TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#bağışıklık

İLKHABER-Gazetesi - bağışıklık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, bağışıklık haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Ekim ayı sebze ve meyveleri nelerdir? Mevsimin taze lezzetleri! Haber

Ekim ayı sebze ve meyveleri nelerdir? Mevsimin taze lezzetleri!

Ekim ayı, sonbaharın getirdiği serin hava ile birlikte mevsimin taze sebze ve meyvelerinin de tezgahlara çıktığı bir dönem. Mevsiminde tüketilen sebze ve meyveler, hem sağlık açısından büyük faydalar sunarken hem de doğanın sunduğu en doğal lezzetleri sofralara taşıyor. Bağışıklık sistemini güçlendiren ve vücuda enerji veren bu ürünler, özellikle bu dönemde beslenme alışkanlıklarının temelini oluşturuyor. Peki, Ekim ayında hangi sebze ve meyveler tüketilmeli? Ekim Ayı Sebzeleri Sonbaharın serin günlerinde sofraları şenlendirecek birbirinden taze sebzeler Ekim ayında tüketicilerle buluşuyor. Mevsiminde yetişen sebzeler vitamin ve mineral açısından oldukça zengin olduğu için sağlıklı beslenmenin temelini oluşturuyor. Ekim ayında tezgahlarda bulabileceğiniz sebzeler: Ispanak Karnabahar Brokoli Lahana Pırasa Havuç Balkabağı Pazı Kereviz Roka Turp Bu sebzeler, çorbalardan ana yemeklere kadar pek çok farklı tarifte kullanılabiliyor ve özellikle mevsim geçişlerinde bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Ekim Ayı Meyveleri Meyve severler için Ekim ayı da oldukça zengin seçenekler sunuyor. Sonbaharın taze meyveleri hem vitamin deposu hem de doğal şifa kaynağı olarak dikkat çekiyor. Ekim ayında tüketebileceğiniz meyveler şunlardır: Elma Armut Nar Üzüm Trabzon hurması (Cennet hurması) Ayva Kivi Bu meyveler, tatlılardan atıştırmalıklara kadar pek çok farklı şekilde tüketilebiliyor. Özellikle nar ve kivi gibi meyveler, antioksidan açısından zengin olup bağışıklık sistemini destekliyor. Mevsiminde Tüketimin Önemi Mevsiminde sebze ve meyve tüketmek hem sağlık açısından hem de ekonomik olarak avantaj sağlıyor. Mevsiminde yetişen ürünler, doğal yollarla olgunlaştığı için daha lezzetli ve besleyici oluyor. Ekim ayının taze sebze ve meyvelerini sofralarınızdan eksik etmeyin!

Çiçek aşısı olanlar maymun çiçeğine karşı yüzde 80 bağışıklık kazanıyor Haber

Çiçek aşısı olanlar maymun çiçeğine karşı yüzde 80 bağışıklık kazanıyor

Covid-19 pandemisinin ardından dünyada yeni salgın korkuları artarken, Afrika'da ortaya çıkan maymun çiçeği salgını da dikkat çekti. Prof. Dr. Sarhan Sakarya, maymun çiçeği hastalığının pandemideki gibi büyük bir krize yol açmayacağını belirtti. Maymun çiçeği hastalığının pandemideki gibi insanları evlerine kapatacak seviyede bir salgına sebep olmayacağını belirten Medicana Sağlık Grubu Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Sarhan Sakarya, 1980 öncesi çiçek aşısı olan kişilerin yüzde 80 oranında maymun çiçeği hastalığına bağışıklığı olduğunu söyledi. Maymun Çiçeği Nedir ve Nasıl Bulaşır? Prof. Dr. Sakarya, maymun çiçeği hastalığının aslında çiçek hastalığının bir türü olduğunu ve ilk olarak maymunlarda görüldüğü için bu adı aldığını belirtti. Hastalığın bulaşma yollarını açıklayan Sakarya, “Virüs, hasta kişilerin salgılarında bulunur ve her tür sıvı transferi, kan, tükürük ve cinsel ilişki yoluyla bulaşabilir. Ayrıca, hasta kişinin kullandığı çarşaflar ve kıyafetler de virüsün yayılmasına neden olabilir” dedi. Belirtiler ve Teşhis Maymun çiçeği hastalığı, grip benzeri belirtilerle başlar ve ateş, halsizlik, lenf bezlerinde şişlik gibi semptomlar gösterir. Sakarya, hastalığın 1 ila 3 hafta içinde el, kol, bacak ve yüzlerde döküntülerle kendini gösterdiğini belirtti. Bu döküntüler, süt kıvamında iltihaplanmış keselere dönüşür ve sönmeden bulaş riski devam eder. Covid-19 ile Kıyaslama Prof. Dr. Sakarya, maymun çiçeği hastalığının Covid-19 ile kıyaslandığında bulaşma riskinin daha düşük ve öldürücü etkisinin daha az olduğunu ifade etti. “Covid-19’un aksine, maymun çiçeği hastalığında hastalık belirtileri görünür ve hasta kişiler kolayca tanınabilir. Bu da hastalığın yayılmasını durduran bir faktördür” dedi. Korunma Yöntemleri Sakarya, maymun çiçeği hastalığından korunmak için hasta kişilerle 1 metre mesafe korunması gerektiğini söyledi. Ayrıca, “Hasta kişi ile teması kesmek ve çarşaf, kıyafet gibi kişisel eşyalarla temastan kaçınmak bulaş riskini en aza indirir. Özellikle mağazalarda kıyafet denemesi yaparken ve sahillerde ortak kullanılan malzemeleri kullanırken dikkatli olunmalıdır” uyarısında bulundu. Henüz maymun çiçeği hastalığı için etkili bir ilaç bulunmamakla birlikte, hastalığın ortalama 3 hafta içinde kendiliğinden iyileştiğini belirten Sakarya, immün sistemi zayıf yaşlılar ve kemoterapi gören kişilerin risk altında olduğunu ifade etti.

Gece uykusunun önemi: 7 saatten az uyuyan bireylerin  hastalık oranı 3 kat artıyor Haber

Gece uykusunun önemi: 7 saatten az uyuyan bireylerin hastalık oranı 3 kat artıyor

İnfluenza, koronavirüs, grip, soğuk algınlığı, nezle gibi enfeksiyon hastalıklarının yaygın olduğu şu günlerde, kaliteli uyku büyük önem taşıyor. Özellikle gece uykusunun, hastalık öncesi ve tedavi süreçlerinde bireylerin bağışıklık sistemine doğrudan etkisinin bulunduğunu vurgulayan uzmanlar, uyku süresinin günde 7 saatin altında düşmemesi konusunda uyarıda bulunuyor. Günde 7 saatten az uyuyan kişilerin, 3 kata kadar daha fazla hasta olma ihtimali bulunduğunu belirten Eskişehir Şehir Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz Bölümü Uzmanı ve Uyku Merkezi sorumlusu Prof. Dr. Vural Fidan, “Yurt dışında da yapılan çatışmalarda, 7 saatin altında uyuyan kişilerin, hastalığa yakalanma ihtimali 3 kat daha fazladır” dedi. “7 saatten az uyuyan kişilerin vücut dirençleri düşüyor” Sağlıklı uyku ile bireylerin hastalıklardan korunabileceğini ve tedavi sürecini hızlandırabileceğini belirten Prof. Dr. Vural Fidan, “Pandemi döneminde çok büyük bir tecrübe kazandık. Tedavisi konusunda zorlandığımız bazı hastalıklar, özellikle viral hastalıklar konusunda bizim yapmamız gereken vücut sağlığımızı yani immün sistemimizi korumak. Bu immün sistemi korumak için beslenmenin yanı sıra uyku düzeni de çok önemlidir. Yurt dışında da yapılan çatışmalarda da belirtilmiştir, 7 saatin altında uyuyan kişilerin immün sistemleri yani vücut dirençleriyle ilgili çok ciddi bir azalma oluyor. Aynı mikroplara maruz kalsalar bile uyku süresi ne kadar kısalırsa 3 kat daha fazla hasta olmaları mümkün. Tabii bu bir kısır döngü. Solunum yolu enfeksiyonları, hava yolu tıkanmasıyla beraber hastanın gece boyunca uykusunun bölünmesine ve uykuyu devam ettirmede zorluklara yol açıyor. Bu da hastaların derin uykuya geçememelerine yol açıyor. Ne yazık ki immün sistemin regülasyonu yani vücut direncinin organizasyonu aşamalarını kişi göremiyor. Burun tıkanıklığı veya hava yol tıkanıklığı arttıkça uykusu bozuluyor. Uykusu bozuldukça vücut direnci düşüyor. Tabii bunu kırabilmek için veya bir düzene sokabilmek için mutlaka kişilerin üst hava yollarını açık tutmalarını tavsiye ediyoruz. Yatmadan önce burun temizliği çok önemli bir aşaması. Çünkü hava yolumuzu burnumuzdan almış olduğumuz nefesi ağzımızdan vererek kullanmamız gerekiyor normalde. Bunu da sağlayabilmeleri için mutlaka burun açılması ve açık tutulması gerekiyor” dedi. “Birçok hormon gece uykusu esnasında salgılanıyor” Günlük 7 saat uykunun gece saatlerinde olmasının da büyük önem taşıdığını fakat mecburiyet durumlarında gündüz de tamamlanabileceğini belirten Prof. Dr. Fidan, şu ifadeleri kullandı: “Uyku dediğimiz süreç, normal bireylerde gece yaşanan bir süreçtir. Ancak gece çalışması gereken veya gece uyuyamayan kişilerin bu uykularını gündüz tamamlamaları mümkündür. Fakat gündüz uykusunun hiçbir zaman gece uykusu gibi olmadığını bilmemiz gerekiyor. Çünkü vücudumuzun çalışma prensibi ,homeostatik sistemimizin çalışma prensibi gece bunun aktif olmasını sağlıyor. Yani vücudumuzun hem büyüme hormonu, hem mutluluk hormonu dediğimiz farklı hormonlar ve vücut direncimizin sağlanmasını sağlayacak kortizon hormonları gibi çeşitli hormonların gece yarısında sabaha doğru salgılandığını biliyoruz. Gündüz uykusu gece uykusunun aslında yerine geçmez. Ama mecbur kalırsak tabii ki gece uykusunu gündüz kapatmamız mümkün olur.”

Probiyotik kullanımına dikkat: “Tek başına bağışıklık sistemini düzenleyemez” Haber

Probiyotik kullanımına dikkat: “Tek başına bağışıklık sistemini düzenleyemez”

Probiyotiklerin ve prebiyotiklerin sağlık açısından faydalı olduğu iddiasıyla giderek daha çok kullanıldığını ifade eden Gastroenteroloji Uzmanı Dr. İsmail Acar, “Probiyotikler, belirli miktarda bakterinin kişiye verilmesi ile bireyin sağlığı üzerinde yararlı etkileri olduğu düşünülen canlı mikroorganizmalardır. Prebiyotikler ise yararlı bağırsak mikroorganizmalarının büyümesini ve/veya işlevini uyaran, sindirilmeyen gıda bileşikleridir. Her ne kadar sindirim sistemimizdeki bakterilerin, cildimizde, solunum yollarımızda ve bağırsaklarımızdaki rollerine ilişkin anlayış hızla ortaya çıksa da vücudumuzdaki bakteriler ile bağışıklık sistemimiz üzerindeki etkileri ile ilgili bilimsel veriler sınırlıdır ve mide bağırsak sistemimizdeki bu mikroorganizmalar ‘kara kutu>’ olarak kalmaya devam etmektedir” dedi. “Yararlı etkileri olduğu gibi zararlı sonuçlarının da olduğu biliniyor” Probiyotik ve prebiyotik ürünlerin doğrudan bağışıklık fonksiyonlarına etkisi hakkında konuşan Dr. Acar, “Probiyotikler, ince ve kalın bağırsaklarımızda, bağırsak epitelimizle doğrudan etkileşime girerek bağışıklık sistemi üzerinde düzenleyici etkiler ortaya çıkarabiliyor. Alerjik ve otoimmün hastalıkların baskılanması veya bağışıklık sisteminin uyarılması da dahil olmak üzere, bağışıklık sistemimize fayda sağlamak için probiyotik ve prebiyotiklerin verildiği bilimsel çalışmalarda, yararlı etkiler olduğu gibi zararlı sonuçlarının da olduğu biliniyor” ifadelerini kullandı. “Bilimsel çalışmalarla kanıtlanmamıştır” Probiyotiklerin özellikle antibiyotik kullanımı sonrası görülen ishallerin tedavisinde yararlı olduğunu belirten Dr. Acar, “Ayrıca karın ağrısı, ishal veya kabızlıkla seyreden huzursuz bağırsak sendromu ve hastanede yatışlarda görülen ishallerin tedavisinde probiyotikler kullanılmaktadır. Alerjik astım, dermatit veya egzama gibi hastalıklara herhangi bir faydaları olduğu yapılan bilimsel çalışmalarla kanıtlanmamıştır. Daha da önemlisi, şu anda piyasada bulunan probiyotik ürünler, hastalıkları tedavi etmekten ziyade, hastalıklara yakalanma riskini azaltmak amacıyla, sağlıklı bireylerde kullanılması tavsiye edilmektedir” şeklinde konuştu. “Verdiği tepki kişiye göre değişebilir” Probiyotik ilaçlara bağışıklık sisteminin verdiği tepkinin kişiye göre değişebileceğine değinen de Beykent Üniversitesi Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Dr. İsmail Acar, “Kişide bağışıklık sisteminde zayıflık olmadığında bu değişikliklerin biyolojik etkilerinin ne olacağını tahmin etmek zordur. Ayrıca farklı probiyotik suşları veya ilaç firmalarından ziyade, yani kullandığımız probiyotiğin isminden ziyade, herkesin bağışıklık sistemi ilaca farklı tepkiler vermektedir” dedi. “Yanıt bekleyen birçok soru var” Probiyotik kullanımı ile ilgili yanıt bekleyen birçok soru bulunduğunu belirten Dr. Acar, “Probiyotik ve prebiyotiklerin tüm sağlıklı kişilerde bağışıklık sistemi üzerinde etkilerini ortaya çıkarmasını bekleyebilir miyiz? İstediğimiz etki nedir? Bir bireyin bağışıklık düzenleyici veya güçlendirici bir ilaçtan en fazla fayda sağlayıp sağlayamayacağına kim karar verebilir? Ayrıca probiyotiklerin bağışıklık sistemini düzenleyici etkilerinin kısa vadeli mi yoksa uzun vadeli mi veya sürekli mi olduğu belirsizliğini korumaktadır” ifadelerini kullandı. “Sağlık durumu belirli aralıklar ile kontrol edilmeli” “Probiyotiklerin çoğu bağırsakta kalıcı olarak yerleşmediğinden, tüketimlerinden kısa bir süre sonra bağırsaktan atılırlar ve biyolojik etkileri kaybolur” diyen Dr. Acar, “Sağlıklı çocuklarda uzun süreler boyunca probiyotik kullanımının bağışıklık sistemi üzerinde etkileri beklenen bir durumdur, ancak bu durumun kişinin sağlığı üzerinde olumlu mu yoksa olumsuz mu olduğu bilinmemektedir. Yani bir biyolojik mikroorganizma türünün uzun süre uygulanmasının bağışıklık sistemi üzerine sonucunun ne olacağı açık değildir. Acaba bağışıklık sisteminin tepkisini zayıflatır mı? Mikroplara karşı daha duyarlı mı olur? Bu nedenle kişinin bağışıklık sistemi ve sağlık durumu belirli aralıklar ile kontrol edilmelidir” dedi. “Ne için kullanılacağı dikkatlice değerlendirilmeli” Probiyotiklerin ve prebiyotiklerin tek başına bağışıklık sistemini düzenleyemeyeceğini söyleyen Dr. Acar, “Kişinin genetik geçmişi, bağırsak mikrobiyotasının bileşimi (yani sindirim sistemimizde bulunan yararlı ve zararlı bakteriler), diyeti ve yaşam tarzı gibi kişiye bağlı faktörlerin de aynı derecede veya daha da önemli olduğu bilinmelidir. Sonuç olarak sağlıklı bireylerde kullanılmak üzere bir probiyotik veya prebiyotik önermeden önce, bunun bağışıklık sistemini ne derece etkilediği ve ne için kullanılacağı dikkatlice değerlendirilmeli ve mutlaka uzman doktor görüşüne başvurulmalıdır” şeklinde konuştu.

Okullar açılmadan önce çocukların bağışıklık sistemi güçlü olmalı Haber

Okullar açılmadan önce çocukların bağışıklık sistemi güçlü olmalı

ADANA (İLKHABER) - Çocuk Hastalıkları ve Çocuk Hematolojisi Uzmanı Doktor Hakan Erkman, okullar başlamadan önce aileleri uyararak, ‘Düzenli uyku, yeterli su tüketimi, dengeli beslenme ve egzersiz’ sayesinde çocuklardaki bağışıklığın güçlendiğini söyledi. 11 Eylül itibariyle okullar açılacak ve milyonlarca çocuk ders başı yapacak. Çocuğunun hastalanması her aile için endişe veriyor. Çocuk hastalıklarında sentetik ilaçların yan etkisinden korkan aileler doğal tedavi arayışlarına yöneliyor. Ancak bu korkular bazen gereksiz olabiliyor. “Bağışıklık sistemi güçlü olmalı” Acıbadem Adana Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Çocuk Hematolojisi Uzmanı Doktor Hakan Erkman, İhlas Haber Ajansı’na açıklamalarda bulundu. Çocuklu aileleri uyaran Doktor Erkman, “Okullar başlamadan önce çocuklarımızın bağışıklık sistemlerimi güçlü olması lazım. Çocuklarımızın bağışıklık sistemlerini korumamız için 4 önemli unsur var. İlk defa okula veya kreşlere giden çocuklar, ilk defa toplum içine girecekleri için bağışıklık sistemlerinin güçlü olması gerekiyor. Bunlarda düzenli uyku, yeterli su tüketimi, dengeli beslenme ve egzersiz” ifadelerini kullandı. “Uyku en önemli ihtiyaç” Uykunun bağışıklık sistemi için çok önemli olduğunu vurgulayan Çocuk Hastalıkları ve Çocuk Hematolojisi Uzmanı Doktor Hakan Erkman, daha sonra şunları söyledi: “Uyku vücudumuzun en önemli ihtiyaçlarından biridir. Düzenli uyku sırasında hücrelerimiz, vücudumuzun tamirini, onarımını ve vücudun dinlenmesini sağlar. Hasta olan çocukların uyku ihtiyaçları daha çok artar ve çok uyumaya başlarlar. Çünkü iyi bir uyku vücudu toparlar. Yeterli ve düzenli uykuyu ne kadar alsak da bizi hastalıktan alı koymasa da yine de hastalıktan koruyucu bir etmendir. Mesela 1 yaş altı çocukların temel olarak 12-16 saat uyumalıdır. 3-5 yaş arası çocuklar ise 11-14 saat uyumalıdır. 6-12 yaş arası çocuklar da 9-12 saat uyumalıdır. 13-18 yaş arası çocuklar, 8-10 saatlik uykuya ihtiyaç duyarlar. Erişkinlerde uyku en az 8 saat olmalıdır.” “Su tüketimi çok önemli” Su tüketiminin çocuklar üzerindeki etkisinden bahseden Doktor Erkman, “İkinci olmazsa olmazlardan biri de yeterli su tüketimidir. Bağışıklık sistemimizin güçlenmesi için günlük yeterli su miktarı almamız gerekiyor. Yeterli su miktarı vücudumuzu koruyacak mineralleri ve besinleri taşımasına yardımcı olur, vücut ısımızı düzenleyecek, vücuttaki zararlı atıkları dışarı atıp enerji sağlayacaktır. Su içeren sebze ve meyveler de tercih edilebilir. İlk 6 ayda bebeğe sadece anne sütü vermemiz gerekiyor. Anne sütü yeterli olacaktır. Anne sütünden hariç hiçbir gıda verilmemelidir. 6-12 ay arası çocuklara günde 30 veya 100 mililitre, büyüdükçe su miktarı artacaktır. 1-4 yaş arası 4 su bardağı, 4-8 yaş arasına 4 veya 6 su bardağı, 8-12 yaş arasına da 6 veya 8 su bardağı su içmelerini öneriyoruz. 12 yaş üstü insanlara da 8 veya 10 su bardağı su tüketmelidir” diye konuştu. “Dengeli beslenme çok önemli” Dengeli beslenmenin de çocukların bağışıklık sistemini güçlendirdiğini vurgulayan Doktor Erkman, “En önemli unsurlardan biri de dengeli beslenmedir. Dengeli beslenme sayesinde çocukların bağışıklık sistemi güçlenecek, düşük bulaşıcı hastalıkları önleyecek. Çocukların ihtiyaç duydukları vitamin, mineral, lif, protein ve antioksidanların alınması için her gün taze ve işlenmemiş yiyeceklerin tüketilmesini öneriyoruz. Evde hazırlanmış meyve suları içebilirsiniz. Taze ve sağlıklı gıdalara bağlı kalırsanız bağışıklık sistemi de sağlıklı ve güçlü olacaktır. Sebzelerde ki vitaminlerin kaybolmaması için fazla pişirmemiz gerekiyor. Çocukların günlük beslenmelerinde iki bitkisel ve iki hayvansal gıda tüketmelerini öneriyoruz. Bitkisel olarak mevsimine göre meyve ve sebze, kuru baklagiller, hayvansal gıda olarak da et tavuk balık süt ve süt ürünleri tüketmelerini tercih ediyoruz” dedi. Öte yandan Çocuk Hastalıkları ve Çocuk Hematolojisi Uzmanı Doktor Hakan Erkman egzersiz yapmanın da bağışıklık sistemini güçlendirdiğini söyledi.

İşlenmiş Gıdalar: Sağlık Açısından Potansiyel Tehlikeler Haber

İşlenmiş Gıdalar: Sağlık Açısından Potansiyel Tehlikeler

İbrahim Baysal İLKHABER- Günümüzde, hızlı yaşam temposu ve kolaylık arayışıyla birlikte işlenmiş gıdaların tüketimi hızla artmaktadır. Ancak, uzmanlar tarafından yapılan araştırmalar, bu tür gıdaların sağlık üzerinde potansiyel zararları olduğunu göstermektedir. İşlenmiş gıdaların ne olduğu ve zararları hakkında daha fazla bilgi edinmek için okumaya devam edin. İşlenmiş gıdalar, genellikle raf ömrünü uzatmak, tat ve görünümü iyileştirmek veya hazırlama sürecini kolaylaştırmak amacıyla endüstriyel işlemlerden geçmiş gıdalardır. Bunlar, genellikle paketlenmiş atıştırmalıklar, konserve ürünler, donmuş yemekler, şekerleme ürünleri, işlenmiş et ürünleri ve hazır içecekler gibi birçok formda bulunabilir. Son yıllarda yapılan araştırmalarda işlenmiş gıda tüketenlerin depresif ve endişeli hissetme ihtimalinin arttığını gösteriyor. İşlenmiş gıdaların potansiyel zararları şunlardır: ·        Besin Değerinin Azalması: İşleme süreci, gıdalardaki besin değerini azaltabilir. Örneğin, meyve ve sebzelerin işlenmesi sırasında vitamin ve mineral kayıpları yaşanabilir. Ayrıca, işlenmiş gıdalar genellikle sağlıklı lif, vitamin ve mineral içeriği yerine yağ, şeker ve tuz gibi zararlı bileşenlerle zenginleştirilir. ·        Yüksek Şeker, Yağ ve Tuz İçeriği: İşlenmiş gıdalar, genellikle yüksek miktarda şeker, doymuş yağ ve tuz içerir. Aşırı tüketimleri, obezite, kalp hastalıkları, hipertansiyon ve diyabet gibi sağlık sorunlarına yol açabilir. ·        Katkı Maddeleri ve Kimyasallar: İşlenmiş gıdalarda genellikle renklendiriciler, koruyucular, tatlandırıcılar ve aroma arttırıcılar gibi çeşitli katkı maddeleri bulunur. Bu kimyasal bileşenlerin bazıları, uzun vadede sağlık sorunlarına neden olabilecek potansiyel tehlikeler taşır. ·        Düşük Lif İçeriği: İşlenmiş gıdalar genellikle lif açısından fakirdir. Lif, sindirim sistemini düzenlemeye yardımcı olur, tokluk hissi sağlar ve bağırsak sağlığını destekler. Lif eksikliği, kabızlık, sindirim sorunları ve diğer sağlık sorunlarına yol açabilir. Uzmanlar, sağlıklı bir yaşam sürdürmek için işlenmiş gıdaların tüketimini sınırlamanın önemini vurgulamaktadır. Bunun yerine, taze meyve ve sebzeler, tam tahıllar, sağlıklı yağlar, protein kaynakları ve doğal gıdalar gibi besleyici ve doğal seçeneklere odaklanmak gerekmektedir. Sonuç olarak, işlenmiş gıdaların yaygın tüketimi sağlık açısından potansiyel tehlikeleri beraberinde getirebilir. Daha sağlıklı bir yaşam için, dengeli ve doğal beslenme alışkanlıklarının benimsenmesi önemlidir.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.