TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Göz Hastalıkları

İLKHABER-Gazetesi - Göz Hastalıkları haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Göz Hastalıkları haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Asena: Denize veya havuza mümkün olduğu ölçüde kontakt lensle girmemelerini öneriyoruz Haber

Asena: Denize veya havuza mümkün olduğu ölçüde kontakt lensle girmemelerini öneriyoruz

Yaz tatillerinde deniz ve havuz keyfi, her yaş grubundan insanın favori aktiviteleri arasında yer alıyor. Ancak, hijyen kurallarına uyulmayan havuzlarda göz rahatsızlıkları ortaya çıkabilir. Göz hastalıkları uzmanı Doç. Dr. Bilgehan Sezgin Asena, kontakt lens kullanıcılarının havuza girmemelerini önerirken, güneş ışınlarının göz sağlığı üzerindeki etkileri konusunda da uyarılarda bulundu. “Havuzlarda mikrop ürememesi için kullanılan klor, uzun yüzme sonrası göz sağlığına zarar verebilir” Doç. Dr. Bilgehan Sezgin Asena Kontakt lens kullananların havuza girerken çıkartması gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Özellikle kalabalık havuzlarda mikroplar daha fazla üremektedir. Bu nedenle havuzda uzun süre kalınmaması gerekir. Kontakt lens kullananların denize veya havuza mümkün olduğu ölçüde kontakt lensle girmemelerini öneriyoruz. Havuzlarda mikrop ürememesi için kullanılan klor, uzun yüzme sonrası göz sağlığına zarar verebilir. Bu nedenle yüzme gözlüğü kullanmak önemlidir. Havuzdan çıktıktan sonra duş alarak yüzünüzü yıkamanız da bir diğer önemli konu. Güneş kremi kullanırken de gözlerimizi iyi korumalıyız. Güneş kremi gözlerimize kaçtığı zaman içindeki kimyasallar tahrişe neden olabiliyor. Eğer krem gözümüze kaçarsa mutlaka bol suyla yıkamalıyız.” “Güneş ışınları göz kapağında ben, leke, tümör oluşumuna neden olabiliyor” Doç. Dr. Bilgehan Sezgin Asena, “Güneşin uzun yıllar içinde göz kapağında yaratabileceği hasar kansere uzanan ciddi hasarlara yol açabiliyor. Güneş ışınlarına maruz kalan gözde birçok hastalık meydana gelebileceği gibi, güneş ışınları göz kapağında ben, leke, tümör oluşumuna kadar varabilecek sonuçlara da neden olabiliyor. Özellikle çocuklar yazın, güneş ışınlarının altında fazla kalmamalı. Çocuklar güneşe mutlaka şapka ve kaliteli güneş gözlüğüyle çıkmalı. Zararlı güneş ışınlarından korunmak için de mutlaka kaliteli bir güneş gözlüğü kullanılması gerekiyor” dedi.

Gözlükte ‘ULTRAVİYOLE' olmazsa olmaz Haber

Gözlükte ‘ULTRAVİYOLE' olmazsa olmaz

Güneşin ışığının kar yüzeyine dik vurmasından dolayı çok yüksek ışık yansımasının olduğunu söyleyen Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Ataş, bu ışık yansımasından dolayı gözün korneasında hasar oluşabildiğini ifade etti. Vatandaşları kış aylarında ultraviyole filtreli gözlük kullanmaları yönünde uyaran Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Ataş, “Karla birlikte özellikle kayak yapacaklarda ve gözlerinde hassasiyet olanlarda gözle ilgili etkilenmeler olabiliyor. Güneşin ışığı kar yüzeyine dik vurduğu zaman çok yüksek orada ışık yansıması oluyor. Bu ışık yansımasından dolayı gözler ciddi oranda rahatsız olabiliyor. Hatta kar körlüğü dediğimiz bir olay var. Işığın zararlı etkilerinden dolayı gözün korneasında hasar oluşabiliyor. Bu hasardan dolayı hastalarımız çok ciddi ağrı, batma ve hatta görememe dediğimiz ciddi sıkıntılarla karşılaşabiliyorlar. Özellikle yüksek olunca bu etki daha da fazlalaşıyor. Erciyes gibi yüksek yerlerde ultraviyole ışıklarının etkileri daha da fazla oluşabiliyor. Ultraviyole ışığı çok yoğun bir enerji içermektedir. Göze çok ciddi yan etkileri olabilmektedir. Katarak oluşturabilmektedir. Kar körlüğü dediğimiz durumlara yol açabilmektedir. Bundan korunmak için özellikle kayak yapan kişilerin gözüne mutlaka ultraviyole özellikli gözlük takarak, korunması gerekmektedir” şeklinde konuştu. “Güneş gözlüğü sadece yaz aylarında kullanılmaz” Güneş gözlüğünün ultraviyole ışıklarına maruz kalmaması için kullanılmasının şart olduğunu belirten Ataş, “Güneş gözlüğü hep yaz gibi algılanıyor ama karda çok ciddi ışık yansıması olduğu için vatandaşlar ultraviyole ışığına maruz kalabiliyorlar. Kayak yapan kişilerin uzun süre kayak yaptıkları zaman ciddi göz problemleri oluşabiliyor. Bunu engellemek ve ışığın bu zararlı etkilerinden korunmak için biz mutlaka ultraviyole filtreli olan güneş gözlüklerini kullanmalarını öneriyoruz. Bu gözlüklerde de sertifikalı olan ve belli standartlar tarafından onaylanmış gözlüklerin kullanılmasında yarar var. Rasgele markasını bilmediğimiz ultraviyole filtresinin olup, olmadığından emin olmadığımız güneş gözlüklerini önermiyoruz. Ayrıca güneş gözlüğünün mutlaka biraz büyük olması ve gözü kapatmasını istiyoruz. Güneş gözlüklerinin darbelere dayanıklı olan ve kolay kırılmayacak camlı gözlüklerin kullanılmasında fayda var. Gözlükte renkten önemli olan ultraviyole filtresinin olmasıdır. Renk günlük kullanım amacına göre ya da zevklere göre farklılık gösterebiliyor. Ancak burada en önemlisi yüzde 100 ultraviyole filtresinin olmasıdır” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Sızmaz: “Lazer değil, kontrol altına alınamayan şeker kör eder” Haber

Prof. Dr. Sızmaz: “Lazer değil, kontrol altına alınamayan şeker kör eder”

ADANA (İLKHABER) - Göz Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Selçuk Sızmaz, diyabetin gözlere zararına ve yol açtığı “diyabetik retinopati” hastalığına dikkat çekerek diyabet hastalarının her yıl göz muayenesine gitmelerini tavsiye etti. Sızmaz, “Hastalar bazı tedavilerin körlükle sonuçlandığını düşünüyor. Ancak bu doğru değildir; görme kaybının nedeni lazer veya enjeksiyon değil, kontrol altına alınamayan şeker ve yetersiz tedavidir” dedi. Acıbadem Adana Hastanesi Göz Hastalıkları hekimi Prof. Dr. Selçuk Sızmaz, halk arasında yaygın olarak bilinen adıyla “şeker”, tıbbi literatürdeki adıyla “Diabetes mellitus” hastalığının, kanda glukoz (şeker) düzeylerinin kontrolsüz olarak yükselmesi ile seyreden bir hastalık olduğunu ifade ederek, kan şeker düzeyinin uzun süreler normalin üzerinde kalmasının damar sistemi, böbrek ve göz gibi organlarda hasar ile sonlandığını söyledi. Tüm dünyada endüstriyel gıda tüketimin artması ve bunun yanında değişen yaşam tarzına bağlı olarak bireylerin hareketlerinin azalması, obezitenin ve buna bağlı metabolik hastalıkların da yaygınlaşmasına yol açtığını belirten Prof. Dr. Sızmaz, şeker hastalığının, oluş mekanizmasına göre, Tip 1 ve Tip 2 olarak ayrı tipleri bulunduğunu; Tip 1’in genellikle genç, Tip 2’nin ise ileri yaşlarda meydana geldiğini anlattı. Prof. Dr. Sızmaz, şeker hastalığında gözün kornea, göz dışı kasları hareket ettiren sinirler ve görme siniri gibi farklı dokularında etkilenme olmakla birlikte, hastalığın gözdeki en önemli komplikasyonunun görme işlevinin ilk meydana geldiği doku olan retinada oluşan hasar olduğunu ve buna da “diyabetik retinopati” denildiğini ifade etti. “Tedavisiz kalırsa durum giderek kötüleşir” Hastalığın ilk evrelerinde retinada kanamalar ve damar yapısında bozulmalar görüldüğüne değinen Prof. Dr. Sızmaz, “Tedavisiz kalırsa, yeni damar oluşumlarının meydana gelmesi ile durum daha da kötüleşir. Tabloya hastalığın herhangi bir döneminde görme noktasında (sarı nokta) ödem oluşumu eklenebilir. Görme noktasında oluşan ödem görme düzeyinin çok ciddi şekilde düşmesine yol açacaktır. Hastalık tedavisiz kalırsa göz içine kanama, sinir tabakasında (retina) yırtılma ve ayrılma ve tedaviye dirençli göz tansiyonu yüksekliği gibi durumlar gelişebilir ve süreç kalıcı görme kaybı ile sonlanabilir” diye konuştu. Diyabetik retinopatinin Tip 1 diyabet hastalarında hastalığın başlangıcından daha uzun bir süre sonra ortaya çıkmakla birlikte daha şiddetli seyrettiğini ifade eden Prof. Dr. Sızmaz, Tip 2 diyabet hastalarında ise bu durumun tam tersi olduğunu, bulguların tanıdan nispeten kısa süre sonra ortaya çıktığını ancak daha hafif seyrettiğini anlattı. Kan şeker düzeyinin, bu hastalığın şiddeti açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sızmaz, “Şeker düzeyleri yüksek olan hastalarda hastalık şiddetli seyretmekte ve hızla kalıcı görme kaybı meydana gelme riski bulunmaktadır. Şeker düzeyi de kontrol için tek başına yeterli değildir; hastaların kan basıncı, böbrek fonksiyonu, kan yağları (kolesterol ve trigliserit) ve kan hücreleri değerleri yönünden de sıkı kontrol altında olması gerekmektedir” dedi. “Retinopati yoksa yılda 1 kez göz muayenesi gerekir” Sızmaz, hastalığın meydana gelişinin gecikmesi ve seyrinin yavaşlaması için bahsedilen kontrollerin çok önemli olduğunu, bunlara ek olarak, şeker hastalarının düzenli göz kontrollerinin yapılmasının erken tanı ve tedavi fırsatı sunduğunu sözlerine ekledi. Retinopati görülmeyen şeker hastalarının yılda 1 kez, retinopati ortaya çıkarsa hastalığın şiddetine göre göz doktorunun önerileri doğrultusunda muayene gerektiğini belirten Prof. Dr. Sızmaz, “Her seferinde ayrıntılı göz muayenesi yapılmalıdır. Retinopati başladıktan sonra optik koherens tomografi ve retina anjiyografisi gibi tetkikler de bulguların şiddetine göre planlanmalıdır. Her iki yöntemde de X ışını kullanımı söz konusu değildir. Sistemler optik prensiplere dayanarak çalışmaktadırlar. Optik koherens tomografi ile retinanın tabakaları daha ayrıntılı incelenebilmekte, hastalığın seyrine dair net veriler elde edilebilmektedir. Retina anjiyografisi de retina damarlarının durumunu ve retinanın dolaşımını göstermektedir. Sanılanın aksine, retina anjiyografisinin tedavi edici özelliği bulunmamaktadır” diye konuştu. “Lazer ve enjeksiyon uygulamaları kör etmez” Prof. Dr. Sızmaz, hastalığın ilerleyerek körlükle sonlanmasını önlemek için hastanın hem dahili hem de göz yönünden sıkı kontrol altında olması gerektiğinin altını çizerek, damarsal oluşumlar için lazer uygulamaları, sarı noktadaki ödemin tedavisi için göze enjeksiyon uygulamalarının tercih edildiğini; özellikle takiplerini düzenli yaptıran hastaların tedavisinde başarılı sonuçlar alındığını kaydetti. Son olarak doğru bilinen yanlışlara değinen Sızmaz, “Göz içine enjeksiyon ve lazer halihazırda şekere bağlı göz tutulumunun etkin tedavi yöntemleridir. Hastalar bazen bu tedavilerin körlükle sonuçlandığına dair yanlış algılara kapılmaktadırlar. Altını çizerek söylemek gerekirse; kör eden lazer veya enjeksiyon değil, kötü şeker kontrolü ve yetersiz tedavidir. Uygun takip ve tedavi altında çalışma yaşamından kopmayan çok sayıda hastamız da vardır” dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.