TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği

İLKHABER-Gazetesi - Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Anadolu'dan kaçırılan tarihi eserlerin yurda getirilmesi çağrısı Haber

Anadolu'dan kaçırılan tarihi eserlerin yurda getirilmesi çağrısı

İngiliz William Burckhardt Barker, Edwin John Davis ve Fransız Victor Langlois'in kaleme aldığı “Kilikya'nın Tanrıları ve Yöneticileri, Kilikya'ya Yolculuk ve Asyatik Türkiye'de Yaşam” isimli 3 kitap, Anadolu'daki tarihi eserlerin yurt dışına kaçırılmasında önemli bir delil niteliği taşıyor. Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Haluk Uygur'un girişimi, Çevirmenler Ayşe Ateşoğlu ve Hakan Yaman'ın katkılarıyla Türkçeye çevrilen kitaplarda, tarihte farklı medeniyetlerin izlerini taşıyan Anadolu'daki tarihi eserlerin yurt dışına nasıl kaçırıldıklarına dair önemli bilgiler yer alıyor. Söz konusu kitaplarda, Fransız ve İngiliz tarihçiler Victor Langlois ile William Baker tarafından Mersin'in Tarsus ilçesinden bin heykelciğin kaçırılma hikâyeleri anlatılıyor. Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği Başkanı Dr. Haluk Uygur tarafından, Mersin Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı bünyesindeki Tarsus’a Değerler Katanlar Kurulu (TADEKA) binasında gerçekleşen etkinlikte, Tarsus'tan kaçırılan tarihi eserler konu edildi. İngiliz William Burckhardt Barker, Edwin John Davis ve Fransız Victor Langlois tarafından yazılıp, Türkçe'ye kazandırdıkları kitaplarda bahsedilen 1000 heykelciğin Tarsus'a geri getirilmesi için, 2022 yılında iade edilen Sidemara lahitinin bir parçası olan Eros başının yurda getirilmesi örnek alınarak, girişimde bulunulması gerektiğini ifade eden Dr. Uygur, "Yumuktepe ve Tarsus Gözlükule’de yapılan kazıların buluntularında geçmişi Proto-Kalkolitik ve Neolitik çağa kadar uzandığı değerlendirilen kentin tarihi eserleri, acımasızca yurt dışına kaçırılmış. Hititlerden başlayarak, Asurlular, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar gibi pek çok uygarlığın izlerini taşıyan Mersin'in tarihi ve kültürel mirası, yeniden ülkemize kazandırılmalı. Ülkemizde tarihi eseri en çok talan edilen ve en fazla tarihi eseri yurtdışına kaçırılan kent, Tarsus'tur. Tarsus'un en büyük hırsızları da Victor Langlois ve William Baker'dir. Bunlar, Fransa ve İngiltere için Tarsus'da görev yapmışlar, istihbarat toplayıp, bombalar patlatarak kaçak kazı yapmışlar ve yaklaşık 1000 adet heykelciği yurt dışına taşımışlar" dedi. Patates çuvalı içinde yurt dışına kaçırılmıştı Adana'nın en eski yerleşim yerlerinden olan Tepebağ Mahallesi’nde 1882 yılında bir binanın inşaat kazısında bulunarak yasa dışı yollarla patates çuvalı içinde yurt dışına götürülen ve New York Metropolitan Müzesi'ne hediye edildiği öne sürülen Mısırlı Hemşire Satsneferu Heykeli'nin de Türkiye'ye getirileceği gün beklediklerini ifade eden Uygur, şunları kaydetti: " İngiliz William Burckhardt Barker, Edwin John Davis ve Fransız Victor Langlois'in yazdığı söz konusu kitaplar Türkçe’ye kazandırılınca, bunların hırsızlıkları ve tarihi eser düşmanlıkları da istihbarat faaliyetleri gibi ortaya çıktı. Bizim görevimiz ise, kitapları Türkçe'ye kazandırmakla bitmiyor. Kaçırılan bu eserlerin yurda geri getirilmesi için ilk ışığı yakmak gerek. Bu kişiler, hırsızlığı sadece Tarsus'ta yapmamışlar; Samandağ'dan Anamur'a uzanan bölgede faaliyet göstermişler. Yaptıklarını da belgeleriyle kitaplarında adeta itiraf etmişler. O 1000 heykel Tarsus'a gelse, zaten tarihi açıdan bir işaret noktası olan Tarsus’un nasıl önem kazanacağı düşünülmeli. Bu konuda bakanlıklar nezdinde gerekli girişimler en kısa zamanda yapılmalı, ülkemize ait nadide eserler, geri getirilmeli."

Altınoran Derneği'nden sanat ve kent kültürü üzerine etkileyici açılış Haber

Altınoran Derneği'nden sanat ve kent kültürü üzerine etkileyici açılış

Altınoran'ın yeni sezonun açılışı, 21 Eylül Cumartesi günü düzenlenecek olan konserle gerçekleşecek. Karanfilköy Villaları'nda yapılacak olan konserde Rüya ve Özgür sahne alacak. 24 Eylül 2024 tarihinde ise Başkent Hastanesi Kışla Yerleşkesi'nde Yazar ve Yönetmen Derviş Zaim’in "Tavuri" isimli belgesel filmi izlenime sunulacak. Etkinlikte Derviş Zaim de yer alacak. Altınoran'ın yeni sezonu kapsamında 28-29 Eylül 20024 tarihleri arasında da Şanlıurfa'daki Taş Tepeler’e kültür gezisi gerçekleştirilecek. Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği Başkanı Dr. Haluk Uygur, ilkhaber-gazetesi.com'a yaptığı açıklamada, yeni sezon etkinliklerinin hem görsel sanatları hem de performans sanatlarını kapsayan geniş bir yelpazeye sahip olacağını, şehrin kültürel yaşamına yeni bir soluk getireceğini söyledi. Sanatın kent kültürünün ayrılmaz bir parçası olduğunu ve şehirlerin kültürel kimliklerini oluşturmada büyük bir rol oynadığına dikkat çeken Dr. Uygur, "Sanat, sadece estetik bir deneyim sunmakla kalmayıp aynı zamanda toplumsal bağları güçlendiriyor ve yerel kültürün gelişimine katkı sağlıyor. Altınoran etkinlikleri de bu bağlamda önem arz ediyor" dedi. Etkinlikler kapsamında sergiler açılacağını, çeşitli atölye çalışmaları düzenleneceğini dile getiren Uygur, "Ayrıca, ünlü konuk sanatçılar ve düşünürlerin katılımıyla yapılacak paneller ve konuşmalar, katılımcılara sanatın kentin ruhunu nasıl yansıttığını ve dönüştürdüğünü keşfetme fırsatı sunacak. Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği, bu sezon boyunca da şehrin kültürel dokusunu zenginleştirmek ve sanatla buluşturmak için çaba harcayacak. Derneğimiz, sanatın, kentlerin ruhunu yücelten ve toplumsal hafızayı şekillendiren bir güç olduğuna inanarak, bu alandaki katkılarına devam edecek." ifadelerini kullandı.

'Adanalılar artık kültür merkezi değil, dünya senfoni orkestralarının çalabileceği opera salonu istiyor' Haber

'Adanalılar artık kültür merkezi değil, dünya senfoni orkestralarının çalabileceği opera salonu istiyor'

Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği Başkanı Dr. Haluk Uygur, ilkhaber-gazetesi.com'a yaptığı açıklamada, operanın, müzik, drama ve görsel sanatların birleşimiyle oluşturulan bir sanat formu olduğunu söyledi. Tarihsel kökenleri Orta Çağ'a kadar uzanan operanın, günümüz sanat dünyasında önemli bir yer tuttuğunu ifade eden Dr. Uygur, "Bu sanat dalı, hem kültürel hem de sosyal anlamda büyük bir öneme sahiptir. Opera salonları, bu sanat formunun yaşatıldığı ve izleyiciyle buluşturulduğu mekânlardır. Bu salonlar, estetik tasarımları ve akustik özellikleri ile öne çıkar. Aynı zamanda, operanın icra edildiği bu mekânlar, sanatçıların yeteneklerini sergilemesi ve izleyicilerin unutulmaz bir deneyim yaşaması için ideal bir ortam sunar. Opera salonlarının önemi sadece sanatla sınırlı değildir. Bu mekânlar, kültürel mirası koruma ve yayma görevini üstlenir. Ayrıca, toplumları sanatla buluşturarak kültürel zenginlikleri artırır ve toplumsal birliği destekler. Opera salonları, sanatçılar için performans alanları sağlarken, izleyiciler için ise entelektüel ve duygusal bir deneyim sunar. Sonuç olarak, opera ve opera salonları, sanat dünyasında eşsiz bir yere sahiptir. Hem tarihi hem de kültürel açıdan büyük bir öneme sahip olan bu mekânlar, sanatın ve kültürün yaşatılmasında kritik bir rol oynar. Sanatın yaygınlaşması ve toplumların kültürel zenginliklerinin artması açısından opera salonları vazgeçilmezdir" dedi. "Biz Adanalılar artık kültür merkezi değil, dünya senfoni orkestralarının çalabileceği opera salonu istiyor" diyen Dr. Uygur, şunları kaydetti: "Talebimiz artık kültür merkezi değil opera salonu... Kültür merkezi adıyla şehrin çeşitli yerlerine hiç kullanılmayan o kadar çok şey yapıldı ki... Yüreğir'de,  Seyhan'da bir kasaba sinema salonu düzeyinden öteye gitmedi. İçlerinde yapılmalarının üzerinden yıllar geçtiği halde, bir kez bile etkinlik yapılmayanlar var. Üniversitede yapılan kongre merkezi tüm uyarılarımıza rağmen sahnesinin küçük olması, solonun gerilerinin sahneden uzak kalması nedeniyle kullanılamayacak şekilde yapıldı. Büyük paralar çöpe atıldı. Artık Adana’da kültür merkezi değil, dünya senfoni orkestralarının çalabileceği, en bilinen opera eserlerinin oynanabileceği, sahnesi en az salonu kadar büyük olan ve asansör sistemiyle bir ışık sönmesi zamanında izleyiciyi başka bir dekora taşıyabilen, çok amaçlı etkinliklere yönelik ek salonları olan, kafeleri, restoranları, sergi salonları ile günün her saati hizmet veren, atölyelerde çocukların yetişebilmesine olanak sağlayan bir opera salonuna ihtiyaç var. Adana Havalimanı niye gitti diye ağlamak yerine, dünyayı kentimize taşıyacak, havaalanı dışındaki etkinlikleri yapabilmemiz için bu gerekli. Opera binasının yeri neresi mi olsun? Fuar alanının karşısında Çukurova Belediyesi'nin araç parkı olan yer..."

Adanalı Omar Faruk Tekbilek'in Japon İmparatorluk Orkestrası’na uzanan öyküsü Haber

Adanalı Omar Faruk Tekbilek'in Japon İmparatorluk Orkestrası’na uzanan öyküsü

Müzik, tiyatro, sinema, edebiyat, resim, heykel gibi çeşitli sanat dallarında önemli sanatçıların yetiştiği Adana’da doğan ve öyküsü Japon İmparatorluk Orkestrası’na kadar uzanan Omar Faruk Tekbilek, Altınoran’ın foto-monografik çalışmasına konu oldu. Adana'da 1951 yılında doğan müzisyen Omar Faruk Tekbilek, ney ve bağlama eğitiminin yanı sıra birçok enstrümanla da ilgilendi. Türk müziği ritim ve makamlarını öğrenen ve bu alandaki yeteneğini ilerleten  Omar Faruk Tekbilek, 16 yaşında geldiği İstanbul'da çeşitli müzisyenlerle çalıştı, ayrıca Mevlevi kültürünü yakından tanıdı. Kısa sürede Türk halk müziğinin en önemli isimlerinden biri olan, neyi, zarif ve duygusal yorumuyla kendine özgü bir ses hâline getiren sanatçı, Türk müziğini dünya çapında tanıtmak için yoğun bir çaba gösterdi. Tekbilek, dünyaca ünlü birçok sanatçıyla çalıştı, çok sayıda yerli ve yabancı ödül kazandı, albümleri dünya çapında yüksek satış rakamlarına ulaştı ve farklı ülkelerde büyük çaplı konserler verdi. Müziğiyle kültürler arası kardeşliğe dikkat çeken virtüöz, sanatını başarıyla icra etti. Türk halk müziğinin geleneksel unsurlarını modern müzik türleriyle harmanlayan, dünya çapında milyonlarca insanı etkileyen Tekbilek'in Adana'dan başlayan ve Japon İmparatorluk Orkestrasına kadar uzanan öyküsü, Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği'nin "foto-monografik" çalışmasına konu oldu. Tarihi ve kültürel zenginliğinin yanı sıra, yetiştirdiği sanatçılarla da dikkat çeken Adana'da doğan Omar Faruk Tekbilek ile ilgili yapılan çalışmayı, Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği Başkanı Dr. Haluk Uygur duyurdu. “Adana zengin bir kültürel mirasa sahip” Antik çağlardan beri bir kültür ve sanat merkezi olan Adana'nın farklı medeniyetlerden etkilenen zengin bir kültürel mirasa sahip olduğunu belirten Dr. Uygur, "Bu miras, Adana'nın sanatsal gelişiminde önemli bir rol oynadı. Adana, müzik, tiyatro, sinema, edebiyat, resim, heykel gibi çeşitli sanat dallarında önemli sanatçılar yetiştirdi. Bu sanatçılar, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde önemli başarılar elde etti." dedi. Öyküleri Adana'nın bereketli topraklarında başlayan bu kentin sanatçılarının sahne aldığı Ulus Parkı'ndaki Piknik Aile Çay Bahçesi’ne de vurgu yapan Dr. Haluk Uygur, "Piknik Aile Çay Bahçesi’nin sanatçı kenti Adana'nın tarihinde çok özel bir yeri var. Seyhan Nehri'nin serinliğini alan bir açık hava gazinosu olan Piknik Aile Çay Bahçesi’nde Nurinisa Toksöz’den, Safiye Ayla’ya, Müzeyyen Senar’dan Müslüm Gürses’e kadar birçok sanatçı burada konserler vermiş. Kimisi ünüyle birlikte buraya gelerek, kimisi ünsüz gelip burada ünlenerek, bazıları ise her şeye burada başlayarak önemli hâle gelmiş." diye konuştu. Omar Faruk Tekbilek'in de burada başlayan sanatçılar arasında yer aldığını ifade eden Dr. Uygur, şunları kaydetti: "Tekbilek, buradan başlayıp Anadolu ezgilerini dünyanın en önemli müzikhollerine taşıyan müzik elçimiz oldu. Omar Faruk Tekbilek'in dünyanın en önemli müzikhollerinin yanı sıra Japon İmparatorluk Orkestrasına kadar uzanan öyküsünü Altınoran olarak anlatmaya soyunduk. Bu foto-monografik bir Adana öyküsü olacak. Yakında sanatseverlerle buluşacak olan fotograf, müzik ve edebiyatın iç içe geçtiği çok bakışlı bu çalışma, Adana'ya güç verenler projemizde de farklı bir halkayı oluşturacak." Japon İmparatorluk Orkestrası Japonya'nın en eski ve en prestijli orkestralarından biri olan Japon İmparatorluk Orkestrası, 1872 yılında kuruldu. Japonya'nın Batı müziği geleneğini tanıtmak ve geliştirmek için önemli bir rol oynayan orkestra, başlangıçta sadece Japon müzisyenlerden oluşuyordu. Ancak, zamanla Avrupa ve Amerika'dan gelen müzisyenler de orkestraya katıldı. Bu sayede orkestra, Batı müziğinin çeşitli stillerini yorumlama konusunda uzmanlaştı. Japon İmparatorluk Orkestrası, Japonya'nın kültürel elçisi olarak da görev yapıyor. Orkestranın dünya çapında yaptığı turneler, Japon müziğinin tanıtımına katkıda bulunuyor. Orkestra, Tokyo'daki Suntory Hall'da düzenli olarak,  ayrıca, Japonya'nın farklı şehirlerinde ve yurt dışında da konserler veriyor.

Adana'nın göl manzaralı Kültür Sanat Merkezi Galerisi açılıyor Haber

Adana'nın göl manzaralı Kültür Sanat Merkezi Galerisi açılıyor

Adana Tabip Odası'na ait göl manzaralı binanda yer alan 100. Yıl Kültür Sanat Merkezi’nin Galeri bölümü, 12 Ocak Cuma günü hizmete açılacak. Türkiye genelinde bilinen ve sanatçılar tarafından tercih edilen önemli sanat galerilerinden biri olan Adana Büyükşehir Belediyesi 75. Yıl Sanat Galerisi binası, Kahramanmaraş merkezli depremlerde ağır hasar aldığı için Kültür ve Turizm Bakanlığı Adana Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Kararı ile geçen yıl yıkıldı. Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından 75. Yıl Sanat Galerisi'nin yerine daha fonksiyonlu bina yapılacağı açıklanırken, Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği yöneticileri, kente yeni sergi salonları kazandırılması konusunda girişimlerde bulundu. Derneğin Başkanı Dr. Haluk Uygur, Adana milletvekilleri, STK'lar ve Belediye başkanlarını ziyaret ederek destek istedi. Bu konudaki ilk somut adım ise Çukurova Belediyesi ve Adana Tabip Odası tarafından atıldı. Ardından  Güzelyalı Mahallesi'nde Adana Tabip Odası'na ait göl manzaralı binanın bir bölümü, Çukurova Belediyesi-Adana Tabip Odası 100. Yıl Kültür Sanat Merkezi adı altında düzenlenmeye başlandı. Çukurova Belediyesi-Adana Tabip Odası 100. Yıl Kültür Sanat Merkezi’ndeki çalışmaların devam ettiği bilgisi veren Dr. Haluk Uygur, "Kültür Sanat merkezinde 250 kişilik tiyatro ve konferans salonu, iki sergi salonu, kafeterya ve küçük bir kütüphane olacak bölümler yer alıyor. Adana'nın sanatsal etkinliklerinde çok önemli bir yere sahip olacak bu merkezde yer alacak olan Galeri bölümü ise  12 Ocak 2024 tarihinde büyük usta Turhan Selçuk'un 'Söz Çizginin' isimli dev sergisiyle hizmete açılacak. Açılışta ve etkinlikte Turhan Selçuk'un kızı Aslı Selçuk da aramızda olacak. Tüm Adanalılar davetlidir." dedi. Dr. Haluk Uygur, Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin ve Adana Tabip Odası'nın eski Başkanı Dr. Selahattin Menteş'e destekleri için bir kez daha teşekkür etti.

"Fotoğraftan Uzun, Öyküden Kısa" Video Art Atölyesi başladı Haber

"Fotoğraftan Uzun, Öyküden Kısa" Video Art Atölyesi başladı

Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği'nin 8 Mart'ta yapacağı "5. Berna Ateşoğlu Sanat Günleri" kapsamındaki "Fotoğraftan Uzun, Öyküden Kısa" isimli Video Art Atölyesi start aldı. Derneğin Başkanı Dr. Haluk Uygur, yeni dönemdeki kültürel ve sanatsal etkinliklerin dolu dolu geçtiğini söyledi. Etkinlik programlarında "5. Berna Ateşoğlu Sanat Günleri" olduğunu da ifade eden Dr. Uygur, "Bu etkinliğe özel planlanan 'Fotoğraftan Uzun, Öyküden Kısa' isimli Video Art Atölyesi yoğun katılımla başladı." dedi. Video Art'ın son dönemde daha çok ilgi gördüğünü ve hızla önem kazandığını ifade eden Uygur, "Yeni ufuklara doğru seyahat hissi uyandıracak 'Fotoğraftan Uzun, Öyküden Kısa' isimli Video Art Atölyesi eğitimine çok sayıda kişi katıldı. Bu konudaki eğitim uzman Şebnem Ragıpoğlu tarafından veriliyor. Eğitimde video işleme programı da dahil, Video Art'ın incelikleri anlatılıyor. 5 günlük eğitimden sonra, bir ay kadar da yapılan çalışmalar WhatsApp üzerinden tartışılacak. Ardından çekilen kısa videolar kısa öykülere dönüştürülecek. Bu videolardan 10'u jüri tarafından seçilerek Berna Ateşoğlu günlerinde gösterilecek" diye konuştu. VİDEO ART NEDİR? Televizyon veya sinemanın aksine, hareketli imgelere dayalı sanatsal işlerin bir alt türüne 'Video Art' (Video Sanatı) adı veriliyor. Görüntü veya ses verilerinden oluşan Video Art eserler, analog veya dijital ortamlarda saklanabiliyor. Bu eserler, film ile arasında birçok paralellik ve ilişki olmasına rağmen film olarak tanımlanmıyor. Video sanatı ile sinema arasındaki farklardan biri de, videonun, sinemanın dayandığı birçok temele dayanmaması; oyuncu, diyalog, konu, senaryo gibi öğelere sahip olmak zorunda olmaması ve eğlence amaçlı sinemada bulunan özelliklere bağımlı olmamasıdır. Bu ayrım, videoyu sadece sinemadan değil, tanımların bulanıklaştığı bağımsız filmler, kısa filmler, avant-garde sinema gibi sinemanın alt kategorilerinden de ayırmak açısından önemli. Temel olarak, sinemanın ana amacı eğlendirmek iken, videonun ise mecranın sınırlarını keşfetmek veya izleyicinin alışılageldik sinema nedeniyle oluşmuş beklentilerine saldırıda bulunmak gibi çeşitli amaçlar güdebildiğini söylemek mümkün. TARİHÇE 'Video Art' ismi; video kayıt teknolojisinin ilk dönemlerinde kullanılan orijinal analog 'video bant'tan geliyor. Dijital teknolojinin ortaya çıkması ile daha gelişmiş ve sanatçılarına daha geniş olanaklar sunulabilen bir sanat dalı hâline dönüştü. Nam June Paik'ın 1965 yılında satın alıp denemelerine başladığı Sony Portapak ile Video Art'ın başladığı kabul ediliyor. İlk olarak Papa VI. Paul'un New York'taki geçişini kaydetmiş, daha sonra aynı gün bunu Greenwich Village Cafe'de oynatmıştır. Sony Portapak çıkmadan önce hareketli resim teknolojisi yüksek fiyatlar ve anında oynatılamama gibi nedenlerden dolayı tüketiciler arasında yaygın değildi. Bunun sonucunda birçok sanatçı videoya filmden daha çok ilgi duydu. Bu teknolojiler birbiri içine geçtiğinde de bu ilgi daha da arttı. Video sanatı en etkili zamanlarını 1960 ve 1970'lerde yaşadı. Hâlâ da uygulanmaya devam edilen video sanatı, günümüzde daha çok başka ortam ve araçlarla birleştirilmekte, örneğin büyük bir enstalasyonun veya performansın bir parçası olarak kullanılıyor.

Anıtkabir'in yapımında görev almıştı: Fahri Doktora unvanı verilecek Haber

Anıtkabir'in yapımında görev almıştı: Fahri Doktora unvanı verilecek

ALİ GÜRELİ ADANA (İLKHABER) - İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki öğrenciliğinin daha ikinci yılındayken merhum Prof. Dr. Emin Barın ile Anıtkabir’in kitabelerinin yazımında görev yapan ressam-hattat Etem Çalışkan, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi tarafından "Fahri Doktora" unvanına layık görüldü. Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği Onur Üyesi olan ressam-hattat Etem Çalışkan’a, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi tarafından kaligrafi sanatında yarattığı yenilikler sayesinde kendine özgü bir resim anlayışı geliştirmesi nedeniyle "Fahri Doktora" unvanı verilmesine karar verildi. Mersin'in Tarsus ilçesi Göçük Köyü'nde 1928 yılında dünyaya gelen Etem Çalışkan'ın "Fahri Doktora" ödülünün, 10 Ekim Salı günü Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nde düzenlenecek olan törenle verileceği bildirildi. Etem Çalışkan, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki öğrenciliğinin ikinci yılında akademinin afiş atölyesinde çalışırken yazı dersleri aldığı 1987 yılında vefat eden Prof. Dr. Emin Barın ile birlikte Anıtkabir'in kitabelerinin yazımında görev almıştı. İlk ve orta öğrenimini Mersin’de tamamlayan ve günümüzde yaptığı Mustafa Kemal Atatürk'ün resimleri ile bilinen Etem Çalışkan, Anıtkabir'deki çalışmalarını şu cümlelerle ifade etmişti: ''Emin Barın hocama ne yapacağımızı sorduğumda, bana Anıtkabir'in kitabelerini yazacağımızı söyledi. Önce anlamadım, hocamın söylediğindeki sorumluluğu ve yüksek onuru birden kavrayamadım. Ama bildim ki, hocam bana iyi bir görev verdi. Daha sonra yazılacak projeleri gördüm. Anıtkabir'deki kulelerin ayrı ayrı isimleri var. Bu kulelerin içine yazılacak yazılar, Ankara' da yetkililer tarafından oluşturulan heyet tarafından belirlenmiş. Bu yazılar hocama gönderildi. Oturup kartondan yazı kalıpları hazırladık günlerce. Ben ölçülerine göre bu yazıları kâğıt üzerine metrelerce yan yana yapıştırarak yazdım. Onları hocam kontrol eder, daha sonra Anıtkabir'e götürür, oradaki taş işçilerine teslim ederdim. Daha önce götürdüğüm ve taş işçilerinin yaptığı işleri de kontrol ederdim. Çok onurlu ve sorumluluk taşıyan bir işle karşı karşıya idim. Anıtkabir'in şeref holünde sağlı sollu duvardaki kabartmaları yapanlar, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki bölümlerin hocalarıydı. Onları görünce heyecanlanırdım. Anıtkabir'e gittiğimde sık sık zamanın Bayındırlık Bakanı Kemal Zeytinoğlu'nu görürdüm. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes'i, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı da gördüm. Çünkü herkes çalışmaların bitirilmesini takip ediyordu.'' “Mersin ve Adana için yeni bir onur” Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği Başkanı Dr. Haluk Uygur da, Mustafa Kemal Atatürk'ün imzasını stilize eden Etem Çalışkan'a verilecek olan "Fahri Doktora" ödülüne ilişkin, "Sanatında yenilikçi ve ilerici, yaşamında Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyete kopmaz bağlarla bağlı derneğimizin onur üyesi Etem Çalışkan ile ilgili bu kararın çok yerinde olduğunu düşünüyorum. Onur Üyemizin başarısını Altınoran'ın onuru olarak kabul ediyor, kendisini kutluyorum. Bu ödül Mersin ve Adana için yeni bir onur." dedi. Etem Çalışkan kimdir? 1928'de Tarsus'un Göçük köyünde dünyaya geldi. İlk ve orta öğreniminin Mersin’de tamamladı. Yüksek öğrenimini İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Afiş Bölümünde yaptı. Sabri Berkel’den desen, Emin Barın’dan yazı, Namık Bayık’dan afiş ve grafik dersleri aldı. Akademideki öğrenciliği sırasında, Anıtkabir’deki yazıtların yazılmasında Emin Barın’a yardımcı oldu. 1954 yılında öğrenciliği sürerken Yapı Kredi Bankası'nın 10. yıl afişi, şükran belgeleri, diplomaları, madalyalarını yaptı. Aynı yıl Yeni Sabah gazetesinde ressam ve kaligraf olarak gazeteciliğe başladı. İlk işi, gazete için Jane Eyre filminin fotoğraflarının üstüne konuşmalar ve anlatım yazmak oldu. Bu çalışma, Türk basınındaki ilk fotoroman yayınıydı. Yeni Sabah’tan sonra Ankara'da Zafer ve Öncü gazetelerinde; İstanbul'da Hareket, Dünya, Akşam, Milliyet, Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Manşetleri, olayların resimlerini, her yılın 10 Kasım'ında gazetelerde yayımlanan Atatürk portrelerini çizdi. 1969 yılında Milliyet gazetesinde çalışırken 10 Kasım Atatürk'ü Anma Günü nedeniyle çizdiği Atatürk portresi, o güne kadarkiler içinde en kalıcısı oldu. 1982’de Hürriyet gazetesinden emekli olduktan sonra Milliyet gazetesine Türk Büyükleri'ni, Güneş gazetesine Kuran'ın Türkçe anlamını, Sabah gazetesine Yunus Emre Divan'ını hazırladı. Çizgi röportajlar yaptı. Türk Büyükleri çalışması albüm kitap olarak yayınlandı. 1980 yılında Atatürk’ün doğumunun 100. yılı için basılan gümüş ve altın hatıra paraları tasarladı, 1984 yılında PTT için 16 Türk Devleti Pul Serisini hazırladı. Kültür Bakanlığı’nın siparişi üzerine üç yıllık bir çalışma sonucunda Atatürk’ün iki ciltlik Nutuk adlı eserini el yazısıyla yazdı. 844 sayfadan oluşan iki ciltlik eser, 2002'de yayımlandı. 2005 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından verilen Burhan Felek Ödülü ile ödüllendirildi. Uluslararası 8. Altın Koza Film Festivali'nde Yaşam Boyu Onur Ödülü, 2021 yılında  Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görülen Etem Çalışkan'ın çok sayıda ödülleri de bulunuyor.

Patates çuvalı içinde yurt dışına kaçırılmıştı Haber

Patates çuvalı içinde yurt dışına kaçırılmıştı

Ali GÜRELİ ADANA (İLKHABER) - Adana’nın en eski yerleşim alanlarından olan ve günümüzde kazı çalışmaları da yapılan höyüğün bulunduğu Tepebağ Mahallesi’nde 1882 yılında tarihi bir binanın inşaat sahasında çıkarılan 30 santimetre uzunluğundaki granit heykel, patates çuvalı içerisinde yasa dışı yollarla yurt dışına götürüldü. Kent merkezi ve çevresinin kaleler, camiler, köprüler, hanlar, kervansaraylar, Anavarza ve Kastabala Antik kentleri gibi birçok tarihi zenginlikleri barındıran Adana’dan götürülen heykel, o tarihlerde bir Mısır bilimcisine inceletildi. Ön bölümünde yer alan yazıya göre Mısırlı hasta bakıcıya ait 4 bin yıllık bir eser olduğu ortaya çıkan heykel, daha sonra ABD'li bir misyoner tarafından New York Metropolitan Müzesi'ne hediye edildi. Söz konusu heykelin müzeye getiriliş öyküsü de, müzenin aylık dergisinde o dönemde devletler hukuku ile ilgili yasal bir düzenleme olmadığı için yer aldı. -Türkiye'ye iadesi istendi Yapılan inceleme ve tespitler sonrası, heykelin tekrar Türkiye’ye iade edilmesi için 2012 yılındaki "13 Kare Sanat Festivali" etkinliklerinde imza kampanyası düzenlendi. Toplanan imzalar, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na gönderildi. İmza kampanyasının düzenlenmesinde emeği geçen ve o tarihteki "13 Kare Sanat Festivali" koordinatörlüğü de  yapan Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği Başkanı Haluk Uygur, Dr. Haluk Uygur, "Tepebağ Höyüğü" olarak anılan alanın, ilk çağlardan kalma olduğunu söyledi. Yurt dışına götürülen 30 santimetre uzunluğundaki granit  "Mısırlı Hemşire Satsneferu Heykeli"nin New York Metropolitan Müzesi'ne getirilişinin yine müzenin 1921 yılında aylık yayımlanan dergisinde anlatıldığına dikkati çeken Uygur, “Heykel, müzede 'Güney Anadolu işi' olarak sergileniyor. 1882 yılında Amerikalı misyonerler tarafından yaptırılan binanın inşaatında bazı mezarlara rastlanıyor. Daha sonra kazı yeri genişletiliyor ve söz konusu heykel bulunuyor. Bu heykel patates çuvalı içinde yasa dışı yollarla yurt dışına götürülüyor. Bir Mısır bilimcisine inceletilen heykelin, ön kısmındaki yazıya göre, Mısırlı hasta bakıcıya ait 4 bin yıllık bir heykel olduğu ortaya çıkıyor. Bu heykel bizim için önemli. Tepebağ'da 4 bin yıllık heykel çıkıyorsa bu höyüğün altında daha neler var neler” dedi. Heykelin ait olduğu yere geri getirilmesini isten Uygur, bu konuda başlatılan girişimlerin sonuçsuz kaldığını vurguladı. Yetkililerden bu konuda daha destek istediğini anımsatan Uygur,  "Satsneferu Heykeli, insanlık tarihinde böylesine önemli bir yere sahip Tepebağ’ın değerini ortaya koyabilecek çok önemli bir tarihi buluntu. Misis, Anavarza, Tatarlı gibi, Magarsus ve Tepebağ’ın da kazılmasıyla çok daha eskilerine ulaşabileceğimizi düşünmemize rağmen, bugün itibariyle Adana’da bulunan en eski buluntulardan biri olan Satsneferu heykeli maalesef hala Metropolitan Müzesi’nde. İzinli olmayan bir kazıdan, yasadışı yollarla çıkarıp, yine yasadışı yollarla yurtdışına çıkarılan Satsneferu’nun artık kentimize gelmesini ve İlter Uzel Tıp ve Diş Hekimliği Müzesi'nde sergilenmesini sabırsızlıkla bekliyoruz" ifadelerini kullandı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.