TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Doğa Derneği

İLKHABER-Gazetesi - Doğa Derneği haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Doğa Derneği haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Kuruyan Marmara Gölü'nün kurtarılması için acil atılması gereken adımlar Haber

Kuruyan Marmara Gölü'nün kurtarılması için acil atılması gereken adımlar

Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç, DSİ Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) arasında imzalanan "Marmara Gölü Sulak Alanı Rehabilitasyon Üzerine İş Birliği Protokolü" ile tarımsal faaliyetlerin yapılmasının mahkeme kararıyla durdurulduğu Marmara Gölü'nün kuraklıktan kurtarılması için, acil adımlar atılması gerektiğini bildirdi. Doğa Derneği’nin sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlarla birlikte Marmara Gölü’nün kuruyan tabanında tarımsal faaliyet için Manisa Valiliği, DSİ Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) arasında imzalanan iş birliği protokolüne ve sulak alan sınır revizyonu kararına karşı açtığı davada, mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi. Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç, dava ile ilgili bilirkişi raporlarının, alandaki uygulamaların Marmara Gölü sulak alan ekosistemini yok edeceği, bu uygulamalar yerine alana su sağlanması hâlinde bölgenin sulak alan ve göl niteliğini kazanmaya elverişli olduğunu ortaya koyduğunu söyledi. Manisa'daki Marmara Gölü'nün, Ramsar Sözleşmesi kapsamında hazırlanan Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’ne göre 2017 yılında 24893 hektar büyüklüğünde bir Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan olarak tescillendiğini anımsatan Kılıç, "Göl, Türkiye’deki 184 Önemli Kuş Alanı’ndan ve 305 Önemli Doğa Alanı’ndan biri. Alanda Türkiye’nin taraf olduğu Bern Sözleşmesi kapsamında koruma altında bulunan kuş türleri bulunuyor. Göl, endemik tatlı su balığı türlerine de ev sahipliği yapıyor. Marmara Gölü, onu besleyen suların kesilmesiyle kurutuldu. Ancak kurutulmuş olsa da göl ekolojik önemini korumaya devam ediyor." dedi. Gölü tarım alanına çeviren uygulamaların yasalara aykırı olduğunu öne süren Kılıç, şunları söyledi: "Manisa Valiliği, DSİ Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile TİGEM arasında 4 Kasım 2022’de Marmara Gölü Sulak Alanı Rehabilitasyon Üzerine İş Birliği Protokolü imzalandı. Protokol kapsamında göl TİGEM’e tahsis edilerek tarım alanına dönüştürüldü. Protokolün imzalanmasının ardından Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Ulusal Sulak Alan Komisyonu 8 Aralık 2022 tarih ve 37-2022/2 sayılı, 'Manisa İli Gölmarmara ilçesi sınırları içerisinde bulunan Marmara Gölü’nün eski haline gelmesi durumunda koruma bölgelerinin yeniden değerlendirilmesi kaydıyla, Revize Sulak Koruma Bölgeleri sınırlarının onaylanması ve uygulanması' kararıyla TİGEM’in uygulamalarını meşrulaştırdı. Davaya ilişkin bilirkişi raporunun ardından verilen yürütmenin durdurulması kararında, Mahkeme, sulak alanların öneminin üzerinde duran bilirkişi değerlendirmeleriyle birlikte, iklim değişikliği nedeniyle yağışsız günlerin arttığını, normal yağışların azaldığını ve şiddetli yağışların arttığını, bu durumun sonucu olarak acil durumlarda göl alanına ihtiyaç duyulabileceğini; tarım faaliyetleri için kullanılacak kimyasallar ve yapılacak faaliyetlerin, sulak alana zarar verebileceğini, gölün tarım alanına dönüştürülmesinin, sulak alanların ekolojik bütünlüğünü, dengeleyici yapısı ile ekosistem yapısını bozabileceği değerlendirmelerine dayanmış, söz konusu protokole ilişkin işlemlerde hukuka uygunluk bulunmadığını tespit etmiş, bununu sonucunda işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir." “Marmara Gölü’nün ivedilikle restore edilmesi gerekir” Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Kılıç, uluslararası öneme sahip bir sulak alan olma kriterlerini sağlayan bu alanın ivedilikle restore edilmesi gerekirken TİGEM’e tahsis edilerek tarıma açılmasının kabul edilemez olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti: Marmara Gölü için atılması gereken acil adımlar "Ulusal mevzuatımıza aykırı olan bu uygulamaya karşı sivil toplum kuruluşları bir arada mücadele ediyoruz. Mahkemenin belirlediği uzmanlar, göl ekosisteminin bu uygulamalardan olumsuz etkileneceğini ortaya koydu. Mahkeme heyeti bilim, hukuk ve vicdanla hareket ederek yürütmenin durdurulması kararını verdi. Mahkemeden şimdi iptal kararı vermesini bekliyoruz. Marmara Gölü Sulak alan ekosistemi bütüncül bir şekilde korunmadığı takdirde burada üreyen, kıtalar arası göç yolculuğunda beslenmek için burayı kullanan ve kışlayan kuş türleriyle ve endemik balık türlerinin yaşam alanı yok olmuş olacak. Acilen Gördes Barajı’ndan Marmara Gölü’ne su bırakılması, Ahmetli Regülatörü’nden Marmara Gölü’ne kış ve bahar aylarında su verilmesi, göl çevresindeki alternatif su kaynaklarından göle su sağlanması, Kum Çayı’nın nehir yatağında kontrolsüz ve denetimsiz kum ocağı işletme faaliyetlerinin sona erdirilmesi ve derivasyon hattında nehir yatağının düzenlenmesi, göl çevresinde tarımsal üretim kuyuları ve su çekiminin kontrol altına alınması gerekiyor."

Kavurucu sıcaklar, yılda sadece birkaç gün süren eyyam-ı bahuru aratmadı Haber

Kavurucu sıcaklar, yılda sadece birkaç gün süren eyyam-ı bahuru aratmadı

İklim değişikliğinin etkileri her geçen gün daha da belirginleşirken, dünyanın birçok bölgesi aşırı sıcaklar, şiddetli yağışlar ve beklenmedik meteorolojik olaylarla mücadele ediyor. Bu durum, hem insan hayatını hem de ekosistemleri olumsuz yönde etkiliyor. Özellikle haziran ayı başından itibaren başlayan ve yaşamı zorlaştıran kavurucu sıcaklar, yılda sadece birkaç gün süren eyyam-ı bahuru aratmıyor. İklim değişikliğinin etkileri her geçen gün daha da belirginleşirken, dünyanın birçok bölgesi aşırı sıcaklar, şiddetli yağışlar ve beklenmedik meteorolojik olaylarla mücadele ediyor. Bu durum, hem insan hayatını hem de ekosistemleri olumsuz yönde etkiliyor. Özellikle kavurucu sıcaklar, yaşamı zorlaştırırken, aynı zamanda tarım ve su kaynakları üzerinde de ciddi baskılar oluşturuyor. Son yıllarda yaşanan aşırı sıcakların, bir zamanlar sadece birkaç gün süren eyyam-ı bahuru anımsatır hâle geldiğini belirten uzmanlar, "İklim değişikliğinin tetiklediği bu olgu, birçok bölgede hayatı olumsuz etkilemeye devam ediyor." diyor. Kavurucu sıcakların, özellikle yaz aylarında kendini daha belirgin hissettirirken, sağlık sorunlarından tarımsal verim kayıplarına kadar geniş bir yelpazede sıkıntılara yol açtığına dikkati çeken uzmanlar, şu değerlendirmelerde bulunuyor: "Kavurucu sıcakların etkileri; ısı çarpması, sıvı kaybı ve solunum güçlüğü gibi sağlık sorunlarına neden olabilir. Özellikle yaşlılar, çocuklar ve kronik hastalığı olan bireyler, sıcak hava dalgalarından daha fazla etkileniyor. Yüksek sıcaklıklar, bitkilerin su ihtiyacını artırırken, kuraklığa neden olarak tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor. Bu durum, gıda fiyatları üzerindeki baskıları da artırarak beslenme güvenliğini tehdit ediyor. İklim değişikliği, bunların yanı sıra, su kaynaklarının azalmasına,  serinlemek için klima kullanımının artmasıyla enerji tüketimini yükseltmesine, şiddetli yağışlarla oluşan sele, dolu ve süper hücre fırtınası gibi meteorolojik olayların sıklığı ve şiddetini de artırmasına yol açıyor." "Ürünler, düzensiz sıcaklardan kavruluyor" Doğa Derneği’nin iklim değişikliğine vurgu yapılan paylaşımında ise şu ifadelere yer veriliyor: "Eyyam-ı bahur sıcaklarının artık ne zaman başladığını anlayamıyoruz. Eyyam-ı bahur, ağustosun genellikle ilk haftasındaki yılın en sıcak günlerine verilen isim. Yılın en sıcak günleri artık sadece bu dönem değil, yaz boyunca ara ara serinlese de kavuran sıcaklar eyyam-ı bahuru aratmadı. Bu sıcaklara 'ham erdiren' sıcakları da deniyor. Üzüm, domates ve incir gibi meyvelerin hamlarını olgunlaştıran bu sıcaklar, bazen bir hafta ya da iki hafta devam ediyor. Bu sene yaşadığımız gibi sıcakların zamanından önce gelmesi meyve ve sebzeyi olumsuz etkiliyor. Üzüm, ceviz ve daha birçok gıda ürünü düzensiz sıcaklardan kavrulabiliyor. Bu durum sadece insanlar için değil doğadaki diğer türlerin de gıdaya erişimini engelleyebiliyor."

Doğa Derneği'nden 'Hayvanları Koruma Kanunu' tepkisi Haber

Doğa Derneği'nden 'Hayvanları Koruma Kanunu' tepkisi

Doğanın sorunları için yapıcı ve yerinde çözümler üretmeyi ilke edinen Doğa Derneği, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaşan ‘Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin, sadece sokak hayvanları değil, yaban hayvanları için de olumsuz sonuçlar doğuracağını bildirdi. Doğa Derneği'nin sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşımda,  söz konusu kanun teklifinin kabul edilmesi, "Doğanın haklarını ihlal eden yasal uygulamalara bir yenisi daha eklendi." şeklinde yorumlandı. Yasanın hayata geçmesi durumunda, uygulama sürecinde sadece sokak hayvanlarının değil, yaban hayvanları için de olumsuz sonuçları olacağı vurgulanan paylaşımda, şunlar kaydedildi: "Sokak hayvanlarının toplanıp ölüme terk edilmeleri, toplanan köpeklerin yeterli barınak olmadığı için kırsal veya doğal alanlara bırakılması, bunun sonucunda yaban hayvanları üzerinde oluşan baskının artması ve hastalık problemleri, köpekler için zehirleme olaylarının artması ve bunun sonucunda yırtıcı kuşlar gibi yaban hayvanlarının da zehirlenerek ekosistem dengesinin bozulması, hayvanlara işkence olaylarının artması, insanlara zarar verdiği gerekçesiyle ayı, kurt ve yaban domuzu gibi hayvanların da öldürülmesinin önünün açılması bu problemlerden sadece birkaçı. Hem ulusal hukuk mevzuatımıza hem de hayvanların yaşam haklarına aykırı bu yasanın Anayasa mahkemesine götürülmesini ve orada iptal edilmesini bekliyoruz. Anayasada doğanın haklarının tanınması ve bu hakları ihlal eden tüm yasaların değişmesi için mücadelemize devam edeceğiz."

Marmara için büyük tehdit olan müsilaj, denizi oksijensiz bırakıyor Haber

Marmara için büyük tehdit olan müsilaj, denizi oksijensiz bırakıyor

Denizi oksijensiz bırakan müsilaj nedeniyle 2021 yılında ciddi bir çevre sorunu yaşanan Marmara Denizi için 22 maddeden oluşan eylem planının uygulanmaması halinde, benzer sorunun devam edeceği bildirildi. Doğa Derneği tarafından deniz salyası konusunda yapılan uyarıda, Marmara Denizi'nin, 2021’de müsilaj sonucu ciddi bir kriz yaşadığı anımsatıldı. Müsilajın, deniz ekosistemine nasıl zarar verdiğini değerlendirmek ve çözümlerin acil olarak uygulanması için yetkili kurumların bir araya geldiğini belirten Doğa Derneği yetkilileri, "Bu değerlendirmeler sonucu 22 maddeden oluşan bir eylem planı hazırladı. Özellikle deniz kirliliğinin azaltılmasına yönelik bu eylem planındaki maddeler uygulanmazsa, müsilaj yine deniz ekosistemine zarar vermeye devam edecek" ifadeleri kullandı.  Eylem planının, özellikle deniz kirliliğinin azaltılmasına yönelik stratejiler içerdiği ve bu maddelerin uygulanmaması durumunda müsilajın tekrar deniz ekosistemine zarar vermeye devam edeceği uyarısında bulunan Doğa Derneği yetkililer, şunları kaydetti: "Müsilajın nasıl oluştuğu sorusu, bu sorunun çözümünde anahtar bir rol oynuyor. Farklı coğrafyalardan gelen gemilerle taşınan balast sularında bulunan algler ve diğer mikroorganizmalar, denizdeki besin miktarındaki artış, ani su sıcaklığı değişimleri ve su kirliliği gibi faktörlerle hızla çoğalıyor. Bu mikroorganizmalar, denize şeffaf ve yapışkan bir madde salgılıyor; bu maddeye müsilaj ya da deniz salyası deniyor. Müsilaj, deniz yüzeyini kaplayarak suyun oksijen alımını engelliyor. Deniz tabanında yaşayan türler oksijensiz kaldığında, bu durum birçok canlı türünün ölümüne neden oluyor. Ayrıca, deniz çayırları gibi ekosistemin 'ciğerleri' olarak bilinen bitkiler, müsilaj nedeniyle fotosentez yapamıyor. Bu durum, ekosistemin toparlanmasını ve eski sağlığına kavuşmasını uzun yıllar gerektirebiliyor. Marmara Denizi'nin ekosistemini korumak ve müsilaj krizinin yeniden yaşanmaması için, Marmara Denizi Eylem Planı'nın tüm maddelerinin eksiksiz bir şekilde uygulanması gerekir. Ayrıca, tüm ekosistemlerin yaşam hakkının Anayasal güvence altına alınması, bu uygulamaların hayata geçirilmesi için kritik bir önem taşıyor."

Doğa Derneği, bazı alanların orman sınırları dışına çıkartılmasının iptalini isteyecek Haber

Doğa Derneği, bazı alanların orman sınırları dışına çıkartılmasının iptalini isteyecek

Doğa Derneği, İzmir’in Aliağa, İstanbul’un Beykoz, Artvin’in Şavşat ve Bitlis merkez olmak üzere dört ilde bazı alanların orman sınırları dışına çıkartılması konusunda Resmi Gazete’de yayımlanan kararın iptali için girişimde bulunacağını duyurdu. Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, İzmir’in Aliağa, İstanbul’un Beykoz, Artvin’in Şavşat ve Bitlis merkez olmak üzere dört ilde bazı alanlar orman sınırları dışına çıkartıldı. Doğa Derneği tarafından yapılan açıklamada, Orman Kanunu’nun Ek 16. Maddesine dayanılarak verilen kararla birlikte, 4 ildeki orman vasfından çıkan alanın, toplam 494.873,56 metrekare olduğu ve söz konusu alanın yaklaşık 69,33 futbol sahası büyüklüğünü bulduğuna işaret edildi. Orman sınırları dışına çıkartılan alanların çoğunun sanayi ve yerleşim yerlerinin yakınında yer aldığı belirtilen paylaşımda, "Kararın dayanağını oluşturan kanuna göre; bilimsel açıdan orman olarak muhafazasında yarar bulunmayan, tarım alanına dönüştürülemeyen alanlar, alan üzerinde yerleşim yeri bulunan ya da yerleşim yeri oluşturulmasına imkân olan, fiilen orman olmayan, taşlık, kayalık ve verimsiz yerler, orman vasfından çıkartılabilmektedir" denildi. Bu alanların, ormanlar için tampon görevi üstlendiği ve orman sınırlarını koruduğu savunulan Doğa Derneği paylaşımında, şunlar kaydedildi: "Bu kararlar, ormanlardaki yasadışı faaliyetleri de desteklemiş oluyor. Hâlihazırda fiilen ormanlık alan vasfında olan bölgelerin de orman vasfından çıkartıldığı bu düzenlemenin iptal edilmesi için tüm sivil toplum birlikte gereğini yapacağız."

Hobi bahçelerinin doğaya zarar verdiği iddiası Haber

Hobi bahçelerinin doğaya zarar verdiği iddiası

Beton yığınları arasından kurtularak doğayla baş başa kalmak ve yoğun iş hayatının stresinden uzaklaşmak isteyenler için tasarlanan hobi bahçelerinin, doğal ortama zarar verdiği iddia edildi. Son yıllarda şehirlerde hobi bahçelerine olan ilgi giderek artıyor. Beton yığınları arasında doğayla teması yeniden keşfetmek isteyenler için tasarlanan hobi bahçeleri, sakinlik ve yeşilin tadını çıkarmak için mükemmel mekânlar olarak öne çıkıyor. Farklı kentlerde kurulan hobi bahçeleri, şehir insanlarına küçük bir kaçış ve dinlenme imkânı sunuyor. Genellikle bireysel veya toplu şekilde kiralanabilen bu alanlar, küçük bahçe parçaları üzerinde ailelerin sebzelerini kendilerinin yetiştirmesine, çiçek ekmesine veya sadece doğanın içinde vakit geçirmelerine olanak tanıyor. Yoğun iş hayatının stresinden uzaklaşmak ve toprağa dokunarak huzur bulmak için ideal bir terapi alanı olarak görülen hobi bahçelerinin, özellikle doğal yaşam alanlarını, tarım arazilerini ve meraları tehdit ettiği öne sürülüyor. Hobi bahçeleri için doğal alanların kepçelerle düzenlenerek içlerine yollar yapılması ve dikenli tellerle bölünmesinin, doğal bitki örtüsünü yok ettiği belirtilen Doğa Derneği paylaşımına göre, bu durumun, biyoçeşitlilik, özellikle de yaban hayvanlarının yaşam alanı olumsuz etkilediğine dikkat çekildi.  Hobi bahçelerine karşı İzmir Orhanlı Vadisi’ndeki mücadelenin vurgulandığı paylaşımda, şunlar kaydedildi: "Bölgenin tarım düzeninin dışında bilinçsizce yapılan tarımsal faaliyetler yerel türlere zarar veriyor ve toprak yapısının dengesini bozuyor. Kullanılan kimyasallar, yağışlarla birlikte akarsu ve göllere karışıyor. Bu durum, sucul ekosistemlerde kirlenmeye ve su organizmalarının zarar görmesine yol açıyor. Hobi bahçesi alanlarına yapılan kaçak yapılaşma ve insan popülasyonun artış göstermesi, aynı zamanda kırsal alanların kültürünü ve yaşam biçimini de tehdit ediyor. Bu konuda hobi bahçesi satın alan kişilere ve yerel yönetimlere görevler düşüyor. Yerel yönetimlerin bu konuda daha aktif kontroller yaparak yasadışı yapılaşmanın önüne geçmesi ve 5403 sayılı 'Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na göre gerekli yaptırımları uygulaması gerekiyor.”

Anız yangınları, Anadolu bozkırlarını tehdit ediyor Haber

Anız yangınları, Anadolu bozkırlarını tehdit ediyor

Diyarbakır ve Mardin’de 15 kişinin hayatını kaybettiği, 70'ten fazla kişinin yaralandığı, yaklaşık 950 küçükbaş hayvanın telef olduğu anız yangını, dikkatleri, yabani tahıl ve baklagiller ile özel endemik bitkilerin bulunduğu, on bin yılı aşkın süredir hayvancılık ve tarımın yapıldığı Anadolu bozkırlarına çekti. Anadolu bozkırlarında meydana gelen her yangının, binlerce yıldır süren bir yaşam ve bu yaşamın üzerine kurulmuş kültürü de tehdit ettiği bildirildi. Anadolu bozkırları, Türkiye'nin iç bölgelerinde geniş bir alana yayılan ve biyolojik çeşitliliği, ekolojik dengeyi ve kültürel mirası bünyesinde barındıran önemli bir ekosistemi oluşturuyor. Bu bozkırlar, özellikle Orta Anadolu'nun kırsal alanlarında yaygın olarak bulunuyor ve birçok canlı türü için hayati bir yaşam alanı sunuyor. Tipik olarak düşük yağış alan bölgelerde yer alan ve bu nedenle kuraklığa dayanıklı bitki türlerinin egemen olduğu bir ekosistemi oluşturan Anadolu bozkırları, sahip olduğu bitki örtüsüyle toprak erozyonunu önlüyor, su döngüsüne katkıda bulunuyor ve karbon depolama kapasitesi yüksek olan bitkiler içeriyor. Anadolu bozkırları, biyolojik çeşitlilik açısından zengin bir alanı oluşturuyor. Birçok endemik bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapan bu bozkırlar, özellikle göçmen kuşlar için önemli bir geçiş yolu ve beslenme alanı olarak da kullanılıyor. Bu nedenle, hem yerli hem de göçmen türler için yaşamsal bir habitat sunuyor. Binlerce yıllık tarımsal geçmişi ve geleneksel hayvancılık kültürüyle insanların doğayla uyumlu bir şekilde yaşadıkları örnek bir alanı teşkil eden Anadolu bozkırları, bu nedenle kültürel açıdan da önem taşıyor. Anadolu bozkırlarının, sadece biyolojik çeşitlilik ve ekolojik denge açısından değil, aynı zamanda kültürel mirasın korunması ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliği açısından da büyük öneme sahip olduğu belirtiliyor. Uzmanlar, bilinçsiz tarımsal faaliyetler, avlanma, aşırı otlama, hayvancılık baskısı, yabancı türlerin istilası ve yangın tehditleri altında olan bu benzersiz ekosistemlerin korunması ve sürdürülebilirlik yönetiminin, hem yerel topluluklar hem de ulusal çapta doğa koruma çabaları için kritik bir gereklilik olduğuna işaret ediyor. Diyarbakır ve Mardin'deki anız yangını 15 bin 100 dönüm alanı etkiledi Diyarbakır ve Mardin’de 15 kişinin hayatını kaybettiği, 70'ten fazla kişinin yaralandığı, yaklaşık 950 küçükbaş hayvanın telef olduğu anız yangını ise dikkatleri, yabani tahıl ve baklagillerin, özel endemik bitkilerin bulunduğu, on bin yılı aşkın süredir hayvancılık ve tarımın yapıldığı Anadolu bozkırlarına çekti. Anadolu bozkırlarında meydana gelen her yangının, binlerce yıldır süren bir yaşam ve bu yaşamın üzerine kurulmuş kültürü de tehdit ettiği bildirildi. İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaoloğlu'nun açıklamasına göre, Diyarbakır bölgesinde 8 bin 100 dönüm, Mardin bölgesinde ise 7 bin dönüm olmak üzere 15 bin 100 dönüm arazi anız yangınından etkilendi. Anadolu bozkırlarındaki yangınlar, on binlerce yıllık Anadolu kültürünü yok ediyor Doğa Derneği tarafından yapılan açıklamada ise tedbirsizlik sonucu çıkan anız yangınında, bu bölgede yer alan bozkırdaki on binlerce yıllık Anadolu kültürünü yok ettiğini açıkladı. Diyarbakır ve Mardin’de meydana gelen yangınının çıkış nedeninin, sigorta yerine iletken tel sarılmış elektrik direği olduğu öne sürülen Doğa Derneği’nin açıklamasında, "Yangının çıktığı bölge, yabani tahıl ve baklagillerin yaşadığı, bozkıra özel endemik bitkilerin bulunduğu, on bin yılı aşkın süredir hayvancılık ve tarımın yapıldığı bir bölge. Bu yangından sadece binlerce canı ve binlerce dekar tarım alanını kaybetmedik. Her yangında binlerce yıldır süren bir yaşam ve bu yaşamın üzerine kurulmuş kültürü de kaybediyoruz. O zaman şu soruları tekrar soralım; Neden yangınlara hazır değiliz, neden gerekli önlemler alınmıyor, elektrik direklerine neden bakım yapılmadı, neden denetlemeden sorumlu kurum çalışmadı, neden yeterince ve hızlı müdahale edilemedi? Türkiye’nin yaklaşık 32 milyon hektarını oluşturan bu alanlardaki politikaların ve projelerin planlanmasında bozkır ekosistemi ve buradaki canlıların yaşam haklarının gözetilmesi, bozkırın tüm renklerinin yaşatılması gerekiyor. Daha fazla canı ve yaşam kültürümüzü kaybetmek istemiyoruz. Tüm kurumların gelecekte meydana gelecek yangınlara karşı sorumluluklarını, denetimlerini ve gerekli hazırlıklarını yapmasını talep ediyoruz."

Doğa Derneği, 'Çoban Ağı' ve diğer projeleriyle doğal yaşam alanlarını koruyor Haber

Doğa Derneği, 'Çoban Ağı' ve diğer projeleriyle doğal yaşam alanlarını koruyor

Doğa Derneği'nin 'Çoban Ağı' ve benzeri projeleriyle doğal yaşam alanlarının korunma çabaları güçleniyor. Yeni projeler kapsamında, doğal yaşamı koruma adına önemli ve kararlı adımlar atılıyor. Anadolu, nesli tehlike altında olan Küçük akbabalar için önemli bir göç yolu ve üreme alanlarını oluşturuyor. Sayıları her geçen gün azalan Küçük akbabalar, zehirlenme, elektrik çarpması ve avcılık gibi yaşamlarını olumsuz etkileyen tehditlerle karşı karşıya kalıyor. Doğa Derneği tarafından hazırlanan "Çoban Ağı" projesi sayesinde, çobanlarla ve çiftçilerle diyalog kurularak Küçük akbabaların bölgede tercih ettiği habitatlar ortaya çıkarılıyor ve bu habitatların korunmasına yönelik çalışmalar gerçekleştiriliyor. Ankara Beypazarı’ndaki Küçük akbabalarla aynı yaşam alanını paylaşan ve bölgede çobanlık yapan İzzet Koçak da "Çoban Ağı" projesinde gönüllü olarak yer alıyor. İzzet Koçak, başta Küçük akbabalar olmak üzere diğer canlı türleriyle ilgili de önemli bilgiler aktarıyor. Bolkar Dağı'nda koruma ve araştırma çalışmaları sürüyor Doğa Derneği, Mersin başta olmak üzere Akdeniz ve Orta Anadolu düzlüğündeki pek çok yerleşimin ana su kaynağı olan Bolkar Dağı'nda da yaşamın devam edebilmesi için canlı türlerinin korunması ve araştırma çalışmalarına 2014’den bu yana devam ediyor. Toroslar’ın en yüksek yeri olan Bolkar Dağı Önemli Doğa Alanı'nda bulunan canlılar arasında 2800 metre üzerindeki kayalıklarda yaşayan Urkeklik, nadir canlılardan birini oluşturuyor. Yaban keçisi, Küçük akbaba, Kızıl akbaba, Kaya kartalı, Gelengi dağ sincabı, Kara iskete ve Sarı gagalı dağ kargası da Bolkar’ın zirvelerindeki yaşamın halkalarını oluşturan canlılar arasında yer alıyor. Doğa Derneği, yaylalarında çok sayıda Yörük ailenin hâlâ kadim Anadolu kültürünü sürdürdüğü Bolkar Dağı'ndaki eşsiz yaşamın devam edebilmesi için koruma ve araştırma çalışmalarını, kararlılıkla sürdürüyor.

Hukukçular, doğa için buluştu Haber

Hukukçular, doğa için buluştu

Önemli doğa alanları başta olmak üzere Türkiye genelinde doğanın korunmasına yönelik çalışmalar yapan Doğa Derneği tarafından Seferihisar Doğa Okulu'nda düzenlenen "Hukuk ve Doğa Okulu" dördüncü kez gerçekleşti. Etkinlikte, hukuk fakültesi 4. sınıf öğrencileri, hukukçu akademisyenler, stajyer avukatlar ve avukatlar yer aldı. İzmir Seferihisar Doğa Okulu’nda gerçekleştirilen "Hukuk ve Doğa Okulu"nda, doğanın hakkını hukuk yoluyla savunma yöntemlerine odaklanıldı. Etkinlikte, doğa hakkı, iklim değişikliğiyle mücadele, iklim adaleti ve çevre hukukuna dair gelişmeler ele alındı. Doğa Derneği tarafından yapılan açıklamada, "Okulumuzda doğa savunuculuğundaki deneyimlerimizi paylaşmak, hukuku doğa savunusunda etkin bir araç olarak kullanmak, doğa ve iklim okur-yazarlığımızı geliştirmek için bir araya geldik. Türkiye’nin dört bir yanından gelen katılımcılar ile birlikte şiddetinin her geçen gün arttığını hissettiğimiz doğa tahribatına karşı hukuki mücadeleyi nasıl yürütebileceğimize odaklandık." denildi. Doğa Derneği Hukuk Danışmanları Avukat Özlem Altıparmak ve Avukat Cem Altıparmak tarafından koordine edilen “Hukuk ve Doğa Okulu” etkinliğinde yer alan hukuk fakültesi 4. sınıf öğrencileri, hukukçu akademisyenler, stajyer avukatlar ve avukatlar, UNESCO Dünya Doğa Mirası Adayı Gediz Deltası’nı ve Orhanlı Vadisi Kadim Üretim Havzası’nı tehdit eden jeotermal enerji santrali ruhsat alanlarını da ziyaret etti.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.