SON DAKİKA
Hava Durumu

#Doğa Derneği

İLKHABER-Gazetesi - Doğa Derneği haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Doğa Derneği haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Öğünç: Hatay dağ ceylanlarını, taşa ve çakıla feda edemeyiz Haber

Öğünç: Hatay dağ ceylanlarını, taşa ve çakıla feda edemeyiz

Hatay'daki "Gazella gazella" türü dağ ceylanlarının yaşam alanlarını iyileştirerek popülasyonlarını korumak üzere Doğa Derneği iş birliği ile çalışma yapan Hatay Tabiatı Koruma Derneği'nin Başkanı Abdullah Öğünç, türün bölgedeki birey sayısının bin 500'e yaklaştığını söyledi. Hatay dışında dünya genelinde sadece İsrail’de 3 bin kadar bireyin kaldığını ifade eden Öğünç, "İsrail’deki popülasyon sürekli azalıyor. IUCN tarafından bu tür nesli tehlikede olarak listelendi. Derneğimizin yıllardır kesintisiz devam eden çalışmaları, Tarım ve Orman Bakanlığının başarılı uygulamaları ve yöre halkının çok değerli desteği ile Türkiye’deki yegane popülasyon olan Hatay popülasyonu ise sürekli artıyor" dedi. 2017 yılında Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından "Hatay Dağ Ceylanı Tür Eylem Planı" hazırlandığını anımsatan Öğünç, "Bu çalışmada türün yayılış alanının yaklaşık 135 kilometreye kadar olduğu belirlendi. Bu çalışmaların sonuçlarına dayanılarak 25.12.2019 tarih ve 30989 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 24.12.2019 tarih ve 1885 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile yaklaşık 133 kilometrelik bir alan, Hatay Dağ Ceylanı Yaban Hayatını Geliştirme Sahası (YHGS) olarak ilan edildi. Bu ilana bağlı olarak 2020 yılı içinde de alanın Yönetim Planı hazırlandı" diye konuştu. Öğünç, şunları kaydetti: "Ancak 05 Haziran 2021 tarih ve 31502 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile yaklaşık 8 kilometerelik bir alan YHGS’nın dışına çıkarıldı. Yörede yaşayan bazı duyarlı vatandaşlarımızın bu kararı mahkemeye vermesi ve yürütmenin durdurulmasını talep etmesi üzerine süren dava sonucunda, Danıştan 10. Dairesi yürütmenin durdurulmasına karar verdi ve Hatay Dağ Ceylanı (Gazella gazella) Yaban Hayatını Geliştirme Sahası alanının daraltılması kararının yürütmesi durduruldu. Ancak son günlerde YHGS ilan edilmiş alan üzerine taş ocaklarının baskılarının artarak devam ettiğini büyük bir endişe içinde izliyoruz. Türün nesli tehlikede ve dünyadaki popülasyonu artmakta olan tek alan, Hatay’daki koruma alanıdır. Burada yaşayan tür, şehrimizin en değerli simgelerinden biridir. Ülkemiz ve kentimiz için bu kadar nadir ve nesli tehlikede olan bu türümüzü, taşa ve çakıla feda edemeyiz. Depremin yaralarını hep birlikte sarabiliriz ve Hatay’ımızı tekrar ayağa kaldırırız. Ancak bu süreçte Dağ ceylanımızı kaybedersek, bir daha asla geri getiremeyiz. Hatay, bir ceylan türünü koruyacak ve yaşatacak kadar güçlüdür."

Dünya Sulak Alanlar Günü'nde doğa ve kuşların büyülü dünyasını keşfedin Haber

Dünya Sulak Alanlar Günü'nde doğa ve kuşların büyülü dünyasını keşfedin

Gediz Deltası, İzmir il sınırlarında yer alan ve Türkiye'nin en önemli sulak alanlarından biri olarak öne çıkıyor. Hem yerli hem de göçmen kuşlar için bir yaşam alanı sağlayan delta, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde de yer alıyor. Çok sayıda kuş türüne ev sahipliği yapan Gediz Deltası, aynı zamanda binlerce yıl boyunca sayısız göçmen kuşun dinlenme ve beslenme alanı olarak biliniyor. Deltada yer alan bataklıklar, sazlıklar ve tuzlu çayırlar, bölgedeki biyoçeşitliliğin devamı açısından da kritik önem taşıyor. Gediz Deltası, yalnızca kuşlar için değil, sürüngen ve diğer kara hayvanları için de uygun bir habitat sunuyor. Bölge, aynı zamanda suyun doğal döngüsünün korunmasına yardımcı olarak, yerel iklimin dengelenmesine katkı sağlıyor. Deltadaki kirlilik gibi etmenler risk yaratırken, Dünya Sulak Alanlar Günü gibi etkinliklerle bu tür alanların korunması gerektiği vurgulanıyor. Kuş Gözlem Yürüyüşü Etkinliği Doğa Derneği tarafından da 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü kapsamında Gediz Deltası'nda Kuş Gözlem Yürüyüşü yapılacak. Kuş gözlem yürüyüşü, Gediz Deltası’nın zengin kuş çeşitliliğini gözler önüne serecek. Katılımcılar, deneyimli kuş gözlemcileri eşliğinde, farklı kuş türlerini gözlemleyerek, bölgenin ekosistemine dair önemli bilgiler edinecek. Doğa Derneği'nden Koruma Programı Koordinatörü ve Yaban Hayatı Uzmanı Şafak Arslan, sulak alanların kuşlar ve tüm canlılar için hayati önemini vurgulamak amacıyla düzenleyecekleri etkinliğin, 2 Şubat'da Gediz Deltası Ziyaretçi Merkezi'nde başlayacağını söyledi. Etkinliğin, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ortaklığında ve Akdeniz Tatlı Su Ekosistemleri için Donörler İnisiyatifi (DIMFE) desteğiyle yapılacağını ifade eden Arslan, "Sulak alanlar, insan baskısı, yanlış politikalar ve iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle yok oluyor. Gelin, bugün vesilesiyle hem kuşların büyüleyici dünyasını keşfedelim hem de sulak alanların korunması için farkındalık oluşturalım" dedi.

Adana-Mersin demiryolu hattından Gediz Deltası’na uzanan tehdit Haber

Adana-Mersin demiryolu hattından Gediz Deltası’na uzanan tehdit

Doğa Derneği'nden Koruma Programı Koordinatörü ve Yaban Hayatı Uzmanı Şafak Arslan, Biyoçeşitlilik Araştırma Sorumlusu Uzman Biyolog Özge Yaylalı, Sulak Alanlar Uzmanı Uzman Biyolog Burçin Yaraşlı ve Genel Koordinatör Şehir Plancısı Serdar Özuslu tarafından, okaliptus ağaçlarının biyoçeşitlilik üzerine etkisi konulu araştırma raporu hazırlandı. Rapor, Akdeniz Havzası’ndaki en önemli sulak alan sistemlerinden biri olan Gediz Deltası’ndaki okaliptus plantasyon sahasının etkileri ve geleceğiyle ilgili detaylar sundu. Rapor, Avustralya orijinli bir bitki olan okaliptusların Türkiye’ye geliş serüvenini ve plantasyon amacını aktarırken, bilimsel kaynaklar aracılığıyla bu bitki türünün ekosistem üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koydu. Akdeniz Havzası’ndaki en önemli sulak alan sistemlerinden biri olan Gediz Deltası’ndaki okaliptus plantasyon sahasının etkilerine dikkat çekildi. Doğa Derneği’nden Şafak Arslan, farklı sebeplerle doğal yaşam alanlarından uzak bölgelere taşınan okaliptusların uygun koşulları bulduklarında hızla yayılarak yerel bitkilerle rekabete girmekte ve ekosistem dengesini tehdit ettiğini söyledi. Tarım arazilerinden sulak alanlara, ormanlardan meralara kadar uzanan bu tehdidin, doğal süreçlerin bozulmasına ve ekosistemlerin işlevselliğini yitirmesine neden olduğunu ifade eden Arslan, “Kökeni Avustralya olan okaliptus ağacının Türkiye topraklarına gelişi oldukça eskiye dayanıyor. 1885 yılında Adana-Mersin demiryolu hattının kenarında süs bitkisi olarak dikilmiş ve ilk denemeler gerçekleştirilmiş. Her koşulda yetişebilen okaliptuslar bu tarihten sonra Türkiye’deki farklı şehirlerde peyzaj bitkisi olarak kullanımı yaygınlaşmış. Bu yayılımın hızla artması ile birlikte 1967 yılında başarılı olarak kabul edilen plantasyon çalışmalarının daha detaylı incelenebilmesi için günümüzde adı Doğu Akdeniz Ormancılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü olacak olan Tarsus Okaliptus Araştırma İstasyonu kurulmuş. Bu müdürlük bünyesi altında çok sayıda testler ve analizler gerçekleştirilmiş ve iki türün mevcut ekolojik koşullara uyum sağlayacağı ve ekonomik olarak yetiştirilebileceğine karar verilmiş. Okaliptus bitkisi, ilk olarak demiryolu traversleri ve köprü yapımı için, daha sonra kâğıt sanayiinin ham maddesi olan selüloz üretimi başta olmak üzere çeşitli orman ürünlerinin elde edilmesinde kullanılmış. İlerleyen yıllarda teknelerde ve çeşitli yapı malzemelerinde de okaliptus akla gelen bitki türlerinden olmuş. Müdürlük tarafından sunulan kararlar sonucunda plantasyon çalışmaları hızlanmış ve Türkiye’nin kıyı bölgelerinde 20 bin hektardan fazla alana ulaşmış” dedi. Okaliptus üretim ormanları dışında, kıyı sulak alanları gibi biyoçeşitlilik açısından yüksek öneme sahip alanlarda da okaliptus plantasyonları gerçekleştirildiğini ya da doğal yollarla okaliptus ağaçlarının bazı alanlara yayıldığına dikkati çeken Arslan, şunları söyledi: “Uzun yıllardır Türkiye topraklarında yayılış göstermesi ve dolayısıyla insanların aşina olduğu bir bitki olması, okaliptuslarin kamuoyu tarafından da kabul görmesini sağlamış. Ancak, böylesine dirençli ve baskın yabancı türler bir ekosistem içerisinde yaşayan doğal türler üzerinde baskı oluşturmakta ve doğal döngünün aksamasına neden olmaktadır. Elbette görsel açıdan ve bir ağaç olması nedeniyle beğenilse de okaliptuslarin ekosistemler üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır. Okaliptusler toprağın yapısını değiştirerek organik madde miktarını azaltırken, topraktaki nemlilik, pH ve mikroorganizmalar üzerinde de olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Kuş, memeli yaban hayvanı, yarasa ve böcek faunası üzerinde de derin etkiler bırakan okaliptuslar, doğal türler için uygun yaşama ve beslenme alanını kısıtlar ve yerel faunanın çeşitliliğini tehdit eder. Okaliptusler, aynı zamanda, sahip oldukları yüksek biyokütle, yanıcı yağlar içeren yapraklar, dallar, tohumlar ve gövdeleriyle yangın riskini artırarak bu alanların ekolojik dengesini daha da bozar. Gelişmiş kök sistemleriyle su kaynaklarını hızla tüketerek bölgesel kuraklığı artıran bu ağaçlar, toprakta erozyona sebep olurken, salgıladıkları allelopatik bileşikler, gölgeleme, parazitler ve hastalıklar yoluyla zemin bitki örtüsünü baskılayarak biyoçeşitliliği önemli ölçüde azalttır. Farklı iklimlere uyum sağlama yeteneği sayesinde, geniş alanlara yayılabilmekte ve bulunduğu ekosistemlerde baskın hale gelmektedir. Okaliptuslerin çevresel etkileri yıllar içinde dikkat çekmeye başlamıştır. Su kaynakları üzerinde yoğun baskı oluşturması ve plantasyon sahalarından çevreye yayılma eğilimi, bu bitkilerin çevresel sürdürülebilirlik açısından ciddi bir tehdit oluşturmasına neden olmaktadır. Doğal yayılış alanlarının dışındaki plantasyon sahalarında doğal unsurlar üzerindeki olumsuz etkilerine yönelik sayısız bilimsel araştırma bulunmaktadır.” Çoğunlukla okaliptuslarden oluşan yabancı bitkilerin bulunduğu bir alanda yapılan çalışmalarda bu türler nedeniyle su akışının yüzde 40’ının kaybolduğunun belirlendiğini vurgulayan Arslan, şunları kaydetti: “Bu kaybı engellemek ve kuraklıkla mücadele etmek amacıyla yabancı bitki türlerinin tamamı alandan çıkarılmıştır. Benzer olarak Kruger to Canyons Biyosfer Alanı’ndaki okaliptus mücadele çalışmaları sayesinde yılda 8,6 milyon metreküp su kaybı önlenmiştir. Bu birkaç müdahale örneklerinden de görüldüğü üzere özellikle su kaynaklarının sınırlı olduğu bölgelerde okaliptus sahaları hızlı bir şekilde doğal ekosistemlere dönüştürülmektedir. Zengin biyoçeşitliliği ile dikkat çeken Gediz Deltası Sulak Alanı da okaliptus plantasyonundan etkilenen alanlardan biridir. Türkiye’deki 14 RAMSAR alanından biri olan ve çeşitli koruma statülerine sahip olan delta, habitat çeşitliliği ile dikkat çekmektedir. 301 kuş türünün yaşadığı sulak alan, şehirle iç içe geçmiş ender delta sistemlerindendir.   Gerçekleştirilen izleme çalışmaları sırasında Gediz Deltası üzerindeki tehditler ortaya çıkarılmıştır. Bu tehditlerden biri de okaliptus plantasyon sahalarının etkisidir. 2000’li yılların başında deltanın güney bölgesine İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (İZSU) tarafından yöre halkı ile gerçekleştirilen bir çalışmada Eucalyptus camaldulensis dikilmiştir. Yüksek su tüketimi ile bilinen bu türün başlıca dikilme amacı ise çevredeki köyler için rekreasyon alanı oluşturmak ve yerüstündeki su kaynaklarını kurutarak sivrisinekle mücadele etmek olmuştur. 20 yılı aşkın süredir gelinen noktada sivrisinekler olması gerektiği gibi halen daha alanda yaşıyor olsa da, çalışmanın özellikle su kaynaklarını kurutma noktasında başarılı olduğu görülmektedir.  Plantasyonun aynı zamanda alanı çevreleyen Kıyı Lagünlerinde de tatlı-tuzlu su dengesini bozacağı öngörülmektedir. Plantasyon nedeniyle mera alanlarında bozulma ve azalmalar yaşanmış, deltanın çeşitliliğini arttıran geçici sulak alanlar plantasyon sahasında yok olmuş ve yabancı bir bitki türünün deltaya girişine sebep olunmuştur. Bu saha, yakınlarında bulunan doğal habitatlarla karşılaştırıldığında kuşlar, memeliler, sürüngenler ve diğer yaban hayvanları açısından bir cazibe alanı oluşturmamaktadır. İklim değişikliği ve su kaynaklarının yanlış kullanımı nedeniyle her geçen gün deltada azalan tatlı su miktarına bir darbe de okaliptüs ağaçlarından gelmektedir. Elde ettiğimiz bulgular sonucunda Gediz Deltası’nın güneyinde bulunan okaliptus sahasının doğu bölümündeki bir parçanın alandan çıkarılarak bitki takviyeleriyle yeniden mera alanına dönüştürülmesi gerekmektedir. Doğa Derneği olarak, kuruyan ve devrik ağaçların tohum yaymaması için alandan çıkarılması, okaliptus ağaçlarının kesilmeden önce yapraklarının toplanarak uçucu yağ elde edilerek ekonomik girdi sağlanması, okaliptus odunundan deltadaki yasal balıkçılar için kulübeler ve ziyaretçiler için bilgilendirme merkezi gibi deltaya uyumlu küçük ahşap yapıların yapılması, dönüştürülen alanda düzenli biyoçeşitlilik izlemelerinin gerçekleştirilmesini öneriyoruz.”

Göçmen kuşların çarpıcı yolculuk rotaları Haber

Göçmen kuşların çarpıcı yolculuk rotaları

Her yıl, dünya genelindeki milyonlarca kuş, beslenmek, üremek ve değişen iklim koşullarına uyum sağlamak amacıyla uzun yolculuklara çıkıyor. Bu kuşlar, mevsimsel göçler yaparak, hayatlarını sürdürebilmek için binlerce kilometre yol alıyor. Göç, doğanın en etkileyici ve en büyük olaylarından biri olup, binlerce yıl devam ediyor. Göç, yalnızca kuşların hayatta kalabilmesi için değil, aynı zamanda ekosistemlerin işleyişi için de kritik bir rol oynuyor. Göçmen kuşlar, bu yolculukları sırasında pek çok bitki türünün yayılmasına yardımcı oluyor, ayrıca yırtıcılar ve avlar arasındaki dengeyi sağlıyor. Kuşların göç yolları, birçok ekolojik faktörü barındırıyor. Bunlar arasında besin kaynakları, hava koşulları ve hatta insanlar tarafından yapılan çevresel değişiklikler yer alıyor. Ancak son yıllarda, iklim değişikliği gibi çevresel faktörler, kuşların göç rotalarını ve zamanlamalarını etkiliyor. Sıcaklık değişiklikleri, yetersiz besin kaynakları veya habitat kaybı gibi sebepler, göçmen kuşların yönlendirilmesi ve hayatta kalma stratejileri üzerinde olumsuz etki yaratıyor. Bunun yanı sıra, göçmen kuşların karşılaştığı zorluklar, türlerin yok olma riskini de artırıyor. Kuşların her yıl kat ettikleri binlerce kilometre, doğanın gücünü ve kuşların hayatta kalma içgüdüsünü yansıtan etkileyici bir yolculuk olarak dikkati çekiyor. Bu eşsiz göçlerin sürdürülebilirliğini sağlamak için, ekosistemlerin korunması ve iklim değişikliğine karşı etkili mücadele edilmesine dikkat çekiliyor. Kuş hava yolları Doğa Derneği tarafından yayınlanan bir görsel ise göçmen kuşların karmaşık ve uzun yolculuklarını çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor. Doğa Derneği'nden Koruma Programı Koordinatörü ve Yaban Hayatı Uzmanı Şafak Arslan, her yıl milyonlarca kuşun kat ettiği bu uzun yolculukların, sadece doğa için değil, aynı zamanda insanlar için de büyük bir anlam taşıdığını söyledi. Leylek, Ak karınlı ebabil, Sakarca, Kara sırtlı martı ve diğer yırtıcı türlerin göç hareketlerini  gösteren ‘Göç Hava Yolları’nın, doğadaki bu eşsiz  hareketi, dünyayı kuş bakışı görmemizi sağladığını ifade eden Arslan,  “Göçmen kuşlar büyük tehditlerle karşı karşıya. Habitat kaybı, avcılık, iklim değişikliği, elektrik hatlarına çarpma, zehirlenme ve ışık kirliliği kuşların yaşamını tehlikeye atıyor. Sulak alanların kurutulması, ormanların yok edilmesi, tarım alanlarının genişlemesi ve kimyasal tarım zehirlerinin kullanımı, bu kuşların yollarını giderek daha riskli hale getiriyor. Kuşların göç rotalarını korumak sadece belirli bir ülkenin ya da bölgenin değil, hepimizin ortak sorumluluğu. Bu sürecin devam etmesi için ekosistemler bütün olarak korunmalı, kuşların yaşam hakkı garanti altına alınmalı” dedi.

Doğa Derneği'nden 'Zeytin Okulu'na davet Haber

Doğa Derneği'nden 'Zeytin Okulu'na davet

Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç, Seferihisar Doğa Okulu'nda düzenlenecek olan 'Zeytinin Okulu' etkinliği ile katılımcıların, zeytini, zeytin ağacının gözünden tanıyacağını, zeytin uygarlığının taşıyıcısı olan zeytinyağını iyi, temiz, adil üretmenin sırları ve yöntemlerini yaşayarak öğrenme fırsatı bulacağını söyledi. Zeytinin ve zeytinyağının binlerce yıllık yolculuğu boyunca oluşturduğu kültüre tanık olmak için Seferihisar Orhanlı Vadisi’ndeki zeytinliklerde olacaklarını belirten Kılıç, "Zeytinin Okulu’nun ilk günü İzmir Seferihisar’da bulunan Doğa Okulu’nda 3 Ocak 2025’te saat 17.00’da bir araya geleceğiz. Akşam yemeğini sonrası yedikten konaklama noktalarına geçeceğiz. İkinci gün sabahında tanışma ve sohbetimizin ardından, buluşmamızın özü zeytini kendi doğasında keşfedeceğiz. Güven Eken ile birlikte 'Zeytin Ağacının Ekolojisi' konulu uzun bir yürüyüşe çıkacağız" dedi. "Zeytin nedir, nasıl yeşerir, nasıl bir coğrafyada yaşar, neden daha nemli yerlerde değil de Akdeniz ikliminde yetişir, nasıl büyür?” gibi soruların cevabını arayacaklarını ifade eden Kılıç, "Seferihisar’ın zeytin ormanlarında yürüyerek zeytini zeytin ağacının gözünden tanıyacağız. Yürüyüşte aynı zamanda Şafak Arslan 'Zeytin Ormanları ve Biyoçeşitlilik' konulu bir sunum yapacak. Dr. Ahmet Uhri ile 'Ege’nin Doğurduğu Zeytin Uygarlığı' konulu uzun bir sohbet gerçekleştireceğiz" diye konuştu. Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Kılıç, bu bölümün ardından Itri Levent Erkol'un "Anadolu Zeytinleri" ve Raziye İçtepe'nin "UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Olarak Anadolu’daki Geleneksel Zeytincilik Kültürü" adlı sunumlar yapacaklarını dile getirerek, şunları kaydetti: "Etkinlik kapsamında Gürsel Tonbul ile 'İyi, Temiz ve Adil Zeytinyağı' üzerine sohbet edeceğiz ve ertesin gün buluşmak üzere ayrılacağız. Zeytinin Okulu’nun son gününde İzmir’in Orhanlı Vadisi’nin kadim zeytinyağı kültürünü zeytin hasadı yapacağız. Hep birlikte topladığımız zeytinleri daha sonra Sevilma yağlarının üretildiği Ercan Baba Zeytinyağı Fabrikası’na götürüp sıkacağız. Yağhanede zeytinlerin tanelerinin yağa dönüşüm sürecinin tüm püf noktalarını keşfedeceğiz. Taze sıkılmış yağların ve farklı yağların tadımını yapacağız. Zeytinyağının soframızdaki yeri ve mutfak kültürü hakkında usta aşçı Ahmet Güzelyağdöken ile 'Zeytinyağlılar Mutfağı' üzerine sohbet edeceğiz ve küçük bir yemek atölyesine katılacağız. Ressam Gökçe Sümerkan ile 'Bir Resim Olarak Zeytin Ağacı' sohbetinde konuşacağız ve bu kurs boyunca içimizde yeşeren zeytinin resmini çizeceğiz. Zeytinin Okulu boyunca elde ettiğimiz deneyim ve bilgileri değerlendirdikten sonra vedalaşacağız." Zeytinin Okulu’na katılacak olan her bir katılımcının kurs kapsamında yapılan harcamalar için 10.000 TL ödeme yapması gerektiği, Doğa Okulu’nun kurslarının 0-6 yaş çocuklar için ücretsiz, 7-15 yaş aralığı için yarı ücretli, 16 yaş ve sonrası için de tam ücretli olduğu, ayrıntılı bilgilere ise derneğin internet sitesinden ulaşılabileceği bildirildi.

Kuraklık ve tarımsal ilaçlama, arıcılığı tehdit ediyor Haber

Kuraklık ve tarımsal ilaçlama, arıcılığı tehdit ediyor

Kuraklık ve tarımsal ilaçlama, arıcılığı olumsuz şekilde etkileyen iki önemli faktörlerin başında geliyor. Kuraklık, bitkilerin suya olan ihtiyacını artırarak nektar üretimini düşürüp, arıların beslenmesini zorlaştırıyor. Bu durum bitkilerde çiçeklenme süresini kısaltıp polen üretimini azaltırken, tarımsal ilaçlama ise özellikle pestisitlerin kullanımıyla arıların sağlığını tehdit ediyor. Uzmanlar, "Pestisitler, arıların sinir sistemini etkileyerek ölümüne veya yön bulma yeteneklerini kaybetmelerine neden oluyor. Kuraklık ve tarımsal ilaçlama faktörleri birleştiğinde, arıların hayatta kalma oranı düşüyor ve bu da popülasyonun azalmasına yol açıyor" diyor. Doğa Derneği’nin girişimi Yavaş Dükkan da, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde doğa kültürünü yaşatan, biyolojik çeşitliliği koruyan ve zehirsiz üretim yapan küçük üreticilerle çalışıyor.  Bu üreticilerden biri olan ve Ankara Beypazarı Kargı Köyü’nde arıcılık yapan Ali Dinçer, iklim değişikliğinden kaynaklanan kuraklık ve tarımsal ilaçlamanın zararlarına dikkati çekiyor. Kekiklerin, meşelerin, ardıçların olduğu el değmemiş bozkırlarda, arılara herhangi bir ek gıda vermeden bozkır balı üreten Ali Dinçer, kuraklık ve tarımsal ilaçlama konusunda yaşanan sıkıntıları şöyle dile getirdi: "Seneler önce abim ile eniştem Sakarya Nehri kenarında bir arı buldu. Babam da o arıya bakarak çoğalttı. Arıcılığa o şekilde başlamış olduk. Arıcılık Beypazarı'nda şimdi azalıyor. Eski arıcılık yok. Yüzde 80 iklim değişikliği çok etkiliyor. En büyük sıkıntımız kuraklık, ikinci sırada da tarım ilaçlama. Hiç yağmur yağmadı. Ortalık birden kurudu. Bal sezonuna geçtiğimizin sıralarda kuraklık olunca, bal da beklenen düzeyde olmadı. Piyasada çok sahte bal olduğu için bizim ürettiğimiz balları biraz değerinden düşük vermek zorunda kalıyoruz." Doğa Derneği yetkilileri de Beypazarı'nın güneyindeki vadilerde ve Sakarya Nehri'nin kollarında çok sınırlı sayıda kalmış olan yerli arı türleriyle gerçekleştirilen arıcılık çalışmalarını desteklediklerini ifade etti. Doğa Derneği yetkilileri, şunları kaydetti: "Beypazarı bölgesindeki bozkırlarda elde edilen ballar Doğa Derneği'nin dükkanı olan Yavaş Dükkanda satılarak, tekrar derneğimizin koruma çalışmalarına destek oluyor. Böylece hem Doğa Derneği bu bölgeyi korurken, bu bölge de Doğa Derneği'nin çalışmalarını koruyor. Doğa Derneği, Beypazarı bölgesindeki üreticilerle birlikte buradaki yaşamın sürmesi için iş birliği halinde çalışmalarına devam ediyor. Herkes, Yavaş Dükkandan bozkır balınızdan satın alınarak hem Doğa Derneği hem bu bölgedeki yerel üreticileri hem de burada yaşama savaşı veren arıları ve buradaki ekosistemdeki diğer türleri korumaya destek olabilir.”

Mersin'de açılan 'Balık Baykuşu Sergisi' türün korunmasına katkıda bulunacak Haber

Mersin'de açılan 'Balık Baykuşu Sergisi' türün korunmasına katkıda bulunacak

Toroslar’da yaşayan nadir türler arasında balık baykuşu da yer alıyor. Genel olarak Uzakdoğu ve Güneydoğu Asya bölgesinde yaşayan nadir kuş türlerinden biri olan balık baykuşu (Ketupa zeylonensis) sıcak iklim kökenli bir kuş olduğu için Türkiye’de yalnızca Toros Dağları’nın eteklerindeki vadilerde yaşıyor. Bölgedeki başlıca yaşam alanı Mersin kıyılarındaki vadiler olan balık baykuşu nesli, tehlike altında bulunuyor. Türkiye’deki sayısı 50-80 çift arasında olduğu tahmin edilen ve ormanlarla kaplı vadilerde temiz akan nehir ve çaylara yakın yerlerde gözlemlenen balık baykuşlarının korunmasına katkıda bulunmak üzere, çevreci kuruluşlar tarafından projeler gerçekleştiriliyor. Bu çalışmalardan biri de, Doğa Derneği organizasyonuyla Tarsus Slowfood Yeryüzü Pazarı Derneği, Mersin Marina ve Mersin Kent Konseyi iş birliğinde ‘Balık Baykuşu Yok Olmadan Keşfet Projesi’ oldu. Proje kapsamında Mersin Marina AVM'de açılan 'Balık Baykuşu Sergisi' büyük ilgi gördü. Mersin’in Çamlıyayla ve Tarsus ilçeleri sınırlarındaki balık baykuşlarının yaşam alanlarında araştırma yapan Doğa Derneği Mersin Bölge Sorumlusu Turan Çetin, "Bu alanlar, maden ocakları, yaşlı ağaçların kesimi gibi büyük tahribatlara açık. Aynı zamanda balık baykuşunun yerel halk tarafından batıl inançlardan dolayı öldürüldüğü ve rahatsız edildiği de biliniyor.  Doğa Derneği, Tarsus Slowfood Yeryüzü Pazarı Derneği, Mersin Marina ve Mersin Kent Konseyi'nin ortak çalışması ile balık baykuşu yok olmadan kıyısal vadilerin araştırılması, kuşun son durumunun ortaya çıkarılması, farkındalık ve koruma çalışmaları başlatıldı. Bu kapsamda Mersin Marina’da bir de sergi açıldı. 1 ay süreyle açık kalacak sergi alanında ayrıca ziyaretçilerin fotoğraf çektirebileceği bir baykuş panosu konuldu" dedi. Çetin, balık baykuşunun yaşadığı alanlarda farkındalık çalışmaları yapmaya, bölgedeki okullara, kahvehanelere, camilere giderek bu canlı türünün uğursuz olmadığını anlatmaya çalıştıklarını da dile getirerek, "Bu baykuş türünün çok nadir olduğunu, tüm Mersin’de bile çok az kaldığını anlatarak korunmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu tür sadece Mersin için değil tüm Avrupa için önem taşıyor" ifadelerini kullandı.

30 yıldır Türkiye'nin sulak alanlarında görülmüyor Haber

30 yıldır Türkiye'nin sulak alanlarında görülmüyor

Son yıllarda, sulak alanların yok edilmesi ve iklim değişikliği, su kuşları ve diğer su ekosistemleri üzerinde büyük tehditler oluşturuyor. Yalnızca biyolojik çeşitliliği korumakla kalmayıp aynı zamanda suyun arıtılmasında, taşkınların önlenmesinde ve yerel iklim dengesinin sağlanmasında da önemli rol oynayan sulak alanlardaki tahribat, diğer bazı türler gibi su kuşlarının hayatta kalma şanslarını ciddi şekilde etkiliyor. Su kuşlarının üreme, beslenme ve göç yolları için kritik öneme sahip olan sulak alanların tarımsal faaliyetler, şehirleşme ve sanayileşme gibi nedenlerle giderek yok olduğuna dikkati çeken uzmanlar, "Sulak alanların korunması ve restorasyonu, su kuşlarının korunması için büyük önem taşıyor. Yerel yönetimler ve çevreci kuruluşlar tarafından sulak alanların iyileştirilmesi ve korunması için kamuoyu oluşturulması ve habitatların restorasyonuna yönelik projeler geliştirilmesi gerekiyor" uyarısında bulunuyor. İnce gagalı kervançulluğu nesli tükendi Bu ekosistemlerin tahribatı su kuşlarının hayatta kalma şanslarını ciddi şekilde etkilerken, bazı türlerin yok olmasına yol açıyor. Sibirya’da üreyip Akdeniz çevresinde kışlayan ince gagalı kervançulluğu da Türkiye'de son olarak 30 yıl önce görülen kuş türünden birini oluşturuyor. Doğa Derneği Koruma Programı Koordinatörü Şafak Arslan, ince gagalı kervançulluğunun, küresel çapta yayılış gösterirken nesli tükenen ilk kuş türü olarak tarihe geçtiğini belirterek, "1995 yılında Fas’ta son kez gözlemlenen ince gagalı kervançulluğunun neslinin tükenmesinde habitat kaybı, sulak alanların yok edilmesi ve iklim değişikliği gibi faktörlerin etkili olduğu düşünülüyor. Küresel olarak sulak alan kayıplarının yaşanması ve tahribatların sürmesi tehlike altındaki birçok türün de neslinin tükenmeye yaklaşacağını gösteriyor. İnce gagalı kervançulluğu pek çok su kuşu için kritik öneme sahip olan ülkemizde en son 1993 yılında Konya Kulu Gölü’nde görülmüştü. Kuşların yaşaması için sulak alanları korumamız ve restore etmemiz şart" dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.