TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#KÖY

İLKHABER-Gazetesi - KÖY haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, KÖY haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Antalya'nın saklı cennetleri: Karadan ulaşılamayan bakir koylar Haber

Antalya'nın saklı cennetleri: Karadan ulaşılamayan bakir koylar

Antalya, sahip olduğu kumsallar, yemyeşil ormanlar ve tarihi güzellikleriyle dünyanın en fazla ziyaret edilen şehirlerinden biri olma özelliğini taşıyor. Şehrin karadan ulaşımı olmayan bakir koyları, tatilcileri hem doğal hem de tarihi bir yolculuğa çıkarıyor. Türk rivierasının en gözde noktalarından olan Antalya, Gazipaşa'dan Kaş'a uzanan 647 kilometrelik sahili boyunca, teknelerle ulaşılabilen bakir koylarıyla dikkat çekiyor. Bu koylar, Akdeniz'in eşsiz manzarasını sunarken, tatilcilere turkuaz renkli berrak sularında yüzme fırsatı veriyor. Antalya Tanıtım Vakfı Başkanı Yeliz Gül Ege, Antalya'nın yeşil ormanlar ve mavi denizin buluştuğu, 1500 metreye kadar yükselen koylarla dolu bir şehir olduğunu belirtti. Ege, “Yemyeşil ormanlar arasında, deniz yoluyla ulaşılabilen koylarımız gerçek bir doğa harikası. Likya Yolu üzerinde yürüyerek ulaşılabilen bu koylar, turistlerin büyük ilgisini çekiyor” dedi.  "Akdeniz fokları, caretta carettaları görebiliyorlar" Antalya'nın dağların, yemyeşil ormanların denizle buluştuğu koylara sahip olduğunu dile getiren Ege, "Yemyeşil ormanlar arasında olma özelliğiyle başka ülkelerde pek de rastlanmayan koylara sahibiz. Çok fazla bilinen koylar olduğu gibi bilinmeyen, keşfe çok açık, deniz yoluyla ulaşılabilen koylarımız gerçek bir doğa harikası. Likya Yolu üzerinde yürüyerek ulaşılabilen koylarımız turistlerin büyük ilgisini çekiyor." dedi. Koyların zengin su altı güzelliklerine de sahip olduğuna işaret eden Ege, şöyle konuştu: "Tatilciler bu koylarda Akdeniz fokları, caretta carettaları görebiliyorlar. Bu koylarda kürek sörfü gibi su sporlar yapabiliyorlar. Antalya'nın tanıtımında en çok kullandığımız denizin daha farklı yönünü anlatmamız ve bu koyları tanıtım argümanı olarak kullanmamız yerinde olacaktır. Artık insanlar pandemiden sonra daha kendi başına kalabileceği, yalnız vakit geçirebileceği ortamları tercih ediyor. Antalya'nın karadan ulaşımı olmayan koyları da tam da insanların istediği bu dinginliği tatilcilere sunuyor." Yeliz Gül Ege, bakir koylara ulaşan tatilcilerin ayak izleri dışında arkalarında başka hiçbir şey bırakmaması gerektiğine dikkati çekti. Antalya'nın koylarının bazılarının da tarihle iç içe olduğunun altını çizen Ege, "Mavi ve yeşilden bahsediyoruz ama en çok ilgi çeken de tarihi kalıntılar. İnsanlar Olimpos, Kekova, Phaselis gibi bölgelerdeki koylarda tarihle iç içe yüzebiliyor." ifadelerini kullandı.

Anadolu’nun İsim Babası: Kırmızı ebe efsanesi Haber

Anadolu’nun İsim Babası: Kırmızı ebe efsanesi

Ankara'nın Kızılcahamam ilçesine bağlı Taşlıca Köyü, yaşanan ‘Kırmızı Ebe' veya ‘Ayran Taşı' efsanesine göre Anadolu topraklarına isminin ilk verildiği yer olarak biliniyor. Tarih boyunca, ele geçirilmek adına birçok savaşlara ev sahipliği yapmış ve pek çok farklı topluluğun yaşadığı bir yer olan Anadolu toprakları, günümüzde İstanbul Boğazı ile Avrupa'dan ayrılan Asya Kıtası üzerinde kalan topraklar olarak tanımlanır. Geçmişten beri birçok farlı isimle de anılan Anadolu yarımadasının isminin nereden geldiğine dair de birçok efsane bulunmakta. Bu efsanelerden bir olan ‘Kırmızı Ebe' efsanesine göre Anadolu isminin, Taşlıca'daki Ayran Taşı ve Kırmızı Ebe'den geldiği söyleniyor. Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı olan Alaeddin Keykubat, Başköy Rum Kalesini fethetmek için yolda, günümüzde Ankara Kızılcahamam sınırları içerisinde bulunan Taşlıca köyüne uğruyor. Yıllar öncesinden gelip yerleşmiş olan kadın erenlerden Kırmızı Ebe ve de oğlu Oruç Gazi'nin yaşadığı köye gelen Alaeddin Keykubat ve askerleri, Kırmızı Ebe tarafından karşılanıyor. Burada Kırmızı Ebe, yayıkta yeni olarak hazırlamış olduğu ayranı askerle ikram etmek için orada bulunan taş oluğa döküyor. Bütün askerler hem ayranını içmesine rağmen taş oluktaki ayran bitmiyor. Askerler teker teker ayran içip ve de kaplarını doldururlarken Kırmızı Ebe ve askerler arasında “'Doldurun Gazilerim', ‘Doldur Ana', ‘Doldurun yavrularım', ‘Ana, dolu'” diyaloğu yaşanıyor. Diyaloğun ardından Rum diyarı olarak adlandırılan bölgeler zamanla hikayenin yayılmasıyla ‘Anadolu' olarak adlandırılıyor “Bu topraklara Anadolu verilmesi bundan kaynaklanıyor” Taşlıca köyü sakinlerinden Ali İhsan Gökmen, Kırmızı Ebe ve Anadolu hikayesini anlatarak, “Ayran taşının kısaca hikayesi Kırmızı Ebe'yle bağlantılıdır. Alaeddin Keykubat döneminde 1220-1237 yılları arasında vuku bulan bir hadise bu. Alaeddin Keykubat fetihten bu buraya gelirken burada mola veriyor bugünkü gibi bir sıcakta. Bu sırada Kırmızı Ebe elinde bir bakraç ayranla geliyor ve bu gördüğümüz ayran taşına bir bakraç ayranı boşaltıyor. Bunu gören askerler ayran taşının yanına gelip susuzluklarını gideriyor. Fakat bu sırda da ayran bitmiyor. Önce doldur ana diye nida eden askerler daha sonra ayranın bitmediğini görünce ‘ana dolu' diyorlar. Bu topraklara Anadolu verilmesi bundan kaynaklanıyor. Bunu gören Alaeddin Keykubat Kırmızı Ebe'ye ‘benden ne dilersin' diye soruyor. Kırmızı Ebe'de ‘sırtımdaki yavrumun iyi bir eğitim almasını ve bu bölgeden vergi alınmamasını istiyor. Alaeddin Keykubad bu dileğe karşılık bu bölgedeki toprakları Kırmızı Ebe'ye vakıf ediyor” şeklinde konuştu. “Kırmızı Ebe Türk töresini ve geleneğini yaşatan bir figürdür” Türk Kadınları Kültür Derneği üyesi Yazar Elçin Ödemiş, ise Kırmızı Ebe'nin Türk kadının simgesi olduğunu belirterek, “Kırmızı Ebe Türk töresini ve geleneğini yaşatan bir figürdür. Anadolu'ya adını veren diye geçer aslında birçok yerde de vardır Kırmızı Ebe hikayesi. Ama asıl Türkiye'de gündem olan ve Türkiye'de yer eden hikaye Kızılcahamam'dadır. Kırmızı Ebe'nin Alaeddin Keykubad döneminde yaşadığı söyleniyor ve büyük ihtimalle de öyledir. Çünkü vakfiyeler döneminde Oruç Gazi'ye ait bir vakfiye olduğunu ve bunun Alaeddin Keykubad dönemine ait olduğu geçiyor kayıtlarda” açıklamasında bulundu. “Kırmızı Ebe Baciyan-i Rum'dur” Kırmızı Ebe'nin, Alaeddin Keykubad döneminde Anadolu'ya isminin nasıl verildiğiyle ilgili bir menkıbeyle özdeşleştiğini ve bir Baciyan-i Rum olduğunu aktaran Ödemiş, “Baciyan'i Rum dünyanın ilk kadın teşkilatı ve Ahi Evran'ın eşi Fatma Bacı tarafından kurulmuştur. Daha doğrusu Ahi Evran ile birlikte kurulmuş bir teşkilatın Ankara Kızılcahamam Taşlıca Köyü'ndeki başı diyebiliriz Kırmızı Ebe'ye. Bu teşkilat savaş döneminde mesela Orhan Gazi'nin at börkünü Baciyan-i Rumlar yapmıştır. Kırmızı Ebe de burada kilim, hasat, aklınıza gelebilecek deri ve yün işlemleri, yaşlı bakımı, çeyiz düzme gibi şeyleri bu teşkilat yapıyor. Ayrıca savaş döneminde de erlerin giysilerini hazırladıkları gibi yeri geldiğinde de savaşıyorlar. Bunu kayseri önündeki Moğol döneminde kadın erlerin olduğunu, 30 bine yakın bir süvari kadın birliği olduğunu biliyoruz. Bu yüzden Kırmızı Ebe'nin bu anlamda da bir varlığı söz konusu” ifadelerine yer verdi. “Kırmızı Ebe Alaeddin Keykubad'ın taht mücadelesi döneminde yaşamış” Ödemiş, Alaeddin Keykubad'ın, İzzeddin Keykavus ile taht mücadelesinde Ankara'da 2 sene kaldığını belirterek, “Kırmızı Ebe'nin Alaeddin Keykubad ile olan karşılaşması muhtemelen bu dönemde olmuştur. Elbette ki menkıbelere daha sonradan eklemeler olmuştur. Hep öyledir Dede Korkut hikayesi gibidir onlarda eklemeler gelmiştir. Büyük İhtimal Alaeddin Keykubad'ı tarafını tutanlardan birisiydi ve Alaeddin Keykubad da çiftliği bunlara bağışlamış oldu. Sadece mistik boyutunu geçecek ve gerçekçi bakacak olursak Oruç Gazi'ye Alaeddin Keykubad tarafından kendi taraflarını tuttukları için buralar çiftlik olarak verilmiştir ve Taşlıca köyünü Oruç Gazi ve annesi Kırmızı Ebe kurmuştur” şeklinde konuştu. “Kırmızı Ebe ile ‘Türk kadını misafirperverdir' bunu anlıyoruz” Kırmızı Ebe'ni Türk kadınını sembolize ettiğini de sözlerine ekleyen Ödemiş, “Kırmzı Ebe Türk kadının geride durmadığını, ileride durduğunu, kaç-göç yapmadığını, Anadolu'da kaç-göç olmadığını bize bire bir iletişim içerisinde olduğunu, halkın içerisinde olduğunu ve sosyal dünyanın içerisinde olduğunu gösterdiğini de görüyoruz. Kırmızı Ebe ile ‘Türk kadını misafirperverdir' bunu anlıyoruz. Bunu da bütün orduya ayran vermesinde anlıyoruz. Ayran hikayesi de burada bereketi temsil ediyor ve Türk İslam Kültürüne bereketin önemini anlattığı gibi okumanın ve duanın önemini anlıyoruz. Örneğin Türk kadını bir şey yaparken ‘Fatma Ana'nın eli değsin derler. Kımızı Ebe'de aynen bu şekilde ayranı çalmıştır. Sadece kendisi yoktur orada muhtemelen 40 kadın vardır yani diğer bacılar da vardır. Bunlar da askerlere ayran vermiştir” değerlendirmesinde bulundu.

Kadirli'de lavanta bahçesi köylülere yeni geçim kapısı açtı Haber

Kadirli'de lavanta bahçesi köylülere yeni geçim kapısı açtı

Osmaniye'nin Kadirli ilçesinde bir iş insanının dedesinden kalan ve kullanılmayan arazide yetiştirmeye başladığı lavanta, köylülere istihdam kapısı oluşturdu. İlçeye bağlı Bekereci köyünde dedesinden kalma 35 dönümlük atıl araziye 50 binden fazla lavanta fidesi eken Yunus Kandırmaz, 4 yıl içinde ektiği lavantalardan gelir elde etmeye başladı. Bahçede çapalamadan fide ekmeye, sulamadan hasada tüm işlerde köy sakinleri istihdam ediliyor. Hasadın ardından yağ yapımında kullanılmayan ve kozmetik firmalarına gönderilmeyen ürünler, bahçe sahibi tarafından köylülere hibe ediliyor. Köylüler, bu ürünlerden süs eşyası yapıp satarak ek gelir kazanıyor. Bahçede çalışan Bekereci köyü sakini 58 yaşındaki Yeter Yan, lavanta bahçesinin köylerinin tanıtımına büyük katkı sağladığını söyledi. Köylerinin adının artık lavantayla anılmaya başlandığını anlatan Yan, bahçenin kendileri için de gelir kapısı olduğunu dile getirdi. Yan, burada çalışmanın kolay ve rahat olduğunu anlatarak, "Bahçe, bizim geçinmemize de yardımcı oluyor. Mesela çapasını, sulamasını, biçmesini, her türlü toplamasını yapıyoruz. Maddi olarak bize her türlü yardımcı. Köyümüz için çok iyi oldu. Burada çalışmak da ayrı güzel. Her yer mis gibi kokuyor. Hiç yorulmuyoruz." diye konuştu. Köy sakini Hanife Kandırmaz da köylüleri ve akrabası olan Yunus Kandırmaz'ın kurduğu bahçenin kendileri için yeni bir gelir kaynağı olduğuna dikkati çekti. Bahçede 4 yıldan bu yana hemen her işte çalıştığını anlatan Kandırmaz, "Ben çocuklarımı üniversitede okuttum, hepsi memur oldu. Hepsini buradan kazandığım parayla okuttum. Buranın çapasını yapıyoruz. Çiçek zamanı çiçeğini toplayıp yağını yaptırıyoruz. Burası bizim için iyi bir uğraş, hobi oldu. Burada çalışmaktan çok mutluyuz." dedi. "Arazimizin insanlara gelir kapısı olmasından mutluyuz Bahçe sahibi Yunus Kandırmaz, endüstriyel makine imalatı yaptığını ve 4 yıl önce köyüne dönerek dedesinden kalma atıl durumdaki araziyi lavantayla değerlendirdiğini söyledi. Lavanta bahçesinde sürekli iş olduğunu anlatan Kandırmaz, kış mevsimi ektikleri fideleri, bahar aylarında çapalayıp suladıklarını, yaz mevsiminde de hasat ettiklerini belirtti. Burada elde ettikleri ürünlerin yağını çıkarmanın yanı sıra lavantadan ev ve iş yerleri için süs eşyaları da yaptıklarını anlatan Kandırmaz, şöyle konuştu: "Burada yıl boyunca 20-25 kişi çalışıyor. Bazen 35 kişiyi de bulabiliyor. Çapa zamanı buradaki işçilere 250-300 bin liralık bir ödenek ayırıyoruz. Dört kez çapa yapıyorlar. Diğer ekim, sulama ve hasat zamanı içinde 150-200 bin liralık bir ödenek var. Yani yıl içinde köylülerimize 500 bin liraya yakın bir ödeme yapıyoruz. Bu sezon bu rakamın üzerine çıkacağımızı da düşünüyoruz. Köylümüz, kendilerine istihdam sağlandığı için memnun olduklarını söylüyorlar. Biz de dededen kalma arazimizin insanlara gelir kapısı olmasından dolayı mutluyuz ayrıca köylülerimiz buradaki çiçeklerden yaptıkları süs eşyalarını da satarak ekstra gelir elde edebiliyor." Kandırmaz, lavanta bahçesi sayesinde hem köylerinin tanıtımını yaptıklarını hem de insanlara güzel bir istihdam kapısı oluşturduklarını kaydetti. 

Osmaniye'de cami kubbesine taşınan yuva yeniden leyleklerle buluştu Haber

Osmaniye'de cami kubbesine taşınan yuva yeniden leyleklerle buluştu

Osmaniye'de deprem nedeniyle hasar gören cami minaresinden vinç yardımıyla kaldırılıp ibadethanenin kubbesine yerleştirilen yuva, kuluçka için dönen leylek çifti ağırlıyor. Üzerinde leylek yuvasının bulunduğu Sakarcalık Köyü Camisi'nin minaresi, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023'teki depremlerde hasar gördü. Yuva, afetten 1 ay sonra, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar ile AFAD ekiplerince vinç yardımıyla kaldırılıp kubbede hazırlanan yeni yerine taşındı. Çalışmanın ardından hasarlı minare kontrollü şekilde yıkıldı. Havaların ısınmasıyla köye gelen leylek çift, ibadethanedeki yuvada kuluçkaya yattı. Sakarcalık köyündeki vatandaşlar da baharın simgesi misafirlerini sevinçle karşıladı. - "Köyümüzün simgesi oldular" Caminin imam hatibi Adem Koç,  leyleklere ev sahipliği yaptıkları için "leylekli köy" olarak anıldıklarını söyledi. Her yıl yuvadaki yumurtalardan çıkan yavruların gökyüzüyle buluşmasına şahitlik ettiklerini anlatan Koç, "Yeni yerine taşıdığımız yuvadan 1 yavru çıkmıştı. Bu yıl önce erkek, sonra dişi yuvaya döndü ve kuluçkaya yattı." diye konuştu. Koç, leyleklerle anılmaktan mutluluk duyduklarını ifade ederek, "Köyümüzün simgesi oldular, buraya şenlik katıyorlar. Yeniden gelmeleri bizi mutlu etti." dedi. Köy muhtarı Yusuf Caner Toktaş, bölgeye gelen leylek çiftin, yuvanın yeni yerine kısa zamanda alıştığını belirterek, şöyle konuştu: "Leyleklerimize tekrar kavuştuğumuz için memnunuz. Minaremizi tekrar yaptığımızda yuvayı da eski yerine taşıyacağız. Köyümüz her zaman 'leylekli köy' olarak anıldı. İnşallah bundan sonra da böyle anılmaya devam edeceğiz."

Gürer: Tarımın kalesi olan köyler tek tek düşüyor Haber

Gürer: Tarımın kalesi olan köyler tek tek düşüyor

Tekneçukur Köyünde hayvancılıkla uğraşan köylü sayısı 40’tan 1’e, hayvan sayısı ise 1000’den 30’a düştü. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Niğde Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyon Üyesi Ömer Fethi Gürer, Niğde’nin Ulukışla ilçesine bağlı Tekneçukur köyünü ziyaret etti. Köyde hayvancılıkla uğraşan Mehmet Esin ve hayvancılığı bırakan Tuncer Tunç, CHP Milletvekili Gürer'e hayvancılık başta olmak üzere tarımsal üretimde yaşadıkları sorunları anlattılar. YEM MALİYETLERİ HAYVANCILIĞI BIRAKTIRDI Köydeki hayvan varlığının 1000’den 30’a düştüğünü ve daha önce 40 kişinin hayvancılıkla uğraştığını belirten Mehmet Esin, şimdi köyde hayvancılık yapan tek kişinin kendisi olduğunu ifade etti. Gürer’in, “Hayvancılığı niye bıraktılar?” sorusu üzerine hayvancılığı yeni bırakan Tuncer Tunç, “Yemle baş edemedik. Yem pahalı, saman pahalı olunca mecbur bıraktık. Yemle samana yetişemedik” dedi. AHIR VE AĞIL BOŞALDI, ŞİMDİ DE EVLER BOŞALIYOR Köyde yem fiyatlarına tepki gösteren vatandaşlar, eskiden hayvancılıkla uğraşan bir hemşerilerini örnek göstererek şöyle dedi: “Şu arkadaşın 250 malı vardı. Bir tane malı kalmadı. Gücü yetmedi ki yem almaya. Bende de inek vardı, bende sattım. Ben mecbur kaldım, sattım.”  CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer’ e dert yanan besici 250 hayvanını satıp hayvancılığı bıraktığını söyledi.  CHP Milletvekili Gürer, köyde ahırları ve ağılların durumunu sorması üzerine Tuncer Tunç, “Ahırlar da boş, ağıllar da boş. Ahırı falan bırakın vekilim, evler bile boş” diyerek yanıt verdi. KÖYE SÜT BİLE BAŞKA KÖYDEN GELİYOR Köylerinde hayvancılığın bitmesi ile köyün süt ihtiyacını başka köylerden karşıladığını belirten Tunç, “Biz sütümüzü Hasangazi köyünde çiftlik kuran arkadaşımızdan alıyoruz” dedi.  KÖYLERDE TARIMSAL ÜRETİM BİTİYOR Köyde tarımsal üretimin tamamen bittiğini belirten Tunç, “Bizim köyde en fakirinin 3 tane ineği, 10 tane koyunu, 10 tane keçisi olurdu. Şimdi ise hiçbir şey yok. 22 yıldır bitti. Şu geldiğiniz arazilerde ben inek güderdim, inekleri milletin ekinine zarar vermeden geçireceğiz diye orman işletmesinin yetiştirmiş olduğu serbest yerlere ineklerimizi sürerdik. Şimdi arazi bomboş, komple bomboş. Milletin ekecek gücü yok.”dedi. KÜÇÜK AİLE TİPİ İŞLETMELER OLMADAN OLMAZ CHP’li Ömer Fethi Gürer, Niğde’nin köylerini sık sık ziyaret ettiğini ve burada üreticilerle bir araya geldiğini belirterek, “Yanlış tarım politikaları, tarımsal üretimin kalesi olan köylerin düşmesine sebep olmaktadır. Küçük aile tipi dediğimiz işletmelerin kapanması, ülke tarımına ciddi zararlar verecektir. Sadece büyük şirketlerle tarımsal üretimin sürdürebileceğinin düşünmesi ve bu yönde tarım politikaları benimsemesi, tarımsal üretimin sürdürülebilirliği açısından son derece yanlıştır. Kırsala dönüşün özendirilmesi ve tarımsal üretimin küçük aile tipi işletmelerinde içinde bulunduğu bir sistem içinde sürdürmek gerekmektedir. Bu yönde politikalar benimsenmeli, yapılan bu hata bir an önce düzeltilmeli ve köylerde tarımsal üretim içinde bulunan kişilere destek verilerek üretimin içinde kalması sağlanmalıdır. Kırsala ve köye ihtiyaç olan destekler verilmelidir.” dedi.

Osmaniyeli öğretmen afetten etkilenen bilim sanat sınıfını, okulun deposunda yeniden kurdu Haber

Osmaniyeli öğretmen afetten etkilenen bilim sanat sınıfını, okulun deposunda yeniden kurdu

Osmaniye'nin Kadirli ilçesinde öğretmen Rümeysa Çevlik, ailelerin desteğiyle düzenlediği okulun deposunda, depremde hasar gören bilim ve sanat sınıflarını yeniden faaliyete geçirdi. Kadirli ilçesine bağlı Kayasuyu köy ilkokulunun bahçesinde yer alan ana sınıfı, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'taki depremlerde hasar aldı. Okulda ana sınıfı öğretmeni olarak görev yapan Çevlik'in, hayırseverlerin katkısıyla öğrencilerin uzaya, bilime ve sanata ilgilerini artırmak için oluşturduğu iki sınıf da depremlerden etkilendi. Öğretmen Çevlik, hasarlı binadaki iki sınıftan kurtardığı malzemeleri, depremde hasar almayan okulun ilkokul bölümündeki depoya taşıdı. Velilerin de desteğiyle depoyu düzenleyerek bilim ve sanat sınıfı haline getiren Çevlik, öğrencilerinin hayallerini geliştirmeye devam ediyor. Ana sınıfı öğretmeni Rümeysa Çevlik, AA muhabirine, çocukların sanatsal ve bilimsel yönden gelişmesi için oluşturduğu iki sınıfın depremlerden etkilendiğini söyledi. Anaokulunun bulunduğu binaya yıkım kararı verilmesiyle büyük üzüntü yaşadığını anlatan Çevlik, "Ben bir öğretmendim ve pes edemezdim. 'Çocuklar yeni eğitim öğretim dönemine başlayacaklar, tekrardan bir sınıf oluşturmam lazım' dedim. İlkokul binamızda depo olarak kullanılan soğuk bir sınıfı sıcacık bir hale getirmeye çalıştım." diye konuştu. Çevlik, depodan oluşturduğu yeni sınıfının bir köşesine bilim ve sanat sınıfından kurtarabildiği materyalleri de koyduğunu belirtti. Oluşturduğu yeni sınıfın birtakım eksikleri olmasına rağmen öğrenciler için güzel bir bilim ve sanat atölyesi haline geldiğini anlatan Çevlik, şöyle konuştu: "Tekrardan çocukların hayallerini yeşertmek istiyorum. Çünkü sanat atölyesini de uzay bilim sınıfını da çocukların hayalleri için yapmıştık. Onların hayallerinin yıkılmasına gönlüm elvermez. Elimden geldiğince, yapabildiğim kadarıyla tekrar onları yeşertmeye çalışacağım. Çocuklarla, velilerimle birlikte tekrar atölye derslerimizi yapacağız." Çevlik, şu anda depodan dönüştürdükleri dersliğin yanı sıra okulun bahçesindeki "Doğadaki Sınıf"ta da etkinlikler yaptıklarını söyledi. Doğa ile uyumlu, geri dönüştürülebilen ve evlerde kolaylıkla bulunabilen malzemelerden oluşturduğu doğadaki sınıfta öğrencileriyle kitap okuyarak drama çalışmaları yaptıklarını belirten Çevlik, depremden önce oluşturduğu bu sınıfın Sabancı Vakfı Fark Yaratanlar Programı'nın 14. sezonunun "fark yaratanı" olarak seçildiğini kaydetti.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.