İstiklal Marşı'nın Kabulu: Türk Milletinin Bağımsızlık Destanının 103. Yıldönümü
Mehmet Akif Ersoy, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin en zor zamanlarında İstiklal Marşı'nı yazarak milletin duygularına tercüman olmuş ve ulusal bilincin pekişmesine katkı sağlamış bir şairdir.
Anadolu'da Millî Mücadele'nin devam ettiği sırada Mehmet Âkif Ersoy tarafından kaleme alınmış olan bu şiir, Türk ulusunun bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini yücelten bir destandır. Şair, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin cesaret ve fedakarlığını, Türk ulusunun bağımsızlık, vatan sevgisi ve dinine bağlılığını ifade etmektedir.
Bu muhteşem eser, 12 Mart 1921'de Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklâl Marşı olarak kabul edilmiştir. Bestesi Osman Zeki Üngör'e aittir ve orkestrasyonu Edgar Manas tarafından yapılmıştır.
İstiklal Marşı'nın Bestelenmesi: Farklı Bestelerin Okunması
Maarif Vekaleti, 1921'de milli bir ruhla kazanılan İstiklâl Harbi'nin ruhunu pekiştirmek için bir güfte yarışması düzenledi. 724 şiirin katıldığı yarışmada tanınmış isimler de vardı. Ancak, önemli eserlere imza atan Mehmet Âkif, başarıların para ile ölçülemeyeceğini düşündüğü için yarışmaya katılmadı.
23 Aralık 1920'den sonra Eğitim Bakanlığı, İstiklal Marşı niteliğinde bir eser bulamayınca Mehmet Âkif'e davet mektubu gönderdi. Bu mektup sonrasında Âkif, Ankara'daki odasında Türk ordusuna hitap eden şiiri kaleme aldı. Hamdullah Suphi Bey'in kararıyla bu şiir önce cephede askerler arasında okundu. Ardından 17 Şubat 1921'de Hâkimiyet-i Milliye ve Sebilürreşad gazetelerinde yayımlandı. Birkaç gün sonra da Konya'da Öğüt gazetesinde yer aldı.
12 Mart 1921'de Mustafa Kemal'in başkanlığını yaptığı Meclis'te, İstiklal Marşı için yapılan yedi şiirin elemesi yapıldı. Mehmet Âkif'in şiiri, Hamdullah Suphi Bey tarafından Meclis kürsüsünde okundu ve diğer şiirlerin okunmasına gerek görülmedi. Bazı mebuslar tarafından eleştirilere rağmen, Mehmet Âkif'in şiiri coşkulu alkışlarla kabul edildi. Kâzım Karabekir'in sert eleştirilerine rağmen, güfte üzerinde değişiklik yapılmadı. Mehmet Âkif, kazandığı ödülü yoksul kadın ve çocuklara iş öğretmek için kurulan Darülmesaiye bağışladı. Ayrıca, İstiklal Marşı'nın Türk milletinin eseri olduğunu belirterek, marşın güftesini Safahat adlı eserine dahil etmedi.
İstiklal Marşı'nın bestelenmesi uzun süre ertelendi ve 1923'te İstanbul Maarif Müdürlüğü tarafından beste yarışması düzenlendi. 24 bestecinin katıldığı yarışmanın sonucu, zor koşullar nedeniyle belirlenemedi ve farklı bölgelerde çeşitli bestelerle marş okunmaya başlandı. 1924'te Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etti. Ancak 1930'da bestelenen Osman Zeki Üngör versiyonu yürürlüğe kondu. 2013'te marşın bestesinin okunma zorluğunu gidermek için çeşitli düzenlemeler yapıldı ve iki versiyon ortaya çıktı: biri gençler ve toplu gruplar için, diğeri ise ulusal ve uluslararası resmi törenlerde kullanılmak üzere hazırlandı.
Kutlama ve Anma Günü
12 Mart, Türkiye'de "İstiklâl Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Âkif Ersoy'u Anma Günü" olarak resmî bir kutlama ve anma günü olarak belirlenmiştir. Bu özel gün, İstiklal Marşı'nın kabul edilişini ve Mehmet Akif Ersoy'un ölümsüz eserini anmak için çeşitli etkinliklerle kutlanır.
Yurdumuzun birçok köşesi düşman işgali altındayken, milletimiz vatan topraklarını korumak için kahramanca mücadele veriyordu. İşte tam da bu zorlu dönemde, Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşını kaleme alarak millete cesaret aşıladı ve bağımsızlık ateşini daha da alevlendirdi. İstiklal Marşı, bu mücadeleyi ve azmi ölümsüzleştiren destansı bir eserdir.
Mehmet Akif Ersoy'un, "Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın" sözleri, verilen mücadelenin ne kadar fedakarlık gerektirdiğini ve ne kadar değerli olduğunu yansıtır.
İstiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akif Ersoy'u, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü ve tüm şehitlerimizi minnetle anıyoruz.
(Fotoğraf: AA)
İstiklal Marşı
''Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım,
Her cerihamdan, İlahî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruhumücerret gibi yerden naaşım,
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.''