TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Bahçeli: Yerel seçim bir beka imtihanıdır

"Bugünkü nöbet bizdedir, bugünkü nöbetçiler felaketler karşısında celadet anıtı gibi yükselen milliyetçi-ülkücü harekettir” diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimi bir beka imtihanı olarak nitelendirdi.

Haber Giriş Tarihi: 09.02.2019 16:23
Haber Güncellenme Tarihi: 09.02.2019 16:23
Kaynak: Haber Merkezi
ilkhaber-gazetesi.com
Bahçeli: Yerel seçim bir beka imtihanıdır

Bayram BULUT

ADANA (İLKHABER) - "Bugünkü nöbet bizdedir, bugünkü nöbetçiler felaketler karşısında celadet anıtı gibi yükselen milliyetçi-ülkücü harekettir” diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimi bir beka imtihanı olarak nitelendirdi.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partilerinin 50. kuruluş yıl dönümü kutlamaları kapsamında Adana’ya gelerek bir dizi etkinliğe katıldı. Kutlamalar sabah saatlerinde başladı. İlk olarak Atatürk Parkı'nda bulunan Atatürk büstüne MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın bulunduğu partililer çelenk sundu.  Ardından ise saygı duruşunda bulunulup İstiklal Marşı okundu ve diğer ilgililerin katılımıyla, Atatürk Anıtı'na çelenk sunuldu, saygı duruşunda bulunulup İstiklal Marşı okundu.

Ardından ise kutlamalar kapsamında önceki gün açılan “1969’dan Günümüze MHP” konulu fotoğraf sergisine geçildi. Adnan Menderes Kapalı Spor Salonu’nda gerçekleşen sergiye Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’de katıldı. Burada sergilenen, ilk kongreden ve partinin çeşitli mitinglerinden fotoğraflar ile bazı seçim afişlerini inceleyen Bahçeli, ilgililerden bilgi aldı.

1969 yılındaki ilk kongrede Kurucu Genel Başkan Alparslan Türkeş'e çiçek sunan 76 yaşındaki Selver Gedikbaş’da sergiye katılarak, Devlet Bahçeli'ye de 50 yıl sonra aynı çiçekten takdim etti.  Bahçeli’ye sürpriz bir fotoğrafta hediye edildi. 6 yaşındayken izcilik yaptığı Osmaniye’de ki fotoğrafı Bahçeli’ye takdim edildi. Bu arada duygu dolu anlar yaşandı. Bahçeli’ye bir de Çanakkale Savaşları'nda kullanılan bir tüfek hediye edildi.

 Ardından ise, etkinlikler TÜYAP Adana Fuar Alanı'nda düzenlenen program ile devam etti. MHP Lideri Devlet Bahçeli’de sergi ziyaretinin ardından bu etkinliğe katıldı. Buradaki programda MHP Liderini AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Jülide Sarıeroğlu, Ak Parti Adana İl Başkanı Şerif Güler, Ak Parti Adana Milletvekilleri ve belediye başkan adayları da yalnız bırakmadı.  MHP genel başkan yardımcıları ile yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşen etkinlikte konuşan MHP Lideri Devlet Bahçeli,  50 yılı geride bırakmanın gururunu yaşadıklarını belirtti. Bahçeli, vazgeçilmez yeminle 50 yıla eriştiklerini, bu geçen zamanda vatan sevgisinin kefili olduklarını anlattı.

Kendilerinin 50 yıldır bedhahlarla mücadele ettiklerinin altını çizen MHP Lideri Devlet Bahçeli, ‘Beyaz Türk-zenci Tür’ ayrımının maksatlı olduğunu belirtti.  Bahçeli, Türkiye'de hiç kimsenin ikinci sınıf insan şekilde tabir edilemeyeceğini savunarak, “Bugün de kan aynı kandır, fıtrat değişmemiş, fikir değişmemiş, fiili mücadele değişmemiş ve tıpatıp aynı noktada düğümlenmiştir. Tarihimizle kavgalı, milletimizle mesafeli, değerlerimizle arası açık sözde aydınlar, sözde siyaset mühendisleri, çürük demokrasi havarileri için elbette ne söylense beyhudedir. Onlar Türkiye’nin kuyusunu kazmakla meşgul olan köksüzlerdir. Onlar değişim çığlığı atarken aslında teslimiyet ve yabancılaşmayı kelime ve kavram oyunlarıyla öven ve temenni eden ihanet lobisidir. Biz 50 yıldır bu bedhahlarla mücadele ettik.” dedi.

"Bugünkü nöbet bizdedir, bugünkü nöbetçiler felaketler karşısında celadet anıtı gibi yükselen milliyetçi-ülkücü harekettir” diyen Devlet Bahçeli, 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimi bir beka imtihanı olarak nitelendirdi. Sebatla nöbet tutmanın onurların en onurlusu olduğuna dikkat çeken Devlet Bahçeli, “Bugünkü nöbet bizdedir, bugünkü nöbetçiler felaketler karşısında celadet anıtı gibi yükselen milliyetçi-ülkücü harekettir. Bu nöbete girenlere utanmadan 'bekçi' diyorlar. Akıllarınca alay edip aşağılamaya çalışıyorlar. Ancak battıkça batıyorlar, çakıldıkça un ufak oluyorlar. Bekçilik şerefli bir vazifedir. Sabırla beklemek, sebatla nöbet tutmak onurların en onurlusudur.” şeklinde konuştu.

Türkiye'nin bekası için bekçi olmaya hazır olduklarını savunan Devlet Bahçeli, sözlerine şöyle devam etti;

“Büyüklük Allah'a mahsustur, ne var ki milletse mevzu bahis, hayattan geçmeyen, ruhunu teslim etmeyen namerttir. Milli bekaysa konu, canımızın ne ederi, cananımızın ne değeri var, bin defa feda olsun. Eli titreyenin, tereddüt geçirenin billahi kanı kurusun. Bize 'saray bekçisi' diyen Kılıçdaroğlu'na gerçekten acıyorum, perişanlığına üzülüyorum. O da biliyor ki Türkiye'nin bekası için bekçi olmaya hazırız. O da görüyor ki Türk milletinin bekası için bekçilikse bize düşen seve seve yaparız. Allah'tan emperyalizmin piyonu değiliz. Allah muhafaza, terör örgütlerinin taşeronluğuna heves etmiyoruz. YPG’ye 'vatanlarını savunanlar', hendek kazan teröristlere 'arkadaş' demiyoruz. 15 Temmuz’a 'tiyatro' diyen alçalmanın muhatabı değiliz. Evet bekçiyiz, kalpleri imanla çarpan vatan bekçileriyiz. Evet bekçiyiz, vatan ve milli bekanın nöbetini, uğruna 'ha ekmek yemişiz ha kurşun' adanmışlığıyla tutuyoruz. Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin mirasını yiye yiye kuşa çeviren bela mıdır, cefa mıdır, heba olmuş bir siyaset enkazı mıdır. Bu zihniyet sahipleri mazideki ihtişamdan utanan sefillerdir. Utançları daha sonra unutkanlığa dönen gafillerdir. 'Beka sorunu değil, zeka sorunu' var diyen hakikat katilleri, hilkat garibeleridir.

  15 Temmuz 2016'da dehşet verici bir gece yaşandık. FETÖ iblisinin silaha davrandı, bombayı kuşandı, işgale teşebbüs etti.  Türk tarihinde yaşanan ihanetlerin en şiddetlisiydi. Milli bekamız ağır bir saldırıya maruz kalmıştı. Tarihi 'Şark Meselesi' tekrar masaya koyulacaktı. Anadolu karanlığa gömülecek, Türk milleti birbirine düşecek, mütareke yıllarından daha ağır bir manzara karşımıza çıkacaktı. Tarih şuuruyla hareket ettik, milli sorumluluğumuzun gereği neyse onu yaptık. Türk milleti sevdalılarını beka nöbetine çağırmıştı. Bu çağrı Çanakkale’yi geçilmez yapan çağrıydı. Bu çağrı ölürsem şehit, kalırsam gazi inancının tezahürüydü. 7 Ağustos Yenikapı buluşmasının ana çatısı beka hissiyatıydı. Küresel emperyalizm Türkiye'nin üstüne geldiğini, köşeye sıkıştırmak için kurgular yaptı. Pensilvanyalı kardinal, arkasındaki Trump, FETÖ sığınağı diğer ülkeler Türkiye’nin zaaf anını kolluyorlardı.  İş başa düştü, tarihi görev cumhurun iradesine tevzi ve teslim edildi.  Cumhur İttifakı bu şekilde doğdu. Türk milleti 16 Nisan halk oylamasıyla Cumhuriyet tarihinde yeni ve üçüncü bir sayfa açtı.  24 Haziran Cumhurbaşkanı ve Milletvekilliği Genel Seçimleri ile Türkiye resmen yeni bir hükümet sistemine geçiş sağladı. Partimize olmadık saldırılar yapıldı. Adeta siyasi lince uğradık, sanki ölüm fermanımızı ilam ettiler. 1 Kasım’dan sonra başlayan hain akın, 24 Haziran öncesinde zirveye çıktı. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra yine Kılıçdaroğlu’nun FETÖ-PKK mihmandarlığında planladığı tuzağı tam merkezinden bozduğumuz için 1 Kasım 2015’ten sonra başımıza gelmedik kalmadı. Kötüden iyi çıkarmak için tezgah kuruldu. İhanete irade kılıfı geçirmek için akla hayale sığmayan iğrençlikler sahnelendi. Paradigma değişikliği parolasıyla duyguları istismar edilmiş arkadaşlarımızdan imzalar toplandı. Olağanüstü kurultay fırtınası koparıldı. 'İktidar olacağız' diyerek tarlalarda toplaşıp siyasi şovlar yapıldı. Ne günlerdi, ne büyük bir trajediydi, tam bir imha operasyonuydu.

Bahçeli, MHP’yi tellere asmak, tarihsel hüviyetini yok etmek, ahlaki ve fikri omurgasını kırmak, Ülkücüyü ülküsünden ayırmak için korsan kurultaylardan siyasi kundakçılığa kadar her şeyin yaşandı. Geldiğimiz bugünkü aşamada İP, Kandil’e bağlandı, HDP’ye ulandı, CHP’ye dolandı, Pensilvanya’yı çoktan dolaştı. Üstelik CHP-İP-HDP-ÖDP zillet ittifakı, aziz ülküdaşlarımı 12 Eylül’den sonra kurulan zulüm mahkemelerinde inim inim inleten bir işkencenin oğlunu İzmir’den Büyükşehir Belediye Başkan adayı gösterdi.  İP’in başkanı buna tam destek verdi. 'Babadan oğla suç geçmez' diyerek telaşını gizlemeye heves etti.

  Nurettin Soyer’in oğlu Tunç Soyer'in hayatı boyunca yediği önünde, yemediği ardındaydı. Bir eli yağda, diğeri baldaydı. Gelin görün ki 12 Eylül’de çarmığa gerilen, gözleri bağlanan, askıda günlerce işkence gören ülküdaşlarımın çocukları yıllarca devlet hizmetine bile alınmadı. Haksız ve hayasız şekilde sabıka kayıtları yıllarca sakıncalı gösterildi. Ne öğretmen olabildiler, ne hakim, ne savcı. Ne polis olabildiler, ne subay, ne bürokrat. Ne işe girebildiler, ne de iş kurabildiler. Hani babadan oğla suç geçmiyordu? Ey zalimler, size gelince geçmeyen, bize gelince kurşun gibi deldi de geçti.” 

12 Eylül’ün hemen sonrasında aradıkları ülkücüleri bulamayanların babalarını aldığını, annelerine eziyet ettiklerini, kardeşlerini sorguladıklarını kaydeden Devlet Bahçeli, "Hani babadan oğla suç geçmezdi? Yürekleri varsa konuşsunlar, cesaretleri varsa itiraf etsinler. C-5’te en adi insanlık suçları işlendi. Mamak’ta vicdan rafa kaldırıldı. Malum şahsa sorarım, Ülkücülüğün abinden geçerken bir şey olmuyor da suç babadan oğla geçerken mi sorun çıkıyor?  Bu tenakuz değil mi, akıl tutulması değil mi? Suçun babadan oğla geçip geçmediğini 12 Eylül’den sonra Soyer işkencesine uğrayan kahramanlarımıza sorsunlar. Mahşer günü, Nurettin Soyer işkencesinde şehit düşen, sonra da intihar süsü verilen Ülküdaşımız Bekir Bağ’a sorsunlar. Sefa Nar’ı, Dürüst Oktay’ı, Zeki Kaman’ı, elbette Nurettin Soyer’i bir parça insanlığı, biraz vicdanı, biraz da vefası kalmış o günlerin tanıklarına sorsunlar da, zalim kimmiş, cani kimmiş, gaddar kimmiş, barbar kimmiş, işkenceci kimmiş ibreti alem için öğrensinler. Be hey vandallar, masumlara elektrik verip felaketi yaşatırken, mahdumlarınız geziyor, tozuyor, eğleniyor, gül gibi geçinip gidiyordu. Mazlum ülküdaşlarımız tecritte çürümeye girerken, Nurettin Soyer’in oğlu sıcacık yatağına giriyordu. Bu mudur adaletiniz? Bu mudur insanlığınız? Bu mudur sizin adamlığınız?

Zulüm savcısı Nurettin Soyer aralarında Başbuğumuzun da bulunduğu yaklaşık 220 ülküdaşımıza idam cezası isterken, hiç mi dudağı titremedi, hiç mi bu kadarı fazla diyemedi? Biz yıllarca ses çıkarmadık, ne yapalım devlet de bizim, ordu da bizim, kader de bizim dedik. Gözyaşlarımızı içimize akıttık, metanet ve vakarımıza sığındık. Sızlanmadık, şikayet etmedik. Babasıyla gurur duyan Tunç Soyer ismine rıza göstermemizi de hiç kimse beklemesin. Babadan oğla suç geçmez diyenler bilsinler ki, Anadolu’yu fetheden ecdadımızın hesabını bin yıldır Türk milletinden sormaya çalışıyorlar.

 1915 olaylarının intikamını almak için her imkanı kullanmıyorlar mı? Mesela Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un en son yaptığı gibi, sözde soykırımı anma günü ilanlarıyla devamlı milletimizi haksız, ahlaksız ve alçak şekilde suçlamıyorlar mı? Çileyi çeken biziz, bekayı dert eden biziz. İşkenceleri nasıl unuttuk sayalım, işkencecilere, cellatlara nasıl göz yumalım? Biz unutsak vicdan unutur mu?  Vicdan unutsa millet unutur mu? Millet unutsa Allah unutur mu?  Zilletin taşları iyice yerli yerine oturmuştur. Kılıçdaroğlu’nun siyasi tükenişine çok az kalmıştır. 'Nurettin Soyer’e hakkını yemeyelim, başarılı bir hukukçudur' sözlerinin cürüm ve ceremesine demokratik olarak katlanacağı günler yakındır. Yara kaşımaktan bahsedenler saptırmasın, bizim derdimiz, söylediğimiz 12 Eylül öncesi karanlık yıllar, ideolojik cepheleşmeler, kanlı olaylar değildir. Bizim meselemiz cunta mahkemelerindeki haksızlıkları, insafsızlıkları, şerefsizlikleri ve bunların faillerini afişe etmek, milletimizi bilgilendirmektir. Babasıyla gurur duyan Tunç Soyer’e devrimcilerin de söyleyeceği söz mutlaka vardır ve olmalıdır. Acının rengi yoktur, gözyaşının ideolojisi yoktur, insanlığın sağı solu yoktur.  Siyasetçi olmadan, belediye başkanı olmadan, bakan olmadan, milletvekili olmadan önce insan olmak, adam gibi adam olmak lazımdır.   

Zaman Üç Hilalin" altında toplanma zamanı. 50’inci yıl münasebetiyle diyorum ki aramızdan bir vesileyle kopup giden, gözü Üç Hilal’de kalan, 'bir hatadır yaptık' diyen, samimi pişmanlık yaşayan, yuvasının özlemini çeken, 'Ülkücü Ülkücünün kurdu değil yurdudur' diyen her kardeşimle, her dava arkadaşımla helalleşmeye hazırım. Onlara sadece kapımızı değil, gönlümüzü de açıyorum. Samimi çağrımı tekrarlıyorum. 9 Şubat 1969’dan 9 Şubat 2019 tarihine kadar geçen on sekiz bin ikiyüz altmış iki günde herhangi bir sebepten dolayı küsen kızan kırılan kardeşlerime diyorum ki kavuşmak için 'Vazgeçilmez Yeminle 50 Yıllık' emanet hepimize yetecek, ülkümüz hepimizi kucaklaştırmaya kafi gelecektir. Gelin milli bekamızın bu zamandaki mücadelesine katılın, el birliği yapalım, güç birliği yapalım, ülkü birliği yapalım, ne kadar işbirlikçi ve terör sevici varsa yakalarından tutalım. Türkiye’ye sahip çıkalım. Yaşanmadık bir şey kalmadı. Türkiye içte ve dışta büyük bir tehdidin kapanında. Türkiye siyasi, sosyal ve ekonomik çembere alınmış. Milli bekamız bıçak sırtında, milli güvenliğimiz diken üstünde. Ya istiklal kararında olacağız, ya imhaya razı geleceğiz. 'Ya beka ya da bela' diyeceğiz. Kemal Kılıçdaroğlu Kuvayi İnzibatiye’nin yolundan gitsin gidebildiği kadar.  Anzavur’un, Ali Kemal’in, Sait Molla’nın, tüm mandacıların izinden yürüsün yürüyebildiği kadar. Biz Türk asırlarının beka davasını sonuna kadar savunacağız. 50 yılda mahcup olmadık, gelecek 50 yıllarda da inşallah olmayız.” ifadelerini kullandı.

Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile telefonla görüştüğünü anlatarak, “Sayın Cumhurbaşkanı şahsımı telefonla arayarak Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin ismini Alparslan Türkeş Üniversitesi olarak değiştirmeyi düşündüklerini ifade etmiştir. Partimizin 50. kuruluş yıl dönümünü kutladığımız bugünde, böylesi heyecan verici bir düşünce, MHP mensuplarını ve dava arkadaşlarımızı ziyadesiyle memnun etmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı'nın böyle bir düşünce ve tasarrufu 50. kuruluş yıl dönümümüz için müstesna ve muazzez bir armağan olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımıza hep birlikte, ayakta takdir, tebrik ve teşekkürlerimi sunuyorum.  Allah'a şükrediyorum ki 9 Şubat 1969'dan tam 50 yıl sonra yine aynı yerdeyiz, yine aynı çizgideyiz, yine aynı iradenin izindeyiz. Dile kolay bir ülkünün peşinde 50 yıl geçti, kopan takvim yaprakları sarardı, yıllar yılları kovaladı, ömürler su gibi akıp gitti.

Elden ele aktarılan, dilden dile anlatılan, gönülden gönüle akıtılan vazgeçilmez yeminle 50 yıl geride kaldı. Böyle bir şubat ayıydı, tarih yine 1969'un 9 Şubat’ıydı, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin olağanüstü kongresi Adana'da toplanmıştı. Bir karar verilecekti, bir adım atılacaktı, bir hareket başlayacaktı. Merhum Başbuğumuz 50 yıl önce bugün, Türkiye'nin şanlı geleceği için yeni bir başlangıcı, yeni bir çağı, yeni bir Ergenekon'u müjdeliyordu. Kutlu bir doğum gerçekleşiyor, kaynağını Türk-İslam ülküsünde bulmuş Türk milliyetçiliği fiile geçiyordu. 1919 Samsun'undan 50 yıl sonra yeni bir yürüyüş başlıyor, yeni bir meşale yanıyordu. Ne mutlu ki 9 Şubat 1969'da partimizin ismi Milliyetçi Hareket Partisi olmuştu. Amblemlerimiz 3 hilalin mührüyle oluştu. Partimizin 50. yılı kutlu olsun. Niyaz ederim ki tarihi varlığımız, haklı bahtiyarlığımız ebedi olsun.” şeklinde konuştu.

Bahçeli'ye konuşmasının ardından AK Parti Sözcüsü Çelik ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Sarıeroğlu tarafından hediye takdim edildi.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.