TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Biyoçeşitlilik

İLKHABER-Gazetesi - Biyoçeşitlilik haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Biyoçeşitlilik haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Antalya'nın gözde dalış noktası Haber

Antalya'nın gözde dalış noktası "Üç Adalar" su altı zenginlikleriyle büyülüyor

Antalya’nın Kemer ilçesi açıklarındaki Üç Adalar mevkii, su altı zenginlikleriyle dikkat çekiyor. Belgesel yapımcısı ve görüntü yönetmeni Tahsin Ceylan ve ekibi, bölgedeki dalışları sırasında çeşitli deniz canlılarını ve arkeolojik kalıntıları kayda aldı. Ahtapottan tüplü kurtlara kadar birçok türün görüntülendiği dalış, bölgenin dalış turizmi açısından taşıdığı önemi bir kez daha gözler önüne serdi. Belgesel yapımcısı ve görüntü yönetmeni Tahsin Ceylan, ekibiyle birlikte Üç Adalar'da gerçekleştirdiği dalış sırasında, bölgenin su altı ekosistemini gözler önüne serdi. Ceylan'a, North Star Dalış Merkezi’nin desteğiyle eğitmen Özcan Meydan, Suat Karaman ve proje asistanı Sadi Bulut eşlik etti. Dalış sırasında ahtapot, deniz kadehi, hani, tüplü kurtlar gibi birçok deniz canlısı görüntülenirken, bölgenin biyoçeşitliliği de dikkat çekti. Özellikle arkeolojik kalıntıların bulunduğu Üç Adalar, su altı ekosisteminin yanı sıra kültürel zenginliğiyle de öne çıkıyor. Ekolojik ve Kültürel Değerler Koruma Altında Üç Adalar'ın sadece turizm değil, aynı zamanda ekolojik ve kültürel miras açısından da önemli bir bölge olduğunu belirten Tahsin Ceylan, "Dalışlarda fauna ve floradan önemli kayıtlar oluşturduk. Akıntı sistemleri, bölgedeki tür çeşitliliğini destekliyor. Arkeolojik kalıntılar ise buranın kültürel mirasının bir parçası" dedi. Ceylan, Üç Adalar’ın ekolojik zenginliği nedeniyle milli park statüsüne alınmasının korunması açısından kritik olduğuna vurgu yaptı.

Bakan Yumaklı: Türkiye, biyoçeşitlilikte dünyanın önde gelen ülkelerinden Haber

Bakan Yumaklı: Türkiye, biyoçeşitlilikte dünyanın önde gelen ülkelerinden

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Türkiye'nin biyoçeşitlilik konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olduğunu belirterek, "Türkiye'mize ait bazı türlerin yurt dışına kaçırılma girişimleri oluyor" dedi. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Kırıkkale Üniversitesi'nde katıldığı mezuniyet töreninde açıklamalarda bulundu. Öğrencilere hitap eden Bakan Yumaklı, gençlere kendilerine güvenmeleri gerektiğini vurguladı. Bakan Yumaklı, "Arkadaşlar kendiniz olun, kendinize güvenin. Bizim gençlerimiz gerçekten pırıl pırıl. Yeter ki cesaretleri, kendine inançları ve asla vazgeçmemekle ilgili duyguları kuvvetli olsun" ifadelerini kullandı. Yumaklı, Bakanlık olarak girişimcilik ruhu taşıyan gençlere ve kadınlara destek verdiklerini belirterek, "Bakanlık olarak buradaki içinde girişimcilik duygusu olan kardeşlerime de Bakanlığımızın özellikle gençlere ve kadın girişimcilere ekstradan çok fazla desteğinin olduğunu buradan belirtmek istiyorum" dedi. Kendi işini kurmak isteyen gençlere de çağrıda bulunan Yumaklı, "Eğer kendi işinin patronu olmak isteyen varsa ben kendi işimin patronu olmak istiyorum diyen varsa ve o da bizim Bakanlığımızın uhdesinde olan konular ise değerli kardeşlerim biz Bakanlık olarak hazırız. Lütfen bize gelin bizimle olun" şeklinde konuştu. Buradaki törenin ardından kampüs alanındaki keklik salımı programında konuşan Bakan Yumaklı, Türkiye'nin biyoçeşitlilik konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olduğunu ifade etti. Yumaklı, hala bazı bitki ve hayvan türlerinin Türkiye'de yeni yeni keşfedilmeye devam ettiğini vurguladı. Türkiye'nin dört bir yanının bu anlamda bir cennet olduğunu anlatan Bakan Yumaklı, ülkeye ait bazı türlerin yurt dışına kaçırılma girişimlerinin olduğunu ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün de bu konuyla ilgili yoğun çaba sarf ettiğini aktardı. "Türkiye'mize ait bazı türlerin yurt dışına kaçırılma girişimleri oluyor" Bakan Yumaklı, zaman zaman medyada doğaya bırakılan bazı türler hakkında haberlerin yer aldığını, bu türlerin bazen keklik bazen balık türleri olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti: "Türkiye, biyoçeşitlilik konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden bir tanesi. Hala bazı hem bitki türleri hem de hayvan türleri ülkemizde yeni yeni keşfedilmeye devam ediliyor. Türkiye'mizin dört bir tarafı bu anlamda cennet. Elbette ki bunlarla alakalı Türkiye'mize ait bazı türlerin yurt dışına kaçırılma girişimleri oluyor. Doğa Moruma ve Milli Parklar teşkilatımız, Genel Müdürlüğümüz bunlarla ilgili çok yoğun bir çaba sarf ediyor ülke dışına çıkmasın diye. Bunun dışında zaman zaman medyamıza da yansıyor bazı türlerin doğaya bırakılması var. Kimi zaman keklik türü oluyor kimi zaman balık türleri oluyor. Yani netice itibariyle biyoçeşitliliğinin korunması adına Bakanlık olarak çok yoğun bir çaba içerisindeyiz." Bakan Yumaklı, bıraktıkları kekliklerin sadece üzerine türkü yazılan bir cins olmadığını, aynı zamanda doğadaki birçok zararlıyı yok eden ve onlarla mücadele eden doğal bir savaşçı olduğunu kaydetti. Yumaklı, bu kekliklerin biyoçeşitliliğin gelişmesine faydalı olduğunu ve özellikle iklim değişikliğinden sonra zararlı türlerin artmasıyla beraber mücadele yoğunluğunun arttığını ve bu mücadelenin faydalı olduğunu anlattı. Kırıkkale Valisi Mehmet Makas da mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada, öğrencilere tavsiyelerde bulunarak, "Özgüveniniz çok yüksek olsun. 'Ben' diyen bir özgüven değil, 'Biz' diyen bir özgüven olsun. Birbirini seven, birbirini sayan vatanı, milleti, masum coğrafya için çalışan gençler olun" dedi. Üniversitede düzenlenen programların ardından Bakan Yumaklı ve beraberindekiler, Vali Mehmet Makası makamında ziyaret etti. Bakan Yumaklı, Şeref Defteri'ni imzaladıktan sonra Makas'ın makam odasında AK Parti Milletvekili Mustafa Kaplan, Vali Yardımcıları ve kurum müdürleriyle basına kapalı olarak toplantı gerçekleştirdi.

Savaş ve çatışmalar sadece insanları değil biyoçeşitliliği de öldürüyor Haber

Savaş ve çatışmalar sadece insanları değil biyoçeşitliliği de öldürüyor

İSTANBUL (AA) - YETER ADA ŞEKO - Birleşmiş Milletler Çevre Örgütü (UNEP) verilerine göre dünyada biyolojik çeşitlilik açısından zengin bölgelerin yaklaşık 3'te 2'si son 60 yılda savaş ve çatışmalara sahne olurken uzmanlar, bazı türlerin kaybedilmesinin geri dönülemez sonuçlara yol açabileceği uyarısında bulunuyor. BM Genel Kurulu, doğanın, savaşın kurbanlarından biri olduğu hakkında farkındalık yaratmak amacıyla 2001'de aldığı kararla 6 Kasım'ı "Savaş ve Silahlı Çatışmalarda Çevrenin İstismarının Önlenmesi Günü" kabul etti.UNEP'in 2018'de yayımladığı "Biyoçeşitliliği Savaşın ve Silahlı Çatışmaların Zararlı Etkilerinden Neden Korumamız Gerekiyor?" başlıklı çalışmada, savaş ve çatışma durumunda çevrenin hem doğrudan zarar gördüğü hem de bu gibi kriz anlarında çevre yönetim sistemlerinin işlevselliğini yitirmesi sonucu ekosistemin dolaylı etkilendiği anlatıldı.Son 60 yılda biyolojik çeşitliliğin zengin olduğu bölgelerin yaklaşık 3'te 2'sinde savaş ve çatışmalar meydana geldiği ve bu durumun koruma çabalarını tehlikeye soktuğu belirtilen çalışmada, bu bağlamda çevre tahribatına yol açan bazı örnekler sıralandı.Vietnam Savaşı'nın çevresel boyutundan bahsedilen çalışmada ABD ordusunun 1961-1971 arasında Vietnam'ın güneyindeki bölgeye, bitkileri öldüren herbisitler ve yaprak dökücü defoliantlar yaydığı, ayrıca Amerikan güçlerinin, bir savaş stratejisi olarak ormanları kasıtlı olarak yok ettiği vurgulandı.Kongo'daki iç savaşın da örnek gösterildiği çalışmada 1990'lı yılların ortalarından itibaren bölgede kanlı çatışmalar meydana geldiği, tarafların gıda kaynağı olarak yaban hayvanlarını tüketmesi sonucu bölgedeki yaban hayatının ciddi zararlar gördüğü ve sonuç olarak, antiloplar, maymunlar ve kemirgenler gibi küçük türlerle orman filleri gibi daha büyük türlerin çatışmalardan zarar gördüğü bilgisi paylaşıldı.- İsrail saldırıları nedeniyle Akdeniz'e arıtılmamış kanalizasyon suları karışıyorÇalışmada biyoçeşitliliğin zarar gördüğü bir diğer bölgenin ise Irak olduğu, Dicle ve Fırat nehirlerinin birleştiği noktada yer alan ve Orta Doğu'daki en geniş sulak ekosistemlerden biri olarak kabul edilen Mezopotamya bataklıklarının, ülkenin devrik lideri Saddam Hüseyin'in 1990'ların başında aldığı kararla, güneydeki Şii ayaklanmasına tepki olarak kurutulduğu hatırlatıldı.Afganistan'da uzun yıllar devam eden çatışmalar sonucu, ormanların yarısından fazlasının yok olduğu, savaş koşullarında ortaya çıkan yönetimsel bozukluklar sebebiyle de ormansızlaşma oranının bazı bölgelerde yüzde 95'e kadar çıktığı aktarılan çalışmada, bunun sonucunda milyonlarca Afgan'ın sel, çığ ve toprak kayması gibi doğal afetlere karşı savunmasızlıklarının arttığına dikkat çekildi.UNEP tarafından işgal altındaki Filistin toprakları hakkında 2020'de yayımlanan bir başka çalışmada ise bölgede yaşanan su krizinin oluşturduğu çevre tahribatının boyutları gözler önüne serildi. Raporda, İsrail saldırıları sonucu alt yapı sistemlerinin ağır hasar alması sonrası Gazze'den Akdeniz'e akan arıtılmamış veya kısmen arıtılmış kanalizasyon sularının ve atık suların miktarının 2018'de günde 110 bin metreküp olduğu ve deniz ekosisteminin ciddi şekilde etkilendiği vurgulandı.Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından Rusya-Ukrayna Savaşı üzerine yapılan çalışmada, Ukrayna'nın Avrupa'nın biyoçeşitliliği için önemli bir bölgede yer aldığı ifade edilerek, ülkede 70 binden fazla nadir ve endemik bitki ve hayvan türü bulunduğu ve çatışmalardan kaynaklı orman yangınları sonucu, aralarında koruma altındakilerin de olduğu 100 bin hektar alanın tahrip edildiği bildirildi.- "Biyoçeşitliliğin yeniden kazanılması çok zor"Savaş ve çatışmalar sonucu meydana gelen doğa tahribatı hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Uluslararası Orman Araştırma Kuruluşları Birliği (IUFRO) Bilim ve Politika Programı Koordinatör Yardımcısı Dr. Nelson Grima, savaşlar esnasında karar vericilerin, biyoçeşitliliğin insan yaşamı için ne kadar önemli olduğunu anlamadıklarını söyledi.Grima, "Bu yüzden doğayı ve ekosistemi korumak öncelik haline gelmiyor. Bu konuya çatışmalar bittikten sonra önem veriliyor ama ne yazık ki karar verdiklerinde çoğu zaman geç kalınmış olunuyor." dedi.Savaşlar ve çatışmalar esnasında karar vericilerin, biyoçeşitliliğin korunmasının önemi hakkında uygun bir şekilde bilgilendirilmesi gerektiğini vurgulayan Grima, şöyle devam etti:"Silahlı çatışmalar sonucu kaybedilen biyoçeşitliliğin yeniden kazanılması çok zor. Bazı türlerin ortadan kaldırılması ya da ağır şekilde tahrip edilmesi geri dönülemez sonuçlara yol açabilir. Tamamen iyileştirme genellikle mümkün olmasa da yeniden ormanlaştırma ya da popülasyonu artırma gibi çalışmalar biyoçeşitliliği geri getirmeye katkı sunabilir. Bu iyileştirme sürecinin genellikle çok uzun süreceğini ise aklımızda tutmamız gerekiyor."Çatışmalar sonucu kaybedilen biyoçeşitliliğin doğrudan veya dolaylı olarak iklim değişikliğini etkilediğini dile getiren Grima, iklim değişikliği kaynaklı heyelan, toprak kayması ve kuraklık gibi aşırı hava olaylarıyla mücadelede yerel doğal sistemlerin korunmasının en iyi yöntem olduğu değerlendirmesinde bulundu.

Küresel ısınma tür kaybını, tür kaybı küresel ısınmayı artırıyor Haber

Küresel ısınma tür kaybını, tür kaybı küresel ısınmayı artırıyor

İSTANBUL (AA) - YEŞİM YÜKSEL - Doğa Koruma Merkezi Biyolojik Çeşitlilik Koruma Programı Koordinatörü Dr. Özge Balkız, doğal ekosistemlerin ve canlı türlerinin yok olmasıyla iklim değişikliğinin etkilerinin yoğunlaştığını, bu kayıpların sadece biyoçeşitliliği değil, insan hayatını da olumsuz etkilediğini kaydetti.İklim değişikliği nedeniyle çok sayıda canlı türü çevreye uyum sağlama yeteneğini kaybetme tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Küresel sıcaklıklarda kaydedilen 1 derecelik artış, canlıların genetiğini, davranışlarını ve hayatta kalma yetilerini etkiliyor. Birçok canlı türü, yaşadıkları bölgenin insan faaliyetleri sonucu yok olması veya zarar görmesi, deniz seviyesinin yükselmesi, hava sıcaklıklarındaki artış ve yiyecek sıkıntısı gibi nedenlerle kendilerine uygun alanlar bulabilmek için göç etmek zorunda kalıyor. Doğanın Korunması İçin Uluslararası Birlik (IUCN) verilerine göre, dünya genelinde değerlendirmeye alınan 150 bin 388 canlı türünden 42 bin 108’inin, yani yaklaşık yüzde 28’inin nesli tükenme tehdidi altında bulunuyor. IUCN tarafından hazırlanan ve nesli tükenme tehdidi altında olan türlerin yer aldığı Kırmızı Liste'ye göre, hem karada hem de suda yaşayabilen amfibi türlerin yüzde 41’i, köpekbalıkları ve vatozların yüzde 37’si, mercan resiflerinin yüzde 36'sı, kabuklu canlıların yüzde 28’i, memelilerin yüzde 27’si, sürüngenlerin yüzde 21’i ve kuş türlerinin yüzde 13’ü tehdit altında. Isınmanın daha yüksek olduğu bölgelerde ise bu oranlar artıyor. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) tarafından paylaşılan verilerde, Akdeniz'de yaşayan 73 kıkırdaklı balık türü arasındaki köpekbalığı ve vatozların yüzde 58'inin neslinin tükenme tehlikesi altında bulunduğuna ve bu canlıların büyük bölümünün kısa süre içinde yok olabileceğine dikkat çekildi.Yeryüzünde yalnızca Avustralya'nın kuzeyindeki Bramble Cay Adası’nda yaşayan mozaik kuyruklu sıçan (Melomys rubicola), adanın 2015'te sular altında kalmasının ardından iklim değişikliğinin doğrudan sonuçları nedeniyle nesli tükenen ilk memeli olarak kayıtlara geçti.Biyoçeşitliliği en zengin ekosistemlerin başında gelen ve karbon yutağı işlevi görerek iklim değişikliğiyle mücadelede önemli rol oynayan mercanlar, artan okyanus sıcaklıklarının yanı sıra okyanus asitlenmesinin neden olduğu hastalık ve ölümler sebebiyle, türleri en hızlı azalan canlıların başında geliyor. Dünyanın en büyük mercan resif sistemi olan Avustralya'daki Büyük Bariyer Resifi, 1995'ten bu yana mercanlarının en az yarısını kaybetti.İklim değişikliği, hastalıklarda yaşanan artış ve habitatlarda meydana gelen bozulmaların yanında canlıların yaşam şartlarını da tehdit ediyor. Artan hava sıcaklıklarının ortaya çıkardığı ekolojik değişiklikler, chinook somonunun (Oncorhynchus tshawytscha) göç yollarını ve ağaç kırlangıçlarının (Tachycineta bicolor) üreme zamanlarını etkiliyor. Yumurtlama esnasında yüksek hava sıcaklıklarının görülmesi nesli tükenme tehdidi altında bulunan yeşil deniz kaplumbağalarının (Chelonia mydas) yavrularında dengesiz cinsiyet dağılımına neden oluyor. Yeşil deniz kaplumbağalarının yumurtalarını bıraktığı kumsallarda yapılan araştırmalarda, yumurtadan yeni çıkmış kaplumbağaların yüzde 99’unu dişilerin oluşturduğu görülüyor. - "Güney enlemlerde gördüğümüz türleri kuzey enlemlerde görmeye başladık"İklim değişikliğinin biyoçeşitlilik üzerindeki etkilerine dair AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Doğa Koruma Merkezi Biyolojik Çeşitlilik Koruma Programı Koordinatörü Dr. Özge Balkız, artan hava sıcaklıkları nedeniyle biyoçeşitlilik kayıplarının da arttığını söyledi.Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından sıcaklık değişikliklerine bağlı olarak biyoçeşitlilik kaybının ne durumda olduğunun tespit edilmesi için çeşitli ölçümler yapıldığını belirten Balkız, bazı bölgelerde yüzde 50 ila 75 oranında biyoçeşitlilik kaybına rastlandığını, Türkiye'nin belirli noktalarında da bu azalmaların görüldüğünü ifade etti. Artan hava sıcaklıklarına bağlı oluşan biyoçeşitlilik kayıplarına karşı canlı türlerinin çeşitli savunma mekanizmaları geliştirdiğini aktaran Balkız, "Özellikle hareketli türlerin yayılışında farklılaşmalar bekliyoruz. Güney enlemlerde gördüğümüz türleri biraz daha kuzey enlemlerde görmeye başlayabiliyoruz ama bu tabii ki, türün ne kadar özelleşmiş olduğuna bağlı olarak zorlaşabilir. Örneğin, hareket kabiliyeti kısıtlı ve yalnızca belirli bir habitata özelleşmiş canlı türlerinin böyle bir adaptasyon kapasitesi olmayabiliyor. Türkiye’de hareketi kısıtlı, çok dar yayılışa sahip çok sayıda endemik bitki ve kelebek türü var. Bunların etkilenmesi, özelleşmemiş türlere kıyasla çok daha olumsuz oluyor." diye konuştu.İklim değişikliğinin etkilerinin artmasıyla popülasyonlarda azalmalar yaşanabileceği gibi bazı türlerin yok olabileceğini de kaydeden Balkız, yaşam alanı bozulan ve yeterli yiyecek bulamadığı için hayatını sürdürmekte zorlanan canlı türlerinin tehlike altında olduğunu, adaptasyon kapasitesi ve hareket gücü yüksek canlıların ise daha avantajlı gözüktüğünü sözlerine ekledi.- "Canlı türlerinin tükenmesi doğrudan biyoçeşitliliğin azalması demek"Biyoçeşitlilik kaybının sadece bitki ve hayvan türlerini değil, insan yaşamını da doğrudan etkilediğinden bahseden Balkız, şöyle devam etti:"Biyolojik çeşitliliğin bileşenlerinden biri de canlı türleri. Canlı türlerinin tükenmesi, doğrudan biyoçeşitliliğin azalması demek ama günümüzde canlıların biyolojik çeşitliliğinin azalmasının yalnızca doğayla ilişkisini sorgulamıyoruz, bu doğrudan iklim krizini de tetikliyor. Çünkü doğal ekosistemler ve barındırdıkları canlılar, iklim değişikliği ile mücadelede çok önemli ve dolayısıyla insan refahını da etkiliyor. O yüzden bir kayıptan söz ettiğimizde insan refahına olumsuz etkilerinden de mutlaka bahsetmek lazım."Hareket kabiliyeti düşük, insan faaliyetleri nedeniyle tehlike altında olan, halihazırda değişen koşullara adaptasyon kapasitesi az veya azalmış olan canlıların, diğer türlere göre daha büyük risk altında bulunduğunun altını çizen Balkız, bu canlıların korunması için yürütülecek çalışmaların başında iklim değişikliği ile mücadelenin geldiğini hatırlattı.Sıcaklık artışının 1,5 derece ile sınırlı tutulmasını amaçlayan Paris Anlaşması'nın hedeflerinden bahseden Balkız, "Daha yeşil enerji kaynaklarına geçilmesi ve çok ciddi yatırımlar yapılması lazım. Bunların dışında da elbette türlerin korunmasına yönelik de adımlar atılması bekleniyor. Türkiye'nin de üyesi olduğu Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi kapsamında karasal ve denizel korunan alanlarımızı yüzde 30’a yükseltmemiz gerekiyor." diye konuştu.Balkız, türlerin korunması için biyoçeşitliliği tehdit eden insan faaliyetlerinin azaltılması, doğa dostu tarım uygulamalarına geçilmesi, enerji yatırımlarının doğal kaynaklardan sürdürülebilir şekilde yapılması, tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi ve canlı türlerine yönelik koruma alanları ilan edilmesi önerilerinde bulundu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.