BAYRAM BULUT
ADANA (İLKHABER)-Çukurova Tarım ve Çevre Derneği Başkanı Doç. Dr. Meral İncesu, Hatay’da zeytin bahçelerinin bulunduğu alan çevresine dökülen deprem atıklarının çevre ve zeytin bahçeleri için büyük tehlike oluşturduğunu söyledi.
6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen depremlerin üzerinden 3 ay geçti. Depremin ardından kaldırılan deprem atıklarının gelişi güzel alanlara döküldüğünü iddia eden bir çok sivil toplum kuruluşu bu durumu sık sık dile getirdi. Bu deprem atıklarının Hatay’da geçimini zeytincilikle sağlayan insanlara da olumsuz yansıyacağı öne sürüldü. Çukurova Tarım ve Çevre Derneği Başkanı Doç. Dr. Meral İncesu, deprem atıklarının zeytin bahçelerinin dibine döküldüğünü belirtti. Bununda zeytinlere, toprağa ve çevreye zarar verdiğini anlatan İncesu, “Deprem oluyor binalar yıkılıyor ve hala biz kalkmış bu deprem atıklarını ne yapacağımızı bilmiyoruz kalkıp sağa sola dönüyoruz biz yaşama açıkçası gereken saygıyı göstermiyoruz” dedi.
ANADOLU DA ZENGİN MEYVE VE SEBZE ÇEŞİTLİLİĞİ VAR
138 olan meyve türünün Anadolu’da 75’inin yetiştiğini anlatan İncesu, “Anadolu muhteşem bir coğrafya niye derseniz? 138 tane meyve türü var. Onun 75 tanesi Anadolu’da yetişiyor. Yine 200 sebzenin 60'ı Anadolu'da yetişiyor. Bütün bunların yanında biz o kadar güzel bir ekolojiye sahibiz ki, bahçecilik bakımından Anadolu bizi ele güne muhtaç etmiyor. Bir sürü sebze ve meyveyi bu coğrafyada yetiştirebiliyoruz. Örneğin siz çayı kalkıp Uzakdoğu’dan almak zorunda değilsiniz. Çay Karadeniz'e yetiştirilebiliyor. Elma, armut, ayva, üvez, muşmula, kuşburnu bunların hepsi Anadolu'nun, bu toprakların çocukları. Benzer şekilde kiraz, iğde, vişne, erik, kızılcık, kayısı, badem, Antep fıstığı, fındık, ceviz, kestane bütün bunlar bu coğrafyanın ürünü” diye konuştu.
ZEYTİN BU TOPRAKLARIN ÜRÜNÜDÜR
Başka türlerinde Anadolu’da yetiştiğine dikkat çeken İncesu, “Bu da yetmezmiş gibi başka türleri de yetiştirebiliyoruz. Bunun yanında üzümsü meyvelerin çoğu yine Anadolu'da yetişiyor. Avokado farklı ülkelerin ürünü olmasına rağmen bu coğrafyada yetiştirilebiliyor. Zeytin bu toprakların ürünüdür. Zeytin bizim göz bebeğimizdir. Sarıp sarmalamamız gereken bir ürünümüzdür. Dostluğun barışın sembolüdür. Zeytin bu topraklara zenginlik ve refah getiriyor. Bu ürün niçin bizim için önemli diye bilirsiniz? Hatay, Mardin, Kahramanmaraş üçgeni zeytinin ana vatanıdır. Dağı taşı gezdiğiniz zaman zeytinlerle karşılaşacaksınız. Diyeceksiniz ki bunun bana ne faydası var. Size zenginlik sunuyor. Farklı renklerde farklı tatlarda bir sürü çeşit zeytin size sunuyor bu topraklar” şeklinde konuştu.
TESCİLLİ 90 ADET ZEYTİN VAR
Türkiye’de tescilli 90 çeşit zeytinin olduğunu vurgulayan İncesu, “Türkiye'de 90 tane zeytin çeşidimiz var. Bu sadece tescil ettirdiklerimiz. Tescil ettirmediklerimiz de var. Hatay kalkmış 7 tane yerel çeşidini tescil ettirmiş. Halhalı, Saurani, Karamani, Sarı Haşebi, Sayfi Elmacık ve As Topakaşı. Hatay'da meyve veren 14 milyon meyve vermeyen de 3 milyon ağaç olmak üzere toplam 17 milyon zeytin ağacı var. 17 milyon zeytin ağacından geçinen insanlar var. Gübreyi satan var, gübreyi atan var, budamayı yapan var, hasadı yapan var, o zeytini salamura yapan var, zeytinin yağını satan var. Koskoca bir sektör ve binlerce insan kalkıp bu sektörden geçiniyor” ifadelerini kullandı.
DEPREM ATIKLARI ZEYTİNLERİN DİBİNE DÖKÜLDÜ
Zeytinlerin dibine deprem atıklarının döküldüğünü vurgulayan İncesu, “Biz ne yapmışız? Kalkmışız zeytinlerin dibine deprem atıklarını koymuşuz. Ben bunu gördüğümde gerçekten müthiş üzüldüm. Biz bu coğrafyaya bunu niye yapıyoruz. Zeytinin ana vatanı olan bölgede zeytin çeşitliliğini korumamız gerekiyor. Siz tüketici olarak gittiğiniz zaman farklı renklerde, farklı aromalarda, farklı tatlarda zeytin almak istiyorsunuz ama iklim krizi başbaşayız. Bunun için önlemler alınmalı. Zeytinlerden geçimlerini sağlayan insanlar var. Bu değerli toprakları molozla kirlettiğiniz zaman siz sadece kalkıp bitkiyi öldürmüyorsunuz, aynı zamanda toprağı öldürüyorsunuz. Toprağın alt katmanı toprağın en değerli aşamasıdır. Niye çünkü orada organik faaliyetler gerçekleşiyor. Etkin köklerde orada ve madde zenginliği olan yerler oralar. Siz gidip deprem atıklarını koyduğunuz zaman, oradaki bütün mikroorganizmanın kök derinliğinin ölmesine sebebiyet veriyorsunuz” dedi.
ARAŞTIRMALAR YAPILDI
Çimento fabrikalarının yanında bulunan tarım toprakları üzerinde araştırmaların yapıldığını hatırlatan İncesu, “Çimento tozuna bulanmış tarım toprakları üzerinde araştırmalar yapmışlar. Oradaki hem tarım topraklarının, hem de üzerindeki ürünün gerçekten yok olduğunu görmüşler. Bunun dışında siz kalkıp deprem atığını oraya attığınızda ne oluyor? Rüzgarla beraber kalkıp bitkinin üzerine geliyor ve yaprakların üzerini kapatıyor. Bitki fotosentez yapamıyor. Bitki de verim düşüklüğü haliyle meydana gelecektir ve sonrasında bitki hızlıca korumaya ve ölmeye başlayacaktır. Bu ağaçları kalkıp yok etmiş olacaksınız. Yine benzer şekilde zeytinliklerin çimento fabrikalarına yakın olanları araştırıldığında bunun yaşandığı görülmüştür” şeklinde konuştu.
NER CANLININ YAŞAMINA SAYGI GÖSTERMEYİZ
Her canlının yaşamına saygı gösterilmesi gerektiğini işaret eden İncesu sözlerini şöyle tamamladı;
“Sonuç olarak biz her canlının yaşamına saygı göstermek zorundayız. Toprakta yaşayan mikroorganizmanın da, sincabında, dağdaki ceylanın da, oradaki zeytinin de yaşamaya hakkı var. Biz bunlara kalkıp saygı göstermek zorundayız. Biz onları yaşatmak zorundayız. Genetik çeşitliliği korumak zorundayız. Var olan bahçelerin sağlıklı kalmalarını sağlamak zorundayız. Biz bunları gelecek nesillere temiz ve güvenli bir şekilde teslim etmek zorundayız.”