkanlıklarının değişmesi hedeflenir. Yemek sıklığı ve porsiyon büyüklüğünü azaltma, sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinme ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişiklikleri hedeflenir. Bununla birlikte obezite, nedenleri ve neden olduğu bedensel ve psikiyatrik hastalıklar ile ilgili bilgilendirme, uyaran kontrolü, hedef belirleme, kendini izleme, yapılan davranışın ödüllendirilmesi gibi davranışçı yöntemler kullanılır. Kilo vermeyi engelleyecek işlevsiz düşüncelerin bilişsel olarak yeniden yapılandırılması, duygusal yemeleri azaltmak için kişinin duygu düzenleme, stres yönetimi ve sorun çözme becerilerinin arttırılması gibi yöntemler kullanılır” dedi.

Küresel bir hastalık olan obezite, kalbe büyük yük Haber

Küresel bir hastalık olan obezite, kalbe büyük yük

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2021 yılı raporuna göre 2030 yılına kadar sayısının 1 milyar kişiyi bulacağı obezite hastalığının kalbe büyük yük getirdiği belirtildi. Dünya Obezite Fedarasyonu 2023 verilerine göre dünyada 4 milyar insanın fazla kilolu veya obez olduğunu belirten uzmanlar, basit bir kilo alımı olmayan bu hastalığı tetikleyen beslenme alışkanlıklarına karşı uyarılarda bulundu. Obeziteyi, boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkması ve sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlayan uzmanlar, obezitenin diyabet, kanser, uyku apnesi, eklem problemleri, depresyon ve kalp hastalıkları gibi sağlık sorunlarına yol açtığını belirtiyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından en riskli 10 hastalık arasında sayılan obezitenin küresel bir sağlık sorunu olduğuna dikkati çeken uzmanlar, yüksek kalorili yiyecek ve içeceklerin aşırı tüketimi, şekerli içecekler, meyve, sebze ve tam tahıllar gibi besin açısından fakir gıdaların yetersiz tüketimi konusunda dikkatli olunmasını istiyor. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Alıcı da, obezitenin Türkiye’de hızla yaygınlaşmaya devam ettiğini söyledi. Doç. Dr. Alıcı, obezitenin, karaciğer, koroner arter ve böbrek hastalıkları, diyabet, hipertansiyon, inme, solunum sistemi hastalıkları ve kanserin yanı sıra kalp hastalıklarına da yol açtığını ifade ederek, "Obez hastalarda kalp krizi de daha ağır seyrediyor. Kalp yetersizliği, kalp büyümesi ve kalp ritim bozukluklarını tetikliyor. Aşırı kilo, damarların kalınlaşması, tansiyon yükselmesi, insülin direnci, diyabet gelişimi, ritim bozuklukları ve koroner arter hastalığı gelişimi olarak kalbe büyük yük getiriyor" dedi.

Prof. Dr. Ayşe Nur İzol Torun: Obezite ölümcül hastalıklara neden olabilir Haber

Prof. Dr. Ayşe Nur İzol Torun: Obezite ölümcül hastalıklara neden olabilir

Yapılan araştırmaların Türkiye’de obezite sıklığının her geçen gün arttığını ve toplumdaki obezite sıklığı açısından Avrupa ülkeleri arasında birinci sırada olduğumuzu gösterdiğini işaret eden Medical Park Adana Hastanesi’nden Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ayşe Nur İzol Torun, açıklamalarda bulundu. “Obezite ile mücadelenin ekonomik ve eğitim boyutu da ele alınmalı” Obeziteyi sadece sağlık sistemi içinde çözmenin mümkün olmadığını, işin sosyal, ekonomik ve eğitim boyutu ile de ele alınacak programların hızla geliştirilerek, bir an önce hayata geçirilmesinin en önemli önceliklerden biri olması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Ayşe Nur İzol Torun, obezite ile mücadelenin önem sırasının en üst sıralarda olduğunu ve bunun en önemli parçalarından birisinin de obezitenin önlenmesi olduğunun altını çizdi. “Sağlıklı yaşam tarzı alışkanlığı kazandırmak için eğitimler yapılmalı” Besinlerin hem enerji vermesi hem de vücudun dışarıdan almak zorunda olduğu vitamin, mineral, protein gibi önemli öğeleri içermesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Torun, şunları söyledi: “Obezitesi olan bireylerin çoğunlukla yüksek enerji içeriği olan ancak besin öğe içeriği açısından fakir yiyecekler tükettiği bilinmektedir. Bu yönüyle obezite, varlık içinde bir yokluk durumu olarak da tanımlanmaktadır. Bu açıdan sağlıklı bireyler, çocuklar ve gençler hedef kitlesi olarak belirlenip, sağlıklı yaşam tarzı alışkanlığı kazandırmak, sürdürmek açısından geniş çaplı eğitimler yapılmalı, okul kantinleri başta olmak üzere, toplu olarak yemek yenilen merkezler sağlıklı gıda tüketimi açısından düzenlenmelidir. Toplumun egzersiz yapabileceği uygun alanlara ulaşımı açısından düzenlemelerin yapılması da bir diğer önemli çalışma alanı olmalıdır. Sağlıklı beslenmek ve sağlığı sürdürmek, özetle sağlık hakkı bir insan hakkıdır.” “Obezitede pek çok faktör iç içe girerek etkili olabiliyor” Bir sağlık sorunu olarak obezite bazı endokrinolojik hastalıkların bir sonucu olarak görülebilse de çoğu bireyde tek bir nedenden bahsetmenin mümkün olmadığını dile getiren Prof. Dr. Ayşe Nur İzol Torun, “Çoğu zaman psikiyatrik, metabolik, yaşam tarzı, sosyal çevre, stres, uyku bozuklukları gibi pek çok faktör iç içe girerek etkili olabilmektedir. Bu karmaşık sorunun çözümü için bireylerin obezite olgularını çok yönlü değerlendirme deneyimine sahip olan merkezlerde değerlendirilmesi en ideal olandır. Bu merkezlerde hekimin yanı sıra, psikolog, egzersiz ve diyet uzmanları obezitesi olan bireyi olması gerektiği gibi çok yönüyle değerlendirmekte ve tedavi sürecini düzenlemektedir. Ülkemizde de bu açıdan geliştirilen ve geliştirilmekte olan merkezlerin sayısı hızla artmaktadır” şeklinde konuştu. “Öncelik toplum sağlığını koruma hedefi olmalı” Obezite ile mücadelede birey bazında ilaç tedavilerinin de gündeme geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Ayşe Nur İzol Torun, "Ülkemizde ve dünyada uzun süredir kullanılmakta olan ya da henüz kullanıma giren anti-obezite ilaçlarına gerekmesi halinde bir uzman tarafından başlanması, tedavi açısından umut vermektedir. Nihayetinde tüm bu yaklaşımların başarısız kaldığı bireylerde, özellikle de obezite ilişkili yandaş hastalığı olanlarda cerrahi tedavi de gündeme gelmektedir" dedi. Obezitenin ülkemiz için önemli bir toplum sağlığı sorunu olduğunu ve giderek daha da büyük boyutlar kazandığını vurgulayan Prof. Dr. Torun, “Obezite ile mücadelede önleme amaçlı çalışmalar, öncelikli toplum sağlığını koruma hedefi olmalıdır. Bir diğer hedefimiz de obezitesi olan bireylerin hak ettikleri uygun tedavi şansına kavuşacakları obezite tedavi merkezlerinin yaygınlaştırılmasıdır” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.

Uzmanından Haber

Uzmanından "Duygusal yoksunluk obeziteyi tetikliyor" uyarısı

Açıklamada görüşlerine yer verilen Doç. Dr. Taha Can Tuman, Türkiye'de son yıllarda obezite oranlarındaki ciddi artışın nedeninin genetik, hormonal, sosyokültürel, psikolojik ve çevresel faktörler olduğunu belirtti. Kontrolsüz yemek yeme, aç olmadığı halde duygusal yeme ve gece yeme gibi problemlerin altında psikolojik faktörlerin rol oynadığını da belirten Doç. Dr. Tuman, "Obeziteye neden olan psikolojik faktörlere bakacak olursak aşırı yeme, yemek yeme üzerinde kontrol kaybı, aç olmadığı halde duygusal yeme ve gece yeme gibi problemli davranışlarının olduğunu görürüz. Obezite hastalığı olanlarda karbonhidrattan zengin gıdaların aşırı tüketimi, karbonhidrat aşerme ve arama davranışlarının görülmesi yeme bağımlılığına neden olur." ifadelerini kullandı. Tuman, Özellikle karbonhidrat ağırlıklı besinlerin, alkol ve diğer maddelerde olduğu gibi beynin ödül merkezini uyardığının altını çizerek, " Birçok kişi belli gıdaları yemediğinde diğer bağımlılıklarda olduğu gibi yoksunluk yaşar, gıdaları aşerir ve yeme davranışı üzerindeki kontrollerini kaybeder. Karbonhidrat içeren besinler, kan şekerini hızla yükselttiğinden ödül merkezini uyararak kişinin kendisini daha iyi hissetmesini ve duygusal yeme olarak da adlandırılan iç sıkıntısı, huzursuzluk, depresif duygu durumla baş etmesini sağlar." yorumunu yaptı. "Sosyal medya reklamları yeme bağımlılığını artırıyor" Yeme bağımlılığı, kalp damar hastalıkları, obezite, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği ve beyin damar hastalıkları açısından riski artırdığını da belirten Doç. Dr. Tuman, sözlerini şöyle tamamladı: "Yeme bağımlılığı için önerilen kriterlere bakıldığında tolerans gelişimi dediğimiz, yediğinde aldığı etkiyi elde edebilmek için gittikçe artan miktarlarda yeme, yemediğinde ortaya çıkan psikolojik ve fizyolojik yoksunluk belirtileri, yeme davranışı üzerindeki kontrolün kaybı, yeme ile ilgili sürekli zihinsel meşguliyet, aşırı yeme nedeniyle ortaya çıkan fiziksel problemlere rağmen yeme davranışının sürdürülmesi vardır. Aynı zamanda kısıtlayıcı diyetler yapmak ödül duyarlılığında artışa, dürtüsel yemelere ve yeme davranışı üzerindeki kontrolün kaybına neden olur. Sosyal medyada yüksek kalorili karbonhidrat içeren gıdaların reklamlarına maruz kalmak yeme bağımlılığı riskini artırır. Yeme bağımlılığı tedavisinde bilişsel davranışçı terapi, psikososyal müdahaleler ve ödül merkezini uyararak etki gösteren bazı ilaçlar kullanılabilir."

Obeziteyi tetikleyen beslenme alışkanlıkları uyarısı Haber

Obeziteyi tetikleyen beslenme alışkanlıkları uyarısı

Dünya Obezite Fedarasyonu 2023 verilerine göre dünyada 4 milyar insanın fazla kilolu veya obez olduğunu belirten uzmanlar, basit bir kilo alımı olmayan bu hastalığı tetikleyen beslenme alışkanlıklarına karşı uyarıda bulundu. Obezite, boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkması ve sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü de (DSÖ) obeziteyi, vücut kitle indeksinin 30 veya daha yüksek olması olarak belirtiyor. Uzmanlar, yine DSÖ tarafından en riskli 10 hastalık arasında sayılan obezitenin, kalp hastalıkları, diyabet, kanser, uyku apnesi, eklem problemleri ve depresyon gibi sağlık sorunlarına yol açtığını belirtiyor. Küresel bir sağlık sorunu olan obeziteye dair farkındalığı artırmak ve bu hastalığın önlenmesi ile tedavisine yönelik adımlar atılmasını teşvik etmek amacıyla uzmanlar tarafından 4 Mart Dünya Obezite Günü kapsamında uyarıcı açıklamalar yapılıyor. Uzmanlar, obeziteyi tetikleyebilecek birçok beslenme alışkanlığı bulunduğunu ve bunlardan en yaygın olanların 'yüksek kalorili yiyecek ve içeceklerin aşırı tüketimi, şekerli içecekler, meyve, sebze ve tam tahıllar gibi besin açısından fakir gıdaların yetersiz tüketimi' olarak sıraladı. Meyve, sebze ve tam tahıllar gibi besin açısından zengin gıdaların bolca tüketilmesi gerektiğini belirten uzmanlar, 'düzenli öğünler yemek, duygusal yemeyi yönetmek ve yeterince uyuma' önerisinde bulundu. Sağlıklı bir kiloyu korumaya yardımcı olmak için düzenli egzersiz yapmanın önemini de vurguladı. Sağlıklı bir diyet veya egzersiz programı hakkında herhangi bir sorun yaşayanların mutlaka doktoru veya kayıtlı bir diyetisyenle konuşmasını isteyen Prof. Dr. Ferit Kerim Küçükler ise obez kişilerde diyabet, kalp-damar rahatsızlıkları, depresyon ve kanser gibi hastalıkların görülme sıklığının arttığını söyledi. Dünya Obezite Fedarasyonu 2023 verilerine göre 2035 yılında Türkiye’de yaşayan erişkinlerin yarısının obez olacağının tahmin edildiğini ifade eden Prof. Dr. Küçükler, "Obezitenin yol açtığı hastalıkları yaşam sürelerinin kısalmasına neden olabiliyor. Bu hastalıklar arasında insülin direnci ve diyabet, hipertansiyon ve kalp hastalıkları, yüksek kolesterol, karaciğer yağlanması, polikistik over sendromu, kısırlık, uyku apnesi, astım, kireçlenme ve depresyon yer alıyor." dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.