TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Anadolu

İLKHABER-Gazetesi - Anadolu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Anadolu haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Anadolu'dan kaçırılan tarihi eserlerin yurda getirilmesi çağrısı Haber

Anadolu'dan kaçırılan tarihi eserlerin yurda getirilmesi çağrısı

İngiliz William Burckhardt Barker, Edwin John Davis ve Fransız Victor Langlois'in kaleme aldığı “Kilikya'nın Tanrıları ve Yöneticileri, Kilikya'ya Yolculuk ve Asyatik Türkiye'de Yaşam” isimli 3 kitap, Anadolu'daki tarihi eserlerin yurt dışına kaçırılmasında önemli bir delil niteliği taşıyor. Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Haluk Uygur'un girişimi, Çevirmenler Ayşe Ateşoğlu ve Hakan Yaman'ın katkılarıyla Türkçeye çevrilen kitaplarda, tarihte farklı medeniyetlerin izlerini taşıyan Anadolu'daki tarihi eserlerin yurt dışına nasıl kaçırıldıklarına dair önemli bilgiler yer alıyor. Söz konusu kitaplarda, Fransız ve İngiliz tarihçiler Victor Langlois ile William Baker tarafından Mersin'in Tarsus ilçesinden bin heykelciğin kaçırılma hikâyeleri anlatılıyor. Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği Başkanı Dr. Haluk Uygur tarafından, Mersin Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı bünyesindeki Tarsus’a Değerler Katanlar Kurulu (TADEKA) binasında gerçekleşen etkinlikte, Tarsus'tan kaçırılan tarihi eserler konu edildi. İngiliz William Burckhardt Barker, Edwin John Davis ve Fransız Victor Langlois tarafından yazılıp, Türkçe'ye kazandırdıkları kitaplarda bahsedilen 1000 heykelciğin Tarsus'a geri getirilmesi için, 2022 yılında iade edilen Sidemara lahitinin bir parçası olan Eros başının yurda getirilmesi örnek alınarak, girişimde bulunulması gerektiğini ifade eden Dr. Uygur, "Yumuktepe ve Tarsus Gözlükule’de yapılan kazıların buluntularında geçmişi Proto-Kalkolitik ve Neolitik çağa kadar uzandığı değerlendirilen kentin tarihi eserleri, acımasızca yurt dışına kaçırılmış. Hititlerden başlayarak, Asurlular, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar gibi pek çok uygarlığın izlerini taşıyan Mersin'in tarihi ve kültürel mirası, yeniden ülkemize kazandırılmalı. Ülkemizde tarihi eseri en çok talan edilen ve en fazla tarihi eseri yurtdışına kaçırılan kent, Tarsus'tur. Tarsus'un en büyük hırsızları da Victor Langlois ve William Baker'dir. Bunlar, Fransa ve İngiltere için Tarsus'da görev yapmışlar, istihbarat toplayıp, bombalar patlatarak kaçak kazı yapmışlar ve yaklaşık 1000 adet heykelciği yurt dışına taşımışlar" dedi. Patates çuvalı içinde yurt dışına kaçırılmıştı Adana'nın en eski yerleşim yerlerinden olan Tepebağ Mahallesi’nde 1882 yılında bir binanın inşaat kazısında bulunarak yasa dışı yollarla patates çuvalı içinde yurt dışına götürülen ve New York Metropolitan Müzesi'ne hediye edildiği öne sürülen Mısırlı Hemşire Satsneferu Heykeli'nin de Türkiye'ye getirileceği gün beklediklerini ifade eden Uygur, şunları kaydetti: " İngiliz William Burckhardt Barker, Edwin John Davis ve Fransız Victor Langlois'in yazdığı söz konusu kitaplar Türkçe’ye kazandırılınca, bunların hırsızlıkları ve tarihi eser düşmanlıkları da istihbarat faaliyetleri gibi ortaya çıktı. Bizim görevimiz ise, kitapları Türkçe'ye kazandırmakla bitmiyor. Kaçırılan bu eserlerin yurda geri getirilmesi için ilk ışığı yakmak gerek. Bu kişiler, hırsızlığı sadece Tarsus'ta yapmamışlar; Samandağ'dan Anamur'a uzanan bölgede faaliyet göstermişler. Yaptıklarını da belgeleriyle kitaplarında adeta itiraf etmişler. O 1000 heykel Tarsus'a gelse, zaten tarihi açıdan bir işaret noktası olan Tarsus’un nasıl önem kazanacağı düşünülmeli. Bu konuda bakanlıklar nezdinde gerekli girişimler en kısa zamanda yapılmalı, ülkemize ait nadide eserler, geri getirilmeli."

Tunç: Ağustos ayı tarihimizde çok özel bir yere sahiptir Haber

Tunç: Ağustos ayı tarihimizde çok özel bir yere sahiptir

AK Parti Seyhan ve Adana Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi Mustafa Tunç, zaferlerle dolu ağustos ayının şanlı tarih sayfamızda çok özel bir yere sahip olduğuna dikkat çekti. AK Partili Tunç, Türk milletine Anadolu’nun kapısını açan Malazgirt Zaferi’nin 953; Büyük Taarruz ’la başlayan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin de 102. yıldönümü nedeniyle bir mesaj yayınladı. “Büyük Taarruz, 30 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlanmış ve ülkemiz düşman çizmelerinden kurtulmuştur” Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte ülkemizin de savaştan yenik çıkmış sayıldığını hatırlatan AK Parti Seyhan ve Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi Mustafa Tunç, “Düşman güçleri tarafından ülkemizin dört bir yanı işgal edilmişken Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün üstün dehası sayesinde 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlanmış ve ülkemiz düşman çizmelerinden kurtulmuştur” dedi. “30 Ağustos Anadolu’nun sonsuza dek milletimizin yurdu olarak kalacağını tüm Dünya’ya ilan etmiştir” Sultan Alparslan önderliğinde 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Zaferi’yle, milletimizin Anadolu’yu yurt edindiğini vurgulayan Tunç sözlerine şu şekilde devam etti: “30 Ağustos Zaferi de, Anadolu’nun sonsuza dek milletimizin yurdu olarak kalacağını tüm Dünya’ya ilan etmiştir. Bizlere düşen tarihi görev ecdadımızın kanıyla, canıyla suladığı kutsal vatanımızı, yüce milletimizi daha ileri seviyelere taşımaktır. Bu vesileyle bizlere bu zaferleri armağan eden Sultan Alparslan ve Büyük Önder Atatürk ile tüm şehitlerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, hayatta olan gazilerimize Allah’tan sağlıklı ömürler diliyorum”

Anadolu’nun İsim Babası: Kırmızı ebe efsanesi Haber

Anadolu’nun İsim Babası: Kırmızı ebe efsanesi

Ankara'nın Kızılcahamam ilçesine bağlı Taşlıca Köyü, yaşanan ‘Kırmızı Ebe' veya ‘Ayran Taşı' efsanesine göre Anadolu topraklarına isminin ilk verildiği yer olarak biliniyor. Tarih boyunca, ele geçirilmek adına birçok savaşlara ev sahipliği yapmış ve pek çok farklı topluluğun yaşadığı bir yer olan Anadolu toprakları, günümüzde İstanbul Boğazı ile Avrupa'dan ayrılan Asya Kıtası üzerinde kalan topraklar olarak tanımlanır. Geçmişten beri birçok farlı isimle de anılan Anadolu yarımadasının isminin nereden geldiğine dair de birçok efsane bulunmakta. Bu efsanelerden bir olan ‘Kırmızı Ebe' efsanesine göre Anadolu isminin, Taşlıca'daki Ayran Taşı ve Kırmızı Ebe'den geldiği söyleniyor. Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı olan Alaeddin Keykubat, Başköy Rum Kalesini fethetmek için yolda, günümüzde Ankara Kızılcahamam sınırları içerisinde bulunan Taşlıca köyüne uğruyor. Yıllar öncesinden gelip yerleşmiş olan kadın erenlerden Kırmızı Ebe ve de oğlu Oruç Gazi'nin yaşadığı köye gelen Alaeddin Keykubat ve askerleri, Kırmızı Ebe tarafından karşılanıyor. Burada Kırmızı Ebe, yayıkta yeni olarak hazırlamış olduğu ayranı askerle ikram etmek için orada bulunan taş oluğa döküyor. Bütün askerler hem ayranını içmesine rağmen taş oluktaki ayran bitmiyor. Askerler teker teker ayran içip ve de kaplarını doldururlarken Kırmızı Ebe ve askerler arasında “'Doldurun Gazilerim', ‘Doldur Ana', ‘Doldurun yavrularım', ‘Ana, dolu'” diyaloğu yaşanıyor. Diyaloğun ardından Rum diyarı olarak adlandırılan bölgeler zamanla hikayenin yayılmasıyla ‘Anadolu' olarak adlandırılıyor “Bu topraklara Anadolu verilmesi bundan kaynaklanıyor” Taşlıca köyü sakinlerinden Ali İhsan Gökmen, Kırmızı Ebe ve Anadolu hikayesini anlatarak, “Ayran taşının kısaca hikayesi Kırmızı Ebe'yle bağlantılıdır. Alaeddin Keykubat döneminde 1220-1237 yılları arasında vuku bulan bir hadise bu. Alaeddin Keykubat fetihten bu buraya gelirken burada mola veriyor bugünkü gibi bir sıcakta. Bu sırada Kırmızı Ebe elinde bir bakraç ayranla geliyor ve bu gördüğümüz ayran taşına bir bakraç ayranı boşaltıyor. Bunu gören askerler ayran taşının yanına gelip susuzluklarını gideriyor. Fakat bu sırda da ayran bitmiyor. Önce doldur ana diye nida eden askerler daha sonra ayranın bitmediğini görünce ‘ana dolu' diyorlar. Bu topraklara Anadolu verilmesi bundan kaynaklanıyor. Bunu gören Alaeddin Keykubat Kırmızı Ebe'ye ‘benden ne dilersin' diye soruyor. Kırmızı Ebe'de ‘sırtımdaki yavrumun iyi bir eğitim almasını ve bu bölgeden vergi alınmamasını istiyor. Alaeddin Keykubad bu dileğe karşılık bu bölgedeki toprakları Kırmızı Ebe'ye vakıf ediyor” şeklinde konuştu. “Kırmızı Ebe Türk töresini ve geleneğini yaşatan bir figürdür” Türk Kadınları Kültür Derneği üyesi Yazar Elçin Ödemiş, ise Kırmızı Ebe'nin Türk kadının simgesi olduğunu belirterek, “Kırmızı Ebe Türk töresini ve geleneğini yaşatan bir figürdür. Anadolu'ya adını veren diye geçer aslında birçok yerde de vardır Kırmızı Ebe hikayesi. Ama asıl Türkiye'de gündem olan ve Türkiye'de yer eden hikaye Kızılcahamam'dadır. Kırmızı Ebe'nin Alaeddin Keykubad döneminde yaşadığı söyleniyor ve büyük ihtimalle de öyledir. Çünkü vakfiyeler döneminde Oruç Gazi'ye ait bir vakfiye olduğunu ve bunun Alaeddin Keykubad dönemine ait olduğu geçiyor kayıtlarda” açıklamasında bulundu. “Kırmızı Ebe Baciyan-i Rum'dur” Kırmızı Ebe'nin, Alaeddin Keykubad döneminde Anadolu'ya isminin nasıl verildiğiyle ilgili bir menkıbeyle özdeşleştiğini ve bir Baciyan-i Rum olduğunu aktaran Ödemiş, “Baciyan'i Rum dünyanın ilk kadın teşkilatı ve Ahi Evran'ın eşi Fatma Bacı tarafından kurulmuştur. Daha doğrusu Ahi Evran ile birlikte kurulmuş bir teşkilatın Ankara Kızılcahamam Taşlıca Köyü'ndeki başı diyebiliriz Kırmızı Ebe'ye. Bu teşkilat savaş döneminde mesela Orhan Gazi'nin at börkünü Baciyan-i Rumlar yapmıştır. Kırmızı Ebe de burada kilim, hasat, aklınıza gelebilecek deri ve yün işlemleri, yaşlı bakımı, çeyiz düzme gibi şeyleri bu teşkilat yapıyor. Ayrıca savaş döneminde de erlerin giysilerini hazırladıkları gibi yeri geldiğinde de savaşıyorlar. Bunu kayseri önündeki Moğol döneminde kadın erlerin olduğunu, 30 bine yakın bir süvari kadın birliği olduğunu biliyoruz. Bu yüzden Kırmızı Ebe'nin bu anlamda da bir varlığı söz konusu” ifadelerine yer verdi. “Kırmızı Ebe Alaeddin Keykubad'ın taht mücadelesi döneminde yaşamış” Ödemiş, Alaeddin Keykubad'ın, İzzeddin Keykavus ile taht mücadelesinde Ankara'da 2 sene kaldığını belirterek, “Kırmızı Ebe'nin Alaeddin Keykubad ile olan karşılaşması muhtemelen bu dönemde olmuştur. Elbette ki menkıbelere daha sonradan eklemeler olmuştur. Hep öyledir Dede Korkut hikayesi gibidir onlarda eklemeler gelmiştir. Büyük İhtimal Alaeddin Keykubad'ı tarafını tutanlardan birisiydi ve Alaeddin Keykubad da çiftliği bunlara bağışlamış oldu. Sadece mistik boyutunu geçecek ve gerçekçi bakacak olursak Oruç Gazi'ye Alaeddin Keykubad tarafından kendi taraflarını tuttukları için buralar çiftlik olarak verilmiştir ve Taşlıca köyünü Oruç Gazi ve annesi Kırmızı Ebe kurmuştur” şeklinde konuştu. “Kırmızı Ebe ile ‘Türk kadını misafirperverdir' bunu anlıyoruz” Kırmızı Ebe'ni Türk kadınını sembolize ettiğini de sözlerine ekleyen Ödemiş, “Kırmzı Ebe Türk kadının geride durmadığını, ileride durduğunu, kaç-göç yapmadığını, Anadolu'da kaç-göç olmadığını bize bire bir iletişim içerisinde olduğunu, halkın içerisinde olduğunu ve sosyal dünyanın içerisinde olduğunu gösterdiğini de görüyoruz. Kırmızı Ebe ile ‘Türk kadını misafirperverdir' bunu anlıyoruz. Bunu da bütün orduya ayran vermesinde anlıyoruz. Ayran hikayesi de burada bereketi temsil ediyor ve Türk İslam Kültürüne bereketin önemini anlattığı gibi okumanın ve duanın önemini anlıyoruz. Örneğin Türk kadını bir şey yaparken ‘Fatma Ana'nın eli değsin derler. Kımızı Ebe'de aynen bu şekilde ayranı çalmıştır. Sadece kendisi yoktur orada muhtemelen 40 kadın vardır yani diğer bacılar da vardır. Bunlar da askerlere ayran vermiştir” değerlendirmesinde bulundu.

Tuz Gölü, yakalanarak satılma tehlikesindeki yavru flamingolarla renklendi Haber

Tuz Gölü, yakalanarak satılma tehlikesindeki yavru flamingolarla renklendi

Türkiye'nin orta Anadolu bölgesinde yer alan ve başkent Ankara'ya yaklaşık 150 kilometre uzaklıkta bulunan dünyaca ünlü doğal bir oluşum olan Tuz Gölü, yakalanarak sosyal medya üzerinden satılma tehlikesindeki yavru flamingolarla daha da renklendi. Ülkenin en büyük ikinci gölü olma özelliğini taşıyan ve adını sularının yüksek oranda tuz içermesinden alan Tuz Gölü'nün en önemli özelliklerinden birini, flamingolar için doğal bir yaşam alanı olması oluşturuyor. Her yıl binlerce flamingo, gölün sığ alanlarına ve tuzlu su havuzlarına konaklıyor. Özellikle gölün güney kıyılarında, sığ sularda ve tuz yataklarında flamingolar sürüler halinde gözlemlenebiliyor. Bu renkli kuşlar, genellikle göldeki tuzlu suların içindeki besinlerle besleniyor ve burada ürüyor. Uzun bacakları ve boyunları ile tanınan, güzel pembe renklere sahip olan flamingoların, son yıllarda su seviyesindeki düşüş ve çevresel etkiler nedeniyle tehdit altında olan Tuz Gölü'ndeki varlığı, turizm açısından da önem taşıyor. Her yıl yüzlerce turist, hem bu doğal oluşumu hem de renkli kuşları görmek için gerek yurt içinden ve gerekse yurt dışından bölgeyi ziyaret ediyor. Mayıs ayının başında yumurtadan çıkan yavru flamingolarla da Tuz Gölü’nün daha da renklendiği belirtiliyor. Doğa Derneği tarafından yapılan paylaşıma göre, bu yıl Tuz Gölü'nde 6 binin üzerinde yavrunun olduğu tahmin ediliyor. Yapılan paylaşımda ise şu ifadelere yer veriliyor: "Flamingoların Orta Anadolu’da ürediği son alan olan göl, yanlış tarım ve su politikalarıyla kuruyor. Bu kuraklık her yıl yavru flamingoların hayatta kalıp kalmayacağını belirliyor. Bu yavruları gelecekte pek çok tehdit bekliyor. Bu dönemde sorumsuzca yapılan drone çekimleri, flamingoları perişan ediyor. Göldeki çekimleri, uzman kişiler eşliğinde hayvanları koşturmadan, tedirgin etmeden yapmak gerekiyor. ‘Yavru flamingolar yakalanarak sosyal medya üzerinden satılıyor’ Yavruları bekleyen bir başka sorun da kaçırılma. Her sene yavrular suç olmasına rağmen yakalanıyor ve sosyal medya üzerinden satılıyor. Yaban hayatı suçlarına yönelik cezaların ve denetimlerin artırılması gerekiyor. Büyük bir emekle büyüyen yavru flamingoların yolu açık olsun."

Pozantı'nın çehresini değiştirecek proje Haber

Pozantı'nın çehresini değiştirecek proje

ALİ GÜRELİ ADANA (İLKHABER) - Pozantı Belediye Başkanı Mustafa Çay'ın, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu'yu Anadolu'ya bağlayan ilçeye kazandırmayı hayal ettiği büyük projesi, gerçek oluyor. Başkan Mustafa Çay, www.ilkhaber-gazetesi.com'a yaptığı açıklamada, 2009 yılında belediye başkan adayı olarak Pozantı halkına, Çakıt Çayı'nın ilçe içerisinden geçen bölümünde Trabzon Çaykara'daki Uzungöl'e benzer bir iç göl vaadinde bulunduğunu anımsattı. İlçe halkına, "Çakıt çayı akıyor, Pozantı’lı sadece bakıyor. Oysa burası Uzungöl gibi kanal içine alınarak iç göl olabilir, etrafındaki rekreasyon alanlarıyla da muhteşem bir çekim merkezi hâline dönüştürülebilir" mesajı verdiğini belirten Başkan Çay, şunları söyledi: "Pozantılı hemşehrilerime, bu konunun bizim işimiz olmasa da DSİ ve ilgili Bakanlık nezdinde girişimde bulunacağımı miting meydanında ifade etmiştim. Aradan 13 yıl geçti ve içimde uhde kalan bu projeyi, önceki dönem Tarım ve Ormancılık Bakanımız Prof. Dr. Vahit Kirişci'ye ziyaretimiz sırasında anlattım. Bakan Kirişci de hemen DSİ Genel Müdürü’nü arayarak talimat verdi. Bizden de projeye dair detayların yer alacağı dosya hazırlamamızı istedi. Böylece bu hayalimizin gerçekleşme yolculuğu başladı." dedi. İHALE BEDELİ 39 MİLYON TL Başkan Çay, kısa süre önce projenin ihalesinin yapılarak sonuçlandığını, ihale bedelinin ise 39 milyon TL olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu: "İhaleyi kazanan firma yetkilileri, Gökbez Parkı'mıza paletli ekvator iş makinesini indirdi ve çalışmalara da 24 Temmuz 2023 Pazartesi gününden itibaren başlayacak. Bunca yıllık hayalimizin gerçekleşecek olmasından dolayı başta AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili'miz Prof. Dr. Vahit Kirişci, her aşamada desteğini hissettiğim DSİ Bölge Müdürü ve ekibine, DSİ Genel Müdürümüze, şahsım ve Pozantı halkı adına teşekkür ediyorum. Pozantı’nın çehresini değiştirecek ve gerdanlık gibi süslecek bu güzel projenin şimdiden ilçemize hayırlı olmasını diliyorum."

Amasya kiraz üretiminde Türkiye üçüncüsü Haber

Amasya kiraz üretiminde Türkiye üçüncüsü

ADANA(İLKHABER)- Anadolu’nun elmasıyla ünlü şehri Amasya’da bu yıl dalları kiraz bastı. Bu yıl 52 bin tona yakın kiraz rekoltesi beklenen meyve diyarı Amasya üretimde Türkiye genelinde 3. sıraya yükseldi. “Üretimde 7. sıradan 3. sıraya yükselmiş olduk” Amasya Valisi Mustafa Masatlı, “Bu yıl kirazda Türkiye üçüncüsüyüz. Geçen yıl kiraz da rekoltemiz 38 bin tondu. Şu an 52 bin tona çıktı. Üretimde 7. sıradan 3. sıraya yükselmiş olduk” dedi. “Son iki yıl içinde 62 bin kiraz fidanı dağıttık” Şehrin verimli topraklarının ve havasının kiraz üretimi açısından çok uygun olduğunu hatırlatırken '0900' olarak bilinen kiraz türüne coğrafi işaret alıp ‘Amasya kirazı’ adıyla tanıtmaya başladıklarını belirten Vali Masatlı, “Rekabetçi gücümüzü artırmak için son birkaç yıldır çaba sarf ettik. Son iki yıl içinde 62 bin kiraz fidanı dağıttık. Şu an uluslararası gıda firmalarının kiraz alım noktalarından birisiyiz” diye konuştu. Üretilen kirazların yüzde 60’ı yurt dışına Amasya’da kirazın markalaştığına değinen Amasya Ziraat Odası Başkanı Mustafa Cebeci de verimli geçen hasadın bir ay daha süreceğini söyledi. Üretilen kirazların yüzde 60’ının yurt dışına gönderildiğine işaret eden Cebeci, “Irak, Suriye, Rusya ve Avrupa ülkelerine ihracat yapılıyor” şeklinde konuştu. “İşi bilen kaliteli meyve yetiştirip güzel para kazanıyor” Kirazın kilosunun kalitesine göre 10 lira ile 60 lira arasındaki fiyatlarda alıcı bulduğunu anlatan Ziyaret beldesinden Bekir Damatoğlu ise “İşi bilen kaliteli meyve yetiştirip güzel para kazanıyor” ifadelerini kullandı. 12-22 Haziran Uluslararası Atatürk Kültür ve Sanat Festivali çerçevesinde düzenlenen Kiraz Teşvik Yarışması'na katılan 41 üreticiden yetiştirdikleri ürünleri dereceye giren çiftçilere ödülleri törenle verildi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.