TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Bağışıklık Sistemi

İLKHABER-Gazetesi - Bağışıklık Sistemi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Bağışıklık Sistemi haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Kötü alışkanlıklar, zatürreye davetiye çıkarıyor Haber

Kötü alışkanlıklar, zatürreye davetiye çıkarıyor

Akciğerlerde iltihaplanma ve enfeksiyonla karakterize edilen ciddi bir hastalık olan zatürre, dünya genelinde her yıl milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine yol açıyor. Uzmanlar, kötü alışkanlıklardan olan sigara bağımlılığı ve aşırı alkol tüketiminin, zatürre riskini önemli ölçüde artırdığı konusunda uyarıyor. Sigaranın, zatürreye neden olan bakterilerin ve virüslerin akciğerlere ulaşmasını kolaylaştıran bir faktör olduğuna dikkati çeken uzmanlar, "Sigara dumanı, solunum yollarını tahriş edip, bağışıklık sistemini zayıflatıyor ve akciğerleri enfeksiyonlara karşı savunmasız hale getiriyor. Özellikle uzun süreli sigara içen bireyler, daha yüksek bir zatürre riskiyle karşı karşıya kalıyor. Ayrıca sigara içenlerin, içmeyenlere göre zatürre nedeniyle hastaneye yatma olasılıkları çok daha fazla oluyor" uyarısında bulunuyor. Aşırı alkol tüketimi bağışıklık sistemini zayıflatıyor Aşırı alkol tüketiminin de vücuda zarar verdiğini ifade eden uzmanlar, bağışıklık sistemine zarar veren bu alışkanlığın akciğerlerin doğal savunma mekanizmalarını bozarak zatürre gibi ciddi solunum yolu enfeksiyonlarının ortaya çıkmasına zemin hazırladığını belirtiyor. Zatürre riskini artıran bir diğer önemli faktörün ise düşük hijyen koşulları ve yetersiz beslenme olduğunu bildiren uzmanlar, hastalık riskinin kış aylarında artan soğuk hava koşullarından korunma ve hava kirliliğine maruz kalınmamasını öneriyor. “Zatürreden korunmak için risk faktörlerini azaltın” Zatürreden korunmanın en etkili yollarından birinin risk faktörlerini azaltmak olduğunu belirten Uzm. Dr. Muharrem Tokmak ise şunları kaydetti: "Sigara ve alkol kullanımını bırakmak, kronik hastalıkları olan kişilerin düzenli tedavi almaları ve kontrollerini ihmal etmemeleri bu hastalıktan korunmada çok önemlidir.  Zatürre aşısı da bu hastalıktan korunmada büyük bir önem taşır. Özellikle 65 yaş üstü kişiler ile kronik hastalığı olan 50 yaş üstü bireylerin zatürre aşısı yaptırmaları gerekir. Zatürre ciddi bir hastalık olup, belirtileri göz ardı edilmemeli ve özellikle risk gruplarındaki kişiler belirtiler hissettiklerinde bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Zatürre tanısının ardından tedavi sürecinde hastanın durumu yakından izlenmeli ve akciğer grafisi ile düzenli kontrol edilmelidir."

Tuvalette saatler harcayanlar kabızlığa son! Bu karışım adeta hayatınızı kurtaracak Haber

Tuvalette saatler harcayanlar kabızlığa son! Bu karışım adeta hayatınızı kurtaracak

Bağışıklık sisteminin güçlenmesi ve vücudu rahatlatmak için bitki çaylarının önemi kış aylarında daha da belirgin hale geliyor. Soğuk hava koşullarıyla birlikte, insanlar hastalıklara daha yatkın hale gelirken, doğal yöntemlerle vücudu korumak ve desteklemek önem kazanıyor. Bu noktada, çeşitli bitki çayları sağlığa pek çok fayda sağlayabilir. Bağışıklık sistemi, vücudu enfeksiyonlara ve hastalıklara karşı koruyan bir kalkan görevi görür. Ancak, soğuk kış aylarında bağışıklık sistemi zayıflayabilir ve bu da insanları hastalıklara daha açık hale getirebilir. İşte bu noktada, bitki çayları devreye girer. Özellikle, bağışıklık sistemini güçlendiren ve vücuda rahatlık sağlayan bitki çayları, kış mevsiminde sıklıkla tercih edilir. Masala Çayı: Hindistan’a özgü bir içecek olan Masala Chai, siyah çay, çeşitli baharatlar ve sütün harmanlanmasıyla elde edilir. Zencefil sindirime yardımcı olurken tarçın iç organlarınızı sıcak tutmaya yardımcı olur. Bu çay, sıcaklığı ve aromasıyla soğuk kış günlerinde sizi rahatlatır. Limonlu Biber Çayı: Limonun narenciye tadı ve biberin hafif baharatlılığıyla limonlu biber çayı hem tazeleyici bir içecek hem de grip veya soğuk algınlığı belirtilerinden kurtulmanıza yardımcı olabilir. C vitamini açısından zengin olan limon, bağışıklık sistemini güçlendirirken, karabiber de soğuk havada vücudu ısıtmaya yardımcı olur. Zencefil ve Nane Çayı: Zencefilin baharatlı sıcaklığı ve nanenin serinletici tazeliğiyle birleşen bu çay, rahatlatıcı bir içecek olarak bilinir. Antiinflamatuar özellikleriyle ünlü olan zencefil, soğuk algınlığı ve boğaz ağrılarına iyi gelirken, nane sindirimi iyileştirir ve sakinleştirici bir etki sağlar. Tarçın ve Kakule Çayı: Tarçın ve kakulenin karışımı olan bu çay, içeceğinizi baharatlı veya zencefilli sevmeyenler için idealdir. Tarçın, antimikrobiyal özelliklere sahiptir ve grip veya enfeksiyonlardan korunmanıza yardımcı olabilirken, kakule de kan dolaşımını iyileştiren antioksidanlar içerir. Papatya Tarçın Çayı: Papatya ve tarçının sakinleştirici etkileriyle bilinen bu çay, stresten uzaklaşmanıza ve daha iyi uyumanıza yardımcı olur. Ayrıca tarçın, bağışıklık sistemini destekleyen antioksidanlar içerir, bu da vücudu hastalıklara karşı korur. Soğuk kış günlerinde vücudu korumak ve bağışıklık sistemini güçlendirmek için bitki çayları harika bir seçenektir. Masala çayından limonlu biber çayına, zencefil ve nane çayından tarçın ve kakule çayına kadar birçok seçenek mevcuttur. Her biri farklı lezzetler ve sağlık faydaları sunar. Bu çayları düzenli olarak tüketmek, vücudu sıcak tutmak, rahatlatmak ve hastalıklara karşı korumak için etkili bir yol olabilir.

Prof. Dr. Gülcan Güntaş: C vitamini eksikliği ve skorbüt hastalığı hakkında bilgi verdi Haber

Prof. Dr. Gülcan Güntaş: C vitamini eksikliği ve skorbüt hastalığı hakkında bilgi verdi

Hastalığın yaraların geç kapanması, diş kaybı, diş eti kanaması, cilt problemleri, anemi ve eklemlerde şişlik gibi bulgularla seyrettiğini ve C vitamini eksikliğinin temel olarak kötü beslenmeden kaynaklandığını, narenciye, kivi ve mango gibi meyveler ile biber ve brokoli gibi sebzelerin C vitamini açısından oldukça zengin olduğunu ifade etti. C vitamini diyetle alınması gereken bir vitamin “Askorbik asit” olarak da bilinen C vitamininin, vücutta depo edilmeyen, suda çözünen ve ısyıya dayanıksız bir vitamin olduğunu belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Bölümü Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Gülcan Güntaş, “İnsan vücudunda sentezlenemediği için muhakkak diyetle alınması gereken bir vitamindir. C vitamini, vücudumuzdaki kan damarları, kıkırdak ve kaslar ile kemiklerde bulunan, doku bakımı ve onarımında rol alan kolajen proteininin sentezi için gereklidir. Dolayısıyla C vitamini yaraları iyileştirmeye, dişleri, cildi ve kıkırdağı onarmaya ve korumaya yardımcı olur” dedi. Bağışıklık sisteminde önemli bir rolü bulunuyor Barsaklardan demir emilimini arttıran vitamin C’nin, bağışıklık sistemindeki rolü ile de vücut direncinin artmasına katkıda bulunduğunu kaydeden Prof. Dr. Gülcan Güntaş, “Güçlü antioksidan özelliği nedeniyle vücudumuzun temel yapıtaşları olan DNA, proteinler ve lipidler gibi hücresel moleküllerin oksidatif hasardan korunmasında çok önemli bir katkısı olduğu düşünülmektedir. Her ne kadar oksidatif hasarın kalp damar hastalıkları ve kanser gibi çeşitli kronik hastalıkların hem başlangıcı hem de ilerlemesiyle ilişkili olduğuna inanılsa da C vitamininin klinik uygulamasının uygunluğu konusunda nihai bir sonuca varılmamıştır” diye konuştu. Biber ve brokoli C vitamininden zengin Diğer birçok vitaminin aksine çeşitli gıdalardaki C vitamini içeriğinin genel olarak nispeten yüksek olduğunu belirten Prof. Dr. Gülcan Güntaş, “Narenciye, kivi ve mango gibi meyveler ile biber ve brokoli gibi sebzeler C vitamini açısından oldukça zengindirler. Dolayısıyla genel olarak belirgin C vitamini eksikliği nadir görülse de yetersiz beslenme, kötü beslenme alışkanlıkları, kronik hastalıklar, bağırsak bozuklukları veya kimyasal bağımlılıkları olan kişilerde yüksek sıklıkta görülebilir” uyarısında bulundu. Aşırı yetersizliği skorbüt hastalığına yol açabilir C vitamininin aşırı derecede yetersizliğine bağlı olarak skorbüt hastalığı geliştiğini kaydeden Prof. Dr. Gülcan Güntaş, “Bu hastalık yaraların geç kapanması, diş kaybı, diş eti kanaması, cilt problemleri, anemi ve eklemlerde şişlik gibi bulgularla seyreder. Skorbüt hastalığı belirtileri tipik olarak acil damar yoluyla tedaviyi gerektiren derin bir C vitamini eksikliğini yansıtır. Şiddetli ve uzun süreli C vitamini eksikliğinin diğer daha az spesifik semptomları arasında ise halsizlik ve yorgunluk veya uyuşukluk ve moral bozukluğu yer alır. Vitamin C eksikliği bağışıklık sisteminde zayıflamaya yol açabileceği için enfeksiyonlara yatkınlığı da arttırabilir” dedi. Kötü beslenmeye dikkat C vitamini eksikliğinin temel olarak kötü beslenmeden kaynaklandığını belirten Prof. Dr. Gülcan Güntaş, “Eğer diyette yeterince vitamin C yoksa veya çeşitli kronik hastalıklara bağlı olarak vücut C vitaminini doğru şekilde emmiyorsa ya da hamilelik ve sigara içenlerde olduğu gibi artan ihtiyaç nedeniyle vitamin eksikliği yaşanmaması için dışardan C vitamini takviyesi almak gerekir” uyarısında bulundu. Günlük 200 miligram C vitamini alınmalı Günlük C vitamini ihtiyacının meyve ve sebzelerden karşılanabileceğini belirten Prof. Dr. Gülcan Güntaş, “Kadınlar ve erkekler için önerilen miktarı sırasıyla 75 ve 90 mg/gün, hamile ve emziren kadınlar (19 yaş ve üzeri) için tavsiye edilen miktar ise sırasıyla 85 ve 120 mg/gün olarak belirlenmiştir. Ancak yapılan çalışmalar ışığında, bu vitaminin potansiyel sağlık yararlarını en üst düzeye çıkarmak için yetişkin nüfusun çoğunluğu için optimum C vitamini alımının günde 200 mg olduğu sonucuna varılmıştır. Eğer tavsiye edilen beş porsiyon meyve ve sebze tüketiliyorsa, takviyeye ihtiyaç duymadan günlük 200 mg C vitamini alımı sağlanabilir” dedi. Böbrek taşı oluşumuna yatkın olanlar takviyeden kaçınmalı C vitamininin genellikle toksik olmadığını ve yüksek dozlarda bile iyi tolere edildiğini ifade eden Prof. Dr. Gülcan Güntaş, böbrek taşı oluşumuna yatkın olanların C vitamini takviyesinde kaçınmalarını tavsiye ederek sözlerini şöyle tamamladı: “Mevcut tolere edilebilir üst alım seviyesi 2000 yılında 2 g/gün olarak belirlenmesine rağmen, yakın zamanda Avrupa Gıda ve Güvenlik İdaresi toksisite kanıtı olmaması nedeniyle C vitamini için üst alım seviyesini tamamen kaldırmıştır. Bazı bireylerde daha yüksek dozlarda geçici mide barsak rahatsızlıkların ortaya çıktığı bilinmektedir. Günde birkaç gramlık bir alımın böbrek taşı riskini artırdığından şüphelenilmiştir ancak bu şüphe doğrulanmamıştır. Bununla birlikte böbrek taşı oluşumuna yatkın olanların C vitamini takviyelerinden kaçınmaları önerilmektedir.

Pemfigus hastalığı nedir, neden olur? Pemfigus hastalığının belirtileri nelerdir? Haber

Pemfigus hastalığı nedir, neden olur? Pemfigus hastalığının belirtileri nelerdir?

Pemfigus, başta deri ve mukoza olmak üzere ağız içi, burun ve boğazda da ortaya çıkıp şişlik ve bül adı verilen içi sıvı dolu kabarcıklarla karakterize olan, hücresel yıkımlara yol açan ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden nadir bir otoimmün hastalıktır.Derinin dış kısmı olarak bilinen epidermisi kolaylıkla etkileyebilen pemfigus hastalığı, kolayca yırtılabilen lezyonlara ve kabarcıklara neden olur. Hemen her yaş ve cinsiyette görülebilme riski bulunan pemfigus, genellikle orta yaşlı ve yaşlı kişilerde daha yaygın görülür. Kronik bir şekilde uzun süre görülebilen bir hastalık olan pemfigusun bazı türleri tedavi edilmezse hayati bir tablo ortaya çıkabilir ancak hastalık çoğunlukla ilaç tedavisiyle kontrol altına alınır. PEMFİGUS NEDEN OLUR? Pemfigus hastalığı, bağışıklık sisteminin kendi derisini yabancı olarak algılaması sonucu bül olarak adlandırılan içi sıvı dolu kabarcıklar ortaya çıkarması sonucunda meydana gelir. İçi sıvı dolu kabarcıklar derinin dış kısmı olan epidermis’te ve mukus zarlarında ortaya çıkar. Bağışıklık sistemi vücuttaki mikroplara saldırmak yerine yanlışlıkla deriyi yabancı olarak algılayıp cilde saldırır. Yaşanan bu durum da cilde zarar verir ve içi sıvı dolu kabarcıkların ortaya çıkmasına yol açar. PEMFİGUS ÇEŞİTLERİ NELERDİR? İçi sıvı dolu kabarcıkların nerede meydana geldiğine veya boyutuna göre bazı pemfigus çeşitleri söz konusudur. En yaygın pemfigus çeşidi ise pemfigus vulgaris’tir. Pemfigus çeşitleri şu şekildedir: Pemfigus vulgaris: Pemfigus vulgaris, bağışıklık sisteminin cilde saldırdığı, ağızda ve ciltte kabarcıklara neden olan pemfigus hastalığının en yaygın formudur. Pemfigus vulgariste ağızda başlayan daha sonra cilt ve genital mukoza zarlarında görülen kabarcıklar meydana gelir. Kabarcıklar genelde ağrıyla karakterizedir ancak kaşıntı ortaya çıkarmaz. Ağız veya boğazdaki kabarcıklar yutmayı zorlaştırıcı bir hal alabilir. Pemfigus foliaceus: Pemfigus’un bir diğer türü olan pemfigus foliaceus, göğüs, sırt ve omuzlarda kabarcıklara neden olur. Kabarcıklar ağrıdan ziyade daha çok kaşıntı meydana getirir. Pemfigus vegetans:Pemfigus vegetans, pemfigus vulgaris’le benzerlik gösterir ancak daha kalın lezyonlarla ortaya çıkar. Bu lezyonlar genellikle kasık ve koltuk altı gibi deri kıvrımlarının bulunduğu bölgelerde oluşur. Pemfigus eritematozus (Senear-Usher sendromu) : Pemfigus eritematozus, sırtın üst kısmında, göğüste, yanaklarda ve kafa derisinde kabarcıkların oluşmasına neden olan lupusla örtüşür. İçi sıvı dolu kabarcıklar oluştuğunda genellikle kırmızı ve pullu ortaya çıkar. Paraneoplastik pemfigus:Kanser tanısı alan kişilerde görülen en nadir pemfigus türüdür. Ağızda şiddetli kabarcıklar oluşur. PEMFİGUS BELİRTİLERİ NELERDİR? Pemfigus, cilt ve mukus zarları, ağız içi, burun, boğaz, göz, koltukaltı ve genital bölgelerde meydana gelen bül adı verilen içi sıvı dolu kabarcık belirtisiyle ortaya çıkar. Bu kabarcıklar kırılgandır ve patlama eğilimi göstererek kabuklu ve ağrılı yaralara yol açar. Ayrıca pemfigus hastalığı yüksek ateş ve halsizlik belirtisi de gösterebilir. Pemfigus belirtileri genel olarak şunları içerir: Ciltte içi sıvı dolu kabarcıklar Kabarcıkların patlamasıyla oluşan kabuklu ve ağrılı yaralar Ciltte meydana gelen kabuklu döküntüler Deride pembemsi kızarıklıklar Bazı yaralarda kanamalar Ciltte kaşıntı Ateş Halsizlik PEMFİGUS NASIL TEŞHİS EDİLİR? Fiziki muayeneyle birlikte belirtilerin incelenmesinin ardından doktor tarafından pemfigus teşhisi koyulabilir. Pemfigus hastalığının tanısı için ek olarak deri ve mukoza biyopsileri ve kan testine de başvurulabilir. PEMFİGUS TEDAVİSİ NASIL YAPILIR? Pemfigus tedavisinde kullanılan başlıca ilaçlar kortikosteroidlerdir. Bu ilaç sayesinde pemfigus hastalığının tedavisindeki başarı yüzdesi oldukça artmıştır. Kortikostreoidler kullanarak ciltteki enfeksiyon ve yaraların iyileşmesi mümkündür. Pemfigus tedavisi için öncelikle enfeksiyonları önlemek ciltte meydana gelen yaraların önlenmesi amaçlanır. Ayrıca belirtilere neden olan ilaçların kullanımına ara verilir ve yaralar için özel bir bakım uygulanabilir.

Şalgam suyu, bağışıklık sistemini güçlendiriyor Haber

Şalgam suyu, bağışıklık sistemini güçlendiriyor

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, Lokman Hekim'in, yılda en az bir kez şalgam tüketilmesi ya da bu mümkün olmazsa en azından şalgam tarlasından geçilmesi sözü ile şalgamın şifa kaynağı olarak önemi hakkında önemli bir işaret verdiğini söyledi. Osmaniye, Adana ve Mersin bölgelerinde oldukça yaygın olarak kullanılan şalgam suyunun antioksidan açısından oldukça zengin olduğunu belirten Karabulut, özellikle gribal enfeksiyonlara karşı bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ifade etti. Şalgamın ilk olarak nerede ve nasıl ortaya çıktığının bilinmemekle birlikte anavatanının Asya olduğu yönünde değerlendirmeler olduğunu kaydeden Prof. Dr. Karabulut, şalgamın Türkiye’de de anavatanının Adana olarak bilinmesinin yanı sıra Tarsus, Mersin ve Osmaniye başta olmak üzere güney illerinde yaygın bir biçimde üretilip tüketildiğini söyledi. Churchill'e formülü verilmedi Küçük turplu ve yumuşak etli olanları insanların, iri turplu ve sert etli olanların ise hayvanların tüketmesi için üretilen şalgamın çeşitli kullanım biçimleri olduğunu dile getiren Karabulut, “Pişirilerek yenilmesine ilave olarak bazı çorbalara, salatalara, pilavlara ve soslara eklenmekte, kışlık sebze olarak konservesi ve turşusu yapılmakta, garnitür olarak kullanılmaktadır. Aynı şekilde soğuk günlerde sevilerek tüketilen özel bir çorbası da yapılmaktadır. Yine mor havuç ile fermantasyona tabi tutularak elde edilen ve şalgam suyu, ağırlıklı olarak Adana, Mersin ve Osmaniye bölgelerinde üretilmektedir. Türkiye'nin dört bir yanında ve dünyada ihraç edilmektedir” dedi. Muhtevası oldukça zengin Oldukça zengin bir antioksidan kaynağı olan ve yapraklarında kansere karşı koruyucu oldukları bilinen A ve K vitaminlerini barındıran şalgamın ihtiva ettiği yüksek besin değeri ile dikkat çeken bir bitki olduğunu da kaydeden Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, “100 gramının ortalama 23 kalori içerdiği hesaplanan ve bu düşük kalori miktarı nedeniyle diyet listelerinde kendisine rahatlıkla yer alabilecek olan şalgamda hatırı sayılır miktarda potasyum, fosfor, kalsiyum, demir, sodyum, magnezyum, protein, karbonhidrat, yağ, lif ve lutein gibi maddelere ilave olarak A, B (tiamin, riboflavin, niasin) ve C vitaminleri bulunmaktadır” ifadelerine yer verdi. Lokman Hekim'in tavsiyesi Bitkilerin profesörü Aysun Bay Karabulut, geleneksel halk tıbbında insan bedenine zindelik katan, romatizma ve bağırsak hastalıkları ile mide ve siyatik ağrılarına iyi gelen bir bitki olarak değerlendirilen şalgamın sağlığa faydalarını şu şekilde anlattı: “İhtiva ettiği yüksek potasyum yükü dolayısıyla tansiyonu düşürdüğü, enerji ve kan dağılımını düzenlediği, bağışıklık sistemini güçlendirdiği, mide ağrılarına ve sinirsel rahatsızlıklara iyi geldiği bilinmektedir. Sivas ve çevresinde anlatılagelen geleneksel halk anlatılarında, Lokman Hekim'in, yılda en az bir kez şalgam yenilmesi ya da bu mümkün olmazsa hiç değilse şalgam tarlasının yanından geçilmesi şeklinde bir tavsiyesinin bulunduğunun belirtilmesi, şalgamın bir şifa kaynağı olarak kavranışı hakkında güzel bir fikir verebilir. Aynı şekilde özellikle soğuk kış günlerinde soğuk algınlığı yahut grip rahatsızlığı baş gösterdiğinde "Biberlice bir şalgam pilavı pişirelim" sözünün darbımesel haline gelmiş olması da halkın gözünde şalgamın şifalı bir bitki olarak değerlendirilmekte olduğunun bir yansımasıdır. Kolesterolü düşürür Şalgamın insan sağlığına birçok açıdan faydalı olduğu tespit edilmiştir. İçeriğindeki kalsiyum nedeniyle kemikleri ve dişleri kuvvetlendirmekte, özellikle yaşlanma sürecinde ortaya çıkan kemik erimesi ile mücadele etmektedir. Aynı şekilde yapısındaki C vitamininin etkileri ile öksürük, astım ve bronşitin yanı sıra gribal nitelikli rahatsızlıklar karşısında koruma sağlamakta, sindirim sistemini güçlendirerek kabızlığı giderip hazmı kolaylaştırmakta, gut hastalığına iyi gelmekte, organların düzenli bir biçimde çalışması için gerekli olan yapıya olumlu katkılar sunmakta, kolesterolü düşürmekte ve başta yaşlılığa bağlı katarak olmak üzere göz sorunlarını engellemektedir. Yine ödem ve inme karşısında direnç sağlamakta, stresle savaşmakta, zihinsel berraklık vermekte, afrodizyak etkisi dolayısıyla fiziksel performansı arttırmakta, doğal olarak tüketildiğinde ise kansızlığı önlemektedir. Sigarayı bırakmak isteyenler için birebir Karaciğer ve böbreklerde biriken toksinlerin atılmasında, dolayısıyla böbrek taşlarının düşürülmesinde de etkili olan şalgamın, boğaz ağrıları noktasında iltihap giderici olarak işlev gördüğü bilinmektedir. Aynı şekilde el ve ayaklarda ortaya çıkan dolama yahut iltihaplı deri hastalıkları ile de mücadele etmekte, ter kaynaklı kötü vücut kokularını engellemekte, sigara kullanımı ile mücadele etme bağlamında akciğerleri ve broşları temizlemektedir. Ayrıca kalın olarak soyulmuş şalgam kabuğunun bir tutam ısırgan otu ile birlikte bir miktar suda haşlanarak haftada iki gün ortalama on beş dakika boyunca ayaklara uygulanması durumunda yaşlılıkla birlikte kendini gösteren ayak üşümelerini engellediğini ve iltihaplı tırnak enfeksiyonlarını giderdiğini belirtelim. Yine şalgamın kuvvetli bir idrar söktürücü olmasının yanı sıra iyi bir iştah açıcı olduğunu ve kilo almak isteyenler için oldukça faydalı olabileceğini de ifade edelim. Son olarak tansiyon hastalarının şalgam tüketirken dikkatli olmaları ve özellikle aşırı tüketim durumunda midede şişkinlik meydana getireceği için mide rahatsızlığı olanların şalgam tüketimini son derece kontrollü bir biçimde gerçekleştirmeleri gerektiğini de not edelim”

Uykunun önemi: Uzmanlar, 7 saatten az uyuyanların hastalık riskinin 3 kat arttığını vurguluyor Haber

Uykunun önemi: Uzmanlar, 7 saatten az uyuyanların hastalık riskinin 3 kat arttığını vurguluyor

İnfluenza, koronavirüs, grip, soğuk algınlığı, nezle gibi enfeksiyon hastalıklarının yaygın olduğu şu günlerde, kaliteli uyku büyük önem taşıyor. Özellikle gece uykusunun, hastalık öncesi ve tedavi süreçlerinde bireylerin bağışıklık sistemine doğrudan etkisinin bulunduğunu vurgulayan uzmanlar, uyku süresinin günde 7 saatin altında düşmemesi konusunda uyarıda bulunuyor. Günde 7 saatten az uyuyan kişilerin, 3 kata kadar daha fazla hasta olma ihtimali bulunduğunu belirten Eskişehir Şehir Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz Bölümü Uzmanı ve Uyku Merkezi sorumlusu Prof. Dr. Vural Fidan, “Yurt dışında da yapılan çatışmalarda, 7 saatin altında uyuyan kişilerin, hastalığa yakalanma ihtimali 3 kat daha fazladır” dedi. “7 saatten az uyuyan kişilerin vücut dirençleri düşüyor” Sağlıklı uyku ile bireylerin hastalıklardan korunabileceğini ve tedavi sürecini hızlandırabileceğini belirten Prof. Dr. Vural Fidan, “Pandemi döneminde çok büyük bir tecrübe kazandık. Tedavisi konusunda zorlandığımız bazı hastalıklar, özellikle viral hastalıklar konusunda bizim yapmamız gereken vücut sağlığımızı yani immün sistemimizi korumak. Bu immün sistemi korumak için beslenmenin yanı sıra uyku düzeni de çok önemlidir. Yurt dışında da yapılan çatışmalarda da belirtilmiştir, 7 saatin altında uyuyan kişilerin immün sistemleri yani vücut dirençleriyle ilgili çok ciddi bir azalma oluyor. Aynı mikroplara maruz kalsalar bile uyku süresi ne kadar kısalırsa 3 kat daha fazla hasta olmaları mümkün. Tabii bu bir kısır döngü. Solunum yolu enfeksiyonları, hava yolu tıkanmasıyla beraber hastanın gece boyunca uykusunun bölünmesine ve uykuyu devam ettirmede zorluklara yol açıyor. Bu da hastaların derin uykuya geçememelerine yol açıyor. Ne yazık ki immün sistemin regülasyonu yani vücut direncinin organizasyonu aşamalarını kişi göremiyor. Burun tıkanıklığı veya hava yol tıkanıklığı arttıkça uykusu bozuluyor. Uykusu bozuldukça vücut direnci düşüyor. Tabii bunu kırabilmek için veya bir düzene sokabilmek için mutlaka kişilerin üst hava yollarını açık tutmalarını tavsiye ediyoruz. Yatmadan önce burun temizliği çok önemli bir aşaması. Çünkü hava yolumuzu burnumuzdan almış olduğumuz nefesi ağzımızdan vererek kullanmamız gerekiyor normalde. Bunu da sağlayabilmeleri için mutlaka burun açılması ve açık tutulması gerekiyor” dedi. Birçok hormon gece uykusu esnasında salgılanıyor Günlük 7 saat uykunun gece saatlerinde olmasının da büyük önem taşıdığını fakat mecburiyet durumlarında gündüz de tamamlanabileceğini belirten Prof. Dr. Fidan, şu ifadeleri kullandı: “Uyku dediğimiz süreç, normal bireylerde gece yaşanan bir süreçtir. Ancak gece çalışması gereken veya gece uyuyamayan kişilerin bu uykularını gündüz tamamlamaları mümkündür. Fakat gündüz uykusunun hiçbir zaman gece uykusu gibi olmadığını bilmemiz gerekiyor. Çünkü vücudumuzun çalışma prensibi, homeostatik sistemimizin çalışma prensibi gece bunun aktif olmasını sağlıyor. Yani vücudumuzun hem büyüme hormonu hem mutluluk hormonu dediğimiz farklı hormonlar ve vücut direncimizin sağlanmasını sağlayacak kortizon hormonları gibi çeşitli hormonların gece yarısında sabaha doğru salgılandığını biliyoruz. Gündüz uykusu gece uykusunun aslında yerine geçmez. Ama mecbur kalırsak tabii ki gece uykusunu gündüz kapatmamız mümkün olur.”

Renkli beslenmek bağışıklık sistemini güçlendiriyor Haber

Renkli beslenmek bağışıklık sistemini güçlendiriyor

Akdeniz tipi beslenmenin bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkileri olabileceğine dikkat çeken Diyetisyen Sena Pekşen, “Akdeniz tipi beslenme, mikrobiyota çeşitliliğini artırır, probiyotik bakterileri sağlar ve bağışıklık sisteminin düzenli çalışmasını destekler. Renkli ve çeşitli yiyecekler tüketmek, güçlü bir bağışıklık sistemi oluşturmanın önemli adımlarındandır” dedi. VM Medical Park Samsun Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Sena Pekşen, bağışıklık sistemi hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Bağışıklık sisteminin insan vücudunu hastalıklara karşı koruyan güçlü bir savunma sistemi olduğunu belirten Dyt. Pekşen, “Grip, soğuk algınlığı, yüksek ateş, boğaz ağrısı ve baş ağrısı gibi birçok hastalıkla savaşabilmek için güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak önemlidir. Bağışıklık sistemi, beslenme, egzersiz ve uyku kalitesine dikkat edilerek güçlendirilebilir” diye konuştu. “AKDENİZ TİPİ BESLENME BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ POZİTİF ETKİLER” Akdeniz tipi beslenmenin bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkileri olabileceğini vurgulayan Dyt. Sena Pekşen, “Akdeniz tipi beslenme, mikrobiyota çeşitliliğini artırır, probiyotik bakterileri sağlar ve bağışıklık sisteminin düzenli çalışmasını destekler. Renkli ve çeşitli yiyecekler tüketmek, güçlü bir bağışıklık sistemi oluşturmanın önemli adımlarındandır. Her yiyeceğin içerdiği fitokimyasal türü ve miktarı farklılık gösterir” şeklinde konuştu. Dyt. Pekşen, Akdeniz tipi beslenme için aşağıdaki besinleri bol miktarda tüketebileceğimiz besinleri şöyle sıraladı: “Sarımsak: Anti-mikrobiyal özelliklere sahip olan sarımsak, bağışıklık sistemini destekler. Zencefil: Anti-enflamatuvar özelliklere sahip olan zencefil, soğuk algınlığı gibi rahatsızlıklara karşı koruyucu etkiye sahiptir. Zerdeçal: Kurkumin adı verilen bileşen içeren zerdeçal, anti-kanser, anti-enflamatuvar ve anti-oksidan özelliklere sahiptir. Bal: Antitümör ve anti-modülatör etkilere sahip olan bal, bağışıklık sistemini destekler. Yaban mersini: Antioksidanlar açısından zengin olan yaban mersini, bağışıklık sistemini destekler. Balık: Somon, sardalye gibi yağlı balıklar omega-3 yağ asitleri bakımından zengindir ve bağışıklık sistemini destekler. C vitamini içeren besinler: Turunçgiller, kızılcık, kivi, maydanoz, ıspanak, karalahana, brokoli, renkli biberler gibi C vitamini içeren besinler bağışıklık sistemini güçlendirir. A vitamini içeren besinler: Havuç, kabak, tatlı patates gibi A vitamini içeren besinler bağışıklık sistemini destekler. Probiyotikler: Yoğurt, ayran gibi probiyotik bakteriler içeren besinler hem anti-enflamatuvar hem de anti-mikrobiyal etkilere sahiptir. Çinko içeren besinler: Çinko eksikliği alerjilere ve enfeksiyonlara yol açabilir. Yumurta, baklagiller ve çiğ kuruyemişler çinko açısından zengin besinlerdir ve beslenmeye eklenmelidir. Su: Vücut direncini artırmak ve bağışıklığı güçlendirmek için günde en az 2 litre su tüketmek önemlidir.” Dyt. Pekşen, “Bu besinleri dengeli bir şekilde tüketmek, bağışıklık sistemini destekleyebilir ve hastalıklara karşı direncinizi artırabilir” dedi. ÖKSÜRÜĞE İYİ GELEN ÇAY TARİFİ Dyt. Pekşen, öksürüğü geçirmeye yardımcı çay tarifini ise şu şekilde paylaştı: “Malzemeler: Bir çay kaşığı toz zencefil, bir çay kaşığı toz zerdeçal, bir tatlı kaşığı bal, bir bardak ılık su, yarım limon. Yapılışı: Öksürüğü geçirmeye yardımcı olması için, zencefil, zerdeçal ve balı karıştırın ve sıcak su ekleyerek çözdürün. İçine dilimlenmiş limonları ilave edin. Bu çayı tüketerek öksürüğünüzü hafifletebilirsiniz. Unutmayın, sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek ve dengeli beslenmek, bağışıklık sisteminizi güçlendirmenin önemli adımlarıdır.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.