Son yıllarda hızla yükselen et fiyatlarına dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, “Hayvancılığımızın kıvrandığını son yıllarda hızla artan et fiyatlarından görebiliyoruz. Bunun da üretim eksikliğinden kaynaklandığı bir gerçek. Ayrıca TÜİK'e göre, Haziran ayında bir önceki yılın Aralık ayına göre büyükbaş sayısı yüzde 0,2 azalarak 16 milyon 554 bin 682'ye geriledi. Manda varlığı ise yüzde 2 gerileyerek 158 bin 514'e düştü. Büyükbaş hayvan sayısındaki düşüş iki yıldır sürüyor. Sürdürülebilir bir üretim için üretici ve girdi fiyatlarında istikrarlı bir piyasa oluşturulmaktan başka çare yok” dedi.
İLKHABER Gazetesi'nden Serhat Şanlı'nın haberine göre; Dünyada her geçen gün artan nüfusa paralel olarak gıda ihtiyacı da artarak devam ediyor. Sağlıklı bir beslenme için önemli yer teşkil eden ve et, süt ve süt ürünleri gibi birçok ihtiyacın kaynağı olarak karşımıza çıkan hayvancılık, tüm ülkeler için büyük önem taşıyor.
Hayvancılık, hayvansal gıda üretimi ile beslenmenin yanında hayvancılığa dayalı sanayi sektörüne ham madde sağlama yem sanayi, süt ve süt ürünleri sanayi, dericilik, veteriner ilaç ve hayvancılık ekipmanları vs. gibi alanlarda da istihdam açısından büyük rol oynuyor.
Son yıllarda et ev et ürünlerinde, süt ve süt ürünlerindeki artışlara dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, gazetemize yaptığı değerlendirmelerde “Hep söyledik yine söyleyeceğiz.. Ana olmazsa dana olmaz. TÜİK'e göre, geçtiğimiz Haziran ayında bir önceki yılın Aralık ayına göre büyükbaş sayısı yüzde 0,2 azalarak 16 milyon 554 bin 682'ye geriledi. Aynı dönemde manda varlığı ise yüzde 2 gerileyerek 158 bin 514'e düştü.
Yani büyükbaş hayvan sayısında düşüş iki yıldır devam ediyor. Ayrıca 2024 yılında da et arzındaki açığı kapamak ve fiyatları kontrol altına almak adına besilik sığır ve karkas et ithalatına aralıksız devam ediliyor. Üreticimiz kazanmazken, hatta daha fazla maliyetler nedeniyle sektörden dahi uzaklaşırken, ithalat nedeniyle dövizimiz yabancı ülkelerin üreticilerine gidiyor” dedi.
İncefikir, “Bugün hayvancılıkta en temel sorun, yem girdi maliyetlerinin çok yüksek olmasıdır. Ayrıca bunun birinci nedeni yem hammaddelerinin yüzde 70’nin dışalım yolu ile karşılanması, ikinci nedeni ise yem hammadde ve yem bitkileri üretim planlamasının ve destekleme miktarının yetersiz olmasıdır. Tüm bunların olmasıyla da hayvancılık ülkemizde her geçen gün daha geriye gitmektedir.
Yapılması gereken gıda güvencesinin sağlanması, vatandaşlarımızın sağlıklı ve yeterli miktarda et tüketimi için ülkemizde hayvancılık koşulsuz desteklenmelidir. Hayvancılıkta dışalım yapan ülke konumundan, eskiden olduğu gibi dışsatım yapan bir ülke konumuna gelebilmemiz için başta yem olmak üzere tüm girdi maliyetlerini düşürmeye yönelik somut destekleme politikaları hayata geçirilmelidir.” İfadelerini kullandı.
Hayvancılığın geliştirilmesinin önemine dikkat çeken Adana Tarım Platformu Sözcüsü Cahit İncefikir, açıklamalarına şöyle devam etti:
“Öncelikle üretim yapmazsanız ve devamlı dışarıdan alırsanız artan döviz fiyatlarıyla birlikte fiyatlarda da istikrarsızlıkla karşı karşıya kalırsınız. Aslında hayvancılık için gerekli coğrafik yapı ve iklime sahip bir ülkeyiz. Genç nüfusumuz var. Ülke olarak bu potansiyeli iyi kullanmamız ve gerekli alt yapıyı hazırlayıp projeler üreterek hayvancılığı geliştirmemiz gerekir.
Uygun iklimi, verimli toprakları ve genç nüfusuyla büyük bir potansiyele sahip ülkemizin tarım ve hayvancılığa verilecek doğru ve yeterli destekler ile planlarla hem kırsalda yaşayan vatandaşlarımızın, yerlerinde kalmaları, hem de kentlere göç edenlerin de yeniden köylerine dönmelerini sağlamak mümkün..
Şunu da unutmamak lazım, ülkemizin birçok bölgesindeki mevcut meralar yok oldu. Özellikle hayvancılık için büyük bir öneme sahip doğu ve güneydoğu, İç Anadolu ve daha birçok yer meralar için de çok uygun.. Buraları ne yazık ki değerlendiremiyoruz. Bunu en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekiyor.
Ayrıca son yıllarda yaşanan küresel iklim krizini bariz bir şekilde ülkemiz de yaşamakta.. Küresel iklim krizini de eklediğinizde buğday, arpa, soya, ayçiçeği gibi ürünlerde azalış olduğundan, maliyetler de artacaktır.
O bakımdan yem bitkileri üretimini artırmanın yanında, kaba yem üretimini de arttırıcı destekler ile hayvancılığı desteklemeliyiz. Yem hammaddelerinin yurt içinde üretiminin planlaması ve yem açığının kapanması, yeme dayalı yetiştiriciliğin yanında meralarımızın amacı dışında kullanımı önlenerek mera hayvancılığı imkânlarının yaygınlaştırılması, üretim, girdi temini ve pazarlama üçgenini kapsayacak nitelikte kooperatifleşme ağı kurulması, hayvan ıslah çalışmalarının ciddi anlamda hayata geçirilmesi gibi projeler çok önemli..
Üretim maliyeti düşürülerek hayvancılık yapmayı yetiştiricilere yeniden cazip hale getirmeli, yetiştiricilerin zarar etmeyeceği ve kâr marjının yüksek olacağı bir üretim ve pazarlama sistemi kurulmalıdır.
Şöyle baktığımızda 1960 yılında ülkemizin nüfusu 27 milyon 754 bin ve toplam hayvan varlığımız 72 milyon 670 bindi. Ülkemizin nüfusu 2019 yılında 83 milyon, toplam hayvan varlığı 68 milyon 67 bin 286.. Bugün ise 85 milyon nüfus ve hayvan varlığımız yaklaşık 69 milyon.. Yani 3 kat artan nüfusumuz var ancak hayvan varlığımız da ise azalma söz konusu.. O bakımdan acilen gerekli planlamalar yapılmalı ve hayata geçirilmelidir.
Ayrıca gelişmiş ülkelerde tarımsal üretimde hayvancılığın payı yüzde 50'lerin üzerinde iken Türkiye'de ise bitkisel üretim yüzde 70'in üzerinde, hayvancılık yüzde 30'un altında kalmıştır. Hayvancılığın payını daha da artırmamız gerekir.
Mevcut birlik yapıları yeniden gözden geçirilmeli, eski tarımsal araştırma enstitüleri ve üretme çiftlikleri yeniden kurularak döner sermaye yaratma ve kar etme anlayışından uzak, üniversitelerle birlikte araştırma geliştirme çalışmaları yapılmalıdır. Unutmayın, ithalat ülkemizin sorununu çözemez. İhtiyacımızı kendimiz üretmeliyiz.”