TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#KESK

İLKHABER-Gazetesi - KESK haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, KESK haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Çelik: TÜİK rakamlara takla attırarak gerçek enflasyonu gizliyor Haber

Çelik: TÜİK rakamlara takla attırarak gerçek enflasyonu gizliyor

Türkiye İstatistik Kurumu'nun TÜİK Adana Bölge Müdürlüğü önünde toplanan KESK Adana Şube üyeleri, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verilerine tepki göstermek için basın açıklaması düzenlendi. Basın açıklamasını KESK Adana Şubeler Platformu Adına Tüm Bel-Sen Adana Şube Başkanı  Mehmet Çelik okudu. Tüm Bel-Sen Adana Şube Başkanı Mehmet Çelik basın açıklamasında enflasyonun gerçek boyutlarının gizlendiğini iddia ederek, “TÜİK, hayat pahalılığını en az yarı yarıya düşük göstererek maaş artışlarımızı kara delik gibi yutmaya devam ediyor” dedi. “Hayat pahalılığını en az yarı yarıya düşük göstererek maaş artışlarımızı kara delik gibi yutmaya devam ediyor” Tüm Bel-Sen Adana Şube Başkanı Mehmet Çelik, “TÜİK yaşadığımız hayat pahalılığını en az yarı yarıya düşük göstererek maaş artışlarımızı kara delik gibi yutmaya devam ediyor. TÜİK şaşırtmadı! Bugün bir kez daha milyonların hakkını gasp etmeye yol açacak enflasyon verilerini açıkladı.  TÜİK’e göre Haziran enflasyonu aylık yüzde 1,64 yıllık enflasyon ise yüzde 71,60!  Milyonlarca kamu emekçisinin ve emeklinin maaş artışında önemli bir faktör olan altı aylık enflasyon ise yüzde 24,73!  TÜİK’ten bir saat önce açıklama yapan bağımsız iktisatçılardan oluşan Enflasyon Araştırma Grubuna göre ise enflasyon Haziranda aylık yüzde 4,24  altı aylık yüzde 41,16 yıllık yüzde 113,8 artmıştır” dedi. Çelik, "Yaşadığımız gerçek hayat pahalılığı ile ilgisi olmayan sanal rakamlar özellikle maaş zammı alacağımız dönemlerde daha da aşağı çekiliyor.  Biliyoruz ki, TÜİK yalan söylüyor! Biliyoruz ki, TÜİK rakamlara takla attırarak gerçek enflasyonu gizliyor! Biliyoruz ki, TÜİK, iktidarın talimatlarıyla, masa başı hesaplamalarla iktidarın daha baştan belirlediği rakamları açıklıyor. Biliyoruz ki, TÜİK gerçekler ortaya çıkmasın diye kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen enflasyon hesaplamasının temelini oluşturan madde fiyat listesini açıklamıyor. Biliyoruz ki, yandaş konfederasyonla yaptığı satış sözleşmeleri yetmiyormuş gibi TÜİK eliyle de alın terimize, emeğimize göz koyuyor” diyerek ifade etti. “Zam yağmuru altında kalacağımızı geçmiş Temmuz aylarından da biliyoruz” Mehmet Çelik basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “İktidarın ekonomi bürokratları dünya ekonomi tarihine geçecek şekilde kurnazlıklara, hilelere, gerçekleri ters yüz etmeye devam ediyorlar. İktidarın son hilesi TÜFE sepetinde azımsanmayacak bir ağırlığa sahip olan elektriğe yapılan zam oldu.  İktidar elektriğe asıl etkisini kış aylarında hissedeceğimiz şekilde yüzde 38’lik zam yaptı. Yapılan zam açıklandığı Haziran ayında değil 1 Temmuz’dan itibaren yürürlüğe girecek şekilde yapıldı. Böylece yapılan zam Haziran ayı enflasyon hesaplamasında dikkate alınmadı. Bu şekilde emekliler ve kamu emekçilerinin altı aylık maaş artışında yaklaşık 1 puanını gasp ettiler.  Bununla da yetinmediler başta akaryakıt olmak üzere iğneden ipliğe yapacakları zamları TÜİK’in altı aylık enflasyon hesaplamasının sonrasına bıraktılar. Bugün ve sonrasında zam yağmuru altında kalacağımızı geçmiş Temmuz aylarından da biliyoruz.” “Gerçek enflasyon, hayat pahalılığı altında kamu emekçileri, emeklileri ezim ezim eziliyor” Çelik, “Bu şekilde bırakalım maaşlarımıza yapılacak enflasyon oranındaki artışı alım gücü itibariyle var olanı da elimizden, cebimizden alıyorlar. İşin özü kamu emekçileri, emeklileri olarak yıllardır ne bütçeden hakkımızı ne de refahtan payımızı almadığımız gibi TÜİK eliyle her gün biraz daha yoksulluğa, sefalete terk ediliyoruz.  Yaşadığımız gerçek enflasyon, hayat pahalılığı altında kamu emekçileri, emeklileri ezim ezim eziliyor. Ortalama kira bedelinin en az 15 bin TL olduğu günümüzde 17 bin liraya mahkûm edilen asgari ücretliler inim inim inliyor. Asgari ücret Almanya’da 1.997, Hollanda’da 1.995, Belçika’da 1.955, İrlanda’da 1.910, ve Fransa’da 1.747 avrodur. İspanya 1.260 avro aylık asgari ücrete sahipken, ABD 1.156, Yunanistan 910, Portekiz 887, Malta 835, Polonya 811 ve Romanya 604 avro asgari ücrete sahiptir. Türkiye’de ise yaklaşık 485 euro’ya denk gelmektedir. Türkiye’de asgari ücret Avrupa ülkelerine göre dipte seyrederken böylesi açıklamalar yapmalarına’ bu kadarına da pes” diyoruz!” diyerek ifade etti. “Güvenli bir gelecek, güvenceli bir iş istiyoruz” Mehmet Çelik, “Güvenli bir gelecek, güvenceli bir iş istiyoruz. En düşük kamu emekçisi maaşının temmuz ayı itibari ile eş ve çocuk yardımı, kira yardımı, ulaşım ve yakacak yardımı gibi sosyal yardım kalemleri ile yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmasını istiyoruz. Bu rakamın üç ayda bir yoksulluk sınırında yaşanan artışa göre güncellenmesini, üzerine her çeyrekte yaşanan büyüme rakamlarının refah payı olarak eklenmesini istiyoruz. Sözü verilen kira yardımının yapılmasını, mülakatın kaldırılmasını istiyoruz. Servislerin kaldırılması kararından, kazanılmış haklarımıza göz dikilmesinden vazgeçilmesini istiyoruz. Kamu emekçilerinin söz ve karar sahibi olacağı demokratik bir çalışma yaşamı istiyoruz. Yandaş konfederasyonlarla yapılan ve yoksulluğumuzu derinleştiren toplu satış sözleşmesi değil, grevli özgür ve gerçek toplu sözleşme istiyoruz” dedi. “Gelin aydınlık yarınlar için bu karanlığı dağıtacak fiili ve meşru mücadeleyi yükseltelim” Çelik basın açıklamasını sonlandırırken kamu emekçilerine seslenerek şunları  söyledi: Buradan bir çağrımız da sendikalı sendikasız tüm kamu emekçilerinedir; TÜİK verilerine göre artışlar devam ettikçe, adaletsiz gelir vergisi dilimleri sürdükçe yeni vergi yasaları, kamuda tasarruf adı altında yeni saldırı paketleri geldikçe, TL döviz karşında değer yitirmeye devam ettikçe bugünleri de arayacak günleri yaşayacağız.  Gelin artık gına gelen bu oyuna dur diyelim.  Gelin yıllardır hepimize kaybettiren yoksulluk ve sefalet düzenine karşı insanca yaşayacak ücret, güvenceli iş, güvenli gelecek mücadelesinde alanlarda, işyerlerinde birleşelim. Gelin aydınlık yarınlar için bu karanlığı dağıtacak fiili ve meşru mücadeleyi yükseltelim.

Öğretmenlere saldırı protesto edildi Haber

Öğretmenlere saldırı protesto edildi

Atatürk Parkı’nda bir araya gelen eğitimciler basın açıklaması yaptı.  Açıklamaya siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri de katılarak destek verdi.  Açıklamada, KESK Dönem Sözcüsü Adana Şube Başkanı Fatih Toprak ve Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası kurucu üyesi Duygu Yılmaz birer konuşma yaptı. Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu asla kabul etmeyeceğiz İlkhaber Gazetesi'nden Bayram BULUT'un haberine göre; Burada ilk olarak konuşan Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası kurucu üyesi Duygu Yılmaz, meslektaşlarına dönük yapılan saldırıyı kınadı. Haklarını almak için süreksiz bir eylem başlattıklarını ve kararlı olduklarını dile getiren Yılmaz, “Sendikal mücadele hakkı meşru bir mücadele hakkıdır. Bizim olanı mücadele ederek kazanacağız. Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu asla kabul etmeyeceğiz” dedi. Haklı mücadelemiz için alanlardayız KESK Dönem Sözcüsü Fatih Toprak ise, “Bizler haklı mücadelemiz için alanlardayız, bizler kimseye saldırmıyoruz, sadece emeklerimizin karşılığını istiyoruz. Emeğimizin sömürülmesini istemiyoruz. Saldırıya uğramak istemiyoruz” diye konuştu. Baskılar bizi yıldıramaz Mücadeleyi büyüteceklerini aktaran Toprak, “Öğretmen Sendikası'nın haklı talepleri üzerinden; Öğretmenlik Meslek Kanunu ile yaşanılacak hak kayıplarına karşı, özel okul, ücretli, sözleşmeli, kadrolu, uzman, baş gibi sıfatlarla öğretmenlik mesleğine dayatılan parçalı istihdama karşı, atama yönetmeliğindeki hukuksuzluğa karşı, eğitimin ticari ve piyasacı uygulamalarına karşı ortak hareket ediyoruz. Eğitim Sen olarak mücadelemizi büyütüyoruz, dayanışma ile haklar alınana kadar arkadaşlarımız ile bir aradayız” şeklinde konuştu.

Haber-Sen ve Kesk'ten açıklama Haber

Haber-Sen ve Kesk'ten açıklama

PTT Genel Müdürlüğü’nün haksızlık ve hukuksuzluk yaptığını dile getiren Haber-Sen ve Kesk, bu konuyla ilgili Eğitim-Sen Şube Binası’nda basın toplantısı düzenledi. Açıklamayı Haber-Sen 7 No'lu Şube Sekreteri Ahmet Aydoğan okudu. Haber-Sen 7 No'lu Şube Sekreteri Ahmet Aydoğan, “Uzun süredir PTT’ de hukuksuzluk, liyakatsizlik ve baskıcı bir anlayış zuhur etmekte ve bu durum; emekçileri ruhsal, bedensel ve zihinsel olarak olumsuz etkilemektedir. Asırlık bir kurum olan PTT’nin kurumsal kimliğini zedelediği, yine kamu kurumunun liyakat ilkesinin çiğnenmesi sebebiyle hizmetin aksamasına neden olduğu, emekçiler açısından da aidiyet duygusunun yok edildiği ve çalışma barışının bozulduğu ayan beyan ortadadır” dedi. “PTT, EMEKÇİLERİ, “KÖLE” OLARAK MI GÖRÜLMEKTEDİR?” KESK ve Haber-Sen üyelerinin ve haksızlığa karşı çıkarak mahkemelerde hakkını aramak zorunda kalan tüm emekçilerin, uzun süredir “sürgünlere” maruz kaldığına vurgu yapan Aydoğan, “Elle tutulur bir gerekçe olmamasına rağmen, emekçiler soruşturmalara tabi tutulup, idari cezalarla sürgünlere maruz bırakılmaktadır. Örneğin, Ankara’ da “Cumartesi çalışılmaması” için dava açan ve kazanan bir emekçiye davanın kazanılması suçmuş gibi sürgünün dayatılması aynı zamanda zorunlu ve sürekli Cumartesi çalışmak istemediğini dilekçeyle belirten emekçilere sadece ilçelerde Cumartesi çalışması olmadığı yönünde tehdit niteliğindeki yazılı cevaplar aba altından sopa göstermekten başka bir şey değildir. Ne yazık ki hukuki sürecin uzun sürmesi artı bir mağduriyete sebep olmaktadır ve hukuk rejimin geldiği yer bakımından, sonuç ancak üst düzey mahkemelerde alınmaktadır, Danıştay ya da Anayasa Mahkemesi gibi. Soruyoruz: Emekçilerin bir ailesi yok mudur? Çocukları yok mudur? Anne- babaları yok mudur? PTT, emekçileri, “köle” olarak mı görülmektedir?” şeklinde konuştu. “İŞİMİZİ VİCDANİ, AHLAKİ VE MESAİ MEFHUMUNA UYARAK SAYGIN ŞEKİLDE YAPMAK İSTİYORUZ” Aydoğan, “İşimizi vicdani, ahlaki ve mesai mefhumuna uyarak saygın şekilde yapmak istiyoruz. Bu konuda hem üyelerimiz hem de birçok emekçi işini layıkıyla yapmasına rağmen PTT yönetim’ i hem personel eksikliğinden kaynaklı hem de artan iş yükü nedeniyle, emekçilere sözlü ve yazılı baskı kurmakta, bu da nitelikli hizmetin verilmemesine neden olmakla birlikte, emekçinin motivasyonunu düşürmektedir” diye kaydetti. Aydoğan, KESK/Haber-Sen 7 No’lu şube olarak neden sürekli kamuoyuna açıklama yapmak zorunda olduklarını da şu şekilde ifade etti: -“Sorunların çözümü istişare ve yapıcı bir eleştiri ile çözülmesi mümkün iken, hem idarecilerin hem de kontrolörlerin emekçilere saygın olmayan üslubu huzursuzluğa neden olmakta ve çalışanlarında onurunu incitmekte ve emekçileri kışkırtıcı durumla karşı karşıya kalmalarına neden olmakta ve bu durum, olumsuz sonuçlar doğurmakta, personelin haksızca soruşturmalara maruz kalmasına yol açmakta, çeşitli disiplin cezaları verilmekle beraber, soruşturmaya istinaden sürgüne maruz kalmaktadırlar, insanlık suçu olan sürgün artık, olağan bir durum hale gelmiştir. Tolere edilmemesi gereken birçok konuda Yandaş sendika üyeleri tolere edilirken üyemiz Metin Soyvural’ın aile bütünlüğü hiçe sayılarak sürgün edilmesini masumane olmadığı çok açıktır. -Kurum da Sendikal ayrımcılık artık, “hukuk normu” haline gelmiş olup, malum sarı dahi diyemeyeceğimiz iki sendikanın üyeleri dışında kimsenin il içi tayinleri vb.  Talepleri yerine getirilmemekte ancak sendikamızdan ya da diğer yeni kurulan sendikalardan istifa etmek şartıyla bu taleplerin karşılandığını gösteren onlarca örnek sayabiliriz. -Üyelerimize istifa etmeleri için baskı kurulmakta, geçici görevlendirme adı altında sağlık koşulları, evlerine olan uzaklık, çocuklarının küçük olup olmadığı dikkate alınmadan emekçiler mağdur edilmektedir. Örneğin aile bireyinin sağlık sorunu nedeni ile Adana’ ya tayinle gelen bir üyemiz, evinden onlarca km uzakta çalıştırılmakta ve çözüm mümkün iken salt KESK üyesi olduğu için mağdur edilmektedir. Kendi üyelerinin tayinleri hızlı ve personel norm durumuna bakılmadan yapılmaktadır. Bu atamaların da personel eksikliği yaşanan merkezlere sırtını idareye dayayamayan emekçilerinde geçici görevlendirmeyle koşullarına bakılmaksızın yapılıp hukuksuzluk burada da sürdürülmektedir. -Şubeler keyfi şekilde tek bırakılmakta ve buna Başmüdürlük hem onay vermekte hem de denetleme yapmamaktadır. -Cemalpaşa PTT Müdürlüğü personelinin sadece bir sendika üyeleri ile dolu olmasının açıklaması ne olabilir? Söz konusu merkezde babası kanser tedavisi gören üyemize yönelik geçici görevlendirmeyi bir tehdit unsuru olarak kullanıp istifa etmesi sağlanmıştır. Ne tesadüftür ki istifa ettikten sonra geçici görevlendirmeye tabi tutulmamıştır ve bunun gibi onlarca sendikal ayrımcılık sayabiliriz. -Adana PTT Baş Müdürlüğü ve merkez müdürleri adil bir yönetim anlayışından uzak bir idarecilik anlayışı sürdürmektedir...bunun nedeni bir kez daha ifade edersek, liyakatsiz atamalar ve malum iki sendikanın iktidar ve küçük ortağından aldığı güçle! Kurumlarda haksızca koltukları işgal etmeleridir. -Personel eksikliğini gidermesi gereken PTT yönetimi, artan iş yükü altında ezilen PTT emekçilerine angarya çalışmayı dayatarak Anayasal suç işlemektedir. Adana PTT Başmüdürlüğünün dağıtıcıları baskılama ve huzursuz etme anlayışı her geçen gün artarak devam etmektedir. Dağıtıcılara baskı ve saygın olmayan üslupla davranılmakta ve birçok memuru, sayı dayatmasından dolayı tebligat kanuna uymayarak, adli süreçlerle karşı karşıya bırakılmaktadır.” “UNUTMAYIN Kİ HAKİKATİ GİZLEMEYE KİMSENİN GÜCÜ YETMEMİŞTİR” PTT Genel Müdürlüğü ve Adana PTT Başmüdürlüğüne çağrılarını bir kez daha yapmak istediklerinin altını çizen Aydoğan, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Atamaların liyakat sınırları içerisinde yapılması, dağıtıcılara baskı kurulmaması, sendikal ayrımcılığın olmaması, soruşturmaların adil yürütecek kişiler tarafından yapılmasının sağlanmasına davet ediyoruz. Dile getirdiğimiz gerçekler karşısında, algı yarattığımız iddiasıyla sendikamızı hedef göstermekten ve sorunları görmezden gelmekten vazgeçin. Unutmayın ki hakikati gizlemeye kimsenin gücü yetmemiştir. Bir çağrımızda, bu korku imparatorluğu altında güvencesiz çalışan, her geçen gün hakları elinden alınan, PTT emekçilerinedir.” “TÜM EMEKÇİLERİ KESK HABER-SEN DE MÜCADELEYİ BÜYÜTMEYE ÇAĞIRIYORUZ” Her sendikanın vermesi gereken mücadeleyi, bugün sadece KESK/Haber-sen verdiği için cezalandırılmak istendiklerini, sendikal sorumluluklarının gereği üyelerinin ve tüm emekçilerin kendilerine ilettikleri sorun ve talepleri dile getirdikleri için, olmayan huzuru bozmakla suçlandıklarını aktaran Aydoğan, açıklamasını şu şekilde sonlandırdı: “Sorun sendikamız üye ve yöneticilerinde değildir. Sorun insanca çalışma koşulları isteyen PTT emekçilerinde değildir. Sorun sendikal sorumluluğunu yerine getirmeyip, baskıcı otoriter bir yönetim anlayışıyla, emekçilere korku salanlara arka çıkanlardadır. Emeğinizi yok sayan, güvencesiz çalışma koşullarını dayatan, iş barışını bozan baskı mobbing ve ayrımcılığa karşı sessiz kalarak zulmü destekleyen sendikalara karşı tüm emekçileri KESK Haber-Sen de mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.”

KESK Adana Kadın Meclisi kadın cinayetleriyle ilgili verileri açıkladı Haber

KESK Adana Kadın Meclisi kadın cinayetleriyle ilgili verileri açıkladı

KESK Adana Kadın Meclisi SES Adana Şubesi’nde kadın cinayetleriyle ilgili basın açıklaması düzenledi. Açıklamayı topluluk adına SES Kadın Sekreteri Selma Çınkır okudu. Şiddetin önlenebilir bir halk sağlığı sorunu ve bir suçu olduğunu söyleyen Çınkır, “Gücünü toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden alır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan, erkek/devletin kadınlar üzerinde zorbaca hakimiyet kurma isteği nedeniyle her yıl ülkemizde yüzlerce kadın katledilmektedir” dedi. ÇINKIR: 2023 YILINDA TÜRKİYE’DE 315 KADIN, İLİMİZDE 18 KADIN ERKEK ŞİDDETİ SONUCUNDA KATLEDİLDİ Katledilen kadınların verilerini toparlamak durumunda bırakıldıklarını aktaran Çınkır, “2023 yılında da kadınlar, sadece kadın oldukları ve boyun eğmedikleri için şiddete maruz kaldı ve katledildi. Geride bıraktığımız 2023 yılında Türkiye’de 315 kadın, İlimizde 18 kadın erkek şiddeti sonucunda katledildi.  Yine Türkiye genelinde 248 kadın, Adana’da ise 5 kadın şüpheli ölüm olarak kayıtlara geçti” şeklinde konuştu. ÇINKIR: KADINLAR ŞİDDETE BOYUN EĞSİN, ŞİKAYET ETMESİN İSTENİYOR Çınkır, açıklamasının devamında şunları söyledi: “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış kararıyla, etkili şekilde uygulanmayan 6284’ü kaldırma iştahlarıyla, kadın örgütlerini kapatma girişimleriyle, Medeni Kanunu’nda ve Anayasa’da gerici düzenlemeler yapma hevesleriyle, uyguladıkları cezasızlıkla-iyi hal indirimleriyle, laik ve bilimsel eğitimden uzaklaşmalarıyla, kadınlara “Erkeğinize hizmet edin, itaat edin” diyen kuruluşa milyarlarca lira kaynak ayırmalarıyla en nihayetinde zehirli dil ve uygulamalarıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirerek adeta kadın cinayetlerini meşrulaştırmaya çalışmakta, kadınları daha fazla şiddete açık hale getirmektedirler. Kadına karşı şiddetin temel sebebini cinsiyet eşitsizliği olarak tanımlayan İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz çıkışla, Sözleşme’nin şiddetle mücadelede devlete yüklediği önleyici sorumluluklar da terkedildi. Topluma anlatılanın aksine Sözleşme’den çıkılmasının asıl nedeni bu tanım ve yükümlülüklerdi. Hukuksuz çıkış kararı potansiyel failleri cesaretlendirirken, kadınların şiddete karşı direnme gücünü zayıflattı. İstanbul Sözleşmesi’nin ulusal mevzuatta tamamlayıcısı olarak hazırlanan 6284 sayılı Şiddetle Mücadele Yasası, çarpıtılmış iddialarla aşındırıldığı için uygulamada çoğu zaman devre dışı bırakılıyor. Amacı, kadınları ve çocukları şiddetten korumak olan bu Yasa da aile düşmanı ilan edildi. Ailenin asıl düşmanının şiddet olduğu gerçeğinin üzeri kapatılıyor, kadınlar şiddete boyun eğsin, şikayet etmesin isteniyor.” ÇINKIR: ‘HERKES HER ŞEYDEN SORUMLUDUR’ YAKLAŞIMINI TEMEL ALARAK, TÜM TOPLUMU BİRLİKTE MÜCADELE ETMEK İÇİN SORUMLULUK ALMAYA DAVET EDİYORUZ “Sesimizin sözümüzün ulaştığı her yerde, cinsiyet eşitsizliğinin şiddetle hatta ölümle sonuçlandığını anlatacak; asıl sebebin, eşitsizliği pekiştiren her söz ya da sessizlik, her eylem ya da eylemsizliktir diyeceğiz. ‘Herkes her şeyden sorumludur’ yaklaşımını temel alarak, tüm toplumu kadın erkek eşitsizliğinin diğer bütün eşitsizlikler kadar önemli olduğunu görmeye ve bu konuda birlikte mücadele etmek için sorumluluk almaya davet ediyoruz” diyen Çınkır, asıl meseleyi çözmek için yola çıkan kadınların, önlerine çıkan engellerle hedeflerine ulaşıncaya kadar hiç duraksamadan mücadele etmeye devam edeceklerini vurguladı. Çınkır, açıklamasının devamında şunları söyledi: “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini garanti altına alan yasalara; Anayasa’ya Medeni Kanuna 6284 sayılı kanuna, İstanbul Sözleşmesine ve diğer temel haklarla ilgili sözleşmelere dokunma, uygula demeye devam edeceğiz. Yoksullaştırılmayı reddeden, güvencesiz çalışmaya zorlanan, iş bulamayan ya da haklarını korumak için sendikalara üye olduğu için asılsız suçlamalarla işten çıkarılan kadınların hayatıyla ilgili bakanlıklara cinsiyete duyarlı bütçe oluşturun demeye devam edeceğiz. Demokratik, laik, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve barışın sağlandığı bir ülke için çalışmaktan yorulmayacağız.”

Kesk açıklama yaptı, Haber

Kesk açıklama yaptı, "Geçinemiyoruz" dedi

Kesk Adana'da gar önünde açıklama gerçekleştirdi. Açıklamayı Kesk Dönem Sözcüsü Belgin Işık yaptı. Işık, "TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı ile birlikte kamu emekçisi ve emeklilerinin enflasyon farkı dahil maaşlarındaki aylık artış yüzde 49,25 oldu. Bu yüzde 49,25'lik oranın yüzde 15'lik kısmı yetkili ama etkisiz yandaş sendikanın ocak zammı. Aralık ayı enflasyon rakamını %2.93 olarak açıklayan iktidar TÜİK eliyle gerçek enflasyon rakamlarını en az %25 oranında aşağıya çekmiştir" dedi. Kamu emekçileri ve emeklilerin bir kez daha “toplu sözleşme” denilen sefalet ücretine yetkili sendika tarafından mahkûm edildiğini söyleyen Işık, "Kamu emeklisi ve emekçisine yansıyan toplu sözleşme zammı ’dir. Geriye kalan enflasyon farkıdır. Kamuoyuna yansıtılan memurun %50 zam alması tamamen aldatmacadır. ENFLASYON FARKI zam değildir! 6 aylık enflasyondan kaynaklanan zararın telafi edilmesidir. Ki enflasyon rakamları da kasıtlı olarak düşük gösterilerek milyonlarca emekçi ve emekli mağdur edilmektedir. Olması gereken toplu sözleşme döneminde beklenen enflasyon ve refah payı da eklenerek zam oranlarının belirlenmesidir" şeklinde konuştu. Işık, konuşmasını şöyle sürdürdü: "15 Ocak maaş zammı derdimize derman olmayacaktır. Türk İş Aralık ayı verilerine göre, açlık sınırının 16 bin 483 liraya, yoksulluk sınırının 47 bin 009 liraya, bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyeti ise 18.796 liraya yükseldiği günümüzde ülkedeki her beş kişiden biri açlık sınırı altında bir gelirle yaşamaya çalışmaktadır. Bu rakamlarda kişilerin kendini sosyal ve kültürel alanda geliştirmesi için, yılda bir sefer bile olsa tatil yapma olanakları yer almamaktadır. Artık bir maaş birçok ilde sadece bir kiraya ya zor yetmekte ya da kira ücretinin bile altında kalmaktadır. 20 yıl önce en düşük emekli maaşı asgari ücretin üzerinde iken bugün her dört emekliden üçü asgari ücretin yarısına bile ulaşmayan sefalet aylığı ile yaşam mücadelesi vermektedir. Aradaki fark, günden güne nasıl da yoksullaştırıldığımızı gözler önüne sermektedir. Son 20 yılda kamu emekli ve emekçilerinin maaşları eridi ve 2023 yılı da bu açıdan en kötü dönem oldu." Işık, "Ülkenin zamlarla kavrulmakta, elektrikten doğalgaza, gıda ürünlerinden kiralara kadar uzanan zam kasırgası hız kesmeden sürmektedir.  Yarattıkları krizin faturasını krizi çıkaranlara ödetmek yerine emekçiye, emekliye ödetmek için adeta sermayeyle el ele verdikleri şu dönemde “krizin faturasını, krizi çıkaranlar ödesin” demeye ve emeğin hakkını talep etmek için bir araya gelmeye, üretimden gelen gücümüzü kullanmaya devam edeceğiz" diye kaydetti. Yaşanan ekonomik krizin siyasi bir tercihin sonucu olduğundan söz eden Işık, "İktidarın ekonomik modeli IMF’nin kemer sıkma politikaları gibi sert biçimde uygulanıyor, kemerin bir ucunda emek gelirleri sıkılıyor öte yanında ise vergi artışları ve zamlarla emekçinin harcanabilir geliri düşürülüyor. Toplumun bütün kesimlerini ezdikçe eziyor, emeğimizi her gün biraz daha değersizleştiriyor. Halk işsizlikle, açlıkla, yoksullukla, artan borçlarla mücadele ederken iktidar halâ bir avuç patrona ve yandaş zümreye yeni ayrıcalıklar tanıyor, muafiyetler getiriyor. Bu nedenle nüfusun yüzde 1’ini oluşturan ama ulusal servetin yüzde 54’ünü elinde tutan dolar milyarderleri büyüdükçe büyüyor. Bizler zam sağanağı altında inim inim inlerken tek sesli medyanın propagandasıyla yaşananların zorunluluktan kaynaklandığı, zamlarla ekonominin toparlanacağı, enflasyonun frenleneceği yalanı dolaşıma sokuluyor." "Kamu emekçisi, emekli olduğunda aylık olarak eline geçen rakam çalışırken aldığının ancak yarısı kadardır.  Emekçiler, günbegün artan enflasyon karşısında düşük ücretler nedeniyle emekli olamamaktadırlar. Tüm bu yaşananların sorumlusu iktidarın, kaynakları sermayeye aktarması, toplu satış sözleşmesi yapan yetkili ama etkisiz sendika Memur Sen ve olanlara müdahale etme gereği dahi duymayan muhalefettir. Oysa biz sendikal örgütlenmenin en önemli kazanımının Toplu İş Sözleşmesi (TİS) olduğunu biliyoruz. Bu sendikalar yüzünden TİS de içeriksiz ve işlevsiz hale gelmiştir. TİS’lerin satış sözleşmelerine döndüğü yetmezmiş gibi iktidar her seferinde tek taraflı ücret belirlemeleri ile TİS masasını da özellikle anlamsız hale getirmektedir" diyen Işık, isteklerini şu şekilde sıraladı: -Başta temel tüketim maddeleri olmak üzere yapılan zamlar geri alınsın. -Temel ücretler yoksulluk sınırı üzerine çıkarılsın. -Ücretler toplu sözleşmelerle belirlensin, her üç ayda bir yoksulluk sınırında yaşanan artışa göre güncellensin, üzerine her çeyrekte yaşanan büyüme rakamları refah payı olarak eklensin. -Vergide adalet sağlansın, az kazanandan az, çok kazandan çok verginin alındığı, artan oranlı servet vergisinin uygulandığı bir vergi düzeni getirilsin."

KESK Adana Şubeler Platformu memur ve emekli maaşlarının artırılması talebini dile getirdi Haber

KESK Adana Şubeler Platformu memur ve emekli maaşlarının artırılması talebini dile getirdi

KESK Adana Şubeler Platformu, memur ve emekli maaşları konusunda basın açıklaması yaptı. Adana’da bulunan TÜİK binası önünde açıklama yapan KESK Adana Şubeler Platformu adına basın açıklamasını Erol Eren okudu. Eren, KESK olarak memur ve emekli maaşlarının insanca yaşamaya yetecek yoksulluk sınırının üzerinde olacak şekilde artırılmasını istediklerini söyledi. TÜİK’in gerçekleri yansıtmayan enflasyon rakamlarına göre değil, yoksulluk sınırının üstünde insanca yaşamaya yetecek bir ücret talep ettiklerini aktaran Eren, “Toplumun bütün kesimleri en temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamakta dahi güçlük çeker hale getirildi. Artık yoksulluk değil, derinleşen yoksulluktan söz eder olduk” dedi. 2024 yılının ilk saatlerinde itibaren vergilerde, harçlarda, cezalarda, köprü ve otoyol geçiş ücretlerine yapılan zamlara dikkat çeken Eren, “Bu zamlar, diğer ürünlere yapılacak olan zamların habercisidir. Hal böyleyken inanırlığını yitiren TÜİK başka alemlerde yaşamaya , gerçeği yansıtmayan enflasyon verileriyle emekçinin, emeklinin, işçinin yoksulluğunu daha da derinleştirmeye devam ediyor. Resmi enflasyon rakamları bugün açıklandı. TÜİK’e göre enflasyon; aylık yüzde 2.93, altı aylık yüzde 37.5, yıllık yüzde 64.77 olmuştur.  Bağımsız iktisatçılardan oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG)’ın bugün açıkladığı verilerine göre aralık ayında enflasyon aylık yüzde 4.12 artmıştır,  yıllık ise yüzde 127.21 olarak gerçekleşmiştir” diye konuştu. Ülkedeki her beş kişiden birinin açlık sınırının altında bir gelirle yaşamaya çalıştığını belirten Eren, “Aralık ayı verilerine göre, açlık sınırının16 bin 483 liraya, yoksulluk sınırının 46 bin 837 liraya yükseldiği günümüzde ülkedeki her beş kişiden biri açlık sınırı altında bir gelirle yaşamaya çalışmaktadır. Asgari ücretin açıklandığı 27 Aralık tarihinden hemen sonra sadece 7 gün içinde Motorlu Taşıtlar Vergisine yüzde 58.46, kamuya ait otoyol ve köprü geçiş ücretlerine yüzde 76, Yap-İşlet-Devret modeliyle işletilen otoyol ve köprü geçiş ücretlerine yüzde 50 oranında zam yapılmıştır. Elektrikten doğalgaza, gıda ürünlerinden kiralara kadar uzanan zam kasırgası hız kesmeden sürmektedir” ifadelerini kullandı. Eren, KESK olarak memur ve emekli maaşları insanca yaşamaya yetecek yoksulluk sınırının üzerinde olacak şekilde artırılmasını istediklerini dile getirdi.

KESK bütçe taleplerini açıkladı Haber

KESK bütçe taleplerini açıkladı

Bayram BULUT- Ahmet AKDENİZ ADANA (İLKHABER)-KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Eser Demirçin, “Vergide adalet istiyoruz. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmasını istiyoruz” dedi. Adana'da KESK Şubeler Platformu tarafından "Halktan ve Emekten Yana Demokratik Bütçe İstiyoruz" konulu basın açıklaması yapıldı. İsmet İnönü Parkı içerisinde yapılan açıklamayı KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Eser Demirçin okudu. Demirçin, emeği ile geçinen kesimler olarak, halk olarak her geçen gün daha fazla yoksullaşıldığını söyledi. Bütçe haklarının önündeki engellerin kaldırılmasını istediklerini belirten Demirçin, “Vergide adalet istiyoruz. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmasını, belli bir servet düzeyinin üzerindeki zenginlerden servet vergisi alınmasını istiyoruz.  Kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına, tasfiyesine, özelleştirme soygununa son verilmesini istiyoruz.  Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılmasını istiyoruz. Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesini istiyoruz. Başta depremzedeler ve öğrenciler olmak üzere tüm dar gelirlilere kamusal, güvenli ve sağlıklı barınma olanaklarının sağlanmasını istiyoruz. Eğitimin her kademesindeki çocuklarımız için 1 öğün ücretsiz, sağlıklı yemek istiyoruz. İnsanca yaşamaya yetecek, yoksulluk sınırı üzerinde bir ücret istiyoruz. Bütçeden engellilere yönelik kamu hizmetlerinin geliştirilmesi için ayrılan payın arttırılmasını, kamuda engelli istihdamının arttırılmasını istiyoruz. Yoksulluğu önleyici, dar gelirlileri koruyucu tedbirlerin hayata geçirilmesi için temel gelir güvencesi istiyoruz” diye konuştu.

10 Ekim Ankara Gar Katliamı Adana'da da unutulmadı Haber

10 Ekim Ankara Gar Katliamı Adana'da da unutulmadı

CANSU ERSOY ADANA (İLKHABER) -Üzerinden 8 yıl geçen 10 Ekim Ankara Gar Katliamı Adana'da da unutulmadı. Adana Gar önünde konuyla ilgili açıklama yapıldı. Açıklamayı Adana Emek ve Demokrasi Güçleri adına KESK Dönem Sözcüsü M. Eser Demirçin okudu. "10 Ekim Ankara Gar Katliamı üzerinden 8 yıl geçti" diyen Demirçin, "10 Ekim 2015’te düzenlediğimiz “Emek, Barış Ve Demokrasi Mitingi”ne yapılan saldırıda 104 arkadaşımızı yitirdik, 500’e yakın arkadaşımız ise yaralandı. Aradan geçen 8 yılda patlamadan kaynaklı çok sayıda arkadaşımız farklı organ kayıplarıyla hayatlarını devam ettirmeye çalışmaktadır" dedi. 8 yılın herkesi aynı şekilde etkilemediğinden bahseden Demirçin, "Yüreğimiz kan ağlarken birileri statlarda  barış karanfillerimizi yuhalattı, insanlık suçları işleyen cani bir örgüte selam yolladı! Bizler ülkemizin geleceğine kara bir leke olarak düşen katliamda yitirdiklerimizi birer birer toprağa defnettiğimiz sıralarda katliamı önlemek bir yana adeta yol veren iktidar anketlerle oy hesabı derdine düştü. Katliam milyonların ruhunda, yüreğinde derin yaralar açarken, acının bir nebze olsun hafiflemesi için katliamın gerçek sorumlularının yakalanmasını beklerken yetkililer 'kokteyl örgüt' diyerek ilk karartmayı yaptılar. Barış karanfillerimizin aileleri, yakınları, avukatları ve biz mücadele arkadaşları katliamın gerçek suçlularının açığa çıkması için kılı kırk yararak belge ve delil ararken idareciler delilleri “dolaplarda unuttular”, kimisini de imha ettiler" diye belirtti. "GELİNEN AŞAMADA ORTAYA ÇIKAN GERÇEKLER BU KATLİAMIN ÖNÜNÜN AÇILDIĞI GÖSTERİLMEKTEDİR" Demirçin, "10 Ekim katliamından önce aynı merkezden planlandığı düşünülen 5 Haziran 2015 Diyarbakır ve 20 Temmuz 2015 Suruç katliamları yaşandı. Her üç katliamın sadece planlaması değil sözümüz ona 'ihmaller zinciri' de büyük benzerlikler taşımaktadır. Her ne hikmetse her üç katliamın öncesinde güvenlik güçleri ortadan kaybolmuş, arama noktaları kaldırılmıştır! Her üç katliamın dava süreci de birkaç maşaya ceza verilerek kapatılmak istenmektedir. Ve katliamlar zincirinin iktidarı sarsılan AKP’nin yeniden çoğunluğu sağlamasıyla bıçakla kesilir gibi kesilmesi sürecin politik arka planı için kafalardaki en önemli soru olarak varlığını korumaktadır" dedi ve konuşmasını şu şekilde sürdürdü: "10 Ekim Ankara Gar Katliamı, Türkiye devletinin başkentinin ortasında, bütün güvenlik bürokrasinin gözleri önünde gerçekleşti. Katliamı gerçekleştiren canilerin istihbarat tarafından takip edildiği, canlı bomba ihbarının olduğu, katliam sorumlularının istihbarat görevlileri ile katliam öncesinde ve sonrasında görüştüğü çok sayıda belge ile kanıtlandı. Katliamı gerçekleştiren IŞİD katilleri, patlama malzemeleri ile binlerce kilometre yolu adeta elini kolunu sallayarak, her hangi bir kontrole tabi olmadan geçti. Gelinen aşamada ortaya çıkan gerçekler bu katliamın önünün açıldığı göstermektedir. Sadece katliamın önü açılmamış, yüzlerce insan bir nefesle yaşama tutunmaya çalışırken, binlerce insanın yardım çığlığı yeri göğü inletirken, kamu görevlisi sıfatını taşıyanlardan bazıları alana gelen ambulansları durdurmuş, bazıları yerde yatan yaralılara biber gazı sıkarak, yardım etmeye çalışanlara saldırmıştır. Ambulanslardan önce TOMAlar, zırhlı araçlar alana gelmiştir!" "SAVCILIĞIN ALIĞI KISITLILIK KARARIYLA DOSYA GİZLENMEKTEDİR" "Katliam sorumlusu olmasına karşın kimliği tespit edilemediği iddia edilen, fotoğraf ve videolarda apaçık görünen ve X-Y diye kodlanan kişiler hakkındaki dosyada 5 yıldır tek bir işlem yapılmamıştır" diyen Demirçin, "Katliamla bağlantılı oldukları tespit edilen ve açık kimlikleri bilinen IŞİD militanları hakkında bir işlem yapılmadığı gibi, bütün evraklar avukatlarca sunulmasına karşın savcılığın aldığı kısıtlılık kararıyla dosya gizlenmektedir. Katliamın planlayıcısı ihbar edildiği, katliamdan bir gün önce kimlik bilgileri tespit edildiği halde hakkında hiçbir işlem yapmayan kamu görevlileri ve yargılama boyunca delilleri gizleyerek, evrak göndermekten imtina ederek görevini yapmayan kamu görevlileri hakkında tek bir işlem yapılmamıştır. Kamu görevlilerinin sorumluluklarını ortaya seren mülkiye müfettişleri raporunun elde edilmesi için açılan ve kazanılan davaya rağmen bugün hala evraklar katılan avukatlarına verilmemiştir" de diyerek 8 yıldır katliamın aydınlatılması, gerçek faillerin açığa çıkarılması için talep edilen esaslı bilgi ve belgelerin neredeyse tamamının reddedildiğini söyledi. "10 EKİM KATLİAMININ UNUTULMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ" Barış Karanfillerinin bu ülkenin eşitlikçi, laik, insan haklarına dayalı, demokratik bir hukuk devleti olması için mücadele eden herkesin yüreğinde olduğunu belirten Demirçin, açıklamasına şu şekilde son verdi: "Hiçbir canımızın hatırasına gölge düşürülmesine, 10 Ekim Katliamının unutulmasına izin vermeyeceğiz. Adalet mücadelemiz bu katliamda katillere yol verenler ve katliamın asıl sorumluları yargı önüne çıkarılıncaya ve cezalandırılıncaya kadar devam edecektir. Bugün; 42 ilde defnettiğimiz canlarımızın, yüzlerce yaralımızın ve on binlerce yoldaşımızın sözü işçilerin, kamu emekçilerinin eylemlerinde ve grevlerinde, kadınların özgürlük mücadelesinde, ekoloji savunusunda yaşıyor. Bizler IŞİD’e ve IŞİD zihniyetine, gericiliğe, laiklik karşıtı faaliyetlere, halklarımızın düşmanlaştırılmasına teslim olmadık, olmayacağız. Ülkemizde, bölgemizde ve dünyada bedeli ne olursa olsun barış politikasından ısrar etmeye devam edeceğiz. Yitirdiğimiz arkadaşlarımızın bizlere bıraktığı en değerli miras olan emek, barış, demokrasi mücadelesini hep beraber, kol kola omuz omuza büyütmeye kararlıyız. Er ya da geç, sorumlular cezalandırılacak; emek kazanacak, demokrasi kazanacak, barış kazanacak." Yapılan açıklamanın ardından karanfiller bırakıldı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.