TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#İMO Adana

İLKHABER-Gazetesi - İMO Adana haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, İMO Adana haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İMO Adana Şubesi'nden TOKİ'ye Göl Mahallesi tepkisi: TOKİ, Göl Mahallesi'ni betonlaştırıyor Haber

İMO Adana Şubesi'nden TOKİ'ye Göl Mahallesi tepkisi: TOKİ, Göl Mahallesi'ni betonlaştırıyor

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Adana Şube Başkanı Hıdır Çak, Göl Mahallesi'nde TOKİ tarafından yürütülen toplu konut projelerine sert tepki gösterdi. Çak, TOKİ'nin dar ve orta gelirli vatandaşlar için uygun fiyatlı konut üretmek yerine, yeşil alanları yok ederek ve yoğunluğu artırarak rant sağladığını savundu. Çak, Göl Mahallesi'nin yeşil alanları ve göl manzarasıyla Adanalıların nefes alabildiği bir yer olduğunu belirterek şunları söyledi; “Göl mahallesi, yeşil alanıyla, göl manzarasıyla her gelir grubundan Adanalıların aileleriyle, arkadaşlarıyla nefes alabildikleri bir yer olma özelliğine sahipti. Ama ne yazıktır ki burada artık göl manzaralı TOKİ konutları yükselmeye başladı. Öncelikle; TOKİ’lerin kuruluş amacını hatırlayalım, ne denmişti; dar ve orta gelirli vatandaşların konut sorununu çözmek! TOKİ’nin sayfasından da, kendi ifadeleriyle amacı “TOKİ; kuruluş felsefesine uygun olarak, özellikle dar gelirli vatandaşlarımızın konut beklentisini karşılamada bir “dost eli” anlayışıyla hizmet vermeye devam etmektedir” Göl Mahallesindeki, göl manzaralı evlerde, dar gelirli vatandaşımız oturma şansına sahip midir? Elbette ki Hayır’! Adana’nın bu güzel bölgesi betonlaştırılmaktadır.  Bu iklim değişikliğinde, giderek etkisini arttıran çevre sorunları altında ve de sıcaklığı dillere destan Adana’mızda; yeşil alanların korunması ve yüksek binalardan kaçınılması gerekirken tam tersi yapılmaktadır.   Kentsel dönüşüm adı altında birtakım şirketlere ve onların ortaklarına sermaye aktarımı yapılmaktadır. Belli şirketlere ayrıcalıklar sağlanmaktadır. Tam da bu nedenle diyoruz ki burada yapılan Kentsel Dönüşüm değil, kentsel soygundur.  TOKİ; sosyal devlet olmanın gereğini yerine getirme amacı güttüğünü belirtiyor olsa da, yapılanlar bunun tam tersini işaret ediyor. Şirketlerin öncülüğünde yürütülen bir toplu konut çalışmasının kamu yararını gözetilebileceğini düşünmek abesle iştigal etmektir. Bu bölgede iki inşaat alanı bulunmaktadır. Birincisi, 333 konutun yer aldığı 48 bin m2’nin üzerindeki alan, 247 milyon TL yaklaşık maliyetle bir şirkete ihale edilmiştir. TOKİ’nin şirketlere rant kazandırma yolundaki bir diğer faaliyeti olan gelir paylaşımı uygulaması ile de; 333 konutun inşa edildiği alanın hemen yanındaki, 50 bin m2 civarındaki alan, “satış karşılığı gelir paylaşımı işi” adı altında bir konsorsiyuma açık ihale usulü ile ihale edilmiştir. Hem de iki bölgede de, eskiden 2 katlı binalara iznin verilen 0.20, 0.40 yoğunluklar, yaklaşık 4 katına çıkarılarak! Hem de mesire alanına konut artı ticaret alan tanımlaması yapılarak! Tüm bu yoğunluk artışlı ayrıcalıklar, bu güzel alanda ihaleyi alan şirketlerin sermayesine katkıdır, karlarına katkıdır. Adanalıların zararınadır. Adanalıların nefes alacağı mesire alanının da bulunduğu bölgenin devlet eliyle işgalidir. Adnan Menderes’teki işgallerin önlenmesi gerekirken, yaratılan yoğunluk artışıyla, altyapı, trafik sorunu daha da artırılmaktadır. Boşuna buna Kentsel Soygun demiyoruz. Hepimizin gözü önünde Adana’mızın değerli bir bölgesi ranta kurban edilmektedir. Bugün artık, Toplu Konut İdaresi öncülüğündeki kentsel dönüşüm, kentsel toprakların sermaye olarak varsıllara aktarılmasına dönüşmüştür. Göl mahallesindeki uygulama, bunun tipik bir örneğidir. Unutulmamalıdır ki, devletin görevi çevreyi, kent topraklarını, yeşil alanları korumaktır. Vatandaşların oturabileceği ucuz, sağlıklı, yaşanabilir konutlar üretmektir. Bizim hatırlatmak istediğimiz, işte tam da budur!”

Çak: Kentsel dönüşüm ve ulaşım master planları uyumlu yapılmalı Haber

Çak: Kentsel dönüşüm ve ulaşım master planları uyumlu yapılmalı

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Adana Şubesi tarafından hazırlanan “Adana Yerel Yönetim Sorunları ve Çözüm Önerileri” bildirgesini okuyan İMO Adana Şube Başkanı Hıdır Çak,  kentte kentsel dönüşüm ve ulaşım master planının birbirine uyumlu yapılması gerektiğini söyledi. İLKHABER Gazetesi'nden Bayram Bulut'un haberine göre; Şube binasında yapılan basın toplantısında İMO Adana Şube Başkanı Hıdır Çak konuştu. Adana’nın,  kentte yaşayan insanların sosyal, kültürel yaşamlarını geliştiren planlamaya sahip, çevreye duyarlı,  çağdaş, güvenli bir kent kimliğine ulaşmasını istediklerini belirten Hıdır Çak, bu amaç doğrultusunda hazırladıkları “Adana Yerel Yönetim Sorunları ve Çözüm Önerileri” bildirgesi içeriğine dikkat çekti. BİRBİRİNE UYUMLU MASTER PLANLARI YAPILMALI Yeni yapılacak ulaşım ve kentsel master plana vurgu yapan Çak, “Kentsel Dönüşüm Master Planları, Ulaşım Master Planlarına uymuyorsa zaten 5 yıl sonra yapılacak kentsel dönüşüm çalışmalarında yapılan Ulaşım Master Planı boşa kalır işlemez. Bunun engellenmesi için ikisinin sekronize gitmesi gerekiyor. Kaynak sorunu olduğu söyleniyor. Biz belediyelere kentsel dönüşüm modeli üretmelerini öneriyoruz. Mevcut yapılan bir şey var. Alana gireceksin mevcut iki katlı 3 katlı 5 katlı binalar yıkacaksın. Yerine 10 katlı yapacaksın arada ki fazla katlardan kentsel dönüşüm masrafını çıkartacaksın. Bu model artık işlemiyor. Çok fazla hak sahibinin olduğu yerlerde bunu yapmanız mümkün değil farklı modeller geliştirilmesi gerekli” dedi. ADANA BUGÜN YOKSUL VE YOKSUN BİR KENT HALİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR Adana’nın çok sayıda sorununun bulunduğuna dikkat çeken Çak, “Merkezi yönetimce defalarca çıkarılan imar afları da tüm bunların üzerine tuz biber ekmiştir. Yakın tarihlere kadar ülke tarımının ana merkezi ve tarıma bağlı sanayinin gözbebeği olan Adana, bugün yoksul ve yoksun bir kent haline dönüşmüştür. Pek çok üretim yapan fabrika kapanmış, tarım tasfiye edilmiştir. Kamu yatırımlarının alt düzeyde gerçekleştirilmesi de eklenince ortaya yoksul, sağlıksız büyüyen çarpık bir kent çıkmıştır” dedi. KENTİMİZİN DAHA YAŞANILIR KILINACAK ÇALIŞMALARA YÖNLENDİRİLMESİ GEREKLİ Adana yaşanılabilir bir kent olmaktan uzaklaştığını vurgulayan Çak, “Yerel yönetimin öncelikli yatırımlarını, bu tablonun ortadan kaldırılmasını sağlayacak ve kentimizi daha yaşanılır kılacak çalışmalara yönlendirmesi gerektiği tartışılmazdır. Bildirgemizde Adana sorunları ve çözüm önerilerimiz,   ‘deprem önlemleri ve yerel siyaset,   yerel yönetimler ve konut,  kentsel dönüşüm ve Adana,  sürdürülebilir imar planı,  ulaşım ve Adana  (Gelişmiş Kentin Kıstası: Metro ya da Hafif Raylı Sistem, Adana Kent İçi Ulaşıma dair Öneriler alt başlıklarıyla),  Adana’da ekolojik sorunlar ve çözüm önerileri’ başlıkları altında detaylarıyla inceledik, bakış açımızı ve çözüm önerilerimizi sunduk” diye konuştu. ADANA’DAKİ SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ YÖNÜNDE ADIMLAR ATILMALI İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şubesi olarak, Adana’nın,  kentte yaşayan insanların sosyal, kültürel yaşamlarını geliştiren planlamaya sahip, çevreye duyarlı,  çağdaş, güvenli bir kent kimliğine ulaşmasını istediklerini belirten Çak, “Mesleki ve toplumsal sorumluluğumuzun bir gereği olarak kent sorunlarını dile getirmekteki amacımız bu doğrultuda bir kent kimliğine ulaşılması ve Adana’daki sorunların çözümü yönünde adımlar atılmasını sağlamak içindir. Bunu sağlamak için vatandaşlarıyla, kurumlarıyla, yerel yönetimleriyle hepimize görev ve sorumluluk düşmektedir.  Ancak hiç kuşku yok ki bu görev ve sorumluluk birincil olarak bu çalışmaları yapmak üzere göreve talip olan, seçimler sonucu bu sorumluluğu ifa etmek üzere göreve başlayan ve başlayacak olan yerel yönetimlerimize düşmektedir” şeklinde konuştu.  YEREL YÖNETİMLERDEN BEKLENTİMİZ ŞUDUR Yerel yönetimlerden beklentilerini anlatan Çak, “Bu nedenle diyoruz ki; imar, inşaat, kentsel dönüşüm, riskli yapı ve benzeri tüm bu konular bilimsel, etik, güvenli bir çalışma anlayışı ile imara uygun tasarımlarla, projelere uyularak ve düzgün denetimle hayata geçirilmelidir. Yerel yönetimlerin; eşit, özgür, demokratik, bağımsız bir Türkiye yaratılmasında önemli yönetim organları olduğunu bilmenin bilinciyle, İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şubesi olarak görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşmaya, kentimizin sorunlarını ve çözüm önerilerimizi dile getirmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.   KENTLERİMİZİN VE İNSANLARIMIZIN GEREKSİNİMİ TOPLUMCU VE HALKÇI BELEDİYECİLİKTİR Çak sözlerini şöyle sürdürdü; “31 Mart 2024’de yerel seçimler yapılacaktır. Ülke gündemi yerel seçimlere odaklanmış durumdadır. Ne yazık ki, yerel demokrasiden, kent siyasetinden ve kentsel sorunlardan daha çok, hangi ismin hangi makama aday olduğu, partilerin kimi aday gösterdiğine dair haberler gündemi işgal etmekte; sistem tartışması, yapısal sorunlar ve çözüm önerileri değil, adaylar öne çıkmaktadır. Maalesef; kentlerimizin geleceğine dair umutlandırıcı bir süreç yaşanmamaktadır; kente dair, kente yaşayan insanlara dair anlamlı öneriler sunulmamaktadır. Yerel seçimleri bu sıkışıklıktan kurtarmak gerekmektedir. Yerel demokrasi tartışması ve kentin yaşadığı sahici sorunlar, uygulanabilir çözüm önerileri belirleyici olmalıdır. Açık ki, ülke ve dünya sorunlarından hareketle, yerel demokrasiyle zenginleştirilen bir programla kentlilerin karşısına çıkmak, altyapı, ulaşım, çevre, yapılaşma, imar, kentsel dönüşüm,  vb. konuları gündeme getirmek anlam taşıyacaktır. Yerel yönetim tartışmasını, sığ tartışmalardan çekip alarak, konuya kamu yararı ilkesiyle yaklaşmak;  kent yoksulluğundan, çevre kirliliğine, kentlilik bilincini oluşturmaktan, yerel demokrasi ve toplumcu belediyecilik kanallarını oluşturup işlevsel hale getirmeye kadar sorunların geniş bir yelpazede ele alınmasını sağlayacaktır. Kentlerimizin ve insanlarımızın gereksinimi “toplumcu ve halkçı belediyecilik” anlayışı ve uygulamalarıdır.  Bu çerçevede yerel yönetimlerin aktif halk katılımı ile yeniden yapılandırılması, hizmet üretimi ve dağıtımında toplumsal yararın öne çıkarılması, mali kaynakların sermaye güçlerine kapalı tutulması, istihdamda mesleki yeterlilik ve liyakatin yerleştirilmesi, personelin eğitimli kılınması, mühendis, mimar, şehir plancısı istihdamının sağlanması gerekmektedir.”

İMO Adana Şubesi yönetim kurulu, 25. dönem görev dağılımını belirledi Haber

İMO Adana Şubesi yönetim kurulu, 25. dönem görev dağılımını belirledi

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Adana Şubesinin, 10-11 Şubat 2024 tarihlerinde yapılan 25. Dönem Olağan Genel Kurulunda seçilen Yönetim Kurulu üyeleri, 15 Şubat 2024 tarihinde düzenledikleri ilk toplantıda görev dağılımını yaptı. Genel Kurulun verdiği yetkileri iki yıllık süreçte kullanacak olan Yönetim Kurulu yaptığı görev dağılımında;  Hıdır Çak Şube Başkanlığı görevini üstlendi; Mazlum Sevincek Sekreter Üye, Munise Şen Altuntaş Sayman Üye, Hava Basit, Anıl Kılınç, Ahmet Berdan Dinçyürek ve Recai Ünsal Ekinci Yönetim Kurulu üyeleri olarak yer aldı. 25. Dönemde Şube Başkanı olarak sorumluluk üstlenen Hıdır Çak, Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarıyla birlikte üzerlerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirmeye hazır olduklarını ve 25. Dönem çalışmalarını örgütlemeye başladıklarını ifade etti. Hıdır Çak meslek alanlarına ve kente dair konularda hassasiyetle ve kapsamlı bir çalışma yürüteceklerini ifade ederek;  25. Dönem Yönetim Kurulu olarak özellikle deprem, imar, ulaşım, riskli yapı süreçleri gibi mesleklerini yakından ilgilendiren konularda yapacakları araştırmaların, önerilerin geniş kesimlere ulaşmasını sağlamak üzere çalışmalarını programlamaya başladıklarını söyledi. Çak; İMO Adana Şubesinin tüm dönemlerde olduğu gibi mesleki yetkinliği artırmak ve toplumsal yarar anlayışından taviz vermeyeceğini belirterek; bilim ve tekniğin en önemli yol göstericileri olacağını da kaydetti. İMO Adana Şube Yönetim Kurulu yedek üyeleri ise Melike Yıldırım, Ejder Toksuk, Süleyman Esen, Nilüfer Abbasi Yergök,  Uğur Öderoldu, Yekda Murat Çakıroğlu ve Mehmet Emin Yüksekkaya’dan oluştu.

İMO Adana Şubesi: Kadına Yönelik Şiddet Son Bulana Kadar Mücadelemiz Sürecek Haber

İMO Adana Şubesi: Kadına Yönelik Şiddet Son Bulana Kadar Mücadelemiz Sürecek

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO)  Adana Şubesi Kadın İnşaat Mühendisleri Komisyonu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü nedeniyle açıklama yaptı. Açıklamada, şu ifadelere yer verildi: "Bundan 63 yıl önce, diktatörlüğe karşı direnirken rejim güçleri tarafından katledilen Mirabel kardeşlerin anısına ithafen, 25 Kasım tarihinin, dünyanın dört bir yanında kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü olarak simgeleştiğinin belirtildiği açıklamada; bugün de ülkemizde ve dünyada kadınların çok yönlü bir şiddet kuşatması altında yaşamaya çalıştıkları ifade edildi. Kadına yönelik şiddetin en temelde, cinsiyeti nedeniyle kadınlara uygulanan şiddeti ifade ettiği belirtilerek, kadına yönelik şiddetin salt fiziksel olmadığı gibi, duygusal, cinsel, ekonomik vb. biçimler aldığı da kaydedildi. Şiddetin en acımasız biçimlerine tanık olduğumuz bir çağda yaşadığımızın vurgulandığı açıklamada şu sözlere yer verildi: “Bugün Filistin'de uluslararası savaş kurallarının bile yok sayıldığı çatışmalarda kadınlar ilk hedefler arasında yer alıyor. Bölgesel çatışmalardan kaçan kadınlar göç yollarında ve mülteci konumunda bulundukları yerlerde insan onuruna aykırı muamelelerle şiddetin her türlüsüne maruz kalıyor. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadınlar eşleri, babaları, patronları vs. tarafından şiddet görüyor, katlediliyor, birçok sosyal ve ekonomik haktan mahrum bırakılıyor. Çalışan kadınlar, aynı işi yapıyor olsalar bile erkeklerden daha düşük ücretlerde çalıştırılırken birçok meslek grubunda cinsiyetleri nedeniyle ayrımcılığa uğruyor. Özel olarak meslek alanımızda birçok kadın inşaat mühendisi meslektaşımız, cinsiyet ayrımcılığını, mobbingi ve ücret eşitsizliğini yaşıyor. Hiç kuşkusuz ki kadına yönelik şiddetle mücadelede yasal düzenlemeler büyük önem taşımaktadır. Kadınların korunması konusunda sorumluluk sahibi olan devletin bu kapsamda halihazırda eksiklikleri ortadayken bir de İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin kadınların şiddete karşı korunması mücadelesine büyük zarar verdiği açıktır. Bununla beraber sorun yalnızca mevzuatla ilgili de değildir. Kadına yönelik şiddetin çözümü sosyal ve siyasal boyutları olan komplike bir konudur. Oysa bugün devletin en üst organlarında yer alanlara kadar, kadınların ne giyeceği, nasıl davranacağı, ne kadar çocuk doğuracağı, nasıl anne olacağı hakkında hükümler veriliyor, resmi kamu kurumları tarafından eşitlik ilkesini ve laikliği ayaklar altına alan açıklamalarla toplumda kadına yönelik şiddet besleniyor. Kadınlar evde, sokakta, işyerinde, çeşitli kamusal alanlarda şiddet görürken, cinsel istismara uğrarken, taciz edilirken kamu gücünü yanlarında göremedikleri, korunamadıkları gibi aksine; dayanışmak için yan yana geldiklerinde, mücadele için sokaklarda, meydanlarda buluştuklarında bu gücü karşılarında görüyor, bir de polis şiddetine maruz kalıyor. Biz kadın inşaat mühendisleri olarak, Türkiye'de ve dünyanın her yerinde şiddete, taciz ve cinsel istismara, her türlü eşitsizliğe karşı direnen kadınların yanında olduğumuzun altını çiziyoruz. Meslek alanımızda, ülkemizde ve tüm dünyada, uğradığımız haksızlıklar son bulana kadar Mirabel kardeşlerin kararlılığıyla mücadelemize devam edeceğiz.”

Aksungur: Depremlere karşı hazırlık yapılmalı Haber

Aksungur: Depremlere karşı hazırlık yapılmalı

Bayram BULUT -Ahmet Akdeniz ADANA (İLKHABER)-İMO Adana Şube Başkanı Hasan Aksungur, Marmara depreminin ardından geçen 20 yıllık sürede hiçbir konuda yeterli hazırlığın yapılmadığının 6 Şubat 2023 depremleriyle ortaya çıktığını söyledi. İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Adana Şubesi tarafından  17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Marmara Depreminin 24. yılı nedeniyle basın toplantısı düzenlendi. İnşaat Mühendisleri Odası’nda düzenlenen basın toplantısında konuşan İMO Adana Şube Başkanı Hasan Aksungur, tarihin yıkıcı depremlerinden olan 17 Ağustos Marmara Depreminin üzerinden 24 yıl, 6 Şubat Depremlerinin üzerindense 6 ay geçtiğini söyledi. Söz konusu depremlerin, coğrafyanın gördüğü en büyük depremlerden olduğunu belirten Aksungur, ortaya çıkan can ve mal kayıplarının nedeni olarak depremlerin büyüklüklerini göstermenin, şimdiye kadar çoktan alınması gereken önlemleri almayan, bilime ve mühendisliğe kulaklarını tıkayan anlayışın sığındığı bahaneden öte bir anlam olmadığını savundu. Marmara depreminin ardından geçen 20 yıllık sürede hiçbir konuda yeterli hazırlığın yapılmadığının 6 Şubat 2023 depremleriyle ortaya çıktığını savunan Aksungur, bunun göstergesinin depremin üzerinden henüz 6 ay geçmesine rağmen konunun yetkili kurum ve kuruluşların ve yöneticilerin gündeminden çıkmış olmasından, verilen sözlerin çoktan unutulmuş olmasından anlaşıldığını dile getirdi. Depremin üzerinden 6 ay geçmesine rağmen bölgede yıkımı beklenen ağır hasarlı yapıların tehlike yaratmaya devam ettiğini anlatan Aksungur, kontrolsüz bir şekilde yürütülen enkaz kaldırma işlemlerinin çevreye ve insan sağlığına zarar verdiğini kaydetti. Depremlerden korunmanın yolunun riskleri azaltmaktan geçtiğini vurgulayan Aksungur, var olan yapı stokunun büyük çoğunluğunun, deprem yönetmelikleri dikkate alınarak yapılmadığını; yapıların ya mühendislik hizmeti olmadan üretildiğini ya da yeterli düzeyde mühendislik hizmeti almamış olduğunu işaret etti. TBMM’nin İzmir Depremi sonrası kurduğu Araştırma Komisyonun Temmuz 2021 tarihli raporuna göre Türkiye’de 10 milyon civarında olan yapı stokunun 6-7 milyon civarında olan kısmı riskli yapı statüsünde olduğundan bahseden Aksungur, “Bu risk ortadan kaldırılmadığı veya azaltılmadığı sürece ülkemiz büyük yıkımlarla defalarca yüzleşeceği gibi, depremler sonrası müdahalelerde de yetersiz kalmaya mahkum olacaktır. Bugün riskli yapı miktarımız istatistiksel yöntemlerle tahmin edilmektedir. Oysa, Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planına göre 2017 yılına kadar ülkemizdeki yapı stokunun envanterinin çıkartılıp bunlara müdahale edilmesi gerekmekteydi. Ne yazık ki 2023 Türkiye’sinde yapı envanterin nasıl çıkarılacağının yöntemi bile belirlenmiş durumda değildir” dedi. İstanbul’da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının tahminlerine göre 600 bin civarında yapının riskli olduğu belirtildiğini dile getiren Aksungur, “Yine TBMM’nin Kahramanmaraş merkezli Depremlere ilişkin çıkarmış olduğu Mayıs 2023 tarihli raporundan anlaşıldığı üzere son 11 yıl içerisinde ülke genelinde 238 bin civarında riskli yapıya “Kentsel Dönüşüm” adı altında müdahale edilerek yenilenmesi sağlanmıştır. Yani 2012 yılından bu yana riskli olduğu düşünülen yapı miktarının sadece yüzde 3-4 civarındaki kısmı yenilenebilmiştir. Aynı durum çok ciddi bir deprem tehdidi altındaki İstanbul için de geçerlidir. Bir milyon beş yüz bin civarında yapının olduğu İstanbul’da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının tahminlerine göre 600 bin civarında yapının riskli olduğu belirtilmektedir. Buna karşılık 81 bin 228 binanın “Kentsel Dönüşüm” kapsamında yıkılıp yenilendiği TBMM’nin Mayıs 2023 tarihli raporunda ifade edilmektedir. Buna göre İstanbul’daki riskli yapı dönüşümünün son 11 yıl içeresin de yüzde 13-14 civarında kaldığı görülmektedir. Aynı yöntemlerle devam edilmesi halinde İstanbul’un “güvenli” bir yapılaşmaya kavuşması 80 yıl gibi bir zamana yayılacaktır” şeklinde konuştu. Aksungur sözlerini şöyle sürdürdü; “İstanbul’da dönüştürülen 81 bin 228 binadaki 381 bin 214 konut ve 53 bin 942 işyerine karşılık, 702 bin 593 konut ve 64 bin 256 işyeri yapıldığı ifade edilmektedir. Yüzde 85 civarındaki yoğunluk artışı kent üzerinde ulaşım, altyapı, sosyal olanaklar gibi konularda büyük bir baskı oluşturup yaşanamaz kentler yaratırken, deprem açısından da yapısal riskleri kentsel risklere dönüştürmektedir. Deprem risklerinin azaltılması kentsel yoğunluğun azaltılmasıyla doğru orantılıdır. Rant odaklı kentsel dönüşüm projeleri riskleri azaltmadığı gibi artırmaktadır. Kaldı ki gerçekten acil olarak dönüştürülmesi gereken binalar/bölgeler rant getirisi olmadığı takdirde kaderine terk edilmektedir. Rantsal getiriden faydalanmak için son dönemlerde yapılmış ve yapısal risk taşımayan bazı binaların da kentsel dönüşümden faydalanarak yıkılıp yeniden yapıldığı bilinen bir gerçektir. 6 Şubat depremlerinin; yapı denetim hizmeti en temelde bir kamu görevi olarak ele alınması önemini,  serbest piyasa koşullarına terk edilmesinin yanlış olduğunu açıkça gösteriyor. Çünkü bir yapı, mülkiyeti ister devlette, ister gerçek kişilerde, isterse özel kuruluşlarda olsun doğrudan toplumun güvenliğini, tarihini, kültürünü, konforunu, ekonomisini ve çevresini etkileyen/ilgilendiren bir varlıktır. Bu özelliklerinden dolayı yapılar kamusal varlıklardır. Üstelik 2019 yılına kadar müteahhitlerin kendi denetim şirketlerini belirlediği bir sistem yürürlükte olmuş ve 18 yıl boyunca müteahhitlerin kendi denetçilerini seçmesiyle yapı denetimi işleri yürümüştür. 2019’dan sonra müteahhidin kendisinin denetçiyi belirleme sisteminden çıkılarak havuz sistemine geçilmesi de sorunları çözmeye yetmemiştir.” Yapıların inşa aşamasındaki mühendislik hizmetlerinin hayati önemde olduğunu anlatan Aksungur, “Deprem ve diğer afetlerin yapılarda yaratmış olduğu hasarların çok büyük bir kısmının imalat kusurlarından kaynaklandığı bilinmesine rağmen inşa sürecinin temel aktörü olan şantiye şefliğine gerekli önem verilmemektedir. Uygulamada şantiye şefliği hizmeti sadece resmi prosedürleri tamamlamak amacıyla kağıt üzerinde kalmaktadır. Dolayısıyla Şantiye Şefliği formalite olmaktan çıkarılmalı, her şantiyede tam zamanlı olmak üzere bilgili ve işin gerektirdiği deneyime sahip mühendisler vasıtasıyla yapılması sağlanmalıdır. Bugün ne yazık ki, ülkemizde bir işi yapabilme yeterliliğine haiz olmanın ölçütü, diploma sahibi olmaktan geçmektedir. Diploma, mühendis ya da mimarın o konuda eğitim almış kişi olduğunu göstermenin yanı sıra o alandaki işi yetkinlikle yapabilmenin de göstergesi sayılmaktadır.  Oysa diplomanın belgelediği eğitim her koşulda çok önemli ve gerekli ise de bir işi gerektiği gibi yapabilmenin ölçütü olarak alınamaz. Bunun, öğretici, geliştirici, olgunlaştırıcı ve nitelikli bir uygulama deneyimi ile tamamlanması, bir başka deyişle, mühendisin düzeyli bir uygulamanın içinde pişmesi gerekmektedir. İnşaat mühendisliği çok geniş bir mühendislik dalı olma niteliğinin yanı sıra uygulaması ile de tecrübenin büyük öneme sahip olduğu bir meslek alanıdır. Dört yıllık bir mühendislik lisans eğitimini tamamlamak, mühendislik yetki ve sorumluluklarını kullanmak için yeterli değildir. Bu sebeple, inşaat mühendisliğinin ilgi alanına giren konularda halkın güvenli yaşam hakkının korunması ve yatırımların ekonomik sınırlar içerisinde kalması amacıyla “Yetkin Mühendislik” sisteminin hayata geçebilmesi için yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla 1938 yılından bugüne değiştirilmemiş olan 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Kanunu değiştirilmeli Meslek Odalarının kendi meslektaşlarını yetkinliklerine göre belgelendirme ve yetkilendirme hakkı getirilmelidir. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi meslek içi eğitim, mesleki bilgiyi-deneyimi ölçme ve değerlendirme, mesleki faaliyetlerin ve meslek etiğinin takibi gibi süreçler ancak Meslek Kuruluşları aracılığı ile yapılabilir ve sürekliliği sağlanabilir” diye konuştu. Aksungur sözlerini şöyle tamamladı; “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, gerek kamu kurumlarının, gerekse kamusal alanların ihtiyaç duyduğu nitelikli mühendislik hizmetlerini tanımlarken Meslek Odalarının belgelendirme sistemlerini baz almalıdır. İmar Kanunu, Yapı Denetim Kanunu, Afetlerle ilgili Kanunlar, İhale Kanunu gibi yapılaşmayı belirleyen pek çok kanun ve bağlı yönetmelik, şartname ve tebliğlerinde tarif edilmeye çalışılan mühendislik hizmetleri Meslek Odalarının vereceği belgeler ile tanımlanmalıdır.Sonuç olarak vurgulamak isteriz ki; Sağlıklı yapılaşma, nitelikli bilimsel/teknik kurallar, nitelikli eğitim, nitelikli mesleki hizmetler, nitelikli müteahhitlik ve nitelikli kamusal denetim ile mümkündür.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.