Alparslan: 1,2 milyar insan güvenilir içme suyuna ulaşamıyor
İlkhaber Gazetesi'nden Bayram BULUT'un haberine göre; Dünyadaki tüm canlılar içim yaşamsal önem taşıyan su, birçok ekosistemin temelini oluşturuyor. İnsan vücudunun fonksiyonlarını yerine getirmesi için şart olan su, bitkilerin ve hayvanların hayatta kalması için de önem taşıyor. Kuraklık ve çölleşme gibi problemlerle mücadelede önemli rol oynayan su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımı ise gelecek nesiller için hayati önem taşıyor.
Tarım, sanayi, enerji üretimi gibi birçok alanda kullanılan suyun önemine dikkat çekmek amacıyla her yıl 22 Mart tarihlerinde kutlanan Dünya Su Günü'nde de bu konuda farkındalık yaratacak önemli açıklamalarda gerçekleşiyor. Bu açıklamalardan birini de Gıda Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Şehmus Alparslan yaptı. Alparslan, suyu korumanın, yaşamı ve barışı korumak anlamı taşıdığını söyledi.
Suyun tüm canlılar için temel yaşam kaynağı olduğunu belirten Alparslan, “1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda alınan kararla, 22 Mart günü, su ve su sorunlarına dikkat çekmek amacı ile belirlenen temalar çerçevesinde çeşitli etkinliklerle kutlanan “Dünya Su Günü”nün 2024 yılı teması “Barış için Sudan Faydalanmak” olarak belirlenmiştir. Yıllardır kutlanan bu günde esas amaç, su krizinin önümüzdeki yıllarda insanlık için en temel sorun olacağını gündemde tutmaktır. Su; yerine başka bir şeyin konulamadığı, tüm canlılar için temel yaşam kaynağıdır. Yaşam için gerekli her hücre, doku, organ ve sistem suya ihtiyaç duyar. Bunun yanı sıra, insan sağlığı için gerekli olan kalsiyum, magnezyum gibi mineraller de su ile alınır” dedi.
İçilebilir su kaynaklarının sınırlı olduğuna dikkat çeken Alparslan, “Yeryüzünde 1 milyar 338 milyon km3 hacminde su olduğu hesaplanmaktadır. Yüzde 96,5’i okyanuslar ve denizlerde, insanların sağlıklı ve ekonomik bir biçimde kullanamayacağı tuzlu su şeklindedir. Buzullar 24 milyon km3 ve tuzlu yeraltı suları 12 milyon 870 bin km3 ile diğer su kaynaklarıdır. İnsanların evde, tarımsal ve sanayi üretiminde güvenle tüketecekleri su kaynakları dünyadaki toplam su kaynaklarının ancak %2,5 gibi küçük bir kısmıdır. Türkiye’de kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarı, kaynakların kirlenmesi ve nüfus artışı ile birlikte yıldan yıla azalış göstermektedir. Bu miktar 2000 yılında 1.652 m³ iken, % 19 azalışla 2021 yılında 1.342 m3 olmuştur. 2040 yılı tahminlerine göre 1120 m3 ile “su baskısı yaşayan ülkeler” arasında yer alacağı öngörülmektedir. Su yaşamın kaynağı olmasına rağmen, 1,2 milyar insan güvenilir içme suyuna ulaşamıyor. 2050 yılına kadar 350 milyon insanın şiddetli kuraklık nedeniyle su kıtlığı ile karşı karşıya kalacağı öngörülüyor” diye konuştu.
İçilebilir su kaynaklarının her geçen gün kirlendiğini vurgulayan Alparslan, “Su kaynaklarımız ev, sanayi ve maden atıklarının arıtılmaması, tarımda kontrolsüz pestisit ve hatalı gübre kullanımı, tarım arazilerinin azalması, sanayi işletmelerinin çevreyi ve suyu koruma konusunda duyarsız olmaları gibi pek çok etken sonucunda hızla kirlenmektedir. Bu durumdan gelişmekte ve az gelişmiş ülke nüfusları olumsuz etkilenmekte ve zarar görmektedir. Artan dünya nüfusu ve iklim değişikliğinin son yıllarda iklim krizine dönüşmesi de, su kaynaklarımızın korunmasının önemini artırmaktadır” şeklinde konuştu.
SU ADİL DAĞILMIYOR
Suyun eşit dağılımı konusunda görüşlerini bildiren Alparslan, “İçilebilir su kaynakları ne yazık ki dünyanın her yerine eşit dağılmıyor. Şanslı bölgeler yağış alırken, bazıları ya çok az ya da hiç yağış almıyor. Dünya nüfusunun yarısından fazlasına sahip Asya kıtası su kaynaklarının yüzde 36'sına sahipken; dünya nüfusunun sadece yüzde 6’sının yaşadığı Güney Amerika kıtasında kaynakların yüzde 26’sı bulunmaktadır. Su sıkıntısının en fazla yaşandığı Afrika kıtasında ise, sorun yetersiz kaynak değil, suyun adil paylaşılmamasıdır. Avrupa ile aynı nüfusa, ancak daha zengin su kaynağına sahip olan Afrika kıtasında, su kaynaklarının ticarileştirilmiş olması, kıta halkının suya erişimindeki en önemli engeldir. Son 20-25 yıllık süreçte suyun metalaştırıldığı küresel politikalar sonucunda, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 5'inin kullandığı suyun yönetimi uluslararası şirketlere geçmiştir” ifadelerini kullandı.
Suyun barışı sağlama ya da çatışmalara yol açma potansiyelinin olduğunu söyleyen Alparslan, “Suyun yetersiz olması, kirlenmesi ve erişimin zorlaşması gibi sorunlar, ülkeler arasındaki gerilimleri artırabileceği gibi, adil paylaşımı da küresel barış, istikrar ve refahı sağlama gücüne sahiptir. Ulusal sınırları dışında kalan su kaynaklarına bağımlı 3 milyardan fazla insanın, 24 ülke tarafından işbirliği anlaşmaları ile paylaşılan su kaynaklarına ulaşamaması, su yönetimi ve iş birliğinin önemini gözler önüne sermektedir. Su kaynaklarının korunması, ortak yönetimi ve adil paylaşımı, küresel barış, güvenlik ve istikrarı sağlamanın yanı sıra, gelecek nesillere yaşanabilir ve sürdürülebilir bir dünya bırakmak için de gerekliliktir. Bu bağlamda uluslararası diyalog ve işbirliği, su kaynakları konusundaki çatışmaları önlemek ve çözmek için önem taşımaktadır” dedi.
Suyun gelecek nesiller için korunması ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi gerektiğinin altını çizen Alparslan sözlerini şöyle sürdürdü;
“Su doğal bir kaynak olmanın ötesinde sağlık, hijyen, tarım, ekonomi ve ekosistemler için hayati önem taşımaktadır. Su kaynaklarının kirlenmesinin önlenmesi, arıtma teknolojileri ile evsel ve endüstriyel atık suyun geri kazanılması, yağmur suyunun toplanması ve depolanması, suyun verimli kullanımı gibi uygulamalar su kaynaklarının korunmasına katkıda bulunmaktadır. Bu amaçla sanayi şirketleri, belediyeler ve kamu kuruluşları yeterli bütçe ayırmalı, denetlemeler etkin şekilde gerçekleştirilmelidir.
“Kirleten öder veya temizler” kuralının benimsenmesi, kaçak ve kayıpların önlenmesi, yağmur sularının şehirlerin kanalizasyon şebekelerinde yok olup gitmesini engellemek için yerel yönetimlerin su toplama kanalları yapması, binalarda “yağmur suyu toplama tankı” zorunluluğu olması gibi tedbirler de su tasarrufu açısından önemlidir. Bunun yanında, evlerde suyun bireyler tarafından tasarruflu kullanılması, başta banyo ve tuvalet olmak üzere alınacak basit önlem ve uygulamalarla su israfının önlenmesi de, gelecek nesillere bırakılacak en kıymetli miraslardandır.
Ülkemizde belediyeler içme ve kullanma suları ile atık sular için şebeke sisteminin oluşturulması, yer altı ve yer üstü sularının tüketicilere sağlıklı şekilde ulaştırılması ve arıtma sistemlerinin kurulmasından sorumlu iken, Sağlık Bakanlığı da kontrolünden sorumludur. Kurumların görev ve denetimlerini etkin biçimde yapması, tüketicilerin güvenli suya ulaşmasının temel anahtarıdır.”