Altın Koza Film Festivali Belgesel Film Yarışması'nda kıyasıya final

Bu yıl 31. kez düzenlenen Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali Belgesel Film Yarışması'nda kıyasıya final yaşanacak. Festivalin seçici kurulu tarafından titizlikle değerlendirilerek finale kalan 8 belgesel film, toplumsal olaylardan kişisel hikâyelere, kültürel mirastan güncel sorunlara kadar geniş bir yelpazede izleyiciye derinlemesine bir bakış sunuyor.

Haber Giriş Tarihi: 31.08.2024 11:49
Haber Güncellenme Tarihi: 31.08.2024 11:49

31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali Belgesel Film Yarışması'nda finale kalan 8 film belli oldu. Finale kalan filmler, farklı temaları ve anlatım tarzlarıyla dikkat çekiyor. Bu seneki seçki, sosyal ve kültürel açıdan farklı hikâyelerden oluşuyor.

Altın Koza Film Festivali’nin Ulusal Belgesel Film Yarışması'nda Burçin Yalçın, Korkut Akın ve Necla Algan’dan oluşan jüri tarafından belirlenen filmler arasında birinci olacak eser, hem izleyiciler hem de eleştirmenler tarafından merakla bekleniyor.

Altın Koza Genel Müdürü Hüseyin Orhan, “Ağaçtan Umutlar, Bizim İsmail, Laf Aramızda Engürü Kahve, Sürgün Asla Bitmez, Şarap Rengi Deniz, Şehir ve Mesih ile Üçüncü Gurbet” isimli belgesel filmlerin, sinemaseverlere Altın Koza heyecanı yaşatacağını söyledi.

AĞAÇTAN UMUTLAR

Yönetmen: Haydar Demirtaş Hoşyar Ali Hasan, Kuzey Irak’taki Kürt şehri Halepçe’de doğup büyüdü. 1980-88 yılları arasında süren Irak-İran Savaşı sırasında İran sınırına milyonlarca mayın döşendi. Hoşyar Ali Hasan, mayın temizlerken iki bacağını kaybediyor ama her gün mayın toplamaya devam ediyor. Hoşyar Ali 28 yılda 2 milyon 600 bin mayın topladı. Hüseyin Amca İran’ın Merivan şehrinde yaşıyor. Hüseyin ailesini geçindirmek için yıllardır İran ve Irak sınırında kaçakçılık yapıyor. Ancak yaşadığı bir olay nedeniyle kaçakçılığı bırakıp bir atölye açarak madende ayağını kaybedenlere protez ayak yapmaya başladı. Halen her iki ülkenin uzak diyarlarından Hüseyin Amca’ya pek çok kişi gelip protez ayak yaptırıyor. Hüseyin Amca’nın müşterileri, plastik ve modern teknolojiyle üretilen protez ayaklar yerine, basit aletlerle oyduğu ahşaptan yapılan protez ayakları tercih ediyor.

BİZİM İSMAİL

Yönetmen: Fatin Kanat, Önder İnce Film, Siyasal Bilgiler Fakültesi İdari Bilimlerden mezun olup Erzurum Üniversitesinde sosyoloji doktorası yaparken saha çalışmasında “Kürtler vardır, Kürt sorunu vardır” gibi bir sonuca ulaşan ve inkâra dayalı resmi tezlere karşı çıktığı için farklı zaman dilimlerinde hayatının 17 yılını zindanlarda geçiren Doktor İsmail Beşikçi’nin hayatını ve mücadelesini anlatıyor.

LAF ARAMIZDA ENGÜRÜ KAHVE

Yönetmen: Özlem Mengilibörü, Can Mengilibörü 1985-2007 yılları arasında Ankara’nın en merkezi yerlerinden biri olan Konur Sokak’ta yer alan Engürü kahvesi, o dönem Ankara’da yaşayan ve düşünsel, yazınsal, sanatsal üretim yapanların iletişim ve buluşma mekânı haline gelmiştir. Belgesel, bu kahve çevresindeki tanışıklıkların, rastlaşmaların, kesişmelerin yol açtığı üretimler üzerinden 1990’lar Ankara’sının politik, toplumsal, kültürel iklimine bir bakış.

SÜRGÜN ASLA BİTMEZ

Yönetmen: Bahar Bektaş Bahar’ın kardeşi Taner Almanya’da hapistedir ve Türkiye’ye sınır dışı edilmek üzeredir. Bahar, kardeşinin sınır dışı edilmesini beklerken kamerayı aile üyelerine doğru tutar. Sakin ve hassas görüntülerle, ailenin köklerinden koparılma ve Almanya ile Türkiye arasında yeni başlangıçların duygusal ve coğrafi dünyalarını keşfeder. Bu filmle Bahar, iki ülke ve arada kalmışlık arasında sıkışmışken ailesi için bir toprak talep eder. Anne babası Yıldız (64) ve Mustafa (65) ile kardeşleri Taner ve Onur (30) ile yaptığı konuşmalarda geçmişe doğru acı dolu bir yolculuğa çıkar. Türkiye’deki Alevi-Kürt aileye yönelik siyasi zulüm, 1989’da Avrupa’ya kaçış, birkaç ırkçı saldırı, depresyon ve ebeveynlerin aşırı yüklenmesi - bunların hepsi çocukları etkiledi ve bunlarla farklı şekillerde başa çıktılar. Taner’in Türkiye’deki kaderinin belirsizliği, sürgündeki bir aile olarak yaşadıkları hayat deneyimlerinin bir yansımasıdır. Geçmişin ve mevcudiyetin çarpıtılması ve farklı coğrafyalar, izleyiciyi sürgünün özelliklerinden biri olan zaman ve mekânda yönelimi kaybetmekle karşı karşıya getirir.

ŞARAP RENGİ DENİZ

Yönetmen: Nefin Dinç Bu film Homeros’un Şarap Rengi Deniz ismini taktığı Akdeniz’de ve çevresinde küresel ısınmanın yol açtığı derin değişiklikleri anlatıyor. Küresel ısınma nedeniyle Akdeniz’in havası, suyu, kültürü ve yaşam biçimi hızla değişiyor. Aynı zamanda toplumun her kesiminden insan ve birçok kuruluş, küresel ısınmanın bölgedeki olumsuz etkilerini en aza indirmek için çalışıyor. Ancak bütün bu çabalar yeterli olacak mı? Şarap Rengi Deniz izleyiciyi şu soru ile baş başa bırakıyor: Akdeniz’de çevre sorunlarına çözüm bulamayıp bir zamanların güzel Akdeniz hayalinin gölgesinde mi yaşayacağız? Yoksa hep beraber yeni bir hikâye mi yaratacağız?

ŞEHİR VE MESİH

Yönetmen: Aylin Kuryel, Raşel Meseri Şehir ve Mesih, 17. yüzyıl’da kendini mesih ilan etmiş, İzmir’den Kudüs’e, Amsterdam’dan Kahire’ye takipçi edinmiş Yahudi bir haham olan Sabetay Sevi’den yola çıkan bir deneme-film. Sevi’nin İzmir’in Agora bölgesinde doğduğu ve yakın zamanda restore edilmiş evinin çevresinde bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu figür etrafında tetiklenen hafıza, resmî tarihin dışladıklarına, dolaşımdaki şehir efsanelerine ve bölgenin geçmişine dair ipuçları taşıyor.

ÜÇÜNCÜ GURBET

Yönetmen: Mediha Güzelgün Savaş ve çatışmalardan en çok etkilenenlerin kadınlar ve çocuklar olduğu aşikârdır. Maraş katliamı, birçok insanın yaşamını yitirmesine daha fazla insanın ise evlerini, mallarını, hafızalarını kaybetmesine ve göçe neden oldu. Üçüncü Gurbet, katliamı yaşayan kadınların travmalarını kayıt altına almak amacıyla yönetmenin ailesinden başlayarak halen Maraş’ta yaşayan ve Maraş’tan göç etmiş kadınların izini süren bir belgesel filmdir. Belgeselde, travmanın genlerle gelecek kuşaklara aktarıldığı bilgisi ve çevrenin travma üzerindeki etkisi incelenmiştir. Ayrıca yüzleşme, affetme, zaman ve göçün travmanın unutması üzerindeki bağlara bakılmıştır.

ZAMANIN KIYISINDA SINAV

Yönetmen: İlkay Nişancı Hatay’da, deprem sonrası insanlar daha yakınlarının cenazelerini gömemeden sınav derdine düşerler. Öğrenciler üniversite sınavını, tüm hatıralarını kaybettiklerini bu şehirden bir çıkış yolu olarak görürken öğretmenler de farkında olmadan kendi ütopyalarını inşa ederler. Uygar kayıtsızlığın yüzlerine vurduğu bu süreçte bir yandan sınav konularını hafızalarına kazımaya çalışırken diğer yandan yıkılmış kentlerinin hatıralarını belleklerinden itmeye çalışırlar. Ama her bir sınav sorusu öğrencilere bir şeyler hatırlatır. Kimine mesafeleri, kimine devleti, kimine deniz kenarındaki bir moloz yığınını. Bir kentin belleği deniz kenarındaki o moloz yığının içinde hapsedilmişse bir gelecek kurmaya çalışan insanların verdiği varoluş mücadelesi zamanın kıyısındaki bir sınavdan başka bir şey değildir.