TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#küresel ısınma

İLKHABER-Gazetesi - küresel ısınma haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, küresel ısınma haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Küresel ısınma sonucu yapılan erken hasat, ekonomik kayıplara neden oluyor Haber

Küresel ısınma sonucu yapılan erken hasat, ekonomik kayıplara neden oluyor

Yüreğir Ziraat Odası Başkanı Mehmet Akın Doğan, küresel ısınmanın hasat zamanını erkene almasının verimlilik, ürün kalitesi, hastalık ve zararlılar, su kaynaklarının etkin kullanımı ve ekonomik olarak olumsuz etkiler yarattığını söyledi. Doğan, ilkhaber-gazetesi.com'a yaptığı açıklamada, küresel iklim değişikliğinin tarımsal üretimde olumsuz etkilerine değindi. Türkiye'nin en sıcak kentlerinden olan Adana'da etkili olan kavurucu sıcakların mısır, kavun, karpuz, domates gibi ürünlerde ve ovadaki bahçelerde yetişen meyveleri adeta kavurduğunu ifade eden Doğan, "Aşırı sıcaklar bazı meyve ve sebzelerin tadını ve besin değerini düşüruyor, her üründe hasadı öne çekiyor. Sıcak hava koşulları, bitki hastalıkları ve zararlıları için uygun ortamlar oluşturuyor. Bu da ürünlerin kalitesini ve verimini olumsuz etkiliyor. Erken hasat, su ihtiyacı ve su kaynaklarının yönetimini de etkileyor. Daha sıcak ve kuru koşullar, suyun kıtlaşmasına ve sulama gereksinimlerinin artmasına neden oluyor. Hasat zamanlarındaki değişiklikler, tarım ürünlerinin piyasa fiyatlarını etkiliyor, erken hasat bazı ürünlerin piyasada arzını artırıyor ve bu da fiyatlarda dalgalanmalara yol açabiliyor" dedi. Doğan, küresel ısınmanın, tarımsal üretim takvimlerini önemli ölçüde etkilediğini vurgulayarak, şunları kaydetti:  “Hava sıcaklıklarındaki artış nedeniyle ürünlerin olgunlaşma sürelerinin kısalması ve erken hasat, üreticiler için çeşitli zorluklar ve uyum gerektiren durumlar doğuruyor. Yüreğir'deki çiftçiler, bu yıl hasat sürecindeki bu değişikliğe adapte olmaya çalışırken, iklim değişikliği ile mücadele ve uyum stratejilerine yönelik daha fazla destek beklediklerini ifade ediyor. Üreticilerimiz aynı zamanda bu tür iklim değişikliği etkilerine karşı hazırlıklı olma adına tarım politikalarının ve destekleme mekanizmalarının gözden geçirilmesini, Tarım ve Orman Bakanlığı'nın da bu konuda zaman kaybetmeden desteğini istiyor."

Melih Baki: Afrika levhasının geliş hızı artıyor Haber

Melih Baki: Afrika levhasının geliş hızı artıyor

Jeofizik Mühendisleri Odası Genel Merkez Onur Kurulu Üyesi Jeofizik Yüksek Mühendisi Melih Baki, Afrika levhasının geliş hızının arttığını ve uzak gelecekte Akdeniz diye bir bölgenin olmayacağını söyledi. Küresel ısınmaya bağlı gelişmeler hız kesmeden etkisini göstermeye devam ediyor. Akdeniz Bölgesi ise 3 kıtanın çarpışma noktası. Bunlar Afrika levhası, Arap levhası ve Anadolu levhası. Afrika levhasının geliş hızı ise yılda 8 santimetreye kadar yükseldi. Uzmanlar, uzak gelecekte Akdeniz diye bir denizin kalmayacağını ve o bölgenin ‘göller bölgesi’ olacağını söyledi. “Akdeniz diye bir deniz kalmayacak” Jeofizik Mühendisleri Odası Genel Merkez Onur Kurulu Üyesi Jeofizik Yüksek Mühendisi Melih Baki, İhlas Haber Ajansı’na konuştu. Baki, “Afrika levhası bize doğru geliyor. Afrika levhasının geliş hızı yükseldi. Gelecekte Akdeniz diye bir deniz kalmayacak. Burası göller bölgesi olacak. Magma sıcaklığı yükseldi” dedi. “Kuraklık da etkisini gösteriyor” 6 Şubat depremlerinden sonra deprem öncesi önlemlerin daha çok önem arz ettiğini vurgulayan Melih Baki, “Deprem olacak. Deprem öncesi önlemlere önem vermeliyiz. Bu kadar deprem geçirdik ama değişen bir şey olmadı. Bilimin ışığında konuşalım. İnsanların deprem altında, enkaz altında kalması nasıl kabul edilebilir. Depreme dayanıklı binalar tasarlamalıyız. 70-80 yıldan bu yana deprem öncesi önlemleri alamadık. Çin, Japonya, Amerika ve Fransa gibi gelişmiş ülkelerin deprem öncesi önlemlerine bakalım. Dengesiz bir iklim var. Hava akımları yön değiştirdi. Yeraltı su havzaları korunmalı. Her yerde kuyular kurudu. Kuraklık da etkisini gösteriyor” ifadelerini kullandı.

Emrullah Eruslu: Isı yalıtımı ile enerji faturalarımızı düşürmek mümkün Haber

Emrullah Eruslu: Isı yalıtımı ile enerji faturalarımızı düşürmek mümkün

Küresel ısınmanın etkileri her geçen yıl daha çok hissediliyor. Sıcaklıklarda rekor üstüne rekor kırılıyor. Pek çok hastalığı tetikleyen sıcak havalardan etkilenmemek için sokağa çıkmamak yetmiyor. Konforlu bir hayat sürdürmek için aranan ideal sıcaklık, klimalarla sağlanabiliyor. Ancak yüksek elektrik faturaları serinliğin tadını çıkarmayı engelliyor. İZODER Başkanı Emrullah Eruslu, yalıtımın binaları soğutmak için harcanan enerjiyi azalttığına ve buna bağlı olarak soğutma maliyetlerini düşürdüğüne dikkat çekiyor. “Yalıtım uygulamalarının geç kalmadan yaptırılmasını öneriyoruz” İZODER Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Eruslu, “Doğru malzeme ve doğru işçilikle uygulanan yalıtım, binalarda kalkan görevi görerek aşırı sıcakları dışarıda tutuyor. Yazın dışarıdan içeriye kışın içeriden dışarıya ısı geçişini azaltan yalıtım, enerji faturalarının da yarı yarıya düşmesini sağlıyor. Sağlıklı, konforlu ve güvenli bir yaşam için olmazsa olmaz olan yalıtım uygulamalarının geç kalmadan yaptırılmasını öneriyoruz” dedi.  “Türkiye enerjisinin yüzde 67,8’ini, doğalgazının ise yüzde 99’unu ithal ediyor” Tüm binaların çatı, duvar ve döşemelerinde ısı yalıtımı yaparak ve pencerelerde kaplamalı yalıtım camı üniteleri kullanarak Türkiye’nin toplam enerji faturasını yaklaşık yüzde 15 azaltabileceğine  dikkat çeken İZODER Başkanı Emrullah Eruslu; “Türkiye enerjisinin yüzde 67,8’ini, doğalgazının ise yüzde 99’unu ithal ediyor. Ülkemizde kullanılan toplam enerjinin yüzde 32,7’si binalarda tüketiliyor. Tüketilen bu enerjinin yüzde 80’i de kışın ısınma yazın soğutma için kullanılıyor. 2023 yılında enerji ithalatına yaklaşık 70 milyar dolar ödeyen ülkemizde binaların sadece yüzde 25’i yalıtımlı olduğu için her yıl yaklaşık 12-15 milyar dolar havaya uçmuş oluyor. Oysa ısı yalıtımı ile ısınma ve soğutma amaçlı enerji tüketimini yarı yarıya azaltarak hem cari açığı hem de enerji faturalarımızı düşürmek mümkün” dedi. “Ankara gibi soğuk olan yerlerde 10-12 cm ve Erzurum gibi çok soğuk olan yerlerde 14-15 cm kalınlıklarda yalıtım yapmamız gerekiyor” Emrullah Eruslu; “Yalıtım kalınlığı arttıkça sağlanacak enerji verimliliği de aynı oranda artar. Yalıtım kalınlığını iki katına çıkardığımızda toplam maliyet ikiye katlanmaz ama bu sayede ısıtma ve soğutmada iki kat tasarruf sağlanır. Genel olarak uygulamalarda yalıtım malzemesinin maliyetinin dışında, yalıtım kalınlığından bağımsız olarak; iskele kurulumu, elektrik, su gibi alt yapı maliyetleri, yapıştırıcı, sıva, dübel, file vb. yardımcı malzeme maliyetleri, boya, dış cephe kaplaması gibi tamamlayıcı malzeme maliyetleri ve işçilik maliyetleri oluşur. Tüm bu maliyetlerin içerisinde yalıtım malzemesinin kalınlığının arttırılmasından oluşacak ilave maliyet, uygulamadan uygulamaya değişmekle birlikte oldukça düşüktür. Bu nedenle enerji verimliliğini sağlayacak yalıtım levhasını mümkün olduğunca kalın kullanmalıyız. Antalya ve İzmir gibi sıcak iklim bölgelerinde 6-8 cm, İstanbul gibi ılıman iklime sahip bölgelerde 9-10 cm, Ankara gibi soğuk olan yerlerde 10-12 cm ve Erzurum gibi çok soğuk olan yerlerde 14-15 cm kalınlıklarda yalıtım yapmamız gerekiyor. Benzer durum pencereler için de geçerli. Pencerelerde kaplamasız klasik camlar yerine ısı ve/veya güneş kontrol kaplamalı yalıtım camlarını kullanmalı, üçlü camlama çözümlerine yönelmeliyiz” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Adana'da tarihi sıcaklık rekoru kırıldı Haber

Adana'da tarihi sıcaklık rekoru kırıldı

Küresel ısınma nedeniyle yaşanan kuraklık her geçen gün kendisini dünyada ve ülkemizde hissettiriyor. Adana, geçen 31 Mart Pazar günü Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) verilerine göre 35.6 derece ile Türkiye’nin en sıcak ili olarak ölçüldü. MGM verilerine göre Adana’da 95 yılın ortalama sıcaklığı 19,4 derece olurken en yüksek sıcaklığın ise bundan önce 24 Mart 2008’de 32 derece ölçüldüğü görüldü. Kuraklığa dikkat çekildi Çukurova Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Başıbüyük, konuyla ilgili İhlas Haber Ajansı’na açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Başıbüyük, Mart ayının ülke genelinde çok sıcak geçtiğini söyleyerek, “Mart ayı gerçekten çok ilginç geçti. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün sayfasında görebiliyoruz. Yüreğir’de 31 Mart’ta 35.6 derecelik bir sıcaklık ölçümü gerçekleşti. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün kayıtlarına bakacak olursak bu sıcaklık, Adana’da son 95 yılın en yüksek Mart ayı sıcaklık değeri oldu” ifadelerini kullandı. “Yaz aylarında kuraklık ve su kıtlığı problemleri gerçekleşebilir” Hava sıcaklıklarının yüksek seyretmesiyle kuraklığın çok ciddi tehditler oluşturabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Mesut Başıbüyük, daha sonra şunları söyledi: “2023 tüm dünyada küresel olarak çok sıcak, çok kurak geçti. Ülkemiz tüm zamanların en kurak dönemlerinden bir tanesini geçirdi. Aşırı sıcak hava dalgası diyoruz fakat bunu zaten herkes görüyor. Aslında bu bir meteorolojik afet, çok ciddi bir problem. Biz 2023’ü çok kurak ve çok sıcak bir şekilde geçirdik. Ardından sıcak bir sonbahar, yağışsız sıcak bir kış geçirdik. Şubat ayı içerisinde Türkiye’de en sıcak ölçülen nokta 28.7 derece ile Adana’nın Karaisalı ilçesindeydi. Şubat ayının tamamı neredeyse 20 derecelerin üzerinde tamamlandı. Mart ayı geldiğinde ise 34-35 derecelerin ölçüldüğü sıcaklar yaşandı. Önümüzdeki yaz aylarında kuraklık ve su kıtlığı problemleri gerçekleşebilir. Bu konuda gerçekten çok dikkatli olmamız lazım.” “İklim krizi durumuna alışmamız lazım” Meteorolojik afetlerin depremlerden daha fazla can kaybına yol açtığını anlatan Çukurova Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Başıbüyük, “Kahramanmaraş merkezli depremlerde resmi rakamlara göre 50 bin vatandaşımız hayatını kaybetti. Küresel anlamda depremlerde hayatını kaybedenlere baktığınız zaman, iklime bağlı meteorolojik afetlerde hayatlarını kaybeden insanların sayısıyla kıyaslanamaz. İklime bağlı meteorolojik afetlerde hayatlarını kaybeden insanların sayısı, depremde hayatını kaybedenlerin sayısına göre belki 10, belki 100 katı. Bu yüzden hepimizin bu iklim krizi durumuna alışması lazım. Sıcaklığı arttıran unsurları ortadan kaldırmadığımız sürece bu tehdit geçmeyecektir” diye konuştu.

Küresel ısınma mevsimleri kaydırmaya başladı Haber

Küresel ısınma mevsimleri kaydırmaya başladı

Meydana gelen iklim değişikliği ile birlikte okyanus ve deniz suları ısınıyor. Özellikle kuraklığın yaşanması ve sıcaklıkların artması insan sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi (SCÜ) Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitim Bölümü Coğrafya Eğitimi Ana Bilim Dalı'nda görevli Dr. Öğr. Üyesi Fatih Kartal, konuya ilişkin açıklamalarda bulundu. Yağış azlığı ve kuraklığın artmasıyla birlikte Türkiye'de yaşanan iklim değişikliklerine değinen Kartal, “Anadolu Yarımadası kar yağışıyla biliniyor. Küresel ısınmanın en büyük etkilerinden bir tanesi olarak özellikle son 10 yılın verilerini incelediğimizde kış mevsiminde kar miktarında ciddi oranlarda düşüşlerin olduğunu görüyoruz. Bunun beraberinde mevsimlerin kayması ile birlikte yağışlar özellikle kar yağışı olarak değil de daha çok ilkbahar dönemlerinde yağmur olarak etkisini göstermektedir. Son zamanlarda ölçülen yağış rekoltelerini incelediğimizde son 10 yılın ciddi boyutta en fazla yağmur oranının yüksek olduğu mevsimin ilkbahar olduğunu görüyoruz. Mart ve nisan aylarının bu yağış ortalamasının artmasında öncülük eden aylar olarak söyleyebiliriz” dedi. Küresel ısınma tarımı da etkiliyor Küresel ısınmanın en büyük etkilerinden biri olan mevsim kaymasıyla birlikte tarımda meydana gelen olumsuzluklardan bahseden Dr. Öğr. Üyesi Kartal, “Daha çok aralık-ocak döneminde beklediğimiz kar yağışlarını incelediğimizde son zamanlarda özellikle şubat ayına doğru yağışların çok fazla ağırlık kazandığını görüyoruz. Bu açıdan düşünüldüğünde ciddi boyutta mevsim kaymaları söz konusudur. Mevsim kaymalarının küresel ısınmayla birlikte en büyük etkisini tarım sahalarında, tarım alanlarında ve tarım planlamalarında görüyoruz. Tarımsal vejetasyon dönemi kapsayan alanlarda özellikle bitkilerle birlikte tohumların ekim, yeşerme ve hasat dönemlerini incelediğimizde bu yağışların fazlasıyla gerilere kayması özellikle çiftçilerin planlamalarında, tohumlarını geç ekmesinde, ürünleri geç almasında ve hasatlarında ürün verim kayıpları günümüzde küresel ısınmanın en büyük sonuçları olarak gösterilebilir” ifadelerine yer verdi. Su sıcaklıklarının artması, başka yerdeki canlı türlerinin farklı yerlerde de görülmesine sebep olmaktadır Küresel ısınmayla birlikte canlıların dağılımında da değişiklikler yaşandığını ifade eden Kartal, “Küresel ısınmanın en önemli etkilerinden biri de canlıların dağılımında değişiklikler yaşanmasıdır. Çünkü biliyoruz ki suların karakterinde özellikle tatlılık ve tuzluluklarının yanında su sıcaklıkları da canlıların optimum yaşama seviyelerini etkilemektedir. Bu yüzden küresel ısınmanın etkisiyle birlikte suların ısınmasıyla su seviyelerindeki sıcaklık değişimleri, bazı yerlerde görülmeyen canlı türlerinin artık görülmesine sebep olmaktadır. Özellikle son dönemlerde haberlerde çıkan balon balıklarını konuşacak olursak, tabii ki yaşam alanlarının genişlediği söylenmekte. Çünkü buzlarda erimelerin meydana gelmesi ve su sıcaklıklarının artması başka yerdeki canlı türlerinin farklı yerlerde de görülmesine sebep olmaktadır. Bu yüzden deniz içerisindeki canlıların yayılışında olduğu gibi deniz dışındaki canlıların yayılışında da küresel ısınmanın etkileri vardır” dedi.

İklim değişikliği araştırması: Dünya 2023'te "bilinmeyen bir bölgeye" girdi Haber

İklim değişikliği araştırması: Dünya 2023'te "bilinmeyen bir bölgeye" girdi

Oregon Üniversitesi öğretim üyesi Dr. William J. Ripple, 2023'ün, iklim değişikliğiyle bağlantılı aşırılıkların dünyanın çeşitli yerlerinde kayda geçtiği bir yıl olduğuna dikkati çekerek, küresel ortalama sıcaklıklardaki her 0,1 derecelik artışın milyonlarca insanın ölümüne yol açabileceği uyarısında bulundu. İklim değişikliği ve küresel ısınmanın geldiği boyut, ABD'deki Oregon Üniversitesi liderliğinde dünyanın çeşitli üniversitelerinden bilim insanlarının hazırladığı "2023’te İklim Değişikliğinin Durumu: Bilinmeyen Topraklara Giriş" raporunda ele alındı. BioScience dergisinde yayımlanan çalışmayı yürüten uzmanlar, dünyanın iklim değişikliğinin ablukası altında olduğunu ve bilim insanlarının on yıllardır uyarılarda bulunduğu konuların artık gözle görülmeye başlandığını, yeni dönemde daha önce hiç kimsenin tecrübe etmediği koşullarla karşılaşılabileceğini vurguladı. Raporda 2023'ün, iklim değişikliğiyle bağlantılı aşırılıkların dünyanın çeşitli yerlerinde kayda geçtiği bir yıl olduğu belirtilerek, rekor sıcaklıklar, okyanusların ısınmaya devam etmesi, Kuzey Atlantik deniz suyu yüzeyinin sıcaklığındaki artış ve Antarktika’daki buzul seviyesinin eşi benzeri görülmemiş şekilde düşük oranlara gerilemesi bu aşırılıklardan bazıları olarak sıralandı. Raporda, Haziran-Ağustos 2023'ün şimdiye kadar kayda geçen en sıcak dönem olduğu, dünyanın temmuz ayı başlarında, şimdiye kadarki en yüksek küresel günlük ortalama yüzey sıcaklığını gördüğü ve 12 Eylül itibarıyla, sıcaklığın, sanayi öncesi döneme göre 1,5 derecenin üzerinde olduğu 38 günün yaşandığı bilgisine yer verildi. Bilim insanları, sıcaklıklardaki artışı dünyanın tehlikeli bir istikrarsızlığa doğru gitmesinin işareti olarak nitelendirirken insanlığın artık "bilinmeyen bir iklim bölgesine" girdiği tespitinde bulundu. - Yenilenebilir enerji kullanımı fosil yakıt kullanımından 15 kat daha düşük Antarktika'da 7 Temmuz'da yapılan ölçümlere göre deniz buzullarının, 1991-2023 ortalamasının 2,67 milyon kilometrekare altına gerileyerek bilinen en düşük seviyeye indiği ve Grönland'daki buzul kütlesinde rekor seviyelerde düşüş yaşandığı aktarılan raporda, bu yıl okyanuslardaki asitlenmenin de arttığı bildirildi. Raporda, okyanuslardaki ısınmanın deniz canlılarının ölümüne, mercan resiflerinin kaybına ve geniş çaplı tropik fırtınaların artmasına yol açtığı ifade edildi. Kovid-19 salgını sonrasında yaşanan iyileşmenin geride kaldığına ve karbon emisyonlarının yeniden arttığına dikkat çekilen raporda, yıllık küresel kömür tüketiminin 2022'de tüm zamanların en yüksek seviyesi olan 161,5 exajoule'e ulaştığı, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımında 2021-2022 döneminde yüzde 17’lik artış yaşanmasına rağmen bu oranın, fosil yakıt kullanımıyla karşılaştırıldığında 15 kat daha düşük olduğu kaydedildi. Küresel ağaç örtüsü kaybının yine 2021-2022 döneminde yüzde 9,7 düşüşle 22,8 milyon hektara, Brezilya'daki Amazon ormanlarındaki kaybın da yüzde 11,3 düşüşle 1,16 milyon hektara gerilemesinin olumlu bir gelişme olarak değerlendirildiği raporda, buna karşın insanlığın, 2030'a kadar ormansızlaşmayı sona erdirecek veya tersine çevirecek bir yolda olmadığı görüşü paylaşıldı. Raporda, ABD'de orman yangınından etkilenen alan miktarının, 2022'de bir önceki yıla göre 2,88 milyon hektardan 3,07 milyon hektara yükselerek yüzde 6,3 arttığı belirtilerek, temmuz ayında Kentucky ve Missouri eyaletlerinde yaşanan sel felaketlerininse 1 milyar dolarlık yıkıma yol açtığı vurgulandı. Libya’da 2023'te yaşanan sel felaketinin binlerce kişinin ölümüne ve en az 2 milyar dolarlık hasara neden olduğu anımsatılan raporda, iklim değişikliği etkisiyle şiddetlenen muson yağmurları sonucu meydana gelen sel ve toprak kaymalarında Hindistan'ın kuzeyinde 100'den fazla kişinin hayatını kaybettiği hatırlatıldı. Çin'in başkenti Pekin'de 147 bin evin hasar gördüğü son 140 yılın en şiddetli yağışları sonucu yaşanan sel felaketi ve Myanmar'da 145 kişinin yaşamını yitirdiği Tropikal Mocha Kasırgası da iklim krizi kaynaklı afetlere örnek gösterildi. - "Fosil yakıtların kullanımının azaltılması en üst seviyede önceliğimiz olmalı" Raporun başyazarı, Oregon Üniversitesi Orman Ekosistemleri ve Toplum Bölümü Öğretim Üyesi Ripple, çalışmayı AA muhabirine değerlendirdi. Bilim insanı olarak insanlığı, yıkıcı tehditlere karşı uyarmanın görev olduğuna inandığı için bu çalışmayı gerçekleştirdiğini belirten Ripple, çalışmanın, iklim değişikliğinin şiddeti konusunda toplumu ve karar vericileri eğiterek daha geniş çaplı aksiyonlar alınmasına katkı sağlamayı amaçladığını dile getirdi. İklim değişikliğinde ciddi bir noktaya gelindiğine ve kısa sürede iyileşmenin mümkün görünmediğine işaret eden Ripple, "Bununla birlikte her 0,1 derecelik ısınma milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanabilir. Bu nedenle gelecekte yaşanabilecek sıcaklık artışlarının önlenmesi çok önemli." diye konuştu. Ripple, iklim değişikliği konusunda atılması gereken en acil adımları ise şöyle sıraladı: "Fosil yakıtların kullanımının azaltılması en üst seviyede önceliğimiz olmalı. Bu nedenle fosil yakıt kullanımının kademe kademe azaltılarak durdurulması, kömür kullanımının ortadan kaldırılması ve fosil yakıtların yayılmasının önüne geçilmesi konularında dünya liderlerine çağrıda bulunuyoruz. Ayrıca ormanları koruyacak ve iyileştirecek politikalara ihtiyacımız var. Son olarak, şu anda gördüğümüz felaket niteliğindeki iklim etkileri göz önüne alındığında, zararları ve can kaybını en aza indirmek için adil iklim adaptasyonlarına yönelik finansmana ihtiyaç duyuluyor."

İklim krizi "ekolojik yas"a neden olabiliyor Haber

İklim krizi "ekolojik yas"a neden olabiliyor

İSTANBUL (AA) - YETER ADA ŞEKO - Küresel ısınma sonucu yaşanan aşırı hava olaylarının meydana getirdiği tahribat, doğa ile derin bağ kuran grupları ekolojik yasa sürüklerken uzmanlar bu psikolojik durumla mücadele etmede en önemli adımın iklim değişikliği karşısında harekete geçip aktif rol almak olduğunu söylüyor.İklim değişikliğinin beraberinde getirdiği değişimler insan psikolojisi üzerinde çeşitli etkilere neden olurken bilim insanlarının bu kapsamda üzerinde çalıştığı kavramlardan biri de ekolojik yas. İklim yası olarak da değerlendiren bu durum, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Hollanda'dan akademisyenlerin gerçekleştirdiği ortak bir çalışmada ele alındı.Çalışmada ekolojik yas olgusunu ortaya çıkaran en temel duygunun mekanla kurulan bağ olduğu vurgulanarak, "mekan" kavramının, birey için kişisel anlam kazanmış ev, mahalle, arazi veya doğal çevre gibi sosyal ve fiziksel yer olarak kabul edildiği aktarıldı.Kayıp kavramı maddi ve manevi kaynakların yitirilmesi olarak tanımlanırken, iklim değişikliği sonucu hayvan ve bitkilerin yok olması, tarım ve hayvancılıkta kullanılan arazilerin kaybedilmesi, bireylerin gündelik yaşam şekillerini yitirmesi ve çevreyle kurdukları bağ üzerinden sahip oldukları kimliklerin kaybolması gibi örnekler "ekolojik kayıp" olarak sıralandı.İklim değişikliğinin getirdiği olumsuzluklar sonucu yaşanan kayıplar karşısında verilen duygusal tepki olarak değerlendirilen ekolojik yas, "zamanla ya da aniden gelişen çevresel değişimler sebebiyle yaşanan ya da yaşanması beklenen tür, ekosistem ve arazi kaybı için tutulan yas" şeklinde tanımlandı.Ekolojik yas süreçlerinin en çok doğa ile iç içe yaşayan ve bu alanlarda çalışan kişilerde görülebileceği; çiftçilerin, ormancıların, doğa sporlarıyla ilgilenenlerin ve özelikle yerli halkların bunu daha derin hissettiği vurgulandı.Araştırmada temelde meydana gelen üç çeşit kaybın, kişileri ekolojik yasa sürüklediği belirtildi. Bunlardan ilkinin türlerin, kullanılan arazilerin ve ekosistemin yok olması ya da ciddi bozulmalar yaşaması ve tükenmesi karşısında yaşanan "şiddetli ekolojik kayıp" olduğu bildirildi. Bu duruma fırtına, hortum gibi aşırı hava olaylarının sonuçları ya da yağmur desenlerinin değişmesi sonucu meydana gelen bozulmalarla yaşanan kayıplar karşısında hissedilen duygu, örnek gösterildi."Çevresel bilginin yitirilmesi" ikinci en önemli ekolojik yas tetikleyici olarak belirlenirken bu durum, "fiziksel çevrenin özellikleri ve bilgisine bağlı olarak inşa edilen kişisel ve kültürel kimliklerin bozulması" olarak tanımlandı.Ekolojik yasa sürükleyen üçüncü faktör ise "gelecekte yaşanacak tür, arazi, ekosistem ve yaşam şekli kayıpları için tutulan yas" olarak gösterildi.- "İklim değişikliği belirsizliğin dozunu artırıyor"Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Gözde Kıral Uçar, iklim değişikliğinin insan psikoloji üzerinde etkilerini ve ekolojik yas kavramını AA muhabirine değerlendirdi.İklim değişikliği kaynaklı yıllık ve günlük hava döngülerinde oluşan değişimlerin insan psikolojisini de etkilediğini bildiren Uçar, "İnsanın belki de baş etmekte en zorlandığı şeylerden biri belirsizliktir. İklim değişikliği yaşadığımız çevrelerde gerçekleşebilecek ani gelişen birtakım çevresel olayları tetikleyebiliyor. Bu da belirsizliğin dozunu artırıyor." dedi.İnsanların yıllık döngüleri içerisinde kışa gıda hazırlama, bahar temizliği gibi iklimle ilişkili ritüelleri olduğunu ve iklim değişikliği sonucu bu ritüellerin yitirilmesi ya da belirsizleşmesinin insanları etkilediğini kaydeden Uçar, "Bu ritüellerin beraberinde getirdiği toplumsal ilişkileri özleyebilirsiniz, artık yağmayan kara kederlenebilirsiniz." diye konuştu.Ekolojik yasın; ekosistemin, bağ kurulan yerlerin ve türlerin kaybı karşısında hissedilen keder ve üzüntü olarak tanımlanabileceğini belirten Uçar şunları söyledi:"İnsanlar belirli yerlerde doğal afetler ya da aşırı doğa olayları sonrasında ortaya çıkan tahribat sonucunda bu süreci yaşayabilirler. Bu durumun akut olaylar sonucunda ortaya çıkması şart değil. Daha uzun vadede gerçekleşen değişimlere bağlı olarak ortaya çıkan ekolojik bozulma, türlerin yok oluşu gibi durumlara yönelik olarak da bu durumu yaşıyor olabilirler ya da bağ kurulan yerlerde gerçekleşen değişimlerin sonucunda aktarılan kimliğin bozulmasına, kaybına yönelik olarak da yas tutabilirler. Bu yas, henüz gerçekleşmemiş ama öngörülen bir değişime yönelik de olabilir."Geçim kaynakları doğrudan doğaya bağlı olan insanların ve iklim değişikliği etkilerine açık olan bölgelerdeki dezavantajlı grupların bu yas sürecini daha derinden yaşayabileceğini anlatan Uçar, "Ancak doğrudan tanık olmanıza gerek yok, bilgiye de maruz kalabilirsiniz. Kendiniz doğrudan ciddi bir biçimde iklim değişikliği etkilerini deneyimlemediğiniz halde kendiniz ya da sevdikleriniz dışında küresel düzeyde bir olgu için, gelecek nesiller ya da insan dışı hayvanlar için, ya da ekolojik tahribat için keder yaşıyor olmanız ahlaki de bir meseledir." sözlerini sarf etti. - Ekolojik yas durumunda yapılabileceklerEkolojik yas sürecinde olduğunu hisseden kişilerin öncelikle duygularını iyi analiz etmesi gerektiğinin altını çizen Uçar, şu tavsiyelerde bulundu: "Benzer duygular yaşayan insanlarla konuşmak ve açıkça paylaşmak, bu durumla yüzleşmek de oldukça önemli. Bu paylaşımlar, duygularınızın pek çokları tarafından paylaşıldığını bilmeniz ve bu hikayede yalnız olmadığınıza ilişkin bir birliktelik algısı yaşamanızı kolaylaştırır. İklim değişikliği karşısında pasif kalmak yerine harekete geçmek de bu süreci daha kolay atlatmaya yardımcı oluyor. En önemlisi bu hikayede sorumluluğunuzun olduğunu fark etmeniz, etkin bir rolünüzün olabileceğine dair bir inancın ortaya çıkması ve bu inancın güçlenmesi."Bu sürecin ağır geçirilmesi halinde profesyonel desteğe başvurulabileceğini işaret eden Uçar, iklim değişikliği ve ortaya çıkan psikolojik durumları, iklim adaletinden bağımsız incelemenin mümkün olmadığı görüşünü paylaştı.Uçar, sözlerini şöyle tamamladı: "Kaynaklardan sağlanan fayda ile ortaya çıkan bedel ve riskleri yüklenenler aynı kişiler değil. Bu bedel ve riskler insanların belki yüzlerce yıl yaşadıkları toprakları, nesillerdir deneyimledikleri bir yaşam döngüsünü kaybetmekten çeşitli psikolojik durumları deneyimlemeye kadar uzanabiliyor. Bu sonuçlarla mücadele etmek için konunun sosyal adaletle ilgili boyutu gözden kaçırılmamalı."

İspanya'da aşırı sıcaklardan 1 kişi hayatını kaybetti Haber

İspanya'da aşırı sıcaklardan 1 kişi hayatını kaybetti

(Haber Merkezi) - İspanya'nın güneydoğusundaki Murcia özerk yönetim hükümeti Sağlık Bakanlığı, bölgede 40 derecenin üzerinde olan sıcak havanın 42 yaşındaki bir Fas vatandaşının ölümüne neden olduğunu açıkladı. Bakanlıktan yapılan açıklamada, Murcia'nın La Majada ilçesinde 18 Temmuz'da öğleden sonra sokakta baygınlık geçiren kişinin, Cartagena kentinde hastaneye kaldırıldıktan birkaç saat sonra hayatını kaybettiği belirtildi. Fas vatandaşı olduğu tespit edilen 42 yaşındaki erkeğin, İspanya'da bu yaz sıcakların neden olduğu ilk ölüm vakası olduğu kaydedildi. İspanya'da bu yaz yaşanan 3. aşırı sıcak hava dalgasında en yüksek ve en düşük hava sıcaklıklarında rekor kırılmıştı. Ülkenin doğusundaki Girona kentinin Figueres ilçesinde 18 Temmuz'da tespit edilen 45,4 santigrat derece şimdiye kadarki en sıcak gün olarak kayıtlara geçmişti. Ayrıca Balear Adaları ve Valensiya bölgelerinde 18-19 Temmuz tarihleri arasında en düşük hava sıcaklığının 28 derecenin altına inmemesi ve Malaga'da bu sabah saat 07.00'de sıcaklığın 34 derece olarak tespit edilmesi de rekor veriler olarak kayıtlara geçti. Deniz suyu sıcaklığında da rekor kırıldı Diğer yandan bunaltıcı sıcaklar sadece karada hissedilmezken, İspanya'yı çevreleyen denizlerin kıyılarında da rekor sıcaklık değerleri kaydedildi. İspanya Meteoroloji Enstitütüsü (AEMET), deniz kıyılarında su sıcaklığı ortalamasının 24,6 dereceye çıkarak son 83 yılın rekorunu kırdığını, Balear Adaları ve çevresinde 28 dereceye kadar çıktığını duyurdu. Deniz suyu sıcaklıklarının normalin 3-4 derece üzerinde olduğu bilgisi paylaşıldı.

Küresel ısınma tür kaybını, tür kaybı küresel ısınmayı artırıyor Haber

Küresel ısınma tür kaybını, tür kaybı küresel ısınmayı artırıyor

İSTANBUL (AA) - YEŞİM YÜKSEL - Doğa Koruma Merkezi Biyolojik Çeşitlilik Koruma Programı Koordinatörü Dr. Özge Balkız, doğal ekosistemlerin ve canlı türlerinin yok olmasıyla iklim değişikliğinin etkilerinin yoğunlaştığını, bu kayıpların sadece biyoçeşitliliği değil, insan hayatını da olumsuz etkilediğini kaydetti.İklim değişikliği nedeniyle çok sayıda canlı türü çevreye uyum sağlama yeteneğini kaybetme tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Küresel sıcaklıklarda kaydedilen 1 derecelik artış, canlıların genetiğini, davranışlarını ve hayatta kalma yetilerini etkiliyor. Birçok canlı türü, yaşadıkları bölgenin insan faaliyetleri sonucu yok olması veya zarar görmesi, deniz seviyesinin yükselmesi, hava sıcaklıklarındaki artış ve yiyecek sıkıntısı gibi nedenlerle kendilerine uygun alanlar bulabilmek için göç etmek zorunda kalıyor. Doğanın Korunması İçin Uluslararası Birlik (IUCN) verilerine göre, dünya genelinde değerlendirmeye alınan 150 bin 388 canlı türünden 42 bin 108’inin, yani yaklaşık yüzde 28’inin nesli tükenme tehdidi altında bulunuyor. IUCN tarafından hazırlanan ve nesli tükenme tehdidi altında olan türlerin yer aldığı Kırmızı Liste'ye göre, hem karada hem de suda yaşayabilen amfibi türlerin yüzde 41’i, köpekbalıkları ve vatozların yüzde 37’si, mercan resiflerinin yüzde 36'sı, kabuklu canlıların yüzde 28’i, memelilerin yüzde 27’si, sürüngenlerin yüzde 21’i ve kuş türlerinin yüzde 13’ü tehdit altında. Isınmanın daha yüksek olduğu bölgelerde ise bu oranlar artıyor. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) tarafından paylaşılan verilerde, Akdeniz'de yaşayan 73 kıkırdaklı balık türü arasındaki köpekbalığı ve vatozların yüzde 58'inin neslinin tükenme tehlikesi altında bulunduğuna ve bu canlıların büyük bölümünün kısa süre içinde yok olabileceğine dikkat çekildi.Yeryüzünde yalnızca Avustralya'nın kuzeyindeki Bramble Cay Adası’nda yaşayan mozaik kuyruklu sıçan (Melomys rubicola), adanın 2015'te sular altında kalmasının ardından iklim değişikliğinin doğrudan sonuçları nedeniyle nesli tükenen ilk memeli olarak kayıtlara geçti.Biyoçeşitliliği en zengin ekosistemlerin başında gelen ve karbon yutağı işlevi görerek iklim değişikliğiyle mücadelede önemli rol oynayan mercanlar, artan okyanus sıcaklıklarının yanı sıra okyanus asitlenmesinin neden olduğu hastalık ve ölümler sebebiyle, türleri en hızlı azalan canlıların başında geliyor. Dünyanın en büyük mercan resif sistemi olan Avustralya'daki Büyük Bariyer Resifi, 1995'ten bu yana mercanlarının en az yarısını kaybetti.İklim değişikliği, hastalıklarda yaşanan artış ve habitatlarda meydana gelen bozulmaların yanında canlıların yaşam şartlarını da tehdit ediyor. Artan hava sıcaklıklarının ortaya çıkardığı ekolojik değişiklikler, chinook somonunun (Oncorhynchus tshawytscha) göç yollarını ve ağaç kırlangıçlarının (Tachycineta bicolor) üreme zamanlarını etkiliyor. Yumurtlama esnasında yüksek hava sıcaklıklarının görülmesi nesli tükenme tehdidi altında bulunan yeşil deniz kaplumbağalarının (Chelonia mydas) yavrularında dengesiz cinsiyet dağılımına neden oluyor. Yeşil deniz kaplumbağalarının yumurtalarını bıraktığı kumsallarda yapılan araştırmalarda, yumurtadan yeni çıkmış kaplumbağaların yüzde 99’unu dişilerin oluşturduğu görülüyor. - "Güney enlemlerde gördüğümüz türleri kuzey enlemlerde görmeye başladık"İklim değişikliğinin biyoçeşitlilik üzerindeki etkilerine dair AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Doğa Koruma Merkezi Biyolojik Çeşitlilik Koruma Programı Koordinatörü Dr. Özge Balkız, artan hava sıcaklıkları nedeniyle biyoçeşitlilik kayıplarının da arttığını söyledi.Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından sıcaklık değişikliklerine bağlı olarak biyoçeşitlilik kaybının ne durumda olduğunun tespit edilmesi için çeşitli ölçümler yapıldığını belirten Balkız, bazı bölgelerde yüzde 50 ila 75 oranında biyoçeşitlilik kaybına rastlandığını, Türkiye'nin belirli noktalarında da bu azalmaların görüldüğünü ifade etti. Artan hava sıcaklıklarına bağlı oluşan biyoçeşitlilik kayıplarına karşı canlı türlerinin çeşitli savunma mekanizmaları geliştirdiğini aktaran Balkız, "Özellikle hareketli türlerin yayılışında farklılaşmalar bekliyoruz. Güney enlemlerde gördüğümüz türleri biraz daha kuzey enlemlerde görmeye başlayabiliyoruz ama bu tabii ki, türün ne kadar özelleşmiş olduğuna bağlı olarak zorlaşabilir. Örneğin, hareket kabiliyeti kısıtlı ve yalnızca belirli bir habitata özelleşmiş canlı türlerinin böyle bir adaptasyon kapasitesi olmayabiliyor. Türkiye’de hareketi kısıtlı, çok dar yayılışa sahip çok sayıda endemik bitki ve kelebek türü var. Bunların etkilenmesi, özelleşmemiş türlere kıyasla çok daha olumsuz oluyor." diye konuştu.İklim değişikliğinin etkilerinin artmasıyla popülasyonlarda azalmalar yaşanabileceği gibi bazı türlerin yok olabileceğini de kaydeden Balkız, yaşam alanı bozulan ve yeterli yiyecek bulamadığı için hayatını sürdürmekte zorlanan canlı türlerinin tehlike altında olduğunu, adaptasyon kapasitesi ve hareket gücü yüksek canlıların ise daha avantajlı gözüktüğünü sözlerine ekledi.- "Canlı türlerinin tükenmesi doğrudan biyoçeşitliliğin azalması demek"Biyoçeşitlilik kaybının sadece bitki ve hayvan türlerini değil, insan yaşamını da doğrudan etkilediğinden bahseden Balkız, şöyle devam etti:"Biyolojik çeşitliliğin bileşenlerinden biri de canlı türleri. Canlı türlerinin tükenmesi, doğrudan biyoçeşitliliğin azalması demek ama günümüzde canlıların biyolojik çeşitliliğinin azalmasının yalnızca doğayla ilişkisini sorgulamıyoruz, bu doğrudan iklim krizini de tetikliyor. Çünkü doğal ekosistemler ve barındırdıkları canlılar, iklim değişikliği ile mücadelede çok önemli ve dolayısıyla insan refahını da etkiliyor. O yüzden bir kayıptan söz ettiğimizde insan refahına olumsuz etkilerinden de mutlaka bahsetmek lazım."Hareket kabiliyeti düşük, insan faaliyetleri nedeniyle tehlike altında olan, halihazırda değişen koşullara adaptasyon kapasitesi az veya azalmış olan canlıların, diğer türlere göre daha büyük risk altında bulunduğunun altını çizen Balkız, bu canlıların korunması için yürütülecek çalışmaların başında iklim değişikliği ile mücadelenin geldiğini hatırlattı.Sıcaklık artışının 1,5 derece ile sınırlı tutulmasını amaçlayan Paris Anlaşması'nın hedeflerinden bahseden Balkız, "Daha yeşil enerji kaynaklarına geçilmesi ve çok ciddi yatırımlar yapılması lazım. Bunların dışında da elbette türlerin korunmasına yönelik de adımlar atılması bekleniyor. Türkiye'nin de üyesi olduğu Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi kapsamında karasal ve denizel korunan alanlarımızı yüzde 30’a yükseltmemiz gerekiyor." diye konuştu.Balkız, türlerin korunması için biyoçeşitliliği tehdit eden insan faaliyetlerinin azaltılması, doğa dostu tarım uygulamalarına geçilmesi, enerji yatırımlarının doğal kaynaklardan sürdürülebilir şekilde yapılması, tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi ve canlı türlerine yönelik koruma alanları ilan edilmesi önerilerinde bulundu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.